CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da Kutlu Doğum Haftası’nda, “Sevginin tezahürü güzel ahlaksa, Ahlakın tezahürü adalettir” dedi. -“Yüce peygamber diyor ki; ‘Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: İçlerinden itibarlı-zengin biri hırsızlık yapınca onu serbest bırakırlar, güçsüz
biri bir şey çalınca onu cezalandırırlardı.”
-“O’nun yolundan gidenler, Sevgide yarışırlar, nefrette değil! İyilikte yarışırlar, kötülükte değil! Merhamette yarışırlar, zalimlikte değil! Adalette yarışırlar, zulümde değil! Paylaşmakta yarışırlar, biriktirmekte değil!
Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı konuşma şöyle;
-“Kutlu Doğum Haftası’nın bu ilk gününde, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e duydukları saf ve riyasız sevgiyle bir araya gelen aziz davetlileri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu güzel ve anlamlı organizasyonu her yıl büyük bir başarıyla tekrarlayan, Kutlu doğum vesilesiyle gönülleri peygamber sevgisinde birleştiren Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yürekten kutluyor, Teşekkürlerimi sunuyorum.
Milletimizin en temel özelliği, en güzel hasleti, hiç şüphe yok ki Hazreti Peygamber’e duyduğu sevgi ve bağlılıktır.
Peygamberimizin doğum günü, Yüzyıllardır ruhlarımızı ve vicdanlarımızı tazeleyen bir gün olagelmiştir. Bu günün bereketi büyüktür. Bu günün anlamı da büyüktür. Çünkü O, ebedi öğretici, ebedi kılavuzdur. Sadece O’nu peygamber olarak kabul edenler değil, Bütün insanlık o rahmet deryasından bir şekilde istifade etmiştir.
“Ey Habib’im, seni yaratmasaydım âlemleri yaratmazdım” buyruluyor. Demek oluyor ki, Onsuz bir kâinat, sadece bizim için değil, yaratıcı için de anlamsızdır. Bir başka ifadeyle söylersek: Kâinatı yoktan var eden sebep, Allah’ın resulüne duyduğu aşktır. Yaratılışın temeli sevgidir. Öyle olduğu içindir ki bizim peygamberimiz sevgi peygamberidir, Bizim dinimiz sevgi dinidir. Onun yolundan gidenler:
Sevgide yarışırlar, nefrette değil!
İyilikte yarışırlar, kötülükte değil!
Merhamette yarışırlar, zalimlikte değil!
Adalette yarışırlar, zulümde değil!
Paylaşmakta yarışırlar, biriktirmekte değil!
İnsanın temelinden sevgiyi çeker alırsanız, Geriye insan kalmaz.
İnsanlığın temelinden sevgi peygamberini çeker alırsanız, Geriye insanlık namına bir şey kalmaz.
Allah, inananların gönlündedir, kalbindedir.
Gönlünde ve kalbinde sevgiye yer olmayanlara acımak gerekir.
Çünkü böyle bir gönülde, Allah’ın nuru ve rahmeti tecelli etmez. İnsan için bundan daha çetin bir mahrumiyet olabilir mi?
İnsanın gönlünde sevgi ışığı varsa, dünyanın bütün ışıklarını da söndürseniz, yine de onun yolu aydınlıktır. Ama eğer, insanın kalbinde sevginin ışığı yoksa başka hiçbir ışık onu karanlıktan kurtarmaya yetmez.
Bütün güzel şeyler sevgiden doğar.
Bütün kötülüklerin anası sevgisizliktir.
Sevgisizliğin egemen olduğu bir sosyal ortamda, kötülükten başka bir şey üremez.
“Birbirinizi gerçekten sevmedikçe, inanmış sayılmazsınız ve cennete giremezsiniz”
Sevgisizlik, bu dünyayı cehenneme çevirecek bir felakettir.
Nitekim bugün, İslam dünyasının önemli bir kesiminde zincirleme bir şekilde sürüp giden, felaketlerin en önemli sebebi budur.
Sevgisizlik, sosyal bir probleme, bir bunalıma dönüştüğü zaman nefret ve şiddeti tetiklemekte, Bu ise içinden çıkılmaz bir sarmala dönüşmektedir. Bu ateş hepimizi tehdit etmektedir. Buradan çıkmanın yolu, öfkenin, şiddetin, nefretin dilini körüklemek değil; Sevginin dilini, daha açık bir ifadeyle Hazreti Peygamberin dilini egemen kılmaktır. Sevgili kardeşlerim, Sevginin en açık tezahürü ahlaktır. Yüce Peygamberimiz, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyuruyor. Bunun anlamı açıktır: Okuduğumuz Kur’an-ı Kerim bizi güzel ahlaka götürmüyorsa, Biz başka bir kitap okuyoruz demektir. Her kim peygamberin sünnetini, O’nun giyiminde, kuşamında, sakalında, sarığında arıyorsa yanılıyor. Hazreti Muhammed’in sünneti, O’nun güzel ahlakıdır.
O’nun hayat tarzıdır. Çünkü o, yaşayan Kur’an’dır. Peygamberin ahlakıyla ahlaklanmadıkça Ne yaparsanız yapınız, kurtuluş mümkün değildir. “Müslümanım” diyen herkesin kendisini sorgulaması gereken nokta budur.
Yüce peygamberimiz:
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyuruyor. Bu ne büyük, ne güzel bir sorumluluktur.
Ben şimdi, zenginleşir zenginleşmez, içinde büyüdüğü fakir mahallesini terk eden dindarlara sesleniyorum:
“Kendinize zengin komşular edinerek bu sorumluluktan kurtulduğunuzu mu sanıyorsunuz?”
Hayır, siz fakir komşularınızdan değil, peygamberden uzaklaşıyorsunuz.
Unutmayalım ki, Medine’nin en yoksulu nasıl yaşıyorsa, Allah’ın peygamberi de öyle yaşıyordu. Benzer örnekleri sabaha kadar uzatabilirim. Lütfen kimse beni yanlış anlamasın. Amacım birilerinin dinini ya da dindarlığını sorgulamak değildir. Ben bir siyasetçiyim ve ahlak bunalımının bir toplumu nerelere savurabileceğini biliyorum.
Hepimiz, her gün inanılmaz olaylara şahit oluyoruz. Aziz milletimizin yüzyıllar boyunca özümsediği, içselleştirdiği peygamber ahlakından uzaklaşırsak, Din adına, dindarlık adına ne yaparsak yapalım sonuç hüsran olacaktır. Çünkü uzaklaştığımız o ahlakın yerine ikame edebileceğimiz bir şeyimiz yok.
Hiçbir siyaset,
Hiçbir ideoloji,
Hiçbir sosyal program o boşluğu dolduramaz.
Türkiye laik bir ülkedir.
İsteyen istediği hayat tarzını seçer ve yaşar.
Sizi temin ederim ki,
Bunların hiçbiri, ahlaktan soyutlanmış bir sözüm ona dindarlık kadar, toplumsal dokumuzu tahrip edemez.
Ahlakla siyaseti,
Ahlakla ticareti,
Ahlakla makam, mevki ve serveti takas etmeye başlamışsak,
Helak olmuş kavimlerin yoluna girmişiz demektir.
Yüce peygamber diyor ki:
“Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi şuydu: İçlerinden itibarlı-zengin biri hırsızlık yapınca onu serbest bırakırlar, güçsüz biri bir şey çalınca onu cezalandırırlardı.” Kutsal kitabımız Allah tarafından helak edilmiş kavimlerden bahseder.
Lut kavminden bahseder, Nuh kavminden bahseder, Başka kavimlerden bahseder. Tamamı ahlaksızlıklarının bedelini ödemiştir. Çünkü ahlaksızlık, insanın yaradılış nedenlerine, insanın doğrudan özüne yönelik bir saldırıdır.
Yunus Emre diyor ki:
“Bir kez gönül yıktı isen
O kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.”
Tarihimizin en bunalımlı, en çalkantılı, en kaotik döneminde biz bu ışığı takip ettik. Bizi peygamber ahlakına yönlendiren, Yunus Emrelerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Mevlanaların ve sayısız gönül erinin çağrılarına kulak verdik. Moğol istilasından geriye kalan harabeden, İnsanlığa bir büyük medeniyet armağan ettik.
Bazıları buna “sevgi medeniyeti” diyor, doğrudur. Kimileri de “adalet medeniyeti” diyor, o da doğrudur.
Sevginin tezahürü güzel ahlaksa, Ahlakın tezahürü adalettir. İlahi mesajı reel hayata taşıyan mekanizma adalettir. Merhamet duygusunu, hayata geçiren mekanizma da adalettir. Hepiniz biliyorsunuz ki, Hak kavramı Kur’an’da hem doğrudan Allah anlamında, hem adalet ve doğruluk anlamında kullanılmaktadır. Aynı kavramla hem Allah’ı, hem de adaleti ifade eden bir kitap, bize ne anlatmak istiyor dersiniz. Bilesiniz ki, her kim adaletten uzaklaşmışsa, o aslında Allah’tan uzaklaşmıştır.
Her kim adalete sırtını dönmüşse, o aslında Allah’a sırtını dönmüş demektir. Şu ya da bu duyguyla, Şu ya da bu gerekçeyle, Şu ya da bu hesap uğruna yapılan bir adaletsizliğe rıza gösterenleri, Veya onu görmezden gelenleri, Veya onu onaylayanları Allah affetsin. Sadece insanlara karşı değil, Hayvanlara karşı bile adaleti emreden bir dine mensubuz. Doğaya karşı, hatta kendi bedenimize, kendi uzuvlarımıza karşı bile adil olmayı emreden bir dine mensubuz. Gelin öyleyse imanımızın merkezine Hakk kavramını koyalım. Din anlayışımızı ve dini hayatımızı buna göre bir daha gözden geçirelim. Sevgi, ahlak ve adalet Hakk ve hakikat inancının temelidir. Sevgi, ahlak ve adalet, insan fıtratının da temelidir. Bu zeminden uzaklaştığımız takdirde, insanlararası ilişkide, kardeşlik duygusunu ihya etmemiz mümkün değildir. “İnsan insanın kurdudur” diyor Batılı bir düşünür. Bu söz, Hazreti Muhammed’in eğitiminden geçmiş insanı, yani bizi tarif etmiyor. İslam; yetimlerin, kölelerin, kimsesizlerin, mazlumların, mağdurların dinidir. Hatta mazlumun ve mağdurun yanında olmak için, onların dinine bile bakmaz. Çünkü İslam, sadece müslümanları değil, bütün insanları birbirinin kardeşi sayar. Çünkü İslam, bütün insanlara sevgi, şefkat, merhamet ve adaletle yaklaşır. Günümüz dünyasının kaybettiği ve en çok ihtiyaç duyduğu şey de budur. Sevgili peygamberimizin hayatı ve güzel ahlakı bütün insanlık için bir kurtuluş reçetesi olarak orta yerde durmaktadır. Hepimize düşen görev, bu hazineyi insanlığın huzur, mutluluk ve kurtuluşuna sunmaktır. Kutlu Doğum Haftası’nın bir kardeşlik şölenine, kardeşlik bayramına dönüşmesini diliyor,
Hepinize saygılar sunuyorum.