Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fetullah Gülen ile ilgili “iade” prosedürünün işletilmesinin daha isabetli olacağını belirterek, “Çünkü oturduğu ülke belli, oradaki adresi belli bilinen bir yerde. Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında iade konusunda uluslararası bir sözleşme var. Zaman zaman bizim Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığımız iadeler var onlarla bizim aramızda. Bu konuda da aynı prosedürün işletilmesinin iki ülke arasındaki işleyen adli yardımlaşma prosedürüne daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde biz bu iade talebimizi Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığına ileteceğiz” dedi.
Bozdağ, Fetullah Gülen hakkındaki yakalama kararı ve buna ilişkin süreçlerin sorulması üzerine, Gülen ile ilgili devam eden soruşturmalar olduğunu, davalar açıldığını, soruşturma ve yargılama aşamasında verilmiş yakalama kararları bulunduğunu hatırlattı.
Bu kararların Adalet Bakanlığına geldiğini, İnsan Hakları Daire Başkanlığınca incelendiğini anlatan Bozdağ, kırmızı bültenin İçişleri Bakanlığı İnterpol Daire Başkanlığına gönderildiğini, onların da İnterpol’a ilettiğini söyledi. Kırmızı bültenin, adresi nerede olduğu bilinmeyenlerle ilgili başvurulan bir yöntem olduğunu belirten Bozdağ, adresi, ikameti, nerede olduğu çok net bilinenlerle ilgili de iade prosedürünün işletilmesinin tercih edildiğini dile getirdi.
Bozdağ, “Fetullah Gülen ile ilgili konuda da biz Bakanlık olarak iade prosedürünün işletilmesinin daha isabetli olacağını düşünüyoruz. Çünkü oturduğu ülke belli, oradaki adresi belli bilinen bir yerde. Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında iade konusunda uluslararası bir sözleşme var. Zaman zaman bizim Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığımız iadeler var onlarla bizim aramızda. Bu konuda da aynı prosedürün işletilmesinin iki ülke arasındaki işleyen adli yardımlaşma prosedürüne daha uygun olduğunu düşünüyoruz. Önümüzdeki günlerde biz bu iade talebimizi Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığına ileteceğiz” diye konuştu.
Bununla ilgili son hazırlıkların yapıldığını, dosyaların tercüme çalışmalarının bitirilmesiyle gerekli iade sürecini başlatacaklarını vurgulayan Bozdağ, şöyle devam etti: “İade konusunda aramızda uluslararası sözleşme var. Bu sözleşme hükümleri uygulanacak. Ama işin bir başka boyutu da siyasi. Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerle ilgili de boyut var. Amerika Birleşik Devletleri’nin aleyhinde faaliyette bulunan orada birtakım suçlarla itham edilen kişilerle ilgili Amerika ile olumlu ilişkiler geliştirdik. Onlar aleyhine çalışanlarla ilgili iade talebi olduğu zaman bunlara olumlu yaklaşımlar ortaya koyduk. Umuyoruz ki Amerika Birleşik Devletleri de Türkiye aleyhine olumsuz, kanunların suç saydığı eylemler içerisinde bulunan kişilerle alakalı bizim iade talebimize olumlu cevap verecektir. Çünkü Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin bulunduğu seviye, iki ülke arasındaki dostane ilişkiler bu konuda Türkiye’nin haklı talebine olumlu cevap verme beklentisini bizde yükseltiyor. Biz bu umudumuzu koruyacağız. Amerika bu konuda kararı kendi verecektir. Ama bizim beklentimiz olumlu bir karar verilmesi yönünde.”
İfade vermesi için Gülen’i Türkiye’ye davet ettiğinin hatırlatılması üzerine Bozdağ, avukatlarından birinin dile getirdiği istinabeyle ifadesinin alınması yönteminin hukuk içinde var olduğunu söyledi. Ceza mahkemesinde yüz yüze yargılamanın esas olduğunu, istinabe yoluna son çare olarak başvurulduğunu anımsatan Bozdağ, şunları kaydetti: “Eğer bir imkansızlık varsa diyelim hasta, gelemiyor, birtakım problemler, zaruretler var ancak o tür durumlarda müracaat edilen yoldur ama çok az uygulanır. Çünkü yüz yüze yargılamanın esası hakimin vicdani kanaat oluştururken karşısında cevap veren kişinin samimiyetini, ifadelerdeki doğruluğunu yüz yüze değerlendirerek daha rahat bir vicdani kanaat oluşturmasına yol açıyor. Onun için yüz yüze yargılama esasında sanığın lehine olan durumdur. Sanık eğer kendisinin suçsuzluğuna inanıyorsa kendini daha iyi anlatacaktır, değerlendirecektir. Fetullah Gülen’in bana göre istinabeyle yargılanmasını gerektirecek herhangi bir şey şu aşamada yok. Türkiye’ye rahatlıkla gelebilir, gelmesini yasaklayan bir kanun, düzenleme yok. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında ulaşım çok kolay, pek çok uçak seferleri var. Gelebilir buradan kendini savunabilir. Yargı önünde haklı olduğunu düşünüyorsa hak verilir, ithamların yanlışlığını düşünüyorsa yanlışlığını ortaya koyabilir. Doğru olan da gelip ifadesini Türkiye’de vermesidir. Şu anda Fetullah Gülen ile irtibatlı ve onun başında bulunduğu örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işledikleri iddiasıyla yargılanan bir sürü kişi var. Onlar şu anda yargıda soruşturmada hesap veriyorlar. Onun da gelip burada kendi açısından yapılan ithamlara, iddialara vermesi gereken cevapları birinci elden, yüz yüze vermesi hakikatin ortaya çıkması bakımından daha doğru olur diye düşünüyorum. Ben Türkiye’ye kendisini buradan bir kez daha davet ediyorum.”
Gülen’in gelmesine engel hastalık durumunun olup olmadığına ilişkin ise Bozdağ, kendisine hastalıkla ilgili intikal ettirilen bir durum bulunmadığını söyledi.
Bozdağ, “Cumhuriyet savcılıklarına belki böyle bir rapor varsa ulaştırılabilir ama şu ana kadar basından takip ettiğimiz kadarıyla elimize, savcılıklara ulaşan bir şey de yok, kaldı ki avukatları her konuda açıklama yapıyorlar. Böyle bir şeyle ilgili açıklamada onlardan da duymuş değilim. Türkiye’nin sağlık konusunda geldiği nokta Amerika’dan daha iyi. Amerika, Türkiye’nin sağlıkta dönüşümünü kendine model alan bir ülke durumunda. Gerçekten Türkiye dünyaya örnek bir başarıyı ortaya koydu. Oradan kötü değiliz, daha iyiyiz” dedi.
Dünyanın hiçbir yerinde devletin, kendine paralel bir devletin yapılanmasına, idarenin oluşmasına izin vermeyeceğine vurgu yapan Bozdağ, bütün demokratik hukuk devletlerinin, “ülkeyi yönetenler ve ülkede yaşayanların Anayasa ve yasalara uymasını, onları anayasa ve yasaların bağlamasını” arzu ettiğini bildirdi.
Bakan Bozdağ, Paralel Devlet Yapılanması sorulduğunda, her yerde şu örneği verdiğini anlattı: “Siz bir bakansınız, müsteşarınızı çağırıyor ve ‘Falan konuda şu adımı atalım’ diyorsunuz. Müsteşarınız size ‘Emredersiniz’ diyor, çıkıyor. Fakat daha sonra mensup olduğu yapılanmada, kendisinin bağlı olduğu sorumlusuna gidiyor. ‘Sayın Bakan bize şöyle bir talimat verdi, şunu yapmamızı istedi, ne yapalım’ diye soruyor. O da diyor ki ‘Yapın bunu’ yapıyorlar, ‘Yapmayın bunu’ o zaman da ipe un seriyorlar, size unutturuyorlar veya yapmamak için bir sürü mazeret getiriyorlar. Siz bakansınız, bunu öğrendiniz, sizin altınızdaki müsteşar, sizin talimatlarınızı değil başka yerin talimatlarına uyuyor. Size görünüşte bakan muamelesi yapıyor ama esasında onun bağlı olduğu bakan, başka birisi. Siz buna rıza gösterir misiniz? Buna rıza gösterecek herhangi bir aklıselim insan olabilir mi? Bir şirket yönetiyorsunuz, şirkette buna rıza gösterilir mi? Gösterilemez. Onun için biz, Ak Parti hükümetleri olarak Paralel Devlet Yapılanması’nı fark ettiğimiz andan itibaren, bu noktada çok net bir tavır ortaya koyduk. Böylesi bir yapılanmaya izin vermeyeceğimizi Türkiye kamuoyuyla paylaştık ve bu konuda da ciddi adımlar attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.”
Herkesin Anayasa ve yasalara uyarak bunları doğru uygulaması gerektiğini ifade eden Bozdağ, herkesin, sadece Anayasa ve yasaların tanıdığı resmi hiyerarşik amirlerine bağlı çalışması gerektiğini vurguladı. Bekir Bozdağ, şöyle devam etti: “Başka birlerine bağlı hareket edenler, sadece onların kılıcına döner, o kılıç, adalet değil zulmün kılıcı haline gelir. Yargıyla ilgili kısma geldiğimiz zaman da bu daha büyük bir felaket arz ediyor. Düşünün bir hakim, bağımsız ve tarafsız olması lazım, önüne gelen bir dosyayı delillere göre karara bağlaması icap ediyor ve Anayasa da bunu emrediyor. Hakimler, görevlerinde bağımsızdır, Anayasa, yasa ve hukuka bağlı vicdani kanaatle karar verirler. Esasında bu çok önemli bir ilkedir, hukuk devleti ilkesidir. Vicdanı bağımsız bırakmıyor. Eğer vicdan Anayasa, yasa ve hukuka bağlı olmazsa siyasete, ticarete, dine, ideolojiye, mezhebe, bir paralel yapıya, başka başka şeylere, esen rüzgarın kuvvetine bağlı olabilir. O zaman, o vicdan sahibinin ürettiği adaletten, adalet beklemezsiniz. O zaman o vicdan, zulme vesile olur. Onun için Anayasa vicdanı bağlamış. Önce Anayasa’ya, sonra kanuna, sonra hukuka bağlamış, buna bağlı hareket edeceksin. Karar veriyorsan bunlara bağlı karar vereceksin, kuralı koymuş. Yargı içerisinde birisi, önüne gelen dosyada Anayasa, yasa, hukuk burada duruyor, bunlara uygun hareket edip karar vermesi gerekirken, o mensup olduğu bir kişinin sözlerine göre karar, delil, dosya oluşturuyor ve buna göre adli işlemle karar alıyorsa bu, yürütmenin içindeki paralel yapıdan daha büyük bir felaket doğurur. Sadece Türkiye için değil herkes için bir felaket oluşturur. Onun için burada da bizim yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını tahkim edecek adımlar atmamız gerekiyor. Yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşüren her türlü yaklaşımla da bizim etkin bir şekilde mücadelemiz gerekiyor. Bu noktada bizim tavrımız çok nettir, yargının içinde veya dışında hiç fark etmez, kim ki bu ülkenin Anayasa ve yasaları ve hukuka bağlı olmayan bir eylem söz içerisinde olursa o mutlaka ve karşısında Anayasa ve yasaları bulacaktır.”