“Bölge Hastanesi…”
Afife Jale Sahnesi’nde Tiyatro Kumpanyası’ndan bir oyun sanatseverler ile buluşacak. Bahar aylarında da Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Kültür Merkezi’nde programlar tüm hızıyla devam ediyor. Yine farklılığıyla adından söz ettirecek bir oyun tiyatroseverleri Afife Jale Sahnesi’nde karşılamaya hazırlanıyor. Tiyatroadam’dan “Bölge Hastanesi” isimli oyunu, Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Kültür Merkezi’nde Afife Jale Sahnesi’nde perde diyecek. 1 Mart’ta sahnelenecek oyurnla ilgili bazı detaylar ise şöyle sıralanıyor: “Savaşın gölgesinde bir bölge hastanesi… Hiç kimsenin taburcu olamadığı tuhaf bir oda…
Kırık dökük bir ameliyat masasında, Neşterle parçalara ayrılan Balkan toprakları… Ve trajikomik bir “Kimlik Nakli Operasyonu”… Masallarla – gerçekler, yazılanlarla – yaşananlar arasında sıkışmış insanlar… Tiyatroadam, Hristo Boyçev’in yazdığı, kahkahalar ve gözyaşlarının birbirine karıştığı bu bol ödüllü oyun seyirciyle buluşacak.”
Oyunla ilgili diğer detaylar ise şöyle sıralanıyor: “Yazan: Hristo Boyçev. Çeviren: Hüseyin Mevsim. Yönetmen: Fatih Koyunoğlu, Deniz Özmen. Müzik Direktörü: Saki Çimen. Sahne Tasarımı: Deniz Özmen. Dekor Uygulama: Sırrı Toprak, Metin Gümüş. Afiş Tasarım: Elif Ergür. Işık – Müzik Kumanda: Uğur Aksu.”
Tiyatroadam tarafından sahneye konulacak olan “Bölge Hastanesi” adlı oyunda yer alan isimler ise şöyle: “Oynayanlar; Ayça Koyunoğlu, Çetin Kaya, Şebnem Bilgeer, Fatih Koyunoğlu, Berk Yaygın, Deniz Özmen, Barış Yıldız, Aşkın Şenol.”
Oyunun konusu ile ilgili Tiyatroadam ekibi şunları aktarıyor: “Balkanların en ünlü oyun yazarlarından biri olan Bulgar yazar Hristo Boyçev’in, Hüseyin Mevsim’in tarafından dilimize çevrilen bu trajikomik oyunu, savaş sırasında Balkanlar’da bir bölge hastanesinin kimsenin taburcu olmadığı bir koğuşunda geçiyor. Bu koğuş ve içindeki hastalar yıllardan beri parçalanarak kimliksizleştirilmeye çalışılan Balkan toplumunun bir minyatürü olarak da algılayabileceğimiz bir koğuştur. Oyunda hafızasını yitirmiş ve ismini – daha doğrusu kim olduğunu – hatırlamaya çalışan bir hastanın, odadaki diğer hastalar tarafından kendisine biçilen yeni kimliğiyle mücadelesi, eğlenceli ve bir o kadar da trajik bir dille anlatılıyor.”
Tiyatroadam tiyatro topluluğu ile ilgili merak edilen detayları ise kendileri şöyle aktarıyor: “Tiyatroadam 2007 yılının Kasım ayında konservatuar mezunu, tiyatro sevdalısı bir grup genç oyuncu tarafından, başarılı sinema yönetmeni Serdar Akar‘ın süpervizörlüğünde kurulan bir tiyatro topluluğudur. 2008 – 2009 sezonunda Murat Karasu yönetmenliğinde ilk oyunları olan Albay Kuş ile 100 oyun oynayarak yaklaşık 20.000 izleyiciye ulaşmış ve pek çok ödüle layık görülmüştür. 2009-2010 sezonunda yine Murat Karasu yönetmenliğinde ve Kültür Bakanlğı’nın desteği ile Markalı Hava oyununu sahnelemiştir. 2010 – 2011 sezonunda ise Engin Alkan’ın yönetmenliğinde ve yine Kültür Bakanlığı’nın desteği ile Generaller, Savaş ve Barbekü oyununu sahnelemektedir.”
“Kadının Rengi” Sergisi Ortaköy’de
Birbirinden farklı sergiler, Ortaköy’de sanatseverler ile buluşmaya devam ediyor. Bu sergilerden bir tanesi Beşiktaş Belediyesi Ortaköy Kültür Merkezi’nde görücüye çıktı. “Kadının Rengi” adlı sergi, Şubat ayının ilk günlerinden son gününe kadar Ortaköy Kültür Merkezi’nde takip edildi. Gülay Yüksel’in “Kadının Rengi” adlı sergisiyle ilgili bazı detaylar ise şöyleydi: “1951 yılında İstanbul’da doğdu, babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde öğrenim gördü. Liseyi Ankara Kız Lisesi’nde bitiren sanatçı, 1970 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü sınavlarına girdi ve sınavı üçüncülük derecesi ile kazandı. 1973 yılında da ilgili bölümden başarıyla mezun oldu. Sonraki yıllarda, Ankara’da birçok lisede resim – iş öğretmenliği yaptı. 1974 yılında Almanya’ya giden sanatçı, ülkede yaşadığı üç yıllık süre zarfında görme engellilere resim ve modelaj konusunda eğitim veren bir okulda (Neuwid- Almanya şehrinde) staj yaptı. Ayrıca, sanatçı Avrupa’nın çeşitli müze ve galerilerinde incelemelerde bulundu.
Yurda dönüşünde görme engelliler ile ilgili edindiği bilgileri hayata geçirebilmek isteği ile Ankara Aydınlıkevler Körler Okulu’nda altı yıl süre ile görev yaptı. Aynı zaman dilimi içerisinde sanatçı bir taraftan da Gazi Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü’nde aynı konuda dersler verdi. Sanatçı daha sonra eğitimine devam ederek, Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde lisans tamamlamıştır. Gülay Yüksel bir yandan eğitimine devam edip, öğretmenlik yaparken öte yandan resim çalışmalarını da hız kaybetmeden sürdürebilmiştir. 1996 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan emekli olan sanatçı öğretmenliği bırakmamış, bir süre sonra Ankara Özel Tevfik Fikret Lisesi’nde öğretmenlik yapmaya devam etmiştir. 2000 yılında Ankara Özel Tevfik Fikret Lisesi’nden kendi atölyesinde çalışmak üzere ayrılmış ancak Orta Doğu Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamış ve orada da yedi yıl görev yaptı.
Öğretmenliği esnasında çocuk kitapları resimlemeleri yapmış olan sanatçı, aynı zamanda Ankara Karum İş ve Alışveriş Merkezi’nin zemin süsleme çizimlerini hazırlamıştır. Sanatçı birçok binaya vitray tasarımları yapmış olup büyük bir vitray atölyesinin lamba tasarımlarına imza attı. İspanyol Puzzle firması Educa tarafından bir adet ve bir Türk firması olan Art Puzzle’a verilmiş olan on adet eseri Puzzle oyunu olarak piyasaya sürüldü. Angora Yayıncılık tarafından pek çok eseri tuval üzerine reprodüksiyon olarak kullanılmakta.
Öğrenciliği sırasında Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne katılmaya hak kazandı Sanatçı beşi Almanya’da olmak üzere kırk beş kişisel sergi açtı. Pek çok yurtiçi ve yurtdışı grup sergilerine katılımı bulunuyor. Romanya Hükümeti’nin davetlisi olarak Tescani International Camp 2000 Organizasyonu’na katıldı. İki eseri George Enescu (Romanya) Müzesi’ne alınan Sanatçının İzmir Resim Heykel Müzesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi müzelerinde, T.C. Kültür Bakanlığı Koleksiyonu’nda, ABD, Romanya, Kanada, Almanya, Fransa, Finlandiya ve daha birçok banka ve özel koleksiyonlarında eserleri bulunmakta. Atölyesinde çalışmalarını sürdüren sanatçı, evli ve üç çocuk annesidir. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (BRHD), Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği (UPSD) ve Görsel Sanatlar Eğitimcileri Derneği (GÖRSED) üyeliğini yapmakta.
Beşi Almanya’da olmak üzere 50’den fazla kişisel sergisi var. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği Yönetim Kurulu Genel Sekteri görevini yürütüyor. Halen ODTÜ Güzel Sanatlar Bölümü’nde öğretim görevlisi olan sanatçı kendi atölyesinde resim çalışmalarını sürdürüyor.”
Bale ve müzikal bir arada
Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’ nde Mart ayının ilk günlerinde yine muhteşem etkinlikler sanatseverleri ağırlayacak. Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde 3 Mart’ta “Mozart ve Perileri”, 7 Mart’ta ise “Otello” sanatseverler ile buluşacak.
Mozart ve Perileri hakkındaki bazı detaylar ise şöyle: “Kurgu Mozart’ın doğumu ile İlham Perileri ülkesindeki çekişme üzerine kuruludur. Yüzyılların en büyük yeteneği Mozart doğmuştur ve ilham perileri aleminin en yetkin perilerinden biri olan Periçe, Mozart’a ilham vermek için görevlendirilmiştir. Mozart’ın doğumuyla birlikte ona ilham vermek için hazır olan Periçe bir türlü görevini yapamamaktadır. Ortada bir sorun vardır, Mozart bir türlü kendisini çağırmamaktadır. Bu bir ilham perisine yapılacak en büyük eziyettir, Mozart ise bunu farkında bile değildir. O kendi müzik yolculuğunu yapmakta, hızla eserler üretmekte ve herkesin beğenisini kazanmaktadır. Periçe Mozart’ın kendisini çağırmaması üzerine çeşitli çözümlerle Mozart’ın ilgisini çekmeye çalışır.”
Türkiye’nin ilk çocuk müzikali ile ilgili diğer bazı detaylar ise şöyle sıralanıyor: “Tür: Çocuk Tiyatrosu, Çocuk Müzikali. Yapım: Sahne İstanbul – Terakki Vakfı. Yazan: Ayfer Varol Artaç. Yöneten: Ali Artaç. Oyuncular: Tunca Aydoğan, Özlem Menligil, Terakki Müzikal Oyuncuları. Müzik Direktörü: Emel Akçay Özer. Müzikal Danışmanı: Tunca Aydoğan. Müzik Düzenleme: Özkan Turgay. Genel Koordinasyon: Fahri Pekiner. Koreografi: Gökçe Sönmemiş. Drama Eğitmeni: Özlem Menligil.Müzik Eğitmeni: Burcu Atakul. Dans Eğitmeni: Muratcan Mertel. Dekor – Kostüm: Özlem Arıkan Serbez, Aytekin Gedik. Vokal Desteği: Ulya Soley, Sera Turgay.”
İki perde olarak sahneye sunulacak olan “Otello” ile ilgili bazı detaylar şöyle sıralanıyor: “1. Perde: Hava kararmış akşam olmak üzeredir. Fırtına esmekte, şimşekler çakmaktadır. Kent halkı limanda toplanmış, azgın dalgalarla boğuşan gemiyi izlemekte, herkes bir fikir yürütmektedir. Sonunda gemi güçlükle limana yanaşır ve savaştan dönen Otello, askerleriyle birlikte karaya çıkar. Kendisini alkışlayan halkı selamlayıp zafer müjdesi verir ve evine çekilir. Herkes çok sevinçlidir. Sevinmeyen yalnızca iki kişi vardır. Bunlar eski yaveri Lago ile soylu bir genç olan Roderigo’dur. Roderigo, Otello’nun genç ve güzel karısı Desdemona’ya âşıktır ve Otello’yu kıskanmaktadır, Lago ise rütbesini alıp Cassio’ya verdiği için Otello’dan nefret etmektedir. Ayrıca karısı Emilia ile de ilişkisi olduğundan kuşkulandığı için Otello’ya iyice düşman kesilmiştir… Otello’nun emriyle şenlik ateşleri yakılır, herkes eğlenmeye başlar, Lago, Roderigo’yu da ikna ederek korkunç bir plan hazırlar. Cassio’ya sarhoş olana kadar içirtir. Montano gelip Cassio’yu nöbete çağırınca, aşırı sarhoş olan genç subayı kışkırtarak amirine silah çekmesine neden olur. Montano’da silahını çekince çatışma başlar, Lago, sözde araya girer, bu arada Roderigo’ya da Otello’ya haber vermesini söyler. Olay yerine gelen Otello, Lago’dan olayı anlatmasını isteyince, kötü adam işine geldiği gibi anlatır.
2. Perde: Şatonun salonu, Lago, hain planını sürdürmekte, mendili sorması için Otello’yu kışkırtmaktadır. Desdemona tekrar Cassio’nun affı için kocasından ricada bulunur. Otello yine başının ağrıdığını ileri sürerek mendiliyle alnını sarmasını ister. Desdemona farklı bir mendil çıkarınca öfkeyle onu yere atar ve daha önce kendisine armağan etmiş olduğu öbür mendili ister. Olmadığını öğrenince de Desdemona’ya hakaretler eder ve onu tartaklar. Otello, deliye dönmüştür. Desdemona umutsuzca gidince, Lago ortaya çıkar. Otello, ona derhal Cassio’yu getirmesini buyurur, Lago, zaten çoktan planını yapmış, Cassio’yu çağırmıştır. Otello’ya Cassio’yu uygun sorularla konuşturacağını, kendisinin de saklanarak gözlemesini söyler. Cassio gelince Lago onu işine gelen şekilde yönlendirip konuşturur. Cassio, tanımadığı birinin kendisine bir mendil gönderdiğini söyleyince göstermesini ister ve elinden alıp Otello’nun göreceği şekilde sallar. Otello, saklandığı yerde acıyla kıvranmaktadır. Dışarıdan bir top sesi duyulur.”
İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde sahnelenecek W. Shakespeare’in Otello adlı eserindeki yaratıcı kadroda yer alan isimler ise şöyle:
“Koreografi ve sahneye koyan: Uğur Seyrek. Müzik: Gıuseppe Verdi, Michael Galasso. Metin: Işık Noyan. Dekor: Adnan Öngün. Kostüm: Sevtaç Demirer Ulaş. Işık: H.Oktay Kanca.”
Usta isimler aynı sahnede
Beşiktaş Belediyesi Fulya Sanat Merkezi’nde birbirinden değişik konserler sanatseverler ile buluşmaya devam ediyor. Fulya Sanat Merkezi’nde Mart ayının ilk gününde yine usta isimler müzikseverleri selamlıyor. Suna Kan, Dorukhan ve Cana Gürmen konseri Fulya Sanat Merkezi’nde ziyaretçilerini ağırlayacak. Suna Kan – Dorukhan Doruk – Cana Gürmen konseri hakkındaki bazı detaylar şöyle: “L. Van BEETHOVEN: Archiduke trio Op: 97 Si bemol Majör, “Allegro moderato”, “Scherzo”, “Andante cantabile”, “Allegro moderato.” Suna Kan – Dorukhan Doruk – Cana Gürmen Konseri’nde programın ikinci bölümünde ise şu detaylar yer alıyor:
“F. SCHUBERT: Trio Op: 99 Si bemol majör, “Allegro moderato”, “Andante un poco mosso”, “Scherzo -Trio”, “Rondo.”
Suna Kan’ın yaşamından bazı kesitler şöyle aktarılıyor: “1936 yılında, Adana’da dünyaya geldi. Babası, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Viyola sanatçısı Nuri Kan’dır. Beş yaşında iken babasından keman öğrenmeye başladı; daha sonra aile dostları Hulusi Karsel’den keman dersleri aldı 1. Ankara Devlet Konservatuarı sınavlarını kazandı ve bu okulda Avusturyalı eğitimci Walter Gerhardt ile başladığı temel keman öğrenimini İzzet Nezih Albayrak ve Gilbert Back ile sürdürdü. İlk resitalini 18 Nisan 1946 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın konser salonunda verdi. Mozart’ın 5. Keman Konçertosunu seslendirdiği bu resital nedeniyle “Harika Çocuk” olarak anıldı ve eğitimine Avrupa’da devam etmesi gerekliliği gündeme geldi. 1948’de isme-özel olarak çıkarılan “İdil Biret ve Suna Kan’ın yabancı memleketlere müzik tahsiline gönderilmesine dair kanun” (Harika Çocuk Yasası) ile yurtdışında öğrenim görmek için devlet bursu alma imkanı doğdu.”
Dorukhan Doruk hakkındaki bazı detayar ise şöyle sıralanıyor: “1991 İstanbul doğumlu Dorukhan Doruk viyolonsel eğitimine 2000 yılında M.S.Ü. Devlet Konservatuarı’nda Dilbağ Tokay ile başlamış ve 2008 yılından beri Köln’de “Hochschule für Musik’’te Prof. Claus Kanngiesser ile devam etmektedir. Çalışmalarını, kendisine 2010 yılında dünya sahnelerinde Genç Yetenekler bursiyeri olarak tahsis edilen 19. yüzyıl Paris yapımı Lupot bir çello ile sürdürmekte olan Doruk, Ağustos 2010’da aynı burs dahilinde destansı viyolonselci M. Rostopovitch’in asistanı David Geringas’ın master classına kabul edilerek, kapanış konserinde de yer almıştır. Doruk, Nisan 2010’da Avusturya Liezen Uluslararası Viyolonsel Yarışması’nda birinci olmuş, ardından Ekim 2010’da Hırvatistan 8. Uluslararası Antonio Janigro Viyolonsel Yarışması’nda birincilik ödülünün yanı sıra, beş özel ödüle de layık görülmüştü.”
Cana Gürmen hakkındaki bazı detaylar ise şöyle: “Cana Gürmen, piyano eğitimine küçük yaşta İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda başladı. Salzburg Mozarteum Müzik Akademisi’nde Prof. Scholz, Prof. Zecchi ve Prof. Engel’in kurslarına katılan Gürmen, Prof. Margulis ve Prof. Zaritzkaya ile perfeksiyon çalışmaları yaptı. Gürmen, 1977’de Ankara Devlet Konservatuvarı Yüksek Piyano Bölümü’nü başarı ile bitirerek aynı yıl İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’na öğretim üyesi olarak atandı. Bu görevinin yanı sıra solistlik kariyerine de başlayan Gürmen, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ve Avusturya, Kıbrıs, Fransa, Ürdün, Almanya, Bulgaristan, Moldova, Rusya, Gürcistan, Ukrayna ve Sırbistan’da resital ve orkestra ile konserler verdi, radyo ve televizyonda programlar yaptı. Cana Gürmen, 1999’da profesörlük unvanını aldı. Gürmen, halen İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano Anasanat Dalı Başkanlığı ve Öğretim Üyeliği görevini sürdürüyor.”
Flamenko büyüleyecek!..
Flamenko coşkusu Akatlar’da yaşanacak. Beşiktaş Belediyesi Akatlar Kültür Merkezi’nde Flamenko Gösterisi sanatseverleri bekliyor. Özel gösterim, Flamenko İstanbul Derneği’ tarafından gerçekleştirilecek. 4 Mart Pazar günü saat: 20:00’de Melih Cevdet Anday Sahnesi’nde dans tutkunlarını da buluşturacak olan gösterim ile ilgili detaylar şöyle sıralanıyor: “Flamenko İstanbul Derneği, İstanbul’da 7 Nisan 2008 yılında flamenko sanatıyla ilgili müzisyenleri, dansçıları ve flamenko sevenleri bir araya getirmek amacıyla kurulmuştur.
Her yaş ve meslek grubundan, dansa ve müziğe gönül vermiş insanların yoğun talep ve arayışlarıyla, Flamenko müziğini paylaşmak, geliştirmek ve doğru aktarabilme fikrinden aldığımız cesaret; Flamenko İstanbul Derneği’ni kurulma aşamasına getirmiştir. Çalışmalarımız içerisinde flamenkonun özünde olan, yaşandığı andaki hisleri doğru aktarabilmek ve öğrencilerin müziğe daha rahat uyumununun sağlanabilmesi için gerekliliğine inanılarak canlı müzik ortamında; gitar ve cante eşliğinde, derslerin verilmesi yer almaktadır. Flamenko İstanbul Derneği’nce, öğrenci ve üyelerinin, İspanya’daki müzisyenlerle buluşturulması, birebir çalışmalarına ortam yaratabilmesi için belirli dönemlerde kültür ve eğitim gezileri düzenleyerek ve yine aynı organizasyon kapsamında İspanya’dan, bu sanatı hayatının bir parçası edinmiş gitaristler, dansçı ve cantaorların derneğimize davet edilip, öğrenciler ve üyelerle kültür etkileşimi içerisinde aynı havayı soluması amaçlanmaktadır. Günümüzde flamenkonun sadece gitar, sadece dans veya şarkıdan oluştuğu düşüncesi, flamenkonun yapısındaki birliktelik ve eğlence kültürünün eksik yaşanmasına neden olmaktadır. Unutulmamalıdır ki, bu üç öğe bir bütündür ve bu sanatın olmazsa olmazlarıdır. Flamenko İstanbul Derneği bu düşünceden yola çıkarak Flamenko ruhunun özünde olduğu gibi birliktelik içerisinde yaşanabilmesi için, kendine düşen görevin de farkında olup, Flamenko kültürünü sevenleriyle paylaşabilmeyi arzu etmektedir.”
Flamenko gösteri grubu ile ilgili bazı detaylar da şöyle aktarılıyor: “Bu yıl Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası ilan edilen flamenko, Flamenko İstanbul Gösteri Grubu “Soniquetes” ile Endülüs’ten depoladığı, ritim ve tutkuyu sizlere getiriyor… 2008 yılından bu yana flamenko sanatını Türkiye’de yaygınlaştıran “Soniquetes” gösteri grubu ile sanatseverlere, Endülüs’ün eşsiz atmosferini yaşatmayı amaçlıyor. “Soniquetes” gitar, vokal, ritim ve danstan oluşuyor.”
Flamenko hakkında merak edenler için bazı detaylar da şöyle aktarılıyor: “Flamenko, akademik olmayan Avrupa müzik formlarından biri, Endülüs Halk Müziği ve bu müzik eşliğinde yapılan dansın adıdır. Basit bir folk türü olmanın ötesinde kompleks ve yoğun kültürel geleneğe sahiptir. İspanya’ya özgü olduğu bilinmesine rağmen, aslında Endülüs bölgesi kültürüdür. Kökenleri hakkında birçok soru işareti bulunur, ancak genel olarak bölgedeki Latince konuşan asimile olmuş yerli İberik halklar, Berberi – Arap Müslümanlar, İspanyalı Yahudiler ve Çingeneler tarafından beraberce ortaya çıkarılan bir tür olarak kabul edilmiştir. Basit bir folk türü olmanın ötesinde kompleks ve yoğun kültürel geleneğe sahiptir. Dünyanın her yerinden gönül verenlere, flamenko için içten olarak bir şey yapanlara aittir. Halkların problemleri vardır. kendilerini bir şekilde ifade etmek isterler. bunu da müzik ve dans yoluyla yaparlar. Yıllarca zulüm gören, yoksulluk çeken, ezilen, toplumsal sorun ve güvenilmez olarak nitelendirilen, bütün tarihleri boyunca mal mülk edinemeyen, adi işlerde, tarım yada maden ocaklarında çalıştırılan çingeneler hırs, şefkat, özgürlük ruhu, isyan, sosyal kalıplaşmanın olmaması gibi etkenlerle Flamenko’yu oluşturdu. Acılarını, mutsuzluklarını flamenko ile ifade ettiler. Flamenko’daki sert duruşlar, ifadeler hep bunların sonucudur. Flamenko’nun özü şarkıdır. Çoğunlukla gitar ve doğaçlama dans şarkıya eşlik eder. 3 sınıf Flamenko vardır. En ağır başlısı “cante grande” (büyük şarkı) adıyla anılan ve ölüm, keder ve din konularını işleyen “cante jondo” dur (derin şarkı) ara sınıfta “cante intermedio” (orta şarkı) bulunmaktadır. Gene dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan Flamenko’lar yer alır. En hafif tarz olan “cante chico” (küçük şarkı) konuları ise aşk, kırsal yaşam ve eğlencedir. her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı bulunmaktadır. Vurgu ve duygusal içerik farklarıyla da birbirlerinden ayrılmaktadır.”