Bilim adamları, 1991 yılında İtalyan Alpleri’nin Ötz Vadisi’nde eriyen buzullar arasında bir ceset buldular… “İskelet” diyemiyoruz, çünkü buz altında kaldığı için tamamen bozulmayan bu ceset 5300 yıl önce yaşadığı varsayılan bir adama aitti…
İşte bilim adamları, “Ötzi” adı verilen bu mumyanın gizemini çözmek için 25 yıldır çalışıyor… Cesetteki veriler 5300 yıl önceki insanoğlunun soyağacından göz rengine, midesindeki parazitlerinden dövmelerine, kan hücrelerinden o zamanki giyime kadar birçok konuda bilgi sağlıyor…
Antropologlar, Ötzi’nin 165 cm. boyunda, yaklaşık 59 kiloda ve öldüğünde 45 yaşında olduğunu saptamış… Kurbanın 3 kaburgası kırıkmış, bağırsağında parazit, midesinde de ülsere yol açan “H-pylori” bakterisi tespit edilmiş…
“Kurban” diyoruz, çünkü Ötzi sanılanın aksine bir kar fırtınasında soğuktan ölmemiş, “omzuna isabet eden bir ok ucuyla” katledilmiş…
Ötzi tam 5300 yıl önce yaşasa da bilim insanları giydiği kıyafetleri, en son yediği yemekleri ve kömürle yapılmış nokta ve çizgilerden oluşan dövmelerini de keşfetmiş…
Peki, Bolzano’daki Güney Tyrol müzesinde, steril bir cam kutu içinde, 7 derece sıcaklıkta ve yüzde yüz nem seviyesinde tutulan Ötzi üzerindeki “İNSAN”lık keşfi bitmiş midir acaba?.. Ne ilginçtir ki hayır…
“Arkeofili’nin haberine göre, “İtalyan araştırmacılar, bilgisayarlı tomografi yardımıyla, Buzadam Ötzi’nin boğazındaki ses yolunun bir modelini çıkararak, sesinin “tınısını ve rengini” öğrenmeyi planlıyormuş!.. Böylece dünyanın bilinen en eski mumyasının sesli harfleri nasıl söylediği öğrenilebilecekmiş.”
Projeyi yöneten San Maurizio Hastanesi’nden Rolanda Füstös, “gelecek birkaç ay içinde sesini canlandırabileceğimizden oldukça eminim” demiş…
Şimdi diyeceksiniz ki, “memleket elden gitmişken 5300 yıl önce yaşamış bir adamı konu etmek de nereden çıktı?..”
Bu sorunun yanıtı için 5300 değil, “Aydınlanma” hareketinin başladığı 1920’lere gitmek yeterli olacak?..
‘Kadın insan mıdır?..’
Çünkü mesele, sosyal yaşam, siyaset ve bilim de olsa, eseri ve düşünceleriyle yaşayan Atatürk’ün nasıl bir askeri ve siyasi deha olduğu, 90 yıl önceki ataklarının “insan”lık için nasıl isabetli öngörülere dayandığı her geçen daha iyi anlaşılıyor…
Siz bakmayın, cumhuriyeti “reklam arası” diye aşağılayan kimi kadın siyaset figürlerinin boş, anlamsız ve nafile taarruzlarına!..
Dünyada Atatürk gibi tek kişi yoktur ki; gericisi, bölücüsü, rantiyesi, vurguncusu ve sözde “solcu”su 90 yıldır saldırmasına rağmen, yüreklerde giderek büyüsün ve değeri her geçen gün daha çok anlaşılsın…
Ve de dünyada tek başına ulaştığı deha çizgisinde, bir grup arkadaşıyla birlikte emperyalist kuşatmayı dağıtmak bir yana, geri ve yoksul bırakılmış bir topluluktan çağdaş bir ulus yaratan Gazi’ye hiç kimseye olmayacak kadar özlem duyulsun… Hem de ebediyete intikalinden 78 yıl sonra bile…
Peki; Atatürk bağnazlığa, gericiliğe, mürit-medrese zihniyetine, din tacirliğine, çağdışı kıyafet ve yaşam tarzı dayatanlara, cehalete, şeyhliğe, mollalığa karşı direnerek “kul”dan “birey”e giden bir anlayışı egemen kılarken, en çok kimleri cendereden kurtardı?.. Tabi ki kadınları…
İşte seçme ve seçilme hakkını Avrupa’dan önce kazanan, kara çarşaf cenderesinden, mal gibi satılmaktan, dördüncü eş olmaktan ve eve kapatılmaktan kurtulan kadınlar Gazi’nin “Aydınlanma Devrimi” sayesinde başları dik gezebiliyorlar…
Fikren ölüler coğrafyası!..
Evet; Atatürk biliyordu ki, kadın aydınlanırsa eş ve çocuk yani aile de aydınlanacak ve Türkiye, geleceğe sahip çıkacak nesillere kavuşacak…
Peki, biz 5300 yıl önce yaşayan “Buzadam”dan Atatürk’e nasıl mı geldik?.. Ne yazık ki gündemi yalnızca cumhuriyeti “enkaz” olarak niteleyen fikren ölülerin içine düştükleri gaflet değil, onların referans aldığı bağnazlığın hezeyanları da meşgul ediyor!..
Çünkü 21. yüzyılın başında öyle vahim olaylar yaşanıyor ki; başta bağnazlıktan kurtulmak istemeyen kadınlar olmak üzere, gericiliğin cenderesindeki tüm “İNSAN”lığın kendi ayağına kurşun sıkmasına da ayna tutuyor…
İşte dün gazetelere afişi de yansıdı; Suudi Arabistan’da yaşayan Fahd El Ahmedi adlı bir zavallının, Riyad’da bir salona toplanan izleyicilere “kadın insan mıdır” konusunda vaaz verdiği duyurulmuş!..
Bilim, 5300 yıl önce ölmüş bir adamın sesinin peşine düşerken, kadının “insan”lığını sorgulayan yobazlığın Ortadoğu’ya egemen olması ne kadar acı değil mi?..
Evet; uygarlığın Mars’ta yaşamın izlerini aradığı bir yüz yılda, Ortadoğu’nun bilimde ve çağdaşlıkta ilerlemesi için pek gelişme olmayacağı görünüyor…
Ta ki zihinleri kum yığınına dönmüş bedevi zihniyetinin başına, “kadın”ın da “İNSAN” olduğunu zikredecek bir Atatürk gelene kadar…
Umarım, Ötzi sesine kavuştuğunda ilk işi “kadın insandırrrrr” diye bağırmak olur da, gaipten ses geldiğini gören bağnazlar da karanlık uykularından uyanmış olurlar!..