DÜNYANIN en büyük sorunlarından biri nüfusun hızla yaşlanması. Dünya Sağlık Örgütü, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü’nde ‘sağlıklı yaşa sağlıklı yaşlan’ sloganıyla her geçen gün yaşlanan dünya nüfusuna dikkat çekiyor. Dünya nüfusu giderek yaşlanıyor. Doğumların azalması ve yaşam sürelerinin uzaması en önemli etken. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye, yaşlı nüfusu en hızlı artan ülkeler içinde ilk üçte yer alıyor. 1998 yılından beri dünyada çocuklardan daha fazla, yaşlı birey yaşıyor.
Geçtiğimiz yüzyılda gelişmekte olan ülkelerde ortalama yaşam sürelerinde önemli bir artış olduğunu vurgulayan İç Hastalıkları ve Geriatri Uzmanı Prof. Dr. Çağatay Öktenli, sağlık sektöründeki gelişmelerin, beslenme ve yaşam koşullarının iyileşmesinin de etkisiyle tüm dünyada, yüzyılın başında 40 yıl olan ortalama ömür beklentisinin 68 yıla ulaştığını söylüyor.
Bununla birlikte hala gelişmiş batılı ülkeler (ortalama yaşam süresi 80 yıl) ile az gelişmiş Afrika ülkeleri (ortalama 54 yıl) arasında büyük bir uçurumun bulunduğuna işaret eden Prof. Dr. Çağatay Öktenli, Türkiye’deki durumla ilgili şu bilgileri veriyor:
“Ülkemizde 1950’li yılların sonunda kadınlarda 50 yıl, erkeklerde 46 yıl olan ortalama yaşam beklentisi, bugün kadınlarda 74 yıl, erkeklerde ise 70 yıl. 1980’li yıllarda genç bir nüfusa sahip olan ülkemizde 65 yaşın üzerindeki bireylerin oranı o zamanlarda yüzde 4’ün altında iken bugün yüzde 7’yi geçmiş durumda. Artık yaşlı nüfusa sahip ülkeler sınıfında yer alıyoruz. İleriki yıllarda bu oranın daha da artarak 2050 yılında yüzde 18’lere ulaşacağı tahmin ediliyor. Halen ülkemizde 5 milyon civarında 65 yaş üstü birey mevcutken bunun 2025 yılında 8 milyona ve 2050 yılında da 12 milyona ulaşacağı hesaplanıyor. Bu sayı dünya üzerindeki birçok ülkenin toplam nüfusundan fazladır.”
TOPLUM DİNAMİKLERİ NASIL ETKİLENECEK?
85 yaş üzeri kişi sayısının katlanarak artmasıyla birlikte önümüzdeki yarım yüzyılda yaşlılık kavramının yeniden tanımlanması gerektiğini söyleyen Prof. Öktenli, “Birçok batılı ülkede 55 yaş artık yeni orta yaş olarak kabul ediliyor ve bunun gelecekte 65 yaş olması sürpriz olmayacaktır. Geçmişte 65 yaşına geldiğinde emekli olanlar ortalama ömür beklentilerinden yalnızca bir kaç yıl önce emekliye ayrılmış oluyorlardı. Eğer sistem böyle devam edecek olursa bizim çocuklarımız emekli olduktan sonra 30 yıldan fazla yaşayacaklar. Bunun sonucu emeklilik yaşının yeniden belirlenmesi gerekecek” diye konuşuyor.
Hastaneye kabüllerin ve toplam hastane hizmetlerinin yüzde 36’sının ve tüm sağlık harcamalarının yüzde 50’ye yakın kısmının 65 yaş üstü bireyler tarafından kullanılmasının da bir başka problem sahası olduğunu söyleyen Prof. Öktenli, ileride hastanelerin böyle bir yükün altından kalkmasının çok küçük bir ihtimal olarak görüldüğünü söylüyor. Prof. Dr. Öktenli, nüfusun yaşlanmasıyla birlikte yaşanabilecek değişimleri şöyle sıralıyor:
“Evde bakım hizmetlerine daha fazla ağırlık verilmesi gerekecek. Bu büyük sorunların yanında toplumun dinamik ve alışkanlıkları da hızla değişecek. Dünya üzerinde kullanılabilir zenginliğin yaklaşık yüzde 70’inin 50 yaş üstü kesimde olduğu hesap edilmektedir. Eğlence, seyahat, giyim, otomobil gibi birçok sektör reklamda hedef kitle olarak daha genç ve orta kesimi alıyor. İleriki yıllarda yaşlıların tüketim sektöründe odak noktası olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Aynı şekilde yaşlıların internet ve teknoloji kullanımında da radikal değişimler olacağının işaretleri alınmaktadır. Facebook’ta en hızlı büyüyen yaş diliminin 55 yaş üzeri olduğu açıklanmıştır.”
ÇÖZÜM NEDİR?
Daha iyi yaşam koşullarının, beslenmenin ve sağlık hizmetlerinin ömrümüzü uzatmış olması kaçınılmaz gibi görünüyor ama yaşamımıza eklenen yılları hasta ve bağımlı geçireceksek, daha uzun yaşamanın iyi bir şey olduğunu söyleyebilir miyiz? Prof. Dr. Öktenli, dünyada bu konuya yaklaşım ve üretilen çözüm önerilerini anlatıyor:
“Dünya Sağlık Örgütü’nün yaşlılık ile ilgili politikaları ve programları öncelikle yaşam kalitesi ve genel sağlığı daha iyi hale getirmeye odaklanmakta ve üretken, başarılı ve bağımsız bir yaşlanma hedeflenmektedir. Aktif yaşlanma ile amaçlanan sadece iyi bir sağlık durumu değil, aynı zamanda psikolojik ve sosyal yönden de aktif bireylerin günlük yaşamda sosyal, ekonomik, kültürel aktivitelerde bulunmasıdır. Aktif yaşlılar toplumsal yaşama önemli katkılarda bulunabilmekte ve gönüllü aktiviteler ve torunlara bakmak gibi ailevi görevlerin ekonomiye olumlu katkısı tartışılmazdır. Ayrıca, bireylerin sağlıklı yaşlanmasını sağlamak ve kamu kaynakları üzerindeki maddi baskıyı azaltma açısından çok önemlidir.”
ÇALIŞMA HAYATINDA YAŞLILAR DAHA FAZLA YER ALACAK
Yaşlıların aktif olmaları ve bağımsız yaşama yetilerini korumaları gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Öktenli, “Teknolojideki gelişmeler birçok kronik hastalığın evde takip edilebileceği internet bağlantılı takip sistemleri hayata geçirmektedir. Böylece evde bakım hizmetleri, yakın gelecekte tamamen uzaktan kontrol edilebilecek gelişmelere sahne olacak ve bakım maliyetleri azaltılmaya çalışılacaktır. Birçok şirket yaş haddini doldurmuş, tecrübeli çalışanlarını kaybetmemek için esnek emeklilik uygulamaları ile yaşlı bireyleri istihdam etmeye başlamıştır. Artık aktif çalışma hayatında daha fazla yaşlı çalışanla karşılaşmamız sürpriz olmayacak” diyor.
(ntvmsnbc)