1 Kasım seçim sonuçları herkes için biraz sürpriz oldu. Ne Adalet ve Kalkınma Partisi, ne de araştırma şirketleri yüzde 49.5 gibi yüksek bir oranı beklemiyordu. Bundan önceki bir yazımızda siyasi belirsizlik siyasi istikrarsızlığa dönüşmemeli demiştik ve öyle de oldu. Halk istikrara oy verdi. Bunda muhalefet partilerinin tutarsızlığı da büyük rol oynadı demek mümkün. Biraz irdelersek:
SEÇİM SONRASI
CHP. HDP’ye verdiği destek ve oluşturduğu ekonomi kadrosunun AKP’nin zararını görüp düzeltmek zorunda kaldığı politikaların temsilcilerinden oluşması, seçmende bu parti için “iktidara alternatif olma” kanaatinin gelişememesine neden oldu. Ancak 7 Haziran’da HDP’ye kaptırdığı oyları geri alabildi, taş üstüne taş koyamadı.
MHP. Bu partinin oy kaybındaki en önemli etken; yönetimin iktidara gelmek gibi bir hedefi olmamasından çok, AKP’nin terörle yaptığı mücadeledir. Milliyetçi seçmen uzun zamandır beklediği güvenlikçi politikayı AKP’nin uygulamaya başladığını görünce tercihini hiç düşünmeden değiştirmiştir.
HDP. PKK ile arasına net bir mesafe koyamadı. Her tedhiş olayında peşinen devleti suçlayarak terörü destekliyor görüntüsü verdi. Türkiye partisi olmaktan adım adım uzaklaştı. Güvenlik güçlerinin Güneydoğu’da yaptığı cansiperane mücadele de halk üzerindeki PKK baskısını azaltınca, bir kısım seçmen tekrar eski tercihine döndü.
ERDOĞAN FAKTÖRÜ
AKP ise sahada en çok çalışan parti oldu. Ama başarısını Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çalışkanlığından çok, yine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a borçlu. Bu kesin. Cumhurbaşkanı’nın hükümetin son dönemde iktisaden aldığı olumlu kararlara doğrudan etkisinin yanında, sınırlarımızın çevresinde gelişen tehditlerin bir yönetim boşluğunu asla kaldıramayacak kadar ciddi oluşunun devlet çarkının hızlı ve kararlı bir şekilde dönmesini gerekli kıldığı ve bu durumun güçlü bir liderliğe gereksinim göstermesinin de partinin oylarının artmasında önemli bir etken olmuştur diye düşünüyorum.
Peki, muhalefet cephesinde bundan sonra ne olur, başarısız liderler istifa eder mi?.. Etmezler. Biz de böyle bir müessese yok ama bütün partilerde bir çalkantı yaşanması da kaçınılmaz. Bu çalkantıların bir yönetim değişikliğine kadar gidip gitmeyeceğini ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Seçimden güçlü bir tek parti iktidarı çıkmasının borsa ve döviz kuruna ilk etkisi tabii ki olumlu oldu. Ama ilerleyen zamanlarda FED’in faiz artırımına yaklaşmasının etkisiyle fiyatlamaların değişmesi kaçınılmaz. Döviz borcu olanların bu fırsatları değerlendirmesi gerekiyor. Borsaya da bir düzeltme gelecektir, bu nedenle volatilitenin arttığı bu dönemde fiyatların oturmasını beklemek gerekiyor. Yükselen mevduat faizleri yatırımcılar için hala iyi ve güvenli bir seçenek.
HÜKÜMET
NE YAPACAK?..
Dalgaların giderek kabaracağı bir döneme siyasi istikrarla girmek çok önemliydi ve bu başarıldı. Hükümetin bundan sonra da aynı ihtiyatlı politikayı sürdürmesi; tüketimi kontrol ederken, üretimi teşvik eden ithal ikameci politikalara da ağırlık vermesi gerekiyor. Bunun için müteşebbislere destek olmanın yanı sıra bu politikanın ne olursa olsun sürdürüleceğine dair güven verilmesi şart. Yoksa kimse yeterince ikna olmadan ileride iflas edeceği yatırımlara girişmez.
Umarım ancak kesintisiz tek parti iktidarlarının başarabileceği bu fırsatlar doğru değerlendirilir ve bir kısım dışarıdan güdümlü sıcak paracı ekonomistin şimdiden başlayan sözde ‘’reform’’ başlığı altında bizi tüketimle büyümeye yönlendiren borç batağına sürükleyici çabalarına teslim olunmaz.