Algı ve fikir hürriyeti!.. Gazeteci olarak algımız ne? Okuyucunun algısı ne? Vatandaşın algısı ne? Basın özgürlüğüne ne kadar inanıyoruz? İnsan olabilme, fikir hürriyeti!..
Bu konuda fikirlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Yeri geldi madem; tecrübelerimi de aktaracağım. Okuyun bakalım; artık karar sizin.
***
30 yılı da deviriyoruz artık… Ulusal basında, şimdi de Beşiktaş Medya Grup’ta, yerel yönetimlerle ilgili o kadar çok sayfa yaptım ki; artık birçok şeyi bir belediyeci gibi algılamaya başladım… Bir ara da ekonomi sayfaları yapıyordum. O zaman da kendimi ekonomist gibi hissetmeye başlamıştım. Biz de polis muhabirleri de bir zaman sonra kendini polis gibi hisseder. Konuşması, davranışları bile değişir!.. Çoğu zaman bu arkadaşlarımıza takılırız zaten.. Tabirler bile vardır, şimdi burada dillendirmeyeyim. Zaten konumuz değil. Aman kimse yanlış anlamasın!.. Spor yazarlarına bakın hepsi birer Messi, birer Ronaldo değil mi?.. Şaka tabii… Bu mesleki defermasyondur!.. Yoksa kişilikler oturmamış olsa gazetecilik yapamayız. Çelik gibi bir irademiz vardır. Doğruyu yanlışı ayırt ederiz. İşimiz sadece gazetecilikse tabii… Neyse; bu belki ainiyet duygusu belki de bir algı sorunu… O kadar!..
***
Bu tür durumlar kişilerde zaman içinde oluşuyor, kurumlar içinde aynı durum geçerlidir… Algı konusuna girdim madem; bazı konularda tecrübe sunayım… 30 yıl boyunca yüzbinlerce haber geçmiştir elimden, dikkat çeken bir haberi manşet yapmak bizim hep içimizde vardır. Bazen üzülürüz, bazen yayınlamak istemeyiz ama fotoğraf güzelse, kamuoyunu etkileyecekse, birkaç satır başlık bizi kimse bu dürtüden alıkoyamaz.
Haber konusunu sevmesek de, benimesemesek de, veririz biz gazeteciler haberi, saklamak, takla attırmak aklımıza bile gelmez. Süsleyebiliriz o kadar!.. İşte bu tarafsız gazeteciliktir benim anlayışıma göre.. Diğer yandan; fikirlere göre haberler büyük, bazen de küçük görülebilir. Bu yayın kurulu ve gazetenin sorumluluğundadır. Eleştirebilirsiniz ancak haberin tümden yok sayılmaması, görülmemesi bir mesleki ahlaksızlıktır.
Gelelim son günlerdeki olaylara; biliyorsunuz bir yayın grubunun üst düzey yöneticileri göz altına alındı. Hükümet ve cemaat arasında bir kavga mı, yoksa basın özgürlüğüne vurulan bir darbe mi tartışılmaya başlandı. Ben bu tartışmayı çok anlamsız buluyorum. Hele işin içinde olan bir gazeteci olarak olayları takip ettiğıimde komik de bulduğumu söyleyebilirim. Durum ortada, neyin ne olduğunu biz çok iyi biliyoruiz. Ama genel anlamda vatandaş biliyor mu? İstanbul Ankara, İzmir bir kenara Anadolu insanı ne kadar hakim duruma?..
Yine işin içine bir algı giriyor. Kim daha çok algı oluşturursa, kim daha baskınsa kazanacak bu savaşı!.. Ama bence samimi olan 1-0 önde!..
***
Dönelim başa: Hiç kuşkussuz kişilerin, kurumların ve ana konumuz belediyeler olduğuna göre yerel yönetimlerin de eskiden beri bir algı sorunu vardı. Belediyeciler için birçok yanlış ve benim de hiç hoşuma gitmeyen deyimler yakıştırmalar bile yapıldı zaman zaman. Eşimizin, dostumuzun, akrabalarımızın dahi çalıştığı bu kurumlardaki insanların böylesine bir ayrışmaya maruz kalması beni üzmüştü o zamanlar… Şimdi de üzer!..
Yerel yönetimler, tüm dünya gibi sosyal medyayı keşfetti zamanla… Sosyal Medya ile bu açıkları kapatmak istiyorlar, ancak çoğu zaman bazı paylaşımlar samimi olmadığı için mi, iyi bir analiz yapılmadığından mı, acil paylaşımlardan mı bilemem ama ters tepiyor sanki… Yoksa her mecrayı kullanmak lazım, kabul… Bana gelen bu yönde sayısız mesajdan ve yaşananlardan anladığım bu…
Belki ben eski kafalıyım. Bu tür algı sorunlarının önce yazılı basın, ardından bağımsız haber internet siteleri ile çözülebileceğine inanıyorum. En azından etkileniyorum haber çıkınca bir gazetede ve okuyorum. İnanıyorum da… Bunun için de tavsiyem bağımsız yayın organları ile sık sık basın toplantıları yapın, icraatlarınızı eskiden olduğu gibi e-posta ile gönderin. Fotoğraf ile gazetecileri besleyin. Haberlerin sıklıkla yayınlanmasını sağlayın. Onların face veya tweet üzerinden yazı ve fotoğraf alabileceğinizi unutun, çünkü o kadar çok yoğun işlerin arasında basın mensupları önlerine gelen haber ve fotoğrafları kullanmayı tercih ediyor. Bir çok şeyi de atlıyor. Ancak özel bir haber ve söyleşi olursa bu tür malzemeye ilgi gösteriyor. Ayrıca vatandaşlar da tarafsız yayın organların da çıkan haber ve görselleri merak ediyor, takip ediyor ve güvenilir buluyor.
***
Matbaanın bulunmasından bu yana yazının önemi ortada… Dünyada da bir medya savaşı var. Kendini anlatabilen, algıyı istediği yönde oluşturabilen kazanıyor. İletişim işte bu kadar önemli!.. Belki son zamanlarda ki savaşın anlamı da budur!..
Bizim düşüncemiz ve mücadelemiz gazeteciler olarak yıllardır belli… Açık ve net söyleyelim: “Basın hürdür susturulamaz. Hangi şartta olursa olsun, engellenemez, sansür uygulanamaz”
…Ve insan olmanın yolu fikir hürriyetinden geçer.”