PKK nasıl büyütüldü neden saldırdı?.. Bu nasıl kirli ve vicdansız bir oyundur?.. Nasıl bir karanlık tezgahtır bu?.. Tam anlamıyla ne var bu kör şiddetin ardında?..
Ve en önemlisi de ülkeyi ateşe vermeye çalışan PKK, nice gaflet “kazanım”ları elde etmişken, son haftalarda şiddeti hortlatarak ne yapmak istiyor?..
Yukarıdaki soruların yanıtını vermeden önce Türkiye’yi, şiddeti dayatarak baskı altına almaya çalışan terör örgütünün son 4 yılda nereden nereye geldiğini anımsatmak lazım;
Herkes biliyor ki, 4 yıl öncesine kadar PKK çözülme halindeydi… Örgütte neredeyse “iç çatışma” başlamış, teslim olan teröristlerin sayısı büyük boyutlara ulaşmış, operasyonlar nedeniyle tamamen çökme aşamasına gelen PKK dağılmaya yüz tutmuştu…
Çünkü 4 yıl öncesine kadar PKK’ya yönelik operasyonlar o kadar etkili olmuştu ki, Kandil’e sıkışan örgütün hareket kabiliyeti yüzde 80 oranında azalmış ve militanlar eylem yapamaz hale gelmişti…
Dağınıklık ve bundan kaynaklanan moralsizlik PKK’yı önemli ölçüde eritirken, bir anda tuhaf ve çok şaşırtıcı olaylar başladı!..
Ne hikmetse, bir sihirli değnek Kandil’deki karanlığı aniden parıltılı hale getirdi!.. Kim yaktı o yol gösteren ışığı acaba?.. Amerika mı, Avrupa mı yoksa Türkiye içindeki sinsi PKK yandaşları mı?..
Yalancı baharın kan çiçeği!..
Ortadoğu’yu ve PKK’ya bu coğrafyada biçilen rolü biraz olsun analiz edebilenler, örgüte dokunan sihirli değneğin “Made in USA” damgalı olduğunu ve “Sam Amca”nın elinde şekillendiğini söyleyebilirler…
İşte bu “Ortadoğu” rolü üzerinde uzunca düşünmek lazım… Çünkü PKK’nın AKP eliyle güçlendirilmesinde Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgili planlar olduğundan da kimsenin kuşkusu olmamalı!..
Konuyu biraz daha açalım; ABD’nin şekillendirdiği “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) dayatılırken, Irak ve Libya’dan sonra sıranın Suriye’ye geleceği biliniyordu… Tıpkı Suriye halledilir edilmez, şu günlerde sıranın İran’a geleceğinin bilinmesi gibi!..
Herkes biliyor ki, BOP’un “Arap” versiyonuna verilen “bahar” teranesi, kan çiçeklerinin boy verdiği insafsız bir süreçten ibaretti… Çünkü dünyada adına “bahar” denilen ve “demokrasi” getireceği iddia edilen bir planın sayfalarından kan akan tek coğrafya Ortadoğu ve çevresi…
Binlerce çocuk dağlarda!..
Evet; PKK’ya işte bu “Arap Baharı” zıvanacılığı içinde “öncü birlik” görevi de verildi… Yani hem kaos çıkartmak hem de kaos çıkartanları şiddetle bastırma görevi… PKK-IŞİD savaşında da bu rol net biçimde görülmektedir…
Çünkü Kuzey Irak’ta ABD kontrolüne giren Peşmerge zihniyeti petrolle şımararak başkaldırmasın diye PKK nasıl başlarında, “Demokles’in Kılıcı” gibi konuşlandırıldıysa, Suriye’de de aynı senaryo sahnede…
Aksini kim iddia edebilir; 4 yıl önce “açılım”ın sahneye konulmasıyla Suriye’nin işgal planının aynı döneme denk gelmesi rastlantı mı?..
O halde asıl soruyu sormanın tam zamanı değil mi; PKK, “Suriye’deki işgalde rahatlıkla rol alsın” diye mi “açılım” iddiasıyla öne çıkartıldı ve büyümesine göz yumuldu?..
Bu yaklaşımı baştan reddedenlere iki soru yöneltmek yararlı olabilir; Örgütün “şehirlere 80 bin silah yığdı”ğını gösteren yandaş Sabah gazetesinin geçen haftalardaki şoke edici manşetleri nasıl yorumlanmalı?..
Peki, Urfa Valisi İzzettin Küçük’ün, kentten 3 bin çocuğun PKK tarafından dağa kaçırıldığını söylemesi ve bu rakamın tüm Güneydoğu genelinde 10 bini aştığı şeklinde iddialara ne demeli?..
Gafletin kör gözleri!..
Şimdi başa dönelim… 4 yıl önce çökmeye başlayan PKK devletten köşe bucak kaçarken nasıl oldu da bir anda “açılım” ve çözüm planı içinde devletle, yani MİT’le masaya oturacak hale geldi?..
Örgüt dağılmaya başlamışken nasıl oldu da devlete “yapılacaklar” listesini verdi ve neredeyse Anayasa’yı AKP ile birlikte yazabilecek konuma getirildi?..
Evet, tüm bunlar devletin, siyasetin, medyanın, kameraların yani topyekun gafletin kör gözleri önünde yapılıverdi de kimse umursamadı…
İşte bu sırada, ABD-AKP zihniyeti, Suriye’de bir kara gücü oluşturmak için PKK’yı 4 yıl önce, tam da Esad’ın idam fermanının imzalandığı dönemde “açılım” iddiasıyla muhatap alıp iyice büyütmeye başlamışlardı…
‘Açılım’ ve kapanış!..
Diyeceksiniz ki, “yazının başındaki sorular” ne olacak?..
Yanıtı hazır; PKK Suriye’de kullanılma planıyla da büyütülürken, yalnızca Irak ve Halep kırsalında değil, aynı zamanda “açılım”a sığınarak Güneydoğu’da da devleti ele geçirebilecek kadar silahlandı…
Örgüt bu sırada, “milis” yapısını oluşturdu, “Öcalan’a özgürlük”, “özyönetim” ve “kanton” beklentisiyle “Serhildan” yani başkaldırı kararı bile aldı…
Sonuç mu; 43 günde asker, polis ve korucuların aralarında bulunduğu 55 güvenlik görevlisi şehit edildi, 14 kişi yaşamını yitirdi, 186 kişi yaralandı… Çatışmalarda 60 terörist öldürüldü, 11 terörist yaralı ele geçirildi… Ve kentlerde 1500 PKK yandaşı gözaltına alındı, 500 kadarı da tutuklandı…
Kandil Dağı’ndaki hava taarruzunun bilançosuna gelince; TSK, “400’den fazla ölü” ve bir o kadar yaralıdan söz ediyor!.. Ve örgütün yerle bir edilen karargahlarına, bölgeden kaçan üst düzey yöneticilerine ısrarla dikkat çekiliyor…
Sözün özüne gelince; ABD ve AKP, PKK’yı “açılım”ın yanı sıra Suriye’yi parçalama uğruna da büyüttü ve kullandı iddiasını yabana atmayınız…
Öyle ki, işte bu aşamada PKK güçlenince sosyal ve siyasal kazanımlar elde etti, taviz aldıkça şımardı, beklentilerini arttırmak için şiddeti dayatmaya çalıştı ve sonunda fazla ileri gidince bombardıman altında bırakıldı…
Yine de unutmayınız ki, asıl tehlike bundan sonra başlıyor!!! Çünkü “açılım” nasıl sarsıcı olduysa, planın sayfalarının “kapanım”ı da bir o kadar kanlı olacaktır!.. Çok yazık bu ülkeye de, şiddet yorgunu Doğulu ve Batılı insanlarına da…