CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesi yaptığı açıklamada seçim sonuçlarına değindi ve ”Seçim sonrasında yüzde 40’lık ve 60’lık denge oluştu. Ve hükümet kurma görevi yüzde 60’lık bloka düşüyor” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ”Bütün siyasi parti liderlerini davet edip görüşeceğim” şeklindeki sözlerine de yanıt veren CHP lideri, ”Koalisyon görüşmelerini yapacak kişi, sayın Cumhurbaşkanı’nın yetki vereceği kişidir. Bizimle ne görüşülecek? Niçin koalisyon yapmıyorsunuz mu diyecek? Öyle gizli kapaklı ortamlarda olması da çok şık değildir. Arka kapı diplomasisine evet, ama gizli kapaklı ikna edelim, buna bizim kapılarımız kapalı” ifadelerini kullandı.
Seçim gecesi kısa bir konuşma yapan Kılıçdaroğlu, o geceden sonra ilk kez kameraların karşısına geçti ve şunları söyledi:
DEMOKRASİMİZ KAZANDI
Bu seçimler sonrası Türkiye kazandı, demokrasimiz kazandı. Bu vesileyle sandığa gidip oy veren bütün yurttaşlarımıza içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Demokrasimizi güçlendirdikleri için. Geleceğe umutla bakıyoruz beklentisini güçlendirdikleri için.
ÖRGÜTLERİMİZE VE STK’LARA DA TEŞEKKÜR EDİYORUZ
Kuşkusuz örgütlerimize de teşekkür ediyoruz. Yorulmadan çalışan örgütlerimize. Onlar yorgunluğu hiç düşünmeden çalıştılar. Bütün örgütlerimize içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Tabii asıl teşekkürümüz STK’lara. Onlar hiçbir beklenti içinde olmaksızın, demokrasi kazansın, seçimler şaibeli bir ortamda olmasın diye günün 24 saatini çalışarak geçirdiler. Sandık başlarında durdular. Bazen aç susuz ama çalıştılar. Katkı veren STK’lara teşekkür ediyoruz. Onları demokrasimizin güvencesi olarak görüyoruz.
SEÇİM EŞİT OLMAYAN KOŞULLARDA GERÇEKLEŞTİ
Bu seçimin bir özelliği eşit olmayan koşullarda gerçekleşmesiydi. Benzer tabloyu 1980 sonrası yapılan seçimlerde de görüştük.
YÜZDE 10 BARAJI
İkinci önemli husus, halkımız hiçbir kişiye, zümreye, aileye imtiyaz sağlanamaz demiştir. Üçüncü özelliği, 12 Eylül darbe hukukuna önemli bir darbeyi indirmiş olmasıdır. Yüzde 10 barajını çekip atmış olmasıdır.
TÜRKİYE’Yİ DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIZ
Seçim atmosferimizden çıktık. Duygularımızla değil, aklımızla hareket etmek zorundayız. Kendimizi, partimizi değil Türkiye’yi düşünmek zorundayız. Bu çerçevede akılla hareket etmek zorundayız. Devlet, kinle yönetilmez. Biz eğer iktidar olma yolunda önemli adımlar atacaksak, aklımızla mantığımızla hareket etmek zorundayız. Bu bağlamda hiçbir partiyi ve o partiye oy veren yurttaşlarımızı yok sayamayız, yok saymamalıyız.
HİÇ KİMSEYİ ÖTEKİLEŞTİRMEMEMİZ GEREK
Eğer siz bir partiyi ve yurttaşları yok sayarsanız demokrasiye olan inancı sarsmış olursunuz. Halkın her kesimi elbette ki istediği partiye oy verecektir. Ama sonuç, hepimizin kabulü olması gerekir. Bu halka duyduğumuz güvenin de bir sonucudur. Eğer tasada ve kıvançta beraber olacaksak, ülkenin çıkarlarını savunacaksak, hiç kimseyi ötekileştirmememiz gerekiyor.
HÜKÜMET KURMA GÖREVİ YÜZDE 60’LIK BLOKA DÜŞÜYOR
Eğer biz toplumun her kesimini kucaklar ve sıcak mesajlar verirsek, ülkede barışın temsili açısından da çok önemli adımları atmış oluruz. Seçim sonrasında yüzde 40’lık ve 60’lık denge oluştu. Toplumun ortaya koyduğu bir denge. Bütün partilerin bu dengeyi gözardı etmemesi gerekiyor. Ve asıl görev, hükümet kurma görevi yüzde 60’lık bloka düşüyor. Eğer toplumun beklentilerine uygun, onları yok saymayan iradeyi ortaya koymak istiyorsak, 60’lık grubun yada kitlenin beklentilerine uygun bir hükümet kurmak durumundayız.
DUYGULARDAN ARINMAK ZORUNDAYIZ
Daha önce de söyledim, ön yargılarımızla değil aklımızla siyasete bakmak zorundayız. Duygulardan arınmak zorundayız. Bir sonraki seçimi değil Türkiye’yi düşünmek zorundayız. Bir sonraki seçime göre bugünden çalışırsak, demokrasiye yazık etmiş oluruz. Kısır tartışmaların içinden siyaseti çıkarmamız gerekiyor.
İLKELER VE ÖNCELİKLER KONUŞULMUYOR
Koalisyon tartışmalarının da eski alışkanlıklardan kalan bir anlayışla sürdüğünü görüyorum. Üzülerek izliyorum. Kim kiminle koalisyon kuracak… Bakın ilkeler ve öncelikler konuşulmuyor. Bu 1980 öncesi Türkiye’yi kısır tartışmaların içine çeken bir görüştür, eğilimdir. Siyasetin bu dar kısır alandan çıkması lazım. Eğer biz Türkiye’nin çıkarlarını savunacaksak önce ilkelerimizi ortaya koymak zorundayız. Kim o ilkelere evet diyecektir, o zaman oturulup kim kiminle koalisyon yapacak tartışması daha sağlıklı zemine oturmuş olacaktır.
ÖNEMLİ OLAN KİMLERİN KOALİSYONU DEĞİL, İLKELER
Önemli olan kimlerin koalisyonu değil, koalisyon hangi ilkelerden yola çıkılarak inşa edilecektir? Asıl bunun üzerinde durmamız gerekiyor.
HİÇBİR SİYASİ PARTİYİ ASLA VE ASLA YOK SAYMIYORUZ
Bizim önceliklerimiz nedir? Biz CHP olarak akılcı, mantıklı, ön yargılardan uzak, evrensel değerlere bizim milletimizin değerlerine uygun kurallardan hareket ederek ilkelerimizi belirliyoruz. Bundan yola çıkarak bütün siyasal partilere açık ve net çağrı yapıyoruz. Hiçbir siyasi partiyi, asla ve asla yok saymıyoruz. Yok sayma gibi bir düşünce zaten CHP’nin kültüründe de olmaz. Demokrasiyi getiren bir parti olarak, toplumu kucaklamak bizim temel felsefemizdir.
13 yıllık bir süreç yaşadık. Demokrasiyle başlanan ama otoriter eğilimi artan bir süreci yaşadık. Bu sürece 7 Haziran seçimlerinde son verildi. O zaman ne yapmalıyız? Neler yapmalıyız? Hangi ilkeler etrafında birleşmeliyiz? Ve Türkiye’yi nasıl yeniden onarmalıyız?
Bunun için belli kurallardan yola çıkmamız gerekiyor.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ GÖZARDI EDİLMEMELİ
Can ve mal güvenliğimizi güvence altına alacak, hukukun üstünlüğüne dayalı bir hukuk sistemi. Hukukun üstünlüğü asla gözardı edilmemeli. Eğer biz uygar dünyanın parçası olacaksak, bu alanda bütün tahribatları yok etmeliyiz ve yeniden inşa etmeliyiz. Vatandaş can ve mal güvenliğini hukukun üstünlüğü kavramı içinde sokakta da hissedecek. Ve bu süre içinde ikinci temel konu, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız ama 12 Eylül darbe hukukunun tamamen değişmesi lazım. Darbe yasalarının tamamen değişmesi. Yüzde 10 seçim barajı, YÖK belası… Bunların tamamının Türkiye’de olmaması lazım. Bunların kalkması lazım.
12 Eylül darbe yasalarını temizlemek, parlamenter sistemimizi güçlendirmek anlamına geliyor. Yasama ve yargı, yürütmenin arka bahçesi olmamalı. Bakın bu bizim değerlerimizle de örtüşen bir uygulamadır. 200 yıllık bir parlamenter sistemi daha güçlü hale getiriyoruz.
Güçler ayrılığı ilkesini gerçekten yerli yerine oturtabilirsek demokrasimiz güçlenecek.
SİYASİ AHLAK YASASI ÇIKMALI
Üçüncüsü, siyasi ahlak yasası… Siyasetin ne kadar kirlendiğini sokaktaki vatandaş da biliyor. Kesinlikle siyasi ahlak yasası çıkmalı. Siyaset düzgün temiz namuslu insanların görevi olmalıdır. Siyaset zenginleşme aracı olmamalıdır, köşeyi dönme aracı olmamalıdır.
OLMAZSA OLMAZLARIMIZ
Dördüncü ilkemiz, güçlü bir sosyal devlet. Eğer Türkiye güçlü olacaksa, güçlü bir sosyal devletle olur. 17 milyonun yoksulu olduğu Türkiye’ye hiç kimse güçlü devlettir diyemez. Bu bağlamda biz, bunun olması için alt parametrelerimizi de belirledik. Emekliye, bayramlarda iki maaş ikramiye verilmesi. Çiftçi kayıt sistemini esas alarak, mazotun 1,5 lira olması. 21’nci yüzyılın çağdaş köle sistemi olan taşeron sisteminin tamamen kaldırılması. Asgari ücretin, açlık sınırının üstüne çekilmesi yani 1500 liraya çekilmesi. Bunlar bizim olmazsa olmazlarımızdır.
CUMHURBAŞKANI ANAYASAL SINIRLARIN İÇİNE ÇEKİLMELİ
Beşinci konumuz, Cumhurbaşkanı anayasal sınırların içine çekilmelidir. O makam her şeye maydanoz olan makam değildir. O makamın özel bir ayrıcalığı vardır. Az konuşur, öz konuşur. Konuşurken 77 milyon insan dikkatle dinler. Eğer bu iş çığrından çıkmışsa, kesinlikle Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlar içine çekilmesi, bizim temel ilkelerimizden birisidir.
CUMHURBAŞKANI’NIN BİRİNCİ AKTÖR OLARAK ORTAYA ÇIKMASI KABUL EDİLEMEZ
Hele hele koalisyon görüşmelerinin devam ettiği bu süreçte, kendisinin birinci aktör olarak ortaya çıkması asla kabul edilemez. Koalisyon görüşmelerini yapacak kişi, sayın Cumhurbaşkanı’nın yetki vereceği kişidir. Bizimle ne görüşülecek? Niçin koalisyon yapmıyorsunuz mu diyecek? Öyle gizli kapaklı ortamlarda olması da çok şık değildir. Arka kapı diplomasisine evet, ama gizli kapaklı ikna edelim, buna bizim kapılarımız kapalı.
Çünkü biz aklımızla sağduyumuzla ve mantığımızla hareket ediyoruz. Kendimizi değil, partimizi de değil, ülkemizin çıkarlarını her şeyin önünde tutuyoruz.
İKİ KİŞİ ÖRTÜLÜ ÖDENEĞİ KULLANAMAZ
Altıncı ilkemiz, örtülü ödeneği bir kişi kullanır. Cumhuriyetin geleneğinde de bu vardır. Kullanan kişi de Başbakan’dır. Örtülü ödenek Başbakan’ın namusuna havale edilen bir paradır. İki kişi, örtülü ödeneği kullanamaz. Başbakan’dan gizli Cumhurbaşkanı nasıl örtülü ödenek kullanacak? Böyle bir şey olabilir mi? Bununda kaldırılması lazım.
YENİ BİR DIŞ POLİTİKAYA İHTİYAÇ VAR
Yedi, kesinlikle yeni bir dış politikaya ihtiyacımız var. Türkiye son 13 yılda dünyadan soyutlandı. Bu seçim sonuçları kazançtır dedim, ama unutmayın bütün uygar dünya bizimle dost olan ülkeler onlar da rahat bir nefes almışlardır. Barış eksenli ülkenin çıkarları üzerine inşa edilmiş yeni bir dış politikaya ihtiyacımız var. Türkiye hem bölgesinde, hem dünyada saygın bir ülke olmak konumundadır. Sözü dinlenen ülke olmak konumundadır. Bunu ancak ve ancak CHP yapar. Açık ve net söylüyorum. Var olan mevcut yapı, Türkiye’yi dış politikada ciddi açmazların içine soktu. Çıkamıyorlar, bu süreçten çıkmanın tek yolu bilinen adresi CHP’dir. Bunu çok net ve açık söylüyorum. Çünkü biz, herşeyden önce ülkesinin çıkarlarını düşünen partiyiz. Bunları söylerken bir sonraki seçime asla vurgu yapmıyorum. Eminim sağ duyu sahibi her vatandaş doğruları söylüyor diyecektir.
HİÇBİR MEYDAN GENÇLERE YASAKLANMAMALI
Sekiz, bu ülkenin nüfusunun yarısı genç. Gençleri potansiyel suçlu olarak gören siyasal düşünceyi asla ve asla kabul etmiyoruz. Hiçbir meydan Türkiye’de gençlere yasaklanmamalıdır. Gençler enerjilerini meydanlarda boşaltacak. Dolayısıyla konuşan ve üreten bir Türkiye, gelişen bir Türkiye, özgürlüğü tadan bir Türkiye bunu yapmak zorundayız.