Savaş üstüne

Hafta sonu 6/7 Eylül olayları ile siyaset tarihimizde toplumumuza yaşatılan büyük utançlardan birinin yıl dönümüydü. Yıllar geçti aralarında Türkiye yurttaşı olanların da bulunduğu Rum, Ermeni, Yahudi azınlıklardan bir özür dilemeyi beceremedik. Ne devlet, ne kendilerine demokrasiyi yakıştıran iktidarlar… Hafta sonu şöyle bir göz attım 6/7 Eylül’e sayfalarında yer ayıran gazete sayısı ne denli azdı. Ekranlarda da öyle. Demek ki hangi sınıfa mensup olursak olalım ortak özelliğimiz unutmak. Daha öncekileri saymıyorum. Daha yakınlarda yaşananları Roboskî’yi, Reyhanlı’yı da unuttuğumuz gibi. Oysa tarih sayfalarında birbirini izleyen kuşaklara aktarılan izler hiç silinmiyor.
Şiddet ve savaş dendiğinde şimdilerde yaşını almış biri olarak çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım gelir aklıma. Bizim kuşak 20. yüzyılın en zalim ve acımasız 2. Dünya Savaşında geçirmiştir çocukluğunu. Nazi Almanya’sının Trakya’da kapılarımıza dayandığı sırada İsmet İnönü’nün denge politikası ülkeyi savaşa girmekten korumuştur. Öte yandan orduyu hazır tutma adına yapılan harcamalar ve savaş korkusunun hortlattığı karaborsa Türkiye ekonomisini göçertmişti. Biz o dönemin çocuklarının eski nüfus kağıtlarında; “Tayın verilmiştir”, “Kaput bezi verilmiştir” damgaları vardır. Ekmek ve bazı gıda maddeleri karne ile dağıtılmaktadır. Evlerde geceleri karartma yapılmakta, ışıldaklar geceleri havayı taramaktadır. Belleğimize işleyen görüntüler bunlar. Savaş sever gazeteler o zamanlar da vardı, kimi müttefiklerle, kimi Almanlarla savaşa girilmesini istiyordu. Savaşa sokmadı diye İnönü’ye kızıyorlar ulusun erkekliğine halel getirmekle suçluyorlardı. Türkiye savaşa girmedi. Kendi halklarıyla savaşmayı tercih etti. Devlet baskısını hep sırtında hissetti. Ülkenin emekçileri aydınları. Bu durumun günümüzde de sürmesi şaşılacak bir şey değil. 2. Dünya Savaşı üzerine ne buldumsa okudum sonraları. Dünya coğrafyasını değiştiren bu savaş milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına yol açtı. Kentler yok oldu, beraberinde kültürler de. Savaş aşkları, sevgileri, paylaşma duygularını da yok etti. Ve gezegenimizde bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Şimdi 21. yüzyılda 2. Dünya Savaşının uluslararasında açtığı yaraları yeniden kanatmanın peşindeyiz. Vahşi kapitalizm savaş getirisinin silah endüstrisine katkısının büyüklüğünü fark ettiğinden beri de savaşları durdurmak daha da güçleşiyor.
Nazi zulmünü yaşamış savaş, şiddet karşıtı yazar ve şairler halkları ırkçılığa, Nazizme, faşizme karşı uyarmak amacıyla yapıtlar yayınladılar.
Savaş dönemi tanıklıklarını anlattılar, öyküler roman yazdılar, dizelere döktüler. Bunlardan biri de Fransız Şair Jacques Prevert’dir. 60lı yıllarda onun ‘Barbara’ şiiri dilimizden düşmezdi. Prevert şiirinde 2. Dünya Savaşının Fransa’nın Brest kentini hava bombardımanı sonucu yerle bir ettiğini anlatır. Savaşın yalnız insanlığı değil aşkı, masumiyeti nasıl yok ettiğini de…
Bu güzel şiiri Teo’nun çevirisinden okuyalım:

Barbara
Hatırla Barbara
Yağmur yağıyordu o gün Brest’e durmadan
Yürüyordun gülümseyerek yağmur altında
Şaşkın hayran sırılsıklam
Hatırla Barbara

Yağmur yağıyordu Brest’e durmadan
Siam caddesinde rastladım sana
Gülümsüyordun
Gülümsüyordum

Tanımıyordum seni
Sen de beni tanımıyordun
Hatırla gene de hatırla o günü
Unutma
Saçağın altına sığınmış bir adam
Adını ünledi
Barbara

Seğirttin ona doğru yağmur altında
Şaşkın hayran sırılsıklam
Atıldın kollarına
Hatırla bunu Barbara

Sana sen diyorum diye de bana kızma
Sen diyorum bütün sevdiklerime
Ancak bir kez görmüşsem bile
Sen diyorum bütün sevişenlere
Tanımasam bile
Hatırla Barbara
Unutma
O yumuşak mutlu yağmuru
Mutlu yağmuru
Mutlu yüzüne yağan
O mutlu şehre yağan
Denize yağan
Tersaneye yağan
Ouessant gemisine yağan
yağmuru
Ah Barbara

Ne savaş
N’oldun şimdi sen
O demir, o çelik, o kan
Yağmuru altında
Ya o adam n’oldu seni aşk ilen
Kucaklayan
Öldü mü kaldı mı n’oldu
Ah Barbara

Yağmur yağıyor Brest’e durmadan
Eskiden nasıl yağıyorduysa öyle
Ama bildiğin gibi değil artık bura mahvoldu her yer
Harap korkunç bir matem yağmuru şimdi yağan
Demir çelik kan fırtınası bile değil
İtler gibi kuyruğunu titreten
Bulutlar
Yalnız bulutlar
Brest’te sular boyunca yitip
giden itler
Çürümek için gidiyor uzaklara
Hiçbir şey kalmayan Brest’ten
Çoook uzaklara