Siyasi belirsizlik siyasi istikrarsızlığa dönüşmemeli… Bizim gibi gelişen ülkelerdeki ekonomik krizlerin iki nedenle oluştuğunu, bunlardan birinin cari açık, diğerinin ise siyasi istikrarsızlık olduğunu birçok defa belirtmişimdir. Ülkemizde cari açık azalmakla birlikte hala olması gereken seviyelerin üzerinde seyretmektedir. Türk Lirası’nın şimdi olduğu gibi yavaş yavaş değersizleşerek normalleşme sürecine girmesi, cari açığı birdenbire yüzde 3-4 arasına çekemeyeceğine göre, bu dönemde olmaması gereken şey siyasi istikrarsızlıktır. Demek ki şu an yaşanan siyasi belirsizliğin 1 Kasım’dan sonra siyasi istikrarsızlığa dönüşmemesi gerekiyor. Bu nedenle siyaset kurumuna büyük sorumluluk düşmekte.
Buna rağmen HDP göstermelik taktik çıkışlar dışında ırkçı ve ayrılıkçı terör örgütünün dümen suyundan çıkamıyor. Örgüt bir gün iç savaş, başka bir gün özerk bölgeler ilan ederken parti yöneticileri sırtlarını bu yapıya dayadıklarını açık açık söyleyebiliyorlar… Öte yandan bildik medya cambazları da bu gerçeği halkın gözünden kaçırmak için adeta seferber olmaktalar.
Ülkemizin bölünmemesi konusunda çok net olan MHP tabanı artık koşulları değiştiren bu terör ikliminde partisinden daha yapıcı olmasını beklemektedir. MHP artık eski hesapları geleceğe bırakarak ama ilkelerinden de vazgeçmeden devletin terörle mücadelesindeki moral etkinliğini artırmak, değişmesini veya değişmemesini istedikleri şeyleri olası bir koalisyon hükümetinde yer alarak gerçekleştirmek niyetinde olduğunu deklare ederek siyaset yapmalıdır.
CHP seçmeni de artık partisinin AKP ile koalisyon yapabileceğini, Beştepe’yi tanıyacağını biliyor. HDP’ye olan sempatisini de görebiliyor mu, bilmiyorum. Ama yönetimin milli duruşu olan küçük partilerle ittifak yapmayı biraz da bu yüzden istemediğini düşünüyorum. Liberalizmi merkezine oturtup içerideki ulusalcıları tasfiye etmekte beis görmeyenler herhalde başka türlü davranamazdı.
Sayın Cumhurbaşkanı ise “Ya istikrara oy vereceksiniz ya istikrarsızlığa’’ diyerek zaten noktayı koydu. Ama AKP bu tema üzerinden giderken, bir yandan da olası bir koalisyon ihtimalini düşünerek CHP ve MHP’ye karşı mümkün mertebe sert söylemlerden kaçınacak mı, göreceğiz.
Dolayısıyla, 1 Kasım’da seçmen bu sefer partisinin gerçek niyetini bilerek oy kullanacak ve milli irade siyasete daha doğru yansıyacak. Ama bunun yanında başta siyasi aktörler olmak üzere herkesin söylemini bu döneme uygun hale getirmesi; daha kavrayıcı, daha birleştirici, teröre ve onun asıl kaynaklarına karşı daha net olması da lazım.
Ekonomiye bakarsak: Döviz fiyatları bir krize sebebiyet vermeden olması gereken seviyelere geliyor. Ben buna ‘’düzeltme hareketi’’ diyorum. Bir bakıma TL’nin normalleşmesidir. Sadece araba kuyruklarına bakmak bile bu normalleşmenin gerekli olduğunu anlamak için yeterli. Öte yandan ihracatçıların da gelirleri artmakta ve giderleri döviz karşılığı olarak azalmaktadır. Onlar için asıl risk Euro/Dolar paritesindeki gerilemedir. Ne var ki FED’in sıkılaştırma konusundaki ürkek ve kararsız tutumu 1.10 ve üzeri seviyelerin şimdilik korunmasını sağlıyor.
Son olarak Merkez Bankası’nın Eylül toplantısında aldığı faizleri sabit tutan kararına değinmek istiyorum. Bu karar bankanın arzu hilafına alındığı iddia edilse de, doğru bir karardır. MB enflasyon hedefli değil büyüme hedefli çalışmalı, önceliğini reel sektörü korumaya ve istihdama vermelidir. Üretim her şey demektir. İşsizlik ise kabul edilebilir bir enflasyondan çok daha tehlikeli, her türlü marjinaliteye ve illegaliteye açık toplumsal yaradır.
Enflasyona biraz da büyümenin bedeli olarak bakarsak yanlış olmaz. Çünkü büyüme netice itibariyle ‘’harcama’’dır. Ortadaki bu gerçeklere rağmen enflasyonun daha büyük bir sorun olduğunu iddia edenler bunu evine ekmek götüremeyen babalara, iş bulamadığı için gelecekten umudunu kesmiş gençlere de sorabilir! Tabii dolduruşa gelmiş bir ahmak veya dünyadan habersiz bir vurdumduymaz ise…