MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’na çağrıda Devlet Bahçeli, “Hükümet sizsiniz. Yetki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğiniz görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz” dedi.
Devlet Bahçeli, “Türkiye’de ortak akıl işletilmemektedir. Bu yüzden iç ve dış politikada yaşanmadık rezillik kalmamışken, hala ve inatla sistem değişikliğine kafa yormak, yeni yeni unvanların hayalini kurmak çok yanlış, çok marazidir. Demem odur ki, ülkemiz bu kadar ağır sorunlarla boğuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlık sevdası fırsatçılık ve ganimet avcılığıdır. Türkiye sıcak savaş sınırlarında gezinirken Erdoğan’ın makam tutkusu hakikaten de samimiyetsizlik ve sorumsuzluk örneğidir. AKP Seçim Beyannamesi’nde Cumhurbaşkanı ile Başbakanın siyasal sistem içindeki yetki ve görev paylaşımının yeni bir düzenlemeyi zorunlu kıldığı ifade edilmektedir. Yine bu çerçevede, mevcut sistemin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın farklı siyasi geleneklerden gelmeleri durumunda kriz üretme potansiyeli taşıdığı öne sürülmektedir. Ve AKP Seçim Beyannamesi’nde muhtemel yönetim sorunlarının başkanlık sistemiyle aşılacağı yazılmaktadır. Bu elbette AKP’nin kendi görüşü, kendi sanal gündemidir” dedi.
Devlet Bahçeli, “Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın yetki ve görev sahaları Anayasa’nın amir hükümlerinde belirtilmiş, bu konuda flu, kafa karıştıran bir husus bırakılmamıştır. Erdoğan ve Davutoğlu Anayasa’yı açıp okudukları takdirde her şeyi bütün açıklığıyla görüp öğrenebileceklerdir. Türkiye’nin yeni bir sisteme değil düzgün, kapsayıcı, adil, dürüst, namuslu ve milli yönetime ihtiyacı olduğunu kimse inkar edemeyecektir. Gördüğümüz kadarıyla Erdoğan’ın başkanlık talebi tedavisi olmayacak kadar kronikleşmiştir. Yani Erdoğan başkan olursa, Cumhuriyet’in kuruluş ilke ve esasları teker teker yıkılırsa her şey güllük gülistanlık olacak, birden bire Türkiye uçuşa geçecektir. Buna da yeni Türkiye denecektir” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar dönüşü uçakta bulunan gazetecilere aklının ambarında ne varsa birer birer döktüğünü söyleyen Devlet Bahçeli, “Başkanlık için uzlaşma olmaması halinde partili cumhurbaşkanı formülü ile çift başlılığın kaldırılabileceğini, böylece Fransa modelinin bir versiyonuna geçileceğini söylemiştir. Erdoğan daha da ileri gitmiş ve şöyle demiştir: ‘Çift başlılığı ortadan kaldırmak lazım. Aksi takdirde birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da zaman zaman sıkıntılar söz konusu olabilir.’ Cumhurbaşkanı çift başlılıktan yakınmaktadır. Aynı Erdoğan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün zamanında ve sağduyulu müdahalelerine içerlemiş ve öfkelenmiş, o tarihlerde de çift başlılıktan dert yanmıştır. Gül’ün, 29 Ekim 2012’de Ulus’ta yapılan kutlamalarda, Ankara Valisi’nden polis barikatlarının kaldırılmasını istemesine alınmış, ’bu ülkeyi bugüne kadar çift başlı bir sistemle yönetmiyoruz’ sözleriyle kardeşini eleştiri yağmuruna tutmuştu. Erdoğan Başbakanken de, Cumhurbaşkanıyken de çift başlılıktan muzdariptir. Çünkü tek adam, tek bilen, tek karar veren olmak için yanıp tutuşmaktadır. Sözünün üstüne söz koyulmasına sinirlenmekte, kim olursa olsun şuurunu kaybetmiş halde saldırmaktadır. 2012 yılında, Cumhuriyet Bayramı’nın nezih bir şekilde, olaysız ve sorunsuz kutlanması konusunda devreye giren Abdullah Gül’e Erdoğan’ın tahammülsüzlüğü demokratik bir tavır, kardeşlikle bağdaşır bir davranış şüphesiz değildir. Erdoğan’ın mizaç ve müktesebatı tehlike saçmaktadır. Devleti kendi aile şirketi gibi yönetmek istemektedir. Ve işin düşündürücü tarafı ise, her gittiği ülkeye özenmesi, her gittiği ülkenin yönetim modeline hayranlık duyarak sahiplenmesidir” dedi
Devlet Bahçeli, “Akıtılan kanların damla damla hesabı sorulmadan, alınan canların tek tek bedeli ödetilmeden, çiğnenen ümitlerin karşılığı alınmadan; yetim bırakılan çocukların, evladını yitirmiş anaların, dul kalmış kadınların, yanmış ocakların feryat figanlarının faturası canilere çıkarılmadan bu iktidara her şey haramdır. Erdoğan başkanlığı bıraksın, partili cumhurbaşkanlığıyla savunmayı terk etsin de Türkiye’nin ne hallere düştüğüne vicdanı varsa yansın. İşte Nusaybin, işte Sur, işte Cizre, işte Yüksekova; her gün katliam, her gün kayıp; ama ortada ne devlet vardır, ne de haysiyetli bir iktidar görülmektedir. Türkiye azap yaşıyor, Erdoğan uçaktan inmiyor, yine mangalda kül bırakmıyor ve orada burada kahramanlık taslıyor. Türk milleti çile üstüne çile yaşıyor, ıstırap sanki saltanat kuruyor, fakat Davutoğlu bana mısın demiyor? Aziz milletimin tercihlerine saygı duyuyorum, ama oy verdiği partinin maksat ve ruhunu artık anlamasını da yürekten niyaz ediyorum. Doğu ve Güneydoğu’da her yer hendek, her yer barikattır. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde PKK’lı teröristler tarafından düzenlenen saldırıda, kentteki ilk Osmanlı eseri Fatih Paşa Camii yakılmıştır. İş artık bu raddeye kadar gelmiştir. Bu tehlikeli süreci ne pahasına olursa olsun durdurması gereken devlet ve hükümet idaresi Erdoğan’ın hezeyanlarına yetişmek, onu pışpışlamak için yarışmaktadır. Türkiye’nin milli birliği, huzuru, dayanışma ve kardeşlik hukuku ateş altındadır” dedi.
Devlet Bahçeli, “Tahir Elçi’nin evine ziyarette bulunan, arkasından Diyarbakır Barosu’nda konuşan ana muhalefet partisi genel başkanı, ’barikatları kuran arkadaşlar’ diyecek kadar teröre arka çıkmıştır. Davutoğlu ve Erdoğan’ın dağdaki gençler sözünden sonra, Kılıçdaroğlu’nun arkadaşlar ifadesi kurşun gibi adresini bulmuştur. PKK militanları güpegündüz roketli saldırılarla Diyarbakır’da savcıların görev yapmasını engellemişlerdir. Terör örgütü şiddet ve saldırıları kent merkezlerine doğru yaygınlaştırma stratejisini takip etmekte, kırsaldan şehirlere doğru açılmaktadır. PKK, örgüte destek vermeyen, katılmayan hatta karşı tavır alan veya alabilecek kim varsa kitlesel göçe zorlamaktadır. Bu şartlar altında, terör yandaşlarından hükümete yeniden masaya oturma çağrıları, müzakere teklifleri gelmektedir. Endişemiz şudur: Erdoğan ve AKP zihniyeti başkanlık karşılığında her tavizi verebilecek kıvam ve konuma gelmişlerdir. Başkanlık diyeti olarak yeni anayasada Türklüğün ayıklanması, devletin doğu ve güneydoğudan vazgeçmesi karambole ve oldubittiye getirilebilecek, masada müzakeresi yapılan özerklik geç olmadan devreye alınabilecektir” diye konuştu.
Devlet Bahçeli, “En geç 1 Ocak’tan itibaren Suriye’de ateşkes ilan edilecek, siyasi çözüm için masa kurulacak ve Esad BM’nin tanıdığı muhalif grupla pazarlığa oturacaktır. Viyana planı budur. Bu kapsamda Esad ve Putin moral üstünlüğü elde edebilmek için son denemelerini, son saldırılarını organize etmektedir. NATO Bakanlar Komitesi’nin 1 Aralık toplantısında Rusya’nın Suriye’deki varlığına karşı Türkiye’ye destek olmak için üye ülkelerden savaş uçağı ve gemileri takviye kararı çıkmıştır. ABD, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya Türkiye’ye yardım bahanesiyle İncirlik Üssü’ne silah, asker ve cephanelik yığmaya başlamışlar, Ortadoğu’ya çöreklenmişlerdir. Görüleceği üzere NATO ülkeleri bölgeye güç kaydırmaktadır. 2.Dünya Savaşı sonrasında devletlerin toprak kazanımı olmayacak ilkesi bozulmaktadır. Rusya’nın müdahalesine kadar Irak ve Suriye’de devlet dışı aktörlerin varlığı, şimdi yerini devletlerin mücadelesine bırakmıştır. Ve gelişmelerden çıkardığımız sonuç da, NATO’nun geleneksel savunma anlayışını ve sınırlarını değiştirdiği, Suriye ve Afrika’ya asker intikal ettirdiğidir. İngiltere, Suriye’deki IŞİD hedeflerinin bombalanmasına izin veren tezkerenin parlamentoda kabul edilmesinin hemen ardından hava saldırılarını gerçekleştirmiştir” dedi.
Devlet Bahçeli, “Akdeniz’de halen Rusya ve Türkiye dışında 10 ülkenin savaş gemisi dolaşmakta ve mevzilenmektedir. Rusya ise Hazar Denizinde tatbikatlara başlamıştır. Ortadoğu’daki iç karışıklıklar, mezhep ayrılıkları üzerinden kendilerine nüfuz alanları, stratejik zeminler, hkim cepheler oluşturmanın arayışında olan ülke sayısı fazlalaşmıştır. Bugün Ortadoğu’da yaşanan kamplaşmanın ve yangının kökeninde mazisi bir asrı aşan paylaşım kavgaları vardır ve şu an oldukça da şiddetlidir. Bir diğer mesele de, Türkiye-Suriye sınırının delik deşik olması, kimin girip kimin çıktığının belirsizliğidir. Binlerce kilometre öteden kalkıp sınırlarımızda askeri operasyonlar düzenleyen, Türkmen Dağı’ndaki soydaşlarımızı bombalayan Rusya mafya devleti gibi hareket etmektedir. Ayrıca ABD, Türkiye sınırından yabancı savaşçı ve petrol geçişinin sürdüğünü, TSK’nın daha aktif bir şekilde devreye sokulmasını istemektedir. Bugüne kadar sınırlarımıza duvar örülmesi, devriye ve kule sayısının arttırılması bir işe yaramamıştır. Sınırlarımızın tam korunması amacıyla entegre sınır sisteminin hayata geçirilmesi konusunda arayışlar ise sürmektedir. IŞİD kontrolünde olan ve kamuoyunda Mare hattı olarak bilinen Suriye-Türkiye sınırındaki 98 km’lik bölgede sıkıntı en üst seviyededir. Gaziantep’in Karkamış ve Oğuzeli ilçeleri ile Kilis’in Elbeyli ilçesi arasındaki bölgenin karşısında Suriye’nin Halep kentinin Carablus ve Azez ilçeleri bulunmaktadır” diye konuştu.
Bahçeli, “Türkmenler katiyen yalnız bırakılmamalıdır. Çevremizde en az IŞİD kadar tehlikeli olan PKK-PYD silahlandırılıp desteklenirken, İran’dan Irak’a kadar dostumuz kalmamışken, milli politikalardaki çözülme, Türkmeneli’nden Bayırbucak Türkmenlerine kadar süren sistematik Türk kıyımı ne zaman görülecektir? Bu hükümet neyle meşguldür? Türkiye’nin hedef tahtasında olduğu görülmez midir? Dış politika macera ve cehalet kaldırmayacaktır. Ne hazin ki tedavüldeki dış politikada cehaletten gayri meşruluğa kadar yok yoktur. Ve yanıbaşımızda artan riskler kuyumuzu kazmakta, Türkmenlerin varlığına kast etmekte, milli bekamızı boyunduruk altına sokmaktadır. Buradan Sayın Davutoğlu’na çağrıda bulunuyorum: Hükümet sizsiniz. Yeki sizdedir. Milli irade ülke yönetiminde partinizi görevlendirmiştir. Dış politikada çok başlılık ve hükümetin atıl kalması çok mahsurludur. Cumhurbaşkanıyla mutat görüşmelerinizde ülke gündemini pek tabiidir ki istişare ediniz, diyeceğim bir şey yoktur. Ancak dış politikanın sadece Erdoğan’ın günübirlik ve polemik üzerine bina edilen sözlerine bırakılması, hükümetin geriye atılması Türkiye’nin ciddi şekilde aleyhinedir. Sayın Başbakan, buna müsaade etmeyiniz, üstlendiğinizin görevin gereğini yapınız, dış politikayı siz yürütünüz, Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlarında kalmasını ısrarla isteyiniz. Milliyetçi Hareket Partisi hiçbir dönemde olmadığı kadar tehditlerin mihrakında olduğumuzu görmekte, bu bilinçle ülkesinin çıkar ve güvenliği için her sorumluluğu almaya, her özveride bulunmaya hazır olduğunu cümle aleme tekraren ilan etmektedir” diye konuştu.