Günlerden pazar. Gazeteye haftalık yazım için bilgisayarın başına oturmuşum. O ne sayfa bir türlü düşmüyor! Bir yavaşlık bilgisayarda. İçime kurt düştü, sosyal medyaya göz atayım dedim. Erişim yok. Facebook sayfama giriş yok, Twitter’a da. İktidarın Newroz nedeniyle aldığı önlemler kapsamında olabilir mi? diye düşünmeye başladım. Eski bir maarif vekilinin sözü geldi aklıma. “Şu mektepler olmasa ne güzel yönetirdim ben maarifi” demiş hazret. Eh şimdi de iktidar ve bağlı kurumları zora girdikçe gazete kapatarak, hoşlanmadıkları televizyonları uydudan çıkarak, sosyal medyayı erişime engelleyerek işte kazasız belasız yönetiyorlar ülkeyi. Halkın haber alma hakkı, ifade özgürlüğü, temel hak dediniz. Ne gerek var. Haberleri Cumhurbaşkanının sık sık bilgilendirdiği muhtarlardan, kaymakamlardan alırsınız olur biter. Ayrıca biliyorsunuz demokrasi aşkına iktidarımızın yurttaşlara dönük sürprizleri hiç bitmez. Şimdilerde yazılısı ve görseli ile basını nasıl yeni bir düzene oturtursak iyi olur esprisinde çok titiz çalışmalar üzerinde yoğunlaşmış bulunuyorlar. Paket oluşunca elbette devlete ve iktidara endekslenmiş haberciler, ellerini ovuşturarak, ön bilgiler daha TBMM’ye ulaşmadan, ceridelerinde bizlere duyururlar. Biz iktidarın gözden ırak muhalif gazeteci takımı da öğreniriz listede kimler var. İnsanın başına gelecekleri önceden öğrenebilmesi az şey mi? Gazetecinin gazeteciye kıyağının da bu kadarı olsun artık! Böylece paketten hangimize cezaevi yolları, hangimize kurşunlar, dayaklar (Kayahan’ın şarkısına benzedi. Olacak o kadar) hangimize sürgünler, hangimize işsizlikten ev yolları çıkacak, bir bir görüp bileceğiz. İşte böyle bu ülkenin halinden memnun insanları. Hele şu “terörün tanımı” gün ışığına çıksın bir. Tek tip habercilikte, tek tip köşe yazarlığında, tek tip sayfa düzeninde dünyaya örnek olacak basınımız ve dahi ülkemiz. Görseli, işitseli ve bugünkü gibi ekranda salt bir beyaz sayfaya bürünmüş sosyal medyası ile çok mutlu olacaksınız. Dizilerinize, bilgisayar oyunlarınıza çook vaktiniz olacak. Haberler yasaklanınca tek tip formatına girince dedikodunun yoğunluğu da lezzeti de artacak, bol zaman ayırabilecek, ülkenin huzur ve istikrarı için dua etmekten başka bir yükümlülüğünüz de olmayacak. Neyse, daha fazla kafanızı karıştırmayayım. Bombalardan yakayı sıyırabilen şanslılardan olursak yaşayarak göreceğiz “Yeni Türkiye”nin daha hangi alanlara kendi damgasını vuracağını.
Bir şiirle sonlayalım bu yazıyı da, Baktım Ada’da sağım solum, önüm arkam deniz. Gel de Can Yücel’i özleme. Sevdiğim bir şiiri ile veda zamanıdır:
Martılar Ki…
Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
Ve öylesine harlı ki
esrik nefesim
Bir kibrit tutsam parlayacak
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
Boğazın iki yakasından
Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
Gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim
Yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan mosmor kanatlarını
Isıtsın diye martılar
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin