Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, “Türkiye’de zulüm pek değişmedi. Zulüm yapanların adı değişiyor. Mazlumlar değişiyor. Zulüm hep baki kalıyor” dedi.
Adana Barosu’nun 2015-2016 staj eğitim yılı nedeniyle Seyhan Oteli’nde düzenlediği törene TBB Başkanı Metin Feyzioğlu konuşmacı olarak katıldı. Ankara’da yaşanan bombalı saldırıyı değerlendiren Feyzioğlu, “İçimiz yanıyor, kahroluyoruz. Bu acı istiab haddimizi fazlasıyla doldurdu, taşırdı” dedi. Olayların Kahramanmaraş’ta başlayıp Çorum’da devam ettiğini belirten Feyzioğlu, şöyle konuştu:
“İnsanları sırf başka mezhepten diye kazanlarda kaynatan vahşileri, et kombinalarına atanları, boğazlarını kesenleri; Sivas’ta canlı canlı yakanları gördük. Devletin yetkililerinin büyük aymazlıklarını yaşadık. Sonra bir başka furya başladı. Bu toprakların yetiştirdiği ve kökü her şeyi burada olan, ama dünyaya da entegre olmuş, bilim insanlarımızı, gazetecilerimizi katletmeye başladı birileri. Bir Aydın katliamı yaşandı. Sonra meydan bir oraya bir buraya dönen habire ’kandırıldık’ diye, kandırılmayı bir yaşam biçimi bilen bir farklı, daha önce pek de adlarını duymadığımız ’aydın’ türüne kaldık. Suruç’ta meydana gelen patlama tertemiz insanları hedef aldı. Çocuklardı, gençlerdi. Bebekler, çikolatalar, oyuncaklar, kitaplar almışlardı. Bir şey yapmak için gidiyorlardı katlettiler. Bu milletin kardeşlik damarına, bu milletin inadına birlikte yaşacağız, diyen en temel damarına zehir enjekte etmek istediler. Diyarbakır’da niyetlenilen katliamda da Türkiye bir etnik iç savaş çıkarma niyeti vardı. Ankara katliamı gelmiş geçmiş bildiğimiz en büyük katliam. Sayı sanıyorum, çok ciddi şekilde artacak.”
Nazım Hikmet’in şiirlerinden bu yana Türkiye’de zulmün pek değişmediğini kaydeden Feyzioğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Zulüm yapanların adı değişiyor. Mazlumlar değişiyor. Zulüm hep baki kalıyor. Bu işi biz kökünden kazımak zorundayız. bugün yaşadıklarımızın sorumlusu biz değiliz. Ama yarın sizin yaşayacakların sorumlusu biziz. Yeterince mücadele etmemenin sorumluluğu üzerimizde olur. Biz, bize devredilen bir mirası aldık. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde demokrasi, hukuk devleti ve çağdaşlık mücadelesi artık yol ayrımındadır. Ölüm, kalım savaşı vermektedir. Marifet ölmek değil. Marifet yaşamak ve bu mücadeleyi en kararlı bir şekilde verebilmektir. Ama hiçbirimizi de başka hiçbir şeyle korkutamazlar.”
Ankara’da meydana gelen patlamalarda avukatlar olarak yaptıkları çalışmaları anlatan Feyzioğlu, şunları söyledi: “Ortalık paramparça. Ceset parçaları ağaçlarda, her yerde. Hepsi birkaç saat içerisinde Ankara’nın hastanelerine dağılmaya başladı. Akşam üstü öğrendik ki cenazeler Adli Tıp Kurumu’na gelmeye başlamış. Adli Tıp’ın önünde vatandaşlar haklı olarak haber alamama sebebiyle infiale kapılmak üzereler. Adli Tıp içerde işini yapıyor. Ama işini yaptığını dışarıya bildiren yok. Otopsiden sonra dışarıda bekleyen anne, baba, kardeş, amca, yeğen, kimse içeriye alınmıyor. Otopsi sonrası savcı ile birlikte o canından can koparılmış ve şimdi bir torbaya girmiş olan evladını, kardeşini teşhis etmesi gerekiyor. Birilerinin yapması lazımdı. O iş bize kaldı. Çünkü bu yapılırken, o vatandaşlar yanlarında avukat istedi. Tanısa da, tanımasa da bir avukatın elini sımsıkı tutmak istedi. İşte girdiğimiz meslek vatandaşın elini sımsıkı tutacağınız bir meslek.”