Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinden sonra ilk kez Muhtarlar Toplantısı’nda konuştu. Erdoğan koalisyon çalışmalalrıyla ilgili olarak, AK Parti ve Başbakan Davutoğlu’nu kast ederek “Kendi ilkeleriyle de karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa, intihar edecek hali yoktur” dedi.
Yurtdışına kaçan savcılar için “Yaka-paça getirilecekler” diyen Erdoğan, son günlerde artarak devam eden terör saldırıları için de “Canımız yanıyor… Şehit ailelerimizin canları yanıyor ama şehadet makamı kıyamete dektir, devam edecektir” ifadelerini kullandı.
Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları;
Cumhurbaşkanı seçilirken söz vermiştim. Demiştim ki “biz tarafsız olmayacağız” ve devam etmiştim “biz daima milletimizin tarafında olacağız” Hamdolsun bugüne kadar verdiğimiz sözü tuttuk. Tutmaya devam edeceğiz. Biz milletimize efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geliyoruz dedik ve milletimizin hizmetkarıyız. Biz gücümüzü şu veya bu odaktan değil doğrudan milletimizden alıyoruz.
“TÜRKİYE BU NOKTAYA KOLAY KOLAY GELMEDİ”
Türkiye’de siyasetin alanı ilk defa bu kadar genişledi. Ülkemizde artık tüm provokasyonlara rağmen, siyaset mühendisliklerin yerini meşru siyaset yöntemleri almıştır. Elbette Türkiye bu noktaya kolay kolay gelmedi. Vesayetin her türünü milletimizin desteğiyle birer birer aştık.
“ASLIN OLDUĞU YERDE VEKİLİN HÜKMÜ OLUR MU?”
Bakın şimdi aynı çevreler tekrar, hayır millet değil tekrar parlamento seçsin demeye başladılar. Yahu parlamento kim? Onlar milletin vekili, millet kim? Aslı. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu? Bu bakımdan bu boş çabalar tamamen kıymetini yitirmiştir. Bu çabalar 2013 yılında önce Gezi olayları, arkasından 17-25 Aralık darbe girişimiyle farklı bir çehreye büründü. 2014 yılında 30 Mart’ta yapılan mahalli seçimler ve arkasındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri bu girişimleri akamete uğrattı.
“ŞU ANA KADAR 100’Ü AŞKIN MENSUPLARI YURTDIŞINA KAÇMIŞTIR”
Gezi ve 17 Aralık sürecinde, şahsımı resmi ziyarete gitmiştim. Beni yurtdışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının, birer ikişer yurtdışına kaçtıklarını görüyoruz. Şu ana kadar 100’ü aşkın mensupları yurtdışına kaçmıştır. Biz her hesabın üzerinde bir hesap olduğunda, kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan insanlarız. hurriyet.com.tr
“YAKA PAÇA BURAYA GELİP, YAPTIKLARININ HESABINI VERECEKLER”
İşte daha yeni görüyorsunuz. Bu acımasız kararları verenler Gürcistan üzerinden Ermenistan’a kaçıyorlar. Tabi oradan da kim bilir nereye kaçacaklar, ayrı mesele… Şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili, kırmızı bültenler hepsi… Bir kısmı Romanya’da yakalandı. Bunlar da yaka paça buraya gelip, yaptıklarının hesabını verecekler.
“MİLLET KÜLLERİNDEN DOĞDU”
Nasıl böleriz, nasıl parçalarız hep bunun gayreti içindeler. Fakat başarılı olamayacaklar. Fakat bu millet küllerinden doğdu, şimdi de aynen bu süreci güçlenerek devam ettiriyor. Hatırlayan 2002’nin Kasım’ında Türkiye neydi şu anda ne? Ve biz burada olmayacağız, daha güçlü daha iyi bir yerde olacağız. 2023 Türkiye’si çok daha güçlü olacak.
“KALLEŞÇE SALDIRILAR BAŞLATILDI”
7 haziran seçimleri öncesi, doğu ve Güneydoğu’da vatandaşlarımız üzerinde baskı ve tehdit iklimi oluşturuldu. İlgili kurumlarımız, vatandaşlarımızın özgür iradelerini sandığa yansıtma konusunda yetersiz kaldı. Bunu açıkça söylemek zorundayım. Seçimden sonra ortaya çıkan tablo, Türkiye için yeni bir dönemin kapısı aralanabilirdi. Bu da yapılmadı. Belirsizlik ortamını fırsat veren bölücü Terör örgütü 11 Temmuz’da yeniden saldırılara başlayacağını ilan etti. 20 Temmuz’daki Suruç’taki bombalı eylem bahane edilerek, alçakça saldırılara girişildi. Evinde uykuda olan iki genç polisimizden, çarşıda gezen eşiyle çocuğuyla alışverişe çıkan binbaşımıza, astsubayımıza kadar kalleşçe saldırılar başlatıldı.
“KÖŞELERDE MÜREKKEP AKITTIKLARINI SÖYLEYENLERE SESLENİYORUM”
Kaza var diye olay yerine çağrılan trafik polisine, özel otomobiliyle evine giden binbaşımıza kurşun sıkanların yüreklerinde, zerre miktarı Allah korkusu olmadığını zaten biliyoruz. Ama inanın bunlar da en küçük bir utanma duygusu bile yok. Peki şimdi soruyorum. Bunlara destek veren, bunların yanında yer alan, akıllı olduğunu, işte köşelerde mürekkep akıttıklarını söyleyenlere sesleniyorum. Siz acaba bu ülkede milliyetperver vatansever olduğunuzu neyle ispat edeceksiniz? Bu teröristleri savunanların yanında olmayı neyle izah edeceksiniz? Hem onların yanında yer alın, onlarla beraber hareket edin, öbür taraftan demokrasi deyin, özgürlük deyin. Soruyorum bunun neresi özgürlük, neresi demokrasi?
“GEL MÜCADELENİ PARLAMENTODA VAR”
Eğer demokrasiden bahsediyorsan her şey parlamentoda var. Gel mücadeleni parlamentoda var. Ama bunlar arkalarına o silahlı güçleri almadıkları sürece, parlamentodaki temsil güçlerinin bu denli güçlü olacağına inanmıyorlar. İnanmadıkları için de işte böyle belli grupları yanlarında toplamak, bir de işte belli bazı köşe yazarlarını da destek kıtaları olarak yanlarına almak suretiyle, bu milleti parçalamanın gayreti içine giriyorlar.
“ALÇAKLIĞIN TA KENDİSİ DEĞİL MİDİR?”
Düşünün ya ambulansa itfaiye aracına kan toplama aracına vatandaşımızın ekmek teknesi olan kamyonuna olaylarla hiçbir ilgisi olmayan insanların otomobillerine saldırmak alçaklığın ta kendisi değil midir?
“PARALEL YAPI GİBİ BİR ZALİM YAPININ OLMASI…”
Tunceli Erzincan yolunda geldi bir terörist, yanında bir başkası daha orada nutuk atıyor. Nutku attıktan sonra siviller de onları alkışlıyor. Şimdi sevgili kardeşlerim bunların hepsi kanunlarda var. kanunlarda var. Bütün mesele devletin kurumlarının el ele dayanışma halinde olmasıdır. Ama bu devletin içinde dediğim gibi bir paralel yapı gibi bir zalim yapının olması, çeşitli kurumların içerisine serpilmiş olması ne yapıyor süreci zorlaştırıyor.
“ELEKTRİK PARASI DA MAALESEF, ONU DA VERMİYORLAR ZATEN”
Bir taraftan bunları da aşmanın mücadelesini veriyoruz. Sokak başlarını kazıyarak, yollara mayınlı tuzak kurmak, insanları tehdit etmek, araçlarını yakmak yol yapımını baraj inşaatını engellemek… Düşünebiliyor musunuz? Bu barajlarda ne olacak? Su toplanacak, kurak araziler orada sulanacak. Hidroelektrik santralse elektrik enerjisi üretilecek. Ondan sonra da faturayı nereye kesecek, hükümete kesecek, devlete verecek. Ne diyecek, bak elektriğimizi vermiyor… Elektriği kesen sensin. Elektrik parası da maalesef, onu da vermiyorlar zaten bildiğiniz gibi.
“EYVALLAH ALLAH’IN VERDİĞİ YAĞMUR, BU BARAJLAR OLMASA NEREYE GİDER?”
Ve utanmadan sıkılmadan şunu da söyleyebiliyorlar. Barajlar sebebiyle, bunu da dindar geçinenleri söylüyor ha. “Allah’ın verdiği yağmurdan nasıl para alırsınız” diyorlar. Eyvallah Allah’ın verdiği yağmur, bu barajlar olmasa nereye gider? Toprağa gider? Ne olur dere olur ırmak olur denize gider. Ama bu barajların bir maliyeti yok mu? Ki bunlar 100 milyonlarca maliyeti olan barajlar. Bunların işletme masrafı yok mu? Sana verilen suyun bir bedelini ödemeyecek misin? Böyle bir mantık olabilir mi? Anlayış olabilir mi? İşte bunları el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz. Siz bu devletin en ücra köşedeki mahallesinin köyünün temsilcisi durumundasınız. Siz muhtarsınız. Siz seçilmişsiniz. Siz memur değilsiniz. Seçilmiş atanmıştan her zaman daha önemlidir, bunu böyle biliniz.
“KENDİLERİNE AYDIN DİYEN, AKADEMİSYEN DİYEN, GAZETECİ DİYEN BİR GÜRUHUN…”
Son eylemler terör örgütünün ve destekçilerinin kalleşlikte hiçbir sınır tanımadığını gösterdi. Çok iğrenç işbirliklerine de şahit oluyoruz. Paralel devlet yapılanması peşinde olan kesimin, bölücü örgütle aynı çizgide buluştuğunu görüyoruz. Aynı şekilde kendilerine aydın diyen, akademisyen diyen, gazeteci diyen bir güruhun nasıl alenen hainlik peşinde koştuğunu ibretle takip ediyoruz.
“NE DİYORLARDI, SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ…”
Bölücü örgüt uzantıları eylemlerin ve ölümlerin faturasını, şahsıma hükümete çıkarmaya çalışanların asıl niyetlerinin gayet iyi farkındayız. Ne diyorlardı, “seni başkan yaptırmayacağız…” Bu sözün aslında “Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmayacağızı” ifade etiğini çok iyi biliyoruz. Bugün devlet silahlarını sustursun diyenler, dün de bölücü örgüte niye savaşmıyorsun diyordu. Çünkü bunlar savaş istiyor, kan istiyor, can istiyor. 6-7-8 Ekim tarihlerinde, benim Kürt kardeşlerimi sokağa çağıran kimdi biliyorsunuz değil mi? Peki 50 kişi öldü. Ölen kimdi? Benim Kürt vatandaşım. Öldüren? O da Kürt. Peki Kürdü Kürde kırdıran bu adamlar değil mi? Bu adamlar nasıl oluyor da özgürlükçü oluyor.
“CİCİ ÇOCUK DEMEKLE KİŞİ CİCİ OLMUYOR”
Öyle eline bir saz vermek suretiyle bir insanı modern bir noktaya oturtamazsınız. Köşelerde, şuralarda buralarda cici çocuk demekle kişi cici olmuyor. Biz insanın ameline bakarız, fiiline bakarız, yaptıklarına bakarız. Peygamberimiz ne diyor? Müslüman o kimsedir ki elinden ve dilinden diğer Müslümanlar da emindir, salimdir, güvendedir. Biz bunu arıyoruz. Bunlarda böyle bir şey var mı? Bunlar yol kesen, bunlar haraç toplayan… Alıyor insanı dağa kaçırıyor. Sonra haber gönderiyor, şu kadar para göndereceksin. Göndermediğin takdirde yakarız yıkarız. Yaptıkları bu. Arkadan gel kurşunla. Uykuda kurşunla. Tek amaçları var Türkiye’nin istikrarının bozulması, güven ortamının zedelenmesi.
Dikkat ediniz saldırılar ülkemizde oluyor, yürekler yanıyor. Ama terör örgütünün güdümündeki parti çözümü Brüksel’de arıyor. Kendi ülkesine kendi milletine bu kadar yabancılaşmış bir anlayışın, yaşanan sorunlara çözümler üretebilmesi mümkün değildir.
“Bu parti mensupları, silahtaki kurşunla sandıktaki oy arasında tercih yapmak zorundadır”
Oyu Türkiye’den alıp çözümü dışardan aramak bir partinin kendini inkar etmesidir. Bir taraftan sandığı referans alan, bir taraftan sırtını terör örgütüne dayadığını söyleyen partinin mensupları siyasete arkasını dönüyor demektir. Bu parti mensupları, silahtaki kurşunla sandıktaki oy arasında tercih yapmak zorundadır.
Bu süreçte sembol olarak kullanılan Kobani ve Suruç hadiselerinin gerisindeki gerçeği bir kez daha paylaşmak isterim.
Türkiye, Suriye’nin her bölgesi gibi Kobani’nin de rejimin ve DAEŞ terör örgütünün zulmünden kurtulması için her türlü çabayı gösterdi. Bölge saldırıya uğradığında, hem oradan gelen 200 bin kişiyle sınırlarımızı biz açtık. Burada şu anda paylaşmak istediğim bir şey var. Konuştuklarımı sapıtanlar var, veya saptıranlar. Nedir bu?
“BİZ SINIRLARIMIZI KAPAYABİLİRDİK”
Kobani’den kaçanları bir hafta içerisinde ülkemizde misafir eden biz değil miyiz? Biz sınırlarımızı kapayabilirdik. Ama biz kapamadık. Biz ne dedik? biz bize sığınanlara kapımızı kapayamayız. Kampların yetmediği yerlerde çeşitli evlerde misafir edildi. Şu anda terör orada canlar da aldı. Ama biz bir şey daha yaptık. Özgür Suriye ordusunu topraklarımız üzerinden Kobani’ye girmesini sağladık. Kuzey Irak’ta Peşmergeleri topraklarımız üzerinden aldık, girmelerini sağladık.
“OBAMA BANA ‘KOBANİ 2 GÜNE DÜŞER’ DEDİ”
Bunu yapan da biziz. Herhalde bunu terör örgütü PKK yapmadı. Bunu biz yaptık. Önlerini biz açtık. Niye? Orada Kobani’de Kobani’deki en azından kendi hemşerilerine veya yakınlarına sahip çıkma zeminini hazırlamak ve DAEŞ ile orada sürdürülen mücadelede taleplerini yerine getirmek. Bu arada enteresan bir şey olmuştur. Sayın Obama beni aramıştır, işte iki güne kalmaz Kobani düşer. Burada sizden yardım istiyoruz demiştir. Ben de şunu söyledim, sayın obama, 200 bine yakın Kobanili zaten bizim ülkemize girmiş durumda. Şu anda orada Kobani’li kalmadı. Sadece savaşçılar var, onlar savaşıyor. Ama unutmayın, sizin oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD’nin değil DEAŞ’in eline geçirecek. Yarısını DAEŞ aldı, diğerini de diğerleri aldı. Biz bölgeyi tanıyoruz, biliyoruz.
Ama dostlar maalesef bizim bu yaklaşımımıza dikkat etmediler. Şu anda 70-80 bin civarında Kobanili dönmüş vaziyetteler. Temenni ederiz ki diğerleri de bir an önce Kobani’ye dönerler, ülkelerindeki yerlerini alırlar.
Hep Kobani düştü düşecek diye cımbızlanan ifademin arkasında bu var.
“ALDIĞI HABERİN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRMAK, HER MÜSLÜMANIN VAZİFESİDİR”
Aldığı haberin doğruluğunu araştırmak, her Müslümanın vazifesidir. Hatta hatta terbiyesizce, edepsizce Suruç katliamını MİT’e yıkmak isteyenlerin de üzerlerindeki suçu bir başkalarına devretme operasyonudur. Böyle dönemler hem bozguncuların sayısının arttığı, hem de bozgunculuğun etkisini çoğalttığı dönemlerdir.
Bir takım medya kuruluşlarının da bu kritik dönemde milletimizin moralini bozarak, paralel ve bölücü örgütlerinin değirmenine su taşıdıklarını da görüyoruz. Ülkemize düşmanlık eden herkese sayfalarını ekranlarını manşetlerini açan medya kuruluşlarının ihanetlerini biz de not ediyoruz. Zamanı geldiğinde bu notlar elbette milletimiz tarafından değerlendirilecektir.
“ŞAHADET MAKAMI KIYAMETE DEKTİR, DEVAM EDECEKTİR”
Bunu açık net söylemek zorundayım. Bu operasyonlar devam edecektir. Tabi canımız yanıyor. Şehit ailelerimizin canları da yanıyor. Artık bu iş bitsin diyen kardeşlerimiz oluyor. Şunu bilmemiz lazım, bu iş şüphesiz ki ilk insan Kabil ve Habil… Biliyorsunuz kabil kardeşini öldürmüştür, bir süreç başlamıştır. Ama şahadet makamı kıyamete dektir, devam edecektir. Mesele nedir? Bunu minimize etmektir. İnşallah asgariye inmesi veya tamamıyla bitmesidir. Ama bakın dünyanın hemen hemen her yerinde bu tür eylemler, bu tür olaylar devam ediyor mu? Ediyor. Hele hele bu bölge özellikle seçilmiş.
Bakın bir şöyle yay var, Pakistan Afganistan İran, Irak, Suriye, Filistin mısır Libya devam ediyoruz…
Biz bu gayreti göstereceğiz. Ama biz bunların bu saldırıları karşısında asla durmayacağız. Mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Mesela bazıları diyor ki, terör örgütü silahlarını sustursun. Hayır, ne demek sustursun. Terör örgütü silahları bırakacak, gömecek, betonlayacak. Böyle olacak. Kalkıp da devletten kimse silahlarını bırakmayı isteyemez. Askerin de polisin de silahı onun enstrümanıdır. Onu asla elinden bırakamaz. Bir devletin en önemli görevi, can güvenliğini mal güvenliğini nesil güvenliğini akıl güvenliğini sağlamaktır. Bunları yapacak olan devletin elinde bazı enstürmanlar vardır ki bun
Tüm teröristler ya ülkemizi terk edecekler, ya da dediğim gibi silahlarını bırakacaklar, gömecekler. Bunların da yer tespitini biz yapacağız.
Terör örgütüyle arasına mesafe olmayı beceremeyen siyasi parti için de aynı durum geçerlidir. Bu partinin yöneticileri siyasetin imkanları içinde faaliyet göstermeyi başaramadıkları sürece, bizim gözümüzde örgütün piyonu olacak kalacaklardır. Yani kimse bize yalan söylemek suretiyle, bizim terör örgütüyle alakamız yok… Kusura bakmayın bunu kimse yutmaz.
“HANGİ EVDE NE VAR NE YOK, İSTİHBARATLA HER ŞEYİYLE BUNU ORTAYA ÇIKARMAK DURUMUNDADIR”
Çıkıp çözüm süreci devam ediyor diyorlar. Bana göre çözüm süreci buzdolabındadır. Şu anda milli birlik ve kardeşlik projesi gündemdedir. Buna destek verenlerle bu yolda yürümeye varız. Bölücü örgüt ve onun güdümündeki parti sorumluluklarını yerine getirmemiştir. Tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Bunlar için yalan itikadi bir meseledir. Terör örgütü 2013’ten beri, kendi aklında devleti oyalayarak tahkimat yoluna gitmiştir. Şu anda görüyorsunuz, operasyonlarda nasıl silahlar ortaya çıkıyor. Tamamen yığınak yapıyorlar, sığınak, Suriye’den yığınaklar yapılıyor. Niçin? Yarınlara. Maalesef bu konuda şu anda devletin çok daha gayretli, çok daha bu konularda yılmayacak şekilde operasyonlarına devam etmek suretiyle, hangi evde ne var ne yok, istihbaratla her şeyiyle bunu ortaya çıkarmak durumundadır. Hangi evde kim var, nedir ne değildir. Bunu gelecek, orada kaymakamına, valisine emniyet müdürüne bildirecek.
Biz bu yola analar ağlamasın sözüyle çıkmıştır. Ülkeyi çatışma ortamına sürüklememek için dikkatli hareket ettik. Gerektiğinde dişimizi sıktık. Çatışmaları yeniden başlatan devlet olmadı. Bundan sonra artık ne devletin, ne hükümetin vereceğiz bir taviz, atacağı herhangi bir adım yoktur. Çünkü yapılması gereken her şey yapılmıştır.
Terör örgütü silahlarını bırakmadığı, militanları ülke dışına çıkarmadığı, güdümündeki siyasi parti demokrasinin safına geçmediği sürece, ülkeyi ve milleti korumak için üzerine düşenleri yapmaya devam edecektir. Sınırlarımız ve dışında terör örgütünün tüm unsurlarına karşı gereken her türlü müdahale yapılacaktır.
“TÜRKİYE’NİN 1990’LI YILLARA DÖNDÜĞÜ İDDİALARIN DA KESİNLİKLE REDDEDİYORUM”
Milletimiz müsterih olsun. Çözüm sürecini bu ülkenin bekasının tehdidi haline dönüştürmeye çalışanlar hüsrana uğrayacaktır. Türkiye’nin 1990’lı yıllara döndüğü iddiaların da kesinlikle reddediyorum. 90’larda olanların birçoğu şu an parlamentoda. Bu itham her şeyden önce milletimize haksızlıktır. Türkiye geçtiğimiz 12 yılda demokrasi hak ve özgürlükler kalkınma alanında elde ettiği kazanımlardan bir milim dahi geri gitmeyecektir.
Kararlı adımlarla yürümeye devam edeceğiz. Türkiye, terörün de paralel yapının da üstesinden gelebilecek imkana iradeye sahiptir. Bunlardan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Birileri çıkıyor, işte sayın başbakan koalisyon kurmak istiyor ama cumhurbaşkanı bunu engelliyor gibi bunu yalan yanlış iftira kokan ifadeler kullanıyor. Tabi ben şu ifadeyi sürekli kullandım, kullanıyorum. Sorunların çözümü için irade koyabilecek koalisyon hükümeti konusunda ümidimizi muhafaza etmeye çalışıyoruz. Çünkü bu ülke hükümetsiz olamaz. Şahsıma düşen görev nedir? Anayasada belirtilen süreci işletmektir. Ben şu anda bu süreci işletiyoruz. En çok oyu olan genel başkanımız, başbakanımız. Hükümeti kurma görevini ben kendilerine verdim ve bu süreci başlattım.
“İNTİHAR EDECEK HALİ YOK”
Sayın başbakan şu anda hükümeti kurma görüşmelerini devam ettiriyor. Ama bu süreç içerisinde, yine farklı farklı yaklaşımlar ortaya konuluyor. Ana muhalefet ile iktidar koalisyon kursun diyenler var, ondan sonra görüşelim diyenler var. Bunların hepsini görüyoruz. Anayasada belirtilen süreç içerisinde sayın başbakan 45 gün içerisinde kendisinin de partisinin de inandıklarına mütenasip olabilecek bir ortak bulabilirse, ama bir tekrar seçim ama farklı bir anlayışla ortaklık için adım atabilir. Ama o tabi kendi ilkeleriyle de karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa, intihar edecek hali yoktur. Bunu bu şekilde görmek lazım. Koalisyon hükümetinin kurulması benim temennimdir, bu süreç 45 gündür. Bu mümkün olmadığı takdirde, ya mevcut hükümetin azınlık hükümeti olarak devam etmek suretiyle bir erken seçime gitmesidir ki buna bir destek gerekiyor. Parlamentodan güvenoyu alması gerekiyor.
Aksi takdirde, çünkü sunulacak olan bir kabine parlamentoda güvenoyu almayabilir. Sonra yeni görevlendirme süreci başlayacaktır. Meclis’in kalkıp bir geçici hükümeti kurma şekli var. burada da parlamentoda temsil edilen siyasi partilerin güçleri oranında, geçici seçim hükümetinde temsil edilmesi gerekiyor. Bunun da çeşitli faydaları var, zararları var. Koalisyon görüşmelerinin hayırlı şekilde sonuçlanmasını diliyorum.