Baş döndürücü bir hızla yol alıyor zaman. İnsan belli bir yaş olgunluğuna ulaştığında zamanın acımasızlığını daha da iyi kavrıyor. Belki de ondandır. Büyük annelerin, büyük babaların yakınmalarında sıkça dile getirdikleri “Nerede o eski bayramlar…” söylemi. Aslına bakarsanız insanlık yeni bir çağı yaşıyor. Her alanda kendini hissettiren teknolojik gelişme bireylere yeni rol modeller biçiyor. Genci, yaşlısı, erkeği, kadını çoğunlukla sanal bir ekran üzerinde izliyor akıp giden yaşamı. Ona gerçek hayatına yükleyemediği hayallerini, özlemlerini, duyguları aktarıyor. Sevinçlerini öfkelerini de. Kentlerde çok katlı binalar, gökdelenler, albenili alışveriş merkezleri yükseliyor. İçinde göstermelik yeşil alanı, yapay gölleri ile güvenlikçilerin koruduğu sitelerde sürüyor kimi hayatlar. Ayrıcalıklı olmanın bir başka göstergesi. Teknolojiyi insan yararına değil, çok uluslu şirketlerin kazanç hanesine dönüştürmek ise elbette yeni dünya düzeninin marifeti. Kapitalist sistemin insanları yalnızlaştırmak, narsist bir toplum yaratmak projeleri az gelişmiş ülkelerde hızla yaygınlaşıyor. Her bireyinin birbirini tanıdığı mahalleler, her derde deva mahalle bakkalları tükeneli çok oldu. Komşuluk kavramı yerine şimdi hemşehrilik, cemaat birlikteliği var. Kapı komşunuz “Kürt’ü, Ermeni’yi apartmana istemem” diye tutturabiliyor. 21.yüzyılda gençlere, tek başına oturan kadınlara, kızlara, erkek öğrencilere ev kiralamam diyen ev sahiplerimiz var. Muhafazakar olduğunu iddia eden bir iktidarımız var. Ama gelenekler, başka bir deyişle toplumun benimsediği kültürel değerleri bir bir ortadan kaldırıyor. İşte sıkça anımsadığımız bayram günleri de şimdilerde bir gösteriye dönüşmüştür. Toplumun sevinçte, tasada birliğinin temel harçlarından biriydi bayramlar. Önce halkları kutuplaştırdık. Sonra da bayramları. Barışın, paylaşmanın, sevginin, birlikte bir güç olmanın simgesi bayramlar ruhu boşalmış sıradan günler. Bayram yazısı yazmayı sevmem. Hele de ülkemin dört bir yanında bebeler, çocuklar ölürken. Hele de ülkemde birileri ölü seviciliği yaparken. Silahları susturması gereken siyasetçiler nefret dilini dillerine dolayıp duruyorlarsa bayramdan nasıl söz edilebilir. Şimdilik elimden gelen, kuru bir güzel şiire ortak etmek. Biz halkların bayramı ise toplum barışa, çağdaş demokrasiye ulaştığında gelecek. Şarkılarla, türkülerle, danslarla, halaylarla… Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” şiiriyle baş başa bırakırken sizleri, umudunuz ve yolunuz açık olsun diyorum:
“Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam ha koyuyordu.”