Gazete Manşetleri (01.04.2011)

gazetelerGazete manşetlerini besiktas.com.tr adresinde tek bir adımda okuyabilirsiniz… CUMHURİYET:   Öğrenciye ücretsiz internet… “Gündemi değiştirmek için başka bir konu bulamadı”… Milliyet: İran kargo uçağında yasaklı askeri malzeme bulundu…  HÜRRİYET: Eski mitçinin Esrarengiz ölümü…

CUMHURİYET

‘ÖĞRENCİYE ÜCRETSİZ İNTERNET’

CHP, aile sigortası, askerlik, gençlik ve sivil toplumun ardından spor, turizm, bilişim, kültür, konut gibi alanlarda da proje ve politikalarını belirledi. CHP aile, bilişim, çiftçi, emekçi, emekli, engelli, esnaf, gençler, kadın, konut, kültür, sivil toplum, sosyal devlet, spor, tüketici, turizm alanlarında proje ve hedeflerini içeren broşürler hazırladı. Daha önce aile sigortası, sivil toplum ve gençlik raporlarını kamuoyu ile paylaşan CHP’nin turizm, spor, bilişim, konut gibi alanlardaki projeleri de ilk kez açıklanmış oldu. CHP’nin vaat ve projeleri şöyle:

Bilişim: Öğrenciye ücretsiz internet

– Öğrenci ve gençlere ücretsiz internet sağlanacak. Nanoteknoloji alanındaki gelişmelerin takip edilmesi ve bu alanda ülkemizin de yenilikçi çalışmalar yürütmesi için araştırma enstitüleri kurulacak. Nanoteknoloji buluşlarının genetik, elektronik ve uzay bilimleri başta olmak üzere ilgili tüm bilimlerde ve sanayi kollarında uygulanacak.

Engelli: Ayrımcılıkla ilgili yasa

-Tüm ulaşım araçları, sinema tiyatro gibi kültür merkezleri engelli dostu haline gelecek. Engelliler için üretilen spor araçlarını yaygınlaştırılacak. Spor yoluyla engellilerin toplumla kucaklaşmasını kolaylaştırılacak. Ayrımcılık türlerinin de tanımlanacağı ayrımcılıkla mücadele yasası çıkarılacak.

Konut: Dar gelirliye ranttan pay

– İstanbul’da 2015 yılına kadar 120 bin binanın deprem yenilemesinin yapılması için tüm olanaklar zorlanacak. Plan değişiklikleri meslek örgütlerinin de görüşü alınarak yapılmasını sağlanacak. Yaratılan rantları kentin geneli ve özellikle dar gelirli yurttaşlar için kullanılacak. Dar gelirli yurttaşlar için konut bedelinin yüzde 100’ü kadar kredi verilmesini sağlanacak. Konut sahibi olma olanağı olmayan ya da tercihlerini o yönde kullanmayan yurttaşlar için ucuz kiralık konut yapılacak. Kiralık konutları belli semtlerde toplanmayacak, olanaklar ölçüsünde tüm kente yayılması sağlanacak.

Spor: Doğu’ya özel teşvik

– Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde sporu teşvik için özel çalışma yapılacak. Kamuya ait spor tesisleri halka açılacak. Okullar, amatör spor kulüpleri ve yurttaşlar tarafından verimli kullanımı sağlayacağız. Ülke genelinde düzenli olarak sportif yetenek taraması yapılacak, sporcu profili veritabanı oluşturulacak. Yasal bahis gelirlerinden tüm kulüplere eşit pay verilecek.

Turizm: KDV ve ÖTV düşürülecek

– Turizm sektöründeki yüksek KDV ve ÖTV düşürülecek. Çalışanların sigorta primlerinde düşük sezon indirimleri yapılacak, okullarda kademeli tatil dönemi ile uygulaması ile istikrarlı müşteri sağlanacak. Ucuz enerji üretimi desteklenerek konaklama sektörünün giderleri düşürülecek. Tüm limanlar turizm amacıyla da kullanılmak için yeniden düzenlenecek.

***

“GÜNDEMİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN BAŞKA BİR KONU BULAMADI”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Başkanlık sistemini tartışmaya açmak istiyor. Gereksiz bir şey. Türkiye’nin sorunları var, asıl o sorunları çözmek gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazetelerin ekonomi yazarlarıyla bir araya geldi. Basına kapalı yapılan toplantı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ”Genel seçimler sonrası başkanlık sistemini referanduma götürebiliriz” şeklindeki açıklamasını hatırlatması üzerine, ”Gündemi değiştirmek için başka bir konu bulamadı Sayın Başbakan herhalde. Başkanlık sistemini tartışmaya açmak istiyor. Gereksiz bir şey. Türkiye’nin sorunları var, asıl o sorunları çözmek gerekiyor” dedi. Kılıçdaroğlu, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık’ın kitap taslağının internette yayımlandığı anımsatılarak, ”Savcılık da soruşturma başlattı. Siz de örgütsel bir suç işlemiş, kitabı indirmiş olabilir misiniz?” şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi: ”Kitabı indirmedim ama şunu gösteriyor; yasaklarla bir yere varılamayacağını gösteriyor. Yasaklarla 21. yüzyılın Türkiye’sinde sonuç alamazsınız. Artık bunu o kararı veren yargıcın da görmesi lazım, dünyayı bilmesi lazım, dünyayı tanıması lazım. Basılmamış kitabın yasağı mı olur? Eğer siz yasak getirirseniz, yasağın getirdiği sonuç bu olur. Sanıyorum en güzel yanıtı da Sayın Cumhurbaşkanı verdi, kitabın çok daha geniş kitlelere ulaşmasını yargıçlar sağladılar.”

***

BABACAN’DAN ÖZİNCE DEĞERLENDİRMESİ

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, görevinden ayrılan İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince’nin, kredi sınırlamalarıyla ilgili sözlerini, ”49 tane genel müdür var, bizim her bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz” şeklinde değerlendirdi. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Çin’in Nanjing şehrinde düzenlenen G20 toplantısına katıldıktan sonra geldiği Pekin’de, Türk gazetecilerin sorularını yanıtlarken, bankacılık sektörünün Türkiye’ye çok büyük maliyetler getirmiş bir sektör olduğunu söyledi. Babacan, “polisiye tedbir almak istemiyoruz” şeklindeki sözlerine, görevinden dün itibariyle ayrılan Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince’nin tepki gösterdiğinin hatırlatılması üzerine, “49 tane genel müdür var. Bizim her bankanın genel müdürünün söylediklerine tekrar cevap vermemiz, laf yetiştirmemiz gibi bir pozisyonumuz olamaz” diye konuştu.

Almış oldukları tüm kararların, Merkez Bankası’nın ve ilgili tüm birimlerin uygulamış olduğu tüm politikaların, Türkiye’nin uzun vadeli istikrarı için uygulanan kararlar ve politikalar olduğunu söyleyen Babacan, uzun vadeli istikrar gözetilmeden kısa vadeli bakış açısıyla yapılan uygulamalardan yine Türkiye’nin zarar gördüğü görüşünü dile getirdi. Babacan, şöyle konuştu: “2000-2001 krizinde, bankacılık krizi sebebiyle, o krizin açıklarını kapatmak sebebiyle hazinenin çok büyük bir borç yükü altına sokulması söz konusu olmuştu. Biz o borçların ödemesini, daha yeni Ekim 2010’da tamamladık. Türkiye Cumhuriyeti hazinesi 10 yıldır Türk bankacılık sektörünün maliyetlerini karşılamak için bedel ödedi. Bu bedelin toplamı, borçlanma faiziyle bugüne getirdiğimizde 380 milyar lira ediyor. Bu 380 milyar lirayı halkımızın kolay anlaması için ne alabiliriz diye şöyle ifade edeyim, 380 milyar liraya 10 milyon adet otomobil alabilirsiniz, 5 milyon adet daire satın alınabilir. Olayın vahametini ve boyutlarını söylemek için bunu özellikle kastediyorum.” Bankacılıkla ilgili alınan bütün kararların uzun vadeli istikrar ve Türkiye’ye yeni bedeller ödetmemek için olduğunu belirten Babacan, eğer banka sadece kendi bir yıllık karını gözeterek hareket ederse, bu hareketlerin toplamı Türkiye’yi istikrarsız bir ortama götürebilir ve Türkiye’ye yeni bedeller ödetebilir” dedi. Halka yeni bedeller ödetmemek için bu kararları aldıklarına işaret eden Babacan, bankacılık sektörünün bugünkü sağlam yapısının, yaptıkları düzenlemeler sayesinde olduğunu ifade etti.

‘Dünyada bankalar batarken Türk bankacılık sistemi sapasağlam ayakta’

Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aksi halde Avrupa’da, Amerika;da bunca banka batarken, hatta Amerika’daki, Avrupa’daki bankaların Türkiye şubeleri sapasağlam ayakta dururken, kendi evlerinde bankalar batıyorsa, bunlar aynı sahibi, aynı yöneticisi olan bankalar, bizim ihtiyatlı tutumumuz, ihtiyatlı uygulamalarımız ve bankacılıkla ilgili yaptığımız düzenlemeler bankalarımızı bu krizden korumuştur. Bankacılık sektörümüzün bu krizi başarılı şekilde geçmesini sağlamıştır. Bütün dünya kasıp kavrulurken, Türk bankacılık sistemi sapasağlam ayaktadır. Bunun sebebi hükümet olarak yaptığımız düzenlemelerdir, 2004, 2005, 2006;da yaptığımız reformlardır. Bunun unutulmaması, sürekli göz önünde bulundurulması lazım. İstikrar adına en sert tedbirleri almaktan hiçbir zaman kaçınmayız. Zaten bu işe başlarken de bunu açıkça ortaya koyduk.”

‘Ağlayanların, sızlayanların olması gayet doğal’

Önemli olanın Türkiye Cumhuriyeti’nin ve vatandaşlarının uzun vadeli istikrarı ve uzun vadede refahı olduğunu vurgulayan Babacan, bunu sağlamak için hiçbir tedbirden kaçınmayacaklarını söyleyerek, şunları ifade etti: “Atılan bütün bu adımlar çocuklarımızın, torunlarımızın Türkiye’si içindir. Uygulamalar kararlılıkla devam edecektir. Biz hiçbir lobinin etki alanına girmeden dimdik durarak kararlar veriyoruz ve doğru bildiğimiz yolda da yürümeye aynen devam edeceğiz. Tabii ki ağlayanlar, sızlayanlar olabilir. Gayet doğaldır. Çünkü doğruyu yaptığınızda kısa vadede belki banka bazında hoşnut olunmayan gelişmeler olabilir. Belki karlarından birazcık fedakarlık etmek zorunda kalabilirler, ama ne adına yapıyoruz, Türkiye’ye yeniden bedeller ödetmemek adına yapıyoruz. 2000-2001 krizini hiç kimse unutmasın. Bu devletin 381 milyar TL borcu bankacılık krizi yüzündendir. O günkü bankaların kötü yönetilmesi yüzündendir ve o günkü devletin, hükümetin bu işi sıkıya almaması yüzündendir.” AB tanımlı kamu borçlarının 459,5 milyar lira olduğunu hatırlatan Babacan, “eğer o gün bankacılık krizi yaşamasaydık, yani bankalar o gün başımıza bu derdi açmasaydı bugün Türkiye’nin borcu 381 milyar daha az olacaktı. Dolayısıyla herkes devletin koyduğu düzenler içerisinde ve devletin koyduğu regülasyon ve denetim çerçevesinde işini yapmaya devam edecek” diye konuştu.

‘Özel sektör aktivitesiyle elde edilmiş bir büyüme bu’

“Açıklamış olduğumuz orta vadeli programlarla maliye politikasına çok ciddi bir öngörülebilirlik getirdik” diyen Babacan, Türkiye’de bütçe açığı ve kamu borç stokunun bir endişe kaynağı olmaktan hızla uzaklaştığı değerlendirmesini yaptı. Babacan, şunları anlattı: “Bu, para politikası uygulamasını hem etkinleştirdi hem kolaylaştırdı. Ancak Kasım ayından bu yana Türkiye;nin cari dengesindeki gelişmeler, bir yandan Merkez Bankası, bir yandan BDDK, bir yandan hazinenin ve ilgili tüm kuruluşların yeni bir politika setini uygulamasını beraberinde getirdi. Bu politika seti de ilgi çekiyor. Tabii henüz yolun başında sayılırız. Tam sonuçları aldık demek için henüz erken ama ilk uygulama sinyalleri şöyle bir baktığımızda olumlu görünüyor.” Çin’deki toplantılar sırasında Türkiye ekonomisiyle ilgili rakamların açıklandığını ve Türkiye’nin 2010;da yüzde 8,9 büyüdüğünü öğrendiklerini belirten Babacan, bu konuda şöyle konuştu: “Bu, 2004’ten bu yana Türkiye’nin elde ettiği en yüksek büyüme oranı. Büyümenin kompozisyonuna baktığımızda özel sektör aktivitesiyle elde edilmiş bir büyüme bu. Biz bir yandan kamu maliyesinde sıkılaştırmaya giderken, öte yandan Türkiye’nin rekor seviyede büyüyor olması kuşkusuz önemli bir sonuç. Özellikle bu kriz döneminde pek çok ülke kamu harcamalarını artırmak suretiyle krizden çıkma yoluna gitti. Ancak bu ülkelerin zaten kamu borcu çok yüksek seviyedeydi ve daha çok kamu harcaması yapan bu ülkeleri çok ciddi zorluklar bekliyordu ve bu zorlukları Yunanistan’da, arkasından İrlanda’da şimdi Portekiz’de ve adını vermek istemediğim birkaç Avrupa ülkesinde görüyoruz. İşte, biz o dönemde uyguladığımız politikaların olumlu sonuçlarını aldık.”

‘Türkiye’nin en düşük kamu net borç stoku’
Açıklanana rakamlara göre, Türkiye’nin 2010 yılı kamu net borç stokunun 317,4 milyar TL olarak netleştiğini ve bunun milli gelire oranının yüzde 28,7 olduğunu belirten Babacan, bunun şimdiye kadarki Türkiye’nin en düşük kamu net borç stokunu temsil ettiğine dikkati çekti. Avrupa Birliği (AB) brüt borç stokuna bakıldığında bu rakamın 459,5 milyar TL ve bunun milli gelire oranının yüzde 41,6 olduğunu ifade eden Babacan, bu konudaki Maastricht kriterinin yüzde 60, fakat şu andaki AB ortalamasının ise yüzde 80’in üzerinde olduğunu kaydetti. Babacan, şunları söyledi: “Hatta Avro bölgesine baktığımızda rakamlar daha da yüksek ve bu rakamların bazı ülkelerde yüzde 90;lara, hatta tedbirler alınmazsa yüzde yüzlere çıkabileceğini görebiliyoruz. Böyle bir ortamda Türkiye’nin 2010 yılını yüzde 41,6 ile bitirmiş olması da kuşkusuz önemli bir sonuç. 2010 yılını çok şükür hedeflerimiz doğrultusunda tamamladık. 2010 yılı pek çok başarılara imza atılmış bir yıl odu. Türkiye, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birisi oldu. Türkiye, 2010 yılında milli gelire oranla borç stokunu düşüren tek Avrupa ülkesidir.” İstihdam verilerini de olumlu değerlendiren Babacan, 2010’da çalışan sayısının 1 milyon 300 bin kişi arttığına ve işsizlik oranının yüzde 2,11 düştüğüne dikkati çekti. Babacan, “tüm bunlar, sıkıntıların son derece büyük ve risklerin son derece büyük olduğu küresel ortamda başarı örneği olarak ortaya çıkmasını ve tüm dünyada konuşuluyor olmasını sağladı” dedi.

Nanjing’deki toplantı
Bakan Babacan, Nanjing’de yapılan G20 toplantısı hakkında bilgi verirken de, çok geniş kapsamlı yapılan toplantıda uluslararası para sisteminin enine boyuna tartışıldığını, özellikle sermaye akımlarının önemli gündemi oluşturduğunu ve kurlar ile dünyadaki likidite fazlalığının olumsuz etkilerinin konuşulduğunu anlattı. Ülkelerin sermaye hareketleri ve politikalarının da masaya yatırılıp, küresel ölçekteki işbirliğinin gerekliliğinin tartışıldığını aktaran Bakan Babacan, Türkiye’nin son dönemde elde ettiği ekonomik başarıların ve özellikle son 4-5 aydır sermaye hareketleriyle ilgili aldığı kararların oldukça ilgi çektiğine işaret etti.

Türkiye-Çin ilişkileri
Çinli yetkililerle yapılan görüşmelerde gündemin artık çok geniş olduğuna işaret eden Babacan, iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin oldukça geniş bir alanda gittikçe yoğunlaştığını söyledi. Ekonomik ilişkiler açısından Türkiye’nin Çin ile beraber yürüttüğü ya da ileride yürütebileceği önemli projeler olduğunu belirten Babacan, “Türkiye, altyapı yatırımı hızla devam eden bir ülke. Çin firmalarının Türkiye’deki altyapı projelerine daha çok ilgi göstermesini arzu ediyoruz. Merkez bankalarımız arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesini önemsiyoruz. Türkiye Merkez Bankası ile Çin Merkez Bankası arasında daha yoğun bir ilişki olmasını istiyoruz” diye konuştu. İki ülke arasındaki ticaretin geçen yıl 20 milyar dolara yakın bir rakama ulaştığını hatırlatan Babacan, Çin ile ticarette Türkiye’nin ihracatının ithalatına göre çok düşük bir noktada olduğunu ve ihracatın artırılmasıyla ilgili temasların devam etmesi gerektiği konusunda görüşmeler yaptıklarını belirtti.

***

MİLLİYET

FOREİNG POLİCY DERGİSİNDEN ATATÜRK’E AĞIR İTHAM

Foreign Policy dergisi, Ulu Önder Atatürk’ü “bıyıklı diktatörler” konulu listesinde ilk sıraya koydu. Derginin internet sitesinde Charles Homans imzasıyla yayımlanan listede Atatürk, Adolf Hitler, Francisco Franco, Saddam Hüseyin, Josef Stalin gibi isimlerin arasına dahil edildi. Listenin girişinde, “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, bıyığını tıraş etmiş olabilir. Ama dünyayı onun diktatör olmadığına ikna etmek için çok daha fazlası gerekiyor. Foreign Policy, bıyıklı otokratları araştırdı” ifadesi kullanıldı. İlk sırada Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilen listede, Atatürk için “Kayzer” nitelemesinde bulunuldu. Atatürk’ün ilerleyen yıllarda da Türkiye’yi ekonomik ve siyasi liberalleşmeye doğru götürürken bıyığını tamamen kestiği belirtilen listede, “Bu, Türkiye’nin modern bir gelecek için Osmanlı geçmişini geride bırakmasının sembolik bir örneğiydi” denildi.

Büyükelçi Tan’dan dergiye sert yanıt
Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, Amerikan Foreign Policy dergisine mektup göndererek, derginin internet sitesinde yayımlanan “bıyıklı diktatörler” konulu listeye Mustafa Kemal Atatürk’ün de dahil edilmesine sert tepki gösterdi.
Tan, mektubunda, modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Hitler, Stalin gibi isimlerle aynı yere konulduğu “Sert üst dudak” başlıklı blogdan duyduğu derin rahatsızlığı dile getirdi.
Atatürk’ün başarılarının ve arkasında bıraktığı demokratik mirasın, onu son yüzyılın en büyük vizyoner liderlerinden biri yaptığını kaydeden Tan, Türkiye’nin bugün Atatürk sayesinde Müslüman dünyasında eşsiz bir pozisyona, canlı, laik bir demokrasiye ve gelişen bir ekonomiye sahip olduğunu vurguladı.
Tan, özellikle de Ortadoğu’daki çarpıcı değişimler karşısında Türkiye’nin ilham kaynağı olarak gösterilmekte olduğu bir dönemde, Atatürk’ü “otokrat” olarak tanımlamanın “çok talihsiz, çirkin ve küstahça” bir davranış olduğunu belirtti.
Bunun yanında tarihi bir şahsiyete, bıyığına bakılarak, aynı kefeye konulamayacağı başka kişilerle aynı kategoride yer vermenin, Foreign Policy’nin bilgiye dayalı tartışmaların yeri olması ve referans kaynağı olarak kullanılması açısından kredibilitesine de hakaret olduğunu kaydeden Tan, “Hiç şüphesiz, ABD halkı da eğer kurucuları ve çağdaş liderleri fiziksel görünümlerine bakılarak benzer bir grubun arasına konulsaydı aynı tepkiyi gösterirdi” ifadesini kullandı.
Tan, derginin yayımladığı blogun, Atatürk’e, Foreign Policy’nin ününe ve yüksek kaliteli habercilikten faydalanabilecek olan kamuoyuna ciddi bir haksızlık oluşturduğunu belirtti.

***

İRAN KARGO UÇAĞINDA ‘YASAKLI ASKERİ MALZEME BULUNDU’

Türkiye’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a Yaptırımlar Komitesine, Diyarbakır’a 19 Mart akşamı inen İran uçağında “yasaklı askeri malzeme” bulduğunu bildirdiği öğrenildi. Reuters muhabirinin, BM Güvenlik Konseyi’nin 9 Haziran 2010’da kabul ettiği, İran’ın nükleer programı nedeniyle bu ülkeye uygulanan yaptırımları daha da genişleten ve sıkılaştıran 1929 sayılı kararınca kurulan Yaptırımlar Komitesine, Türkiye’nin 29 Mart’ta sunduğu raporu ele geçirmesi üzerine yazdığı haberde, Türkiye’nin Diyarbakır’a inen kargo uçağında, İran’a uygulanan BM yaptırımları kapsamına giren silahlar bulduğunu bildirdiği belirtildi. Haberde, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Yaptırımlar Komitesine sunduğu raporda, İran YAS hava taşımacılık şirketine ait, İran’dan Suriye’ye gitmek isteyen kargo uçağına Diyarbakır inişli olarak üst uçuş izni verildiği, uçağın bu çerçevede Diyarbakır havalimanına “teknik kontrol” için indirildiği ve 21 Mart’ta uçakta yapılan kontrolde bulunan silahların, uçak kayıtlarında “oto yedek parçaları” olarak gösterildiğinin belirtildiği kaydedildi. Haberde, uçaktaki yasaklı askeri malzemelerin “60 adet Kalaşnikov marka tükef AK-47, 14 adet BKC/Bixi makinalı tüfek, yaklaşık 8 bin mermi (BKC/AK-47 tüfeklerine ait), 560 adet 60 milimetrelik havan mermisi ve bin 288 adet 120 milimetrelik havan mermisi” olduğu yazıldı. Habere göre Türkiye raporunda, bu malzemelere el koyarak Diyarbakır’da askeri bir depoya koyduğunu, uçağın mürettabatının gözaltına alınarak Diyarbakır Savcılığınca sorgulandığını, mürettabatın ise uçakta yasaklı malzemeler bulunduğu, malzemelerin kim tarafından kime gönderildiğine ilişkin hiçbir bilgiye sahip olmadığını söylediklerini bildirdi. Raporda mürettebatın serbest bırakılarak 22 Mart’ta Tahran’a dönmelerine izin verildiği, ancak soruşturmanın halen devam ettiği de kaydedildi. Bu arada Türkiye’nin BM Daimi Temsilciliği, konuya ilişkin olarak A.A muhabirine, Türkiye’nin, BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararı uyarınca Yaptırımlar Komitesine bildirimde bulunulduğunu doğruladı.

***

HATAY’DA PKK’LILARLA ÇATIŞMA ÇIKTI 7 TERÖRİST ÖLDÜRÜLDÜ

Hatay’ın Hassa ilçesinde Suriye’den girdikleri belirtilen 7 terörist etkisiz hale getirildi. Edinilen bilgiye göre, bir ihbarı değerlendiren Jandarma Alay Komutanlığı’na bağlı ekipler, merkeze bağlı Meşrepe Tepe mevkisinde, terör örgütü üyesi oldukları belirlenen bir gruba ’dur’ ihbarında bulundu. Grubun ateşle karşılık vermesiyle çıkan çatışmada, 7 terörist etkisiz hale getirildi. Teröristlerin cesetleri, Hassa Devlet Hastanesi morguna kaldırılırken, bölgede araştırma çalışmalarının devam ettiği bildirildi.

HÜRRİYET

ESKİ MİTÇİ’NİN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ

Eski MİT’çinin esrarengiz ölümü… Birinci MİT raporunun kilit isimlerinden, emekli MİT mensubu Haluk Akter, esrarengiz bir cinayete kurban gitti. Akter’in MİT’ten yakın arkadaşı olan Ferdi Tamer de 1990 yılında İstanbul’da öldürülmüştü. Akter’in öldürülmesiyle son 5 ayda öldürülen MİT’çi sayısı 6’ya yükseldi.Muğla’nın Bodrum ilçesinde meydana gelen olayda evinin banyosunda ölü bulunan 63 yaşındaki Haluk Akter’in, yapılan otopsisinde başında üç kurşun deliğine rastlandı. Cinayete kurban giden Akter’in kurşunlardan ikisinin ensesinden birinin de şakağından girdiği belirlendi. Emekli olduktan sonra bir süre Söz Gazetesi ve Nokta Dergisinde gazetecilik yapıp, Bodrum Yalıkavak beldesine yerleşen ve yalnız yaşayan Akter, bir güvenlik şirketi de kurmuştu. Eski eş Seyhun Güleç, Akter’in 1977- 1990 yılları arasında MİT mensubu olarak görev yaptığını ve malulen emekli olduğunu belirterek “Cizre’de önemli görevlerde bulunmuştu. Böyle bir ölümü haketmedi. Katiller, gözlerinin içine bakamadığı için kalleşçe ensesinden vurup, öldürdü. Bu olayı, kadın veya borç gibi bir nedene bağlamak doğru değil. Olay, detaylı şekilde araştırılmalı” dedi.

‘SİLAHINI KİMSEYE KAPTIRMAZDI’
Gözyaşlarını tutamayan kızı Aysim Akter, “Babam, silahını kimseye kaptırmazdı” dedi. Akter, “Bu kalleşçe saldırıyı yapanlar en kısa zamanda bulunacak ve en ağır cezaya çarptırılacaktır. Bu olayın çözülmesi çok uzun sürmez” diye konuştu.

ÜNLÜ MİT RAPORU
1987 yılında ortaya çıkan MİT raporu, ‘’Polis-mafya-siyaset’’ ilişkilerini gündeme getirmişti. MİT Arşiv-Sorgu Müdürü Ferdi Tamer ile MİT mensubu Haluk Akter’in de, o dönem raporla ilgili telefon konuşmaları medyaya yansıyınca, Başbakanlık Teftiş Kurulu geniş kapsamlı bir soruşturma yapmıştı. Daha sonra raporu yazan MİT görevlisi Mehmet Eymür’ün yanı sıra, Hiram Abas ve Korkut Eken de görevden uzaklaştırılmış, rapora katkı verdiği öne sürülen Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık Daire Başkanı Atilla Aytek de Türkiye’de kaçakçılık olaylarının en az görüldüğü il olan Eskişehir’e tayin edilmişti. Ferdi Tamer ise MİT’ten emekli olduktan sonra İstanbul Üsküdar’da önce bir manav ardından da tüpgaz bayii açmış,18 Aralık 1990 günü de dükkanında uğradığı saldırı sonucu öldürülmüştü.

***

TÜRKİYE’DEN İRAN’A BÜYÜK ŞOK

Türkiye, 16 Mart tarihinde Diyarbakır’a indirilen kargo uçağında Birleşmiş Milletler’in (BM) İran’a uyguladığı ambargoyu ihlal eden silahlar olduğu bildirildi. Türkiye, bu durumu BM Güvenlik Konseyi’ne 29 Mart tarihinde rapor etti. Reuters haber ajansının elde ederek dün haber yaptığı rapora göre, Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ni, 16 Mart günü Suriye’ye gitmek için havalanan ve Diyarbakır’a indirilen İran kargo uçağında İran’a uygulanan silah ambargosunu ihlal eden silahlara el konduğu konusunda bilgilendirdi. Reuters’a konuşan Güvenlik Konseyi diplomatları, İran kargo uçağındaki silahlara el konulmasının BM’ye bildirilmesinin Türkiye açısından çok olumlu bir gelişme olduğunu söyledi. Türkiye, bir süredir İran konusunda Batılı müttefikleri kadar sert tavır takınmamakla eleştiriliyordu. BM Güvenlik Konseyi’nin İran yaptırımları paneline gönderilen raporda, 21 Mart günü İran kargo uçağında yapılan incelemede ele geçirilen silahların, uçağın belgelerinde “oto yedek parçaları” olarak belirtildiği ifade edildi. Raporda, Suriye’nin Halep kentine gitmek için havalanan uçağın, Türkiye hava sahasından geçiş izni aldığı, bu kapsamda “teknik bakım” için Diyarbakır’a indirildiği belirtildi. İran’ın YasAir Kargo Havayolları’na ait İlyuşin 76 tipi uçakta yapılan aramada, İran’a uygulanan silah ambargosu kapsamına giren,“60 adet AK-47, 14 adet BKC/Bixi makineli tüfek, yaklaşık 8 bin mermi (BKC/AK-47 tüfeklerine ait), 560 adet 60 milimetrelik havan topu ve 1,288 adet 120 milimetrelik havan mermisi” bulunduğu bilgisi de raporda yer aldı.

BİLDİRİLEN İHLALLERDE ARTIŞ VAR
Uluslararası kamuoyunda bir süredir, İran’ın nükleer programı nedeniyle uygulanan ambargonun ciddi şekilde delindiği yönünde kaygılar bulunuyor. Türkiye’nin el koyduğu silahlar da bu ihlallerin önemli bir örneği olarak gösteriliyor. İran yaptırımları komitesinin başkanı, Kolombiya’nın Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Nestor Osorio, geçtiğimiz hafta Güvenlik Konseyi’ne yaptığı konuşmada, “yaptırım ihlalleriyle ilgili gelen bilgilerin sayısındaki artışın ciddi bir kaygı yarattığını” söyledi. Güvenlik Konseyi diplomatları İran’ın yaptırımları atlatma çabalarında bir artış mı olduğu yoksa üçüncü ülkelerin yaptırımların uygulanmasında daha etkili bir tavır sergilemeye mi başladığı konusunda net bir bilgi olmadığını belirtti. Reuters’a konuşan bir diplomat, “Türkiye’yi tebrik ediyorum” dedi.

“MÜRETTEBAT SORGULANDI”

Silahların hedefinin Suriye olup olmadığı da netleştirilemedi. Silahların alıcısının ya da kargo Türkiye tarafından engellenmemiş olsa kimin eline geçeceğinin bilinmediği ifade edildi. Raporda, “Uçağın mürettebatı Diyarbakır Başsavcısı tarafından gözaltına alındı ve sorgulandı. Mürettebat uçakta yasaklı parçalar olduğu ya da gönderici ve alıcı konusunda bilgi sahibi olmadıklarını söyledi” denildi. Belgede mürettebat 22 Mart’ta serbest bırakıldığı ve Tahran’a gönderildiği, ancak soruşturmanın sürdüğü ifade edildi. ABD ve İsrail’den daha önce yapılan açıklamalarda İran’ın Lübnan ve Gazze Şeridi’ndeki militan gruplara silah transferi için Suriye’yi kullandığı yönünde şüpheler olduğuna dair açıklamalar yapılmıştı. Geçtiğimiz hafta da BM’den diplomatlar Singapur ve Güney Kore’de İran’ın nükleer ve füze programlarına karşı uygulanan yaptırımlar kapsamında yasaklanan parçalar ele geçirildiği ifade edilmişti.

***

5 KİŞİNİN KATLİAMINI İTİRAF ETTİ

VAN’ın Erciş İlçesi Çelebibağ Beldesi’nde yaklaşık 5 ay önce anne ve 4 çocuğunun katledilmesi olayının ayrıntıları ortaya çıktı.Dün yakalanan katliam şüphelisi 19 yaşındaki Recep Cingöz’ün, öldürülen kadının damadının kardeşi olduğu, evdeki yastığa bulaşan salyasından da kimliğinin tespit edildiği belirtildi. Recep Cingöz katliamı evdeki parayı almak için yaptığını itiraf ederken, 7 yaşındaki Fatma ve 4 yaşındaki Mevlüt’ün yalvarmalarına da aldırmadığını söyledi. Pişman olduğunu belirten şüpheli, çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklandı. 9 Kasım 2010 günü Çelebibağ Beldesi’nde anne Saide Aslan, çocukları 18 yaşındaki Sinan, 14 yaşındaki Pınar, 7 yaşındaki Fatma ve 4 yaşındaki Mevlüt’ün bıçaklanarak öldürülmesi olayını çözebilmek için Erciş İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Tahsin Şen başkanlığında rütbelilerden oluşan 8 kişilik özel bir ekip oluşturuldu. Toplu cinayeti araştıran jandarma evdeki kilim, perde, yatak, kanepelerden yüzlerce parça delil ve kan izi aldı. Jandarma bu delilleri, Van ve Ankara’daki kriminal laboratuvarlara gönderdi. Jandarma ayrıca aralarında Recep Cingöz’ün de bulunduğu 300’ün üzerinde kişinin ifadesine başvurdu. Kriminal laboratuvardan gelen sonuçları titizlikle inceleyen jandarma, evdeki bir yastıkta Cingöz’ün salyasına rastladı. Daha sonra Cingöz’ün yakın arkadaşlarını gözaltına alan ve ifadelerine başvuran jandarma, şüphelinin her anını da takibe aldı. Evden aldığı 2 bin lirayı 10 gün önce harcamaya başlayan Cingöz’ün gittiği her noktaya da jandarma kendi elemanlarını yerleştirdi. Delilleri somutlaştıran jandarma, daha sonra Recep Cingöz’ü gözaltına alarak sorguladı. Cingöz, yapılan çapraz sorguda suçunu itiraf etti.

SOĞUKKANLILIKLA ANLATTI
Katliam şüphelisi Cingöz çıkarıldığı nöbetçi mahkemece tutuklanırken, cinayetleri de soğukkanlılıkla anlattı. Akrabası olan ailenin evinde para olduğunu bildiği için gece yatıya gitiğini itiraf eden Cingöz, ilk olarak 18 yaşındaki yürüme engelli Sinan’ı odaya kilitleyip, yan odadaki sandığın içindeki paraları aldığını belirtti. Bu sırada Saide Aslan’ın uyanıp, eve hırsız girdiğini düşünerek mutfaktan aldığı bıçakla kendisine saldırdığını kaydeden Cingöz, boğuşma sırasında elinden aldığı bıçakla Saide Aslan’ı defalarca bıçaklayarak öldürdüğünü söyledi.

GÖRGÜ TANIĞI BIRAKMADI
Recep Cingöz, boğuşma sırasında uyanan 14 yaşındaki Pınar’ı da öldürdükten sonra, tanık bırakmamak için yan odada yatan 7 yaşındaki Fatma ve 4 yaşındaki Mevlüt’ü de tüm yalvarmalarına rağmen öldürdüğünü anlattı. Son olarak da engelli Sinan’ı kilitlediği odaya girip, onu da bıçak darbeleriyle öldürdüğünü ve 2 bin ile cinayetlerde kullandığı bıçak ve evin anahtarını alarak evden çıktığını belirtti.

BIÇAĞI VE ANAHTARI TOPRAĞA GÖMMÜŞ
Bıçağı ve anahtarı toprağa gömdüğünü söyleyen Recep Cingöz, Saide Aslan’ın evine yaklaşık 700 metre uzaklıktaki evinde normal hayatını sürdürdü. Cingöz’ün olaydan önce esrar içtiği ve daha önce de hırsızlıktan sabıkasının bulunduğu belirlendi. Bu arada jandarma, Cingöz’ün evinin bulunduğu bölgede geniş güvenlik önlemi aldı.

***
KİTAP TWİTTER’DA YAYILDI, SAVCILIK İNCELEME BAŞLATTI

1 Nisan 2011Ergenekon üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ahmet Şık’ın basım aşamasında olan ve örgütsel doküman olduğu gerekçesiyle taslaklarına el konulan “İmamın Ordusu” adlı kitabı dün sosyal paylaşım sitesi Twitter’da yayılmaya başladı. Dün akşam saatlerinden itibaren kitabı 90 bin kişi bilgisayarına indirdi.298 sayfalık kitap taslağının ilk sayfasında Şık’ın tutuklanırken söylediği, “Dokunan yanar” sözü başlık olarak yer aldı. Bu gelişme üzerine Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali konuyla ilgili inceleme başlattı.

Karar nasıl alınmıştı?

O dönem soruşturmayı yürüten Zekeriya Öz’ün talebi üzerine İstanbul 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi üye hâkimi Mehmet Karababa, 23 Mart 2011’de, “basılmadığı için henüz kitap niteliğini kazanmadığı, örgütsel doküman olduğu, örgütün amacına hizmet etmek ve propagandasını yapmaya yönelik hazırlandığı” gerekçesiyle kitabın taslağına el koyma kararı vermişti. Bu kararın ardından Zekeriya Öz, polise verdiği talimatta kitabın kopyalarının teslim edilmesini, etmeyenler hakkında örgüte yardım yataklıktan işlem yapılacağını belirtmişti. Öz’ün talimatı üzerine kitabı basacak olan İthaki Yayınevi’nde ve Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun Radikal Gazetesi’ndeki bilgisayarında arama yapılmış, kitabın kopyaları silinmişti. Şık’ın eşi ve avukatlarına da tebligat gönderilerek kitabın kopyalarını teslim etmeleri istenmişti.

“KİTABI İNDİRENLERE ŞU AN SORUŞTURMA YOK”
Savcılık internet üzerinden kitabı indirenler için şu an bir incelemenin söz konusu olmadığını açıkladı. Kitabın internete düşen bölümünün internet üzerinden hızla yayılması üzerine savcılık dün inceleme başlatmıştı. Savcılık kitabı internetten indirenler için ise herhangi bir incelemenin başlatılmadığını açıkladı.

AKŞAM

LİBYA’DAKİ İLK TÜRK JETİ

Libya semalarında dün sabah ilk kez bir Türk uçağı görüldü. Genelkurmay Başkanı için alınan uçakta Işık Koşaner’in olup olmadığı bilinmiyor. Libya hava sahasındaki askeri uçakların telsiz konuşmalarını ‘hack’leyen bir asker dün bir Türk uçağının da ilk kez bu ülke semalarında görüldüğünü ortaya çıkardı. “Huub” kod adını kullanan eski bir Hollandalı asker, sosyal paylaşım sitesi Twitter’da açtığı @FMCNL hesabında, uluslararası koalisyonun 19 Mart’ta başladığı Libya operasyonunda hangi ülkenin uçaklarının Libya üzerinde ne zaman uçuş yaptığını takip ediyor. Milliyet’in haberine göre, Yaklaşık 11 bin takipçisi olan “Huub”, geçtiğimiz iki hafta boyunca ABD, İngiliz ve Fransız uçaklarının her hareketini buradan an be an dünyaya duyurdu. NATO’nun uluslararası koalisyonunun operasyonunu dün saat 06.00’da resmen devralmasından birkaç saat sonra ise “Huub”un radarına ilk kez bir Türk uçağı da ‘takıldı’. İngiliz The Guardian gazetesi ve Wired dergisi başta olmak üzere birçok yayının güvenilir bir kaynak olarak tanıttığı “Huub” saat 10.00 civarında Türk Hava Kuvvetleri’ne ait DOGAN 46 kodlu, Gulfstream V model bir uçağın Libya semalarında uçtuğunu kaydetti. “Huub” uçağın kuyruk numarasının da 09-001 olduğunu ekledi. “Huub”un verdiği bu detaylar gözleri TSK’ya çevirdi. Genelkurmay Başkanı için Aralık 2009’da teslim alınan Gulfstream V serisi uçağın kuyruk numarası da 09-001. Yani “Huub”un Libya semalarında görüldüğünü söylediği uçakla bire bir aynı. Ancak uçakta Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in bulunup bulunmadığı bilinmiyor. TSK’da iki adet Gulfstream G550 uçağı bulunuyor. Bunlardan biri Genelkurmay Başkanı’nın 09-001 kuyruk numaralı uçağı. Diğeri ise kuvvet komutanlarına tahsis edilmiş durumda. Başbakan ve Cumhurbaşkanı da TC-DAP isimli aynı model uçaktan kullanıyor.

KARARGÂH GİBİ UÇAK
Amerikan havacılık şirketi Gulfstream’in üretimi olan “Gulfstream V” serisi jetler güçlü motorları sayesinde kısa sürede 16 bin metreye çıkabiliyor. Uçağın uzunluğu 29.4 metre, boş ağırlığı ise 21 ton. Bu uçağı kullananlar arasında eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, Apple’ın CEO’su Steve Jobs da var. Ancak Genelkurmay Başkanı, Gulfstream V serisinin yüksek korumalı Gulfstream G550 model uçağını kullanıyor. Uçaklar olası bir saldırı anında “flare” (ısı topu) atarak kendisine yönelen füzeleri bertaraf ediyor. Güvenlik önlemleri sayesinde acil durumlarda karargah görevi görüyor. Türkiye’den ABD’ye aralıksız uçabilen jetin fiyatı 50 milyon dolardan başlıyor.

16 SAAT LİBYA’YI TAKİP EDİYOR
Libya’ya düzenlenen hava harekâtında askeri uçakların hareketlerini saniyesi saniyesine bildiren Twitter hesabının 11 binden fazla takipçisi var. “Huub” kod adını kullanan eski asker, gününün 16 saatini NATO frekanslarını, uçak telsizlerini hack’leyip dinleyerek geçiriyor. Wired dergisine e-posta ile verdiği röportajda daha önce Yugoslavya’nın eski lideri Slobodan Miloseviç’e ait uçağı ve CIA’nın gizli uçuşlarını da tespit ettiğini açıkladı. Wired dergisi “Huub”un tüm bunları 500 dolarlık sıradan bir tarayıcı ile yapabileceğini söylüyor. Ancak eski askere uçaklarla ilgili bilgileri anında paylaşarak operasyonu tehlikeye düşürdüğü yönünde eleştiriler de geliyor.

Genelkurmay’dan açıklama

Genelkurmay Başkanlığı, haberin ”tamamıyla gerçek dışı” olduğunu bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan açıklama şöyle:

”Gazetede yer alan haberde, müttefiklerin telsiz konuşmalarını dinleyen Hollandalı bir eski istihbaratçının Libya semalarındaki askeri uçakların listesini yayınladığı ve bu listede Türk Genelkurmayına ait 09-001 kuyruk numaralı jet uçağının da olduğu ifade edilmektedir. Haber tamamıyla gerçek dışıdır.”

***

‘ANDIMIZ’IN İPTALİNE RET

Danıştay, ”öğrenci andının” iptali istemiyle açılan davayı reddetti. Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında okutulan öğrenci andının iptali istemiyle açılan davayı reddetti. Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin ”Öğrenci Andı” başlığını taşıyan 12. maddesinin, ”Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve insan haklarına aykırı olduğu, tercih hakkının kaldırıldığı, yasal dayanağının bulunmadığı” öne sürülerek iptali istenmişti.

Davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, iptal istemini reddetti.
Daire’nin kararında, Anayasa’nın başlangıç kısmında ve 1739 sayılı Yasada belirtilen amaçlar doğrultusunda, Türk Devletini ve Milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesinin milli eğitim sisteminin temel amacı olduğu belirtildi. Anayasanın 10. maddesinde, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu anımsatılan kararda, Anayasa’nın 66. maddesinde ise ”Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hükmüne yer verildiğine işaret edildi.

Kararda, ”Ülkemizin geleceği olan yeni nesillerin Anayasamızda ve 1739 sayılı Yasada yer alan amaçlar doğrultusunda yetiştirilmelerine ve yeni nesillere Türk Devletinin ve milletinin bir ferdi olma onurunu duymaya ve hazzını yaşatmaya yönelik, Anayasamızda ve Yasalarımızda yer alan ifadelerden oluşan dava konusu öğrenci andında, Anayasa ve Yasa maddelerine aykırılık bulunmamaktadır” denildi. Davacının, ”Öğrenci andının bir ırkı esas aldığı, zorla okutulduğu” iddialarına yer verdiği anımsatılan kararda, şunlar kaydedildi: ”Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan milletin ortak adı olup, aksi yöndeki davacı iddialarına itibar edilmemiştir. Nitekim Anayasamızda bu hususun vurgulanması bakımından, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin herhangi bir ayırma tabi tutulmaksızın Türk olduğu belirtilmiştir. Açıklanan nedenlerle davanın reddine oy birliği ile karar verildi.” Kararda, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 12. maddesinde yer alan, ”Türküm, doğruyum, çalışkanım, İlkem; Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk; Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!” şeklindeki öğrenci andına da yer verildi.

***

MEŞALE YAKANA 1 YIL HAPİS

Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair tasarı TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine yönelik tasarı TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek, yasalaştı. Yasaya göre, ”elektronik biletle” maça girilecek. Şike ve teşvik primine ağır cezalar verilecek. Maçtan önce şike ve teşvik pirimini ihbar edene ceza verilmeyecek. Hakaret eden taraftarlara, şikayet şartı aranmaksızın adli para cezası verilecek. Alkol, uyuşturucu ya da uyarıcı madde etkisi altında olduğu açıkça anlaşılan kişi spor alanlarına alınmayacak. Maç günü görevde olmayan kolluk görevlileri, ücret karşılığı maçlarda görevlendirilebilecek.

— Kanuna göre, ev sahibi spor kulüpleri, spor alanlarında sağlık ve güvenliğe kadar ilgili spor federasyonları ve uluslararası spor federasyonlarınca belirlenen önlemleri almakla yükümlü olacak.

— Çocuklar ve engellilerin müsabakaları izleyebilmeleri için yer tahsis edilecek. Seyircilerin oturma yerleri numaralandırılacak, kapasitenin üzerinde ve biletsiz seyirci alınamayacak.

— ”Elektronik biletle” maça girilebilecek. Bu amaçla elektronik kart oluşturulacak. Elektronik kartta, kişinin adı, soyadı, kimlik numarası ve fotoğrafı olacak. Seyircinin, izlemek istediği maçın bileti bu karta yüklenecek. Stadyuma bu kart gösterilerek girilecek.

— Bilet organizasyonu ve seyircilerin spor alanlarına giriş ve çıkışlarına ilişkin denetim yetkisi federasyonlara ait olacak. Federasyonlar bu amaçla merkezi kontrol sistemi oluşturacak. Elektronik kart için alınan kişisel bilgiler federasyon bünyesindeki bir merkezi veri tabanında tutulacak. Veri tabanı Maliye ve İçişleri bakanlıklarının erişimine açık olacak. Elektronik kart ve biletlerin satış ve dağıtımına ilişkin yerel uygulamalar kulüpler tarafından, sistem üzerinden merkezi satışlar ise ilgili federasyonlarca yapılacak. Elektronik kart bilgilerinin kulüpler adına reklam ve pazarlamasında ilgili federasyonlar yetkili olacak. Federasyonlar bu yetkilerini kısmen veya tamamen üçüncü kişilere devredebilecek.

— Merkezi bilet pazarlamadan elde edilecek gelirler kulüplere ait olacak, bu gelirler, kamu kuruluşlarına ait alacaklar hariç, haczedilemeyecek.

— Spor alanlarında; güvenliğin sağlanması ve bu düzenlemelere aykırı davrananların tespiti amacıyla gerekli teknik donanımlar kurulacak. Basketbol, voleybol ve hentbol dalları elektronik kart kapsamı dışında olacak.

— Spor kulüpleri, genel kollukla birlikte görev yapmak üzere, yetecek sayıdaki özel güvenlik görevlisini, seyirci ve sporcuların sahadan ayrılacağı zamana kadar müsabakanın yapılacağı yerde bulunduracak ve spor alanının iç güvenliğini sağlayacak.

— Maç günü görevde olmayan kolluk görevlileri, günlük harcırahın iki katı kadar ödenekle maçlarda görevlendirilebilecek. Bu harcırah, günlük 50-60 TL arasında değişecek.

— Özel güvenlik görevlileri ateşli silah taşıyamayacak. Spor kulüpleri, yönetim kurulu üyeleri arasından bir veya birkaç kişiyi, taraftardan sorumlu kulüp temsilcisi olarak belirleyecek.

— Spor müsabakalarında, müsabaka alanının çevresinde bulunan ve insan hayatı açısından tehlike oluşturabilecek yerlerde müsabakaların seyredilmemesi için il veya ilçe spor güvenlik kurulları gerekli önlemleri alacak.

ŞİKE VE TEŞVİK PRİMİNE AĞIR CEZA
Şike ve teşvik primine ağır cezalar getiriliyor. Bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla, bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi 5 yıldan 12 yıla kadar hapis ve 20 bin güne kadar adli para cezasına çarptırılacak. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılacak. Şikeye katkıda bulunan kişiler de aynı cezaya mahkum edilecek. Maçtan önce şike ve teşvik primini ihbar edene ceza verilmeyecek. Suçun; kamu görevinin sağladığı güven veya nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, spor kulübünün yönetim kurulu başkan veya üyelerince, örgüt faaliyeti çerçevesinde, bahis oyunlarının sonuçlarını etkilemek amacıyla işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılacak. Milli takımların veya milli sporcuların başarılı olmasını sağlamak amacıyla, spor kulüplerince kendi takım oyuncularına veya teknik heyetine müsabakada başarılı olabilmelerini sağlamak amacıyla prim verilmesi veya vaadinde bulunulması halinde bu cezalar uygulanmayacak.

YASAK MADDELERLE İLE İLGİLİ CEZALAR
Spor alanlarına ruhsatlı dahi olsa silah, bulundurulması yasak olmayan kesici, ezici, bereleyici veya delici aletler, patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeler ile uyuşturucu veya uyarıcı maddeler ile alkollü içecekler sokulamayacak. Genel kolluk görevlileri ile özel güvenlik görevlileri, izleyicilerin üstünü ve eşyasını teknik cihazlarla ve gerektiğinde el ile kontrol edebilecek ve arayabilecek. Spor müsabakası öncesinde, esnasında, sonrasında, spor alanının çevresinde ve müsabakanın yapılacağı yere geliş ve gidiş güzergahlarında taraftarların üzeri ve eşyası aranabilecek. Kesici, ezici, bereleyici veya delici aletler ile patlayıcı, parlayıcı, yanıcı veya yakıcı maddeleri spor alanlarına sokan kişi, 3 aydan 1 yıla kadar hapis; müsabaka düzenini bozabilecek veya çevreyi kirletebilecek nitelikte her türlü maddeyi sokan kişi ise 20 günden az olmamak üzere adli para cezasına mahkum edilecek. Bu alet veya maddeleri seyircilere vermek amacıyla spor alanına sokan veya spor alanında seyircilere temin eden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Bu alet veya maddeleri spor alanında kullanan kişi, bu nedenle maç düzeninin bozulması halinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek.

Spor alanlarına müsabaka sırasında uyuşturucu ve uyarıcı maddeler ile alkollü içecek sokan kişi, adli para cezasına çarptırılacak. Spor alanlarına sokulması yasak olmayan maddeleri kullanarak müsabaka düzeninin bozulmasına sebebiyet veren kişi, adli para cezasına mahkum edilecek. Hakaret olarak algılanacak tarzda aleni olarak söz ve davranışlarda bulunan taraftarlara, şikayet şartı aranmaksızın, 15 günden az olmamak üzere adli para cezası verilecek. Spor alanlarında veya çevresinde toplum kesimlerini din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep farkı gözeterek hakaret edici söz ve davranışlarda bulunan kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Bu suçların, yazılı pankart taşınarak ve asılarak ya da duvarlara yazı yazılarak işlenmesi halinde ceza yarı oranında arttırılacak. Bileti olmadan spor alanlarına giren kişi adli para cezasına mahkum edilecek. Maçlara girmesi yasaklanan kişi, maça biletsiz girerse 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasına mahkum edilecek. Spor alanlarına söz konusu düzenlemelere aykırı olarak seyirci kabul eden veya kabul edilmesini sağlayan kişiye 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilecek. Elektronik kartı yetkisiz olarak üreten, satan, satışa arz eden, devreden, satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi 1 yıldan 4 yıla kadar hapis ve 10 bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacak. Maç için seyirci kabulüne başlanmasından tahliyesine kadarki zaman içinde yetkisiz olarak müsabaka alanına, soyunma odalarına, odaların koridorlarına, sporcu çıkış tünellerine giren kişiye, 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilecek. Müsabakalarda meydana gelen zararların tazmini konusunda zarar veren kişiler ve onların taraftarı olduğu spor kulübü müteselsilen sorumlu olacak.

SEYİRDEN YASAKLANMA
Şiddet olaylarına karışan kişinin müsabakaları ve antrenmanları izlemek amacıyla spor alanlarına girişinin yasaklanmasını öngören ”seyirden yasaklanma” uygulaması da getiriliyor. Kişinin, düzenlemede tanımlanan veya yollamada bulunulan ilgili kanunlardaki suçlardan dolayı hakkında güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanmasına karar verilecek.

Hükmün kesinleşmesiyle infazına başlanan seyirden yasaklanma yaptırımının süresi, cezanın infazı tamamlandıktan itibaren bir yıl geçmesiyle sona erecek. Bu güvenlik tedbirine ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl geçmesiyle bu güvenlik tedbirinin uygulanmasına son verilecek. Bu suçlardan dolayı hakkında soruşturma başlatılan kişi, mahkeme tarafından karar verilinceye kadar tedbiren maçlara alınmayacak. Alkol, uyuşturucu ya da uyarıcı madde etkisi altında olduğu açıkça anlaşılan kişi, spor alanlarına giremeyecek. Bu şekilde giren kişi dışarı çıkmamakta ısrar ederse zor kullanılarak dışarı çıkartılacak. Seyirden yasaklanan kişi, taraftarı olduğu kulübün maçının yapılacağı gün, maçın başlangıç saatinde ve bundan bir saat sonra bulunduğu yere en yakın genel kolluk birimine başvurmak zorunda olacak.

ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞE NEDEN OLABİLECEK AÇIKLAMALAR
Müsabakalarda özel güvenlik görevlisi bulundurma yükümlülüğüne aykırı hareket eden spor kulüplerine, eksik özel güvenlik görevlisi sayısı itibarıyla 100 TL idari para cezası verilecek. Elektronik bilet uygulamasına geçilmemiş spor alanlarına biletsiz ya da kapasitenin üstünde seyirci alan spor kulübüne verilecek cezanın alt limiti 5 bin TL, üst limiti ise 50 bin TL olacak. Bu hüküm, profesyonel futbol ligi maçlarında uygulanacak. Spor müsabakalarının güvenlik veya düzenini bozabilecek ya da sporda şiddeti teşvik edecek şekilde basın ve yayın yoluyla açıklamada bulunan kişilere 5 bin TL’den 50 bin TL’ye kadar idari para cezası verilecek. Şiddeti teşvik edecek açıklamaları yayımlayan basın ve yayın organı işleticisine 100 bin TL’den 500 bin TL’ye kadar idari para cezası verilecek. HSYK’nın görevlendireceği asliye ve ağır ceza mahkemeleri bu suçlara bakacak. En üst futbol liginde bulunan kulüpler bir yıl, diğer kulüp veya kuruluşlar ise 3 yıl içinde maç biletlerini elektronik sistemde oluşturacak, kamera sistemini kuracak, ev sahibi ve misafir takımların bekletme odalarını oluşturacak.

HABERTÜRK

CUMHURİYET’İN İLK PARASI SATIŞTA

Cumhuriyetin ilk 50 ve 100 lirası, Antalya’da yeni açılan koleksiyon hobi merkezinde 30 bin liradan satışa sunuldu

Simurg Koleksiyon Shop Sahibi Selami Ertaç, yaptığı açıklamada, para, pul başta olmak üzere çeşitli antik hobi ürünlerinin satıldığı merkezde, Cumhuriyetin ilk 1-5-10-50 ve 100 lirasının satışa sunulduğunu söyledi. İlk üç paranın cumhuriyetin ilk dönemlerinde çok basılması nedeniyle rahatlıkla piyasada bulunabildiğini ancak 50 ve 100 liranın o dönemde de çok değerli olması nedeniyle bugün çok azının bulunabildiğini ifade eden Ertaç, bu paralarının çillerinin (ilk basılmış hali) bulunmasının ise imkansız olduğunu ifade etti. Cumhuriyetin ilk paralarının koleksiyonerler tarafından paranın kondisyonuna göre çok yüksek fiyatlardan alınıp satıldıklarını anlatan Ertaç, şu bilgileri verdi: ”Dönemin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda başkanlığındaki komisyon 9 aylık çalışma sonunda 1, 5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 liralık kupürlerden oluşan Birinci Emisyon Grubu banknotların basılması kararını almış ve basım işi, bir İngiliz firması olan Thomas De La Rue’ya verilmiştir. Bu banknotlar, filigranlı kağıtlara kabartma olarak basılmıştır. Bu emisyon grubundaki banknotlar 1 Kasım 1928 Harf Devrimi’nden önce bastırıldığı için ana metinleri eski yazı Türkçe, kupür değerleri ise Fransızca yazılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk banknotları olan bu birinci emisyon banknotlar, 5 Aralık 1927 tarihinde dolaşıma çıkarılmıştır. Daha sonra paranın piyasadaki yerine göre tedavülden çekilmişlerdir.” Satışa sundukları 50 liranın 1938 yılında tedavülden çekildiğini ve kahverengi sarı renkte olduğunu ifade eden Ertaç, paranın ön yüzünde, ortada Atatürk’ün portresi, arka yüzünde ise Afyonkarahisar’dan genel bir görünümün yer aldığını belirtti. Ertaç, bu paranın 5 bin liradan satışa sunulduğunu kaydetti. 100 liranın 50 liraya göre daha az bulunduğunu anlatan Ertaç, zeytuni yeşil renkte, ön yüzünde Atatürk portresi bulunan bu paranın arka yüzünde ise köy resmi yer aldığını bildirdi. Bu paranın ise 25 bin liradan satışa sunulduğunu vurgulayan Ertaç, ”Bu paranın çilini bulmak imkansız. Bunun çili 50 bin liradan başlayarak 150-200 bin liradan kadar satılmaktadır” dedi. Paraların kendilerinde satışta olduğunu öğrenen çok sayıda koleksiyonerin görmek için geldiklerini de ifade eden Ertaç, ”Şu ana kadar alıcı çıkmadı ancak önümüzdeki günlerde ilgilenen koleksiyonerlerin kondisyonları oldukça iyi olan bu paraları kaçırmayacağını düşünüyorum” diye konuştu. Antalya’nın emekliler kenti olarak bilinmesi nedeniyle çok sayıda koleksiyoneri barındırdığını da anlatan Ertaç, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Kamudan ve özel sektörden emekli olup Antalya’ya yerleşen vatandaşlarımız kendilerine bir hobi seçiyorlar. Resim, el sanatları gibi… Büyük çoğunluğun da para, pul değerli evrak (efemera) topladığını biliyoruz. Bu koleksiyonlar zamanla gelişiyor ve büyüyor. Türk koleksiyonerler yatırım amacıyla eski para biriktiriyor. Bir kaç yıl sonra topladıkları koleksiyonunu satarak paraya çeviriyorlar.” Koleksiyon hobi ürünlerinin satıldığı merkezin Antalya’da bir ilk olduğunu ifade eden Nümizmat Mehmet Sandal ise Antalya’da bu alandaki açığı kapatma amacında olduklarını söyledi. Koleksiyonerlere, para, pul, efemera, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi kağıt ve madeni paralar ile dünya paralarının satıldığını anlatan Sandal, bunların yanı sıra eski objelerin saklanabileceği koruyucu ürünlerin de bulunduğunu kaydetti. Mehmet Sandal, ”Koleksiyonerlerimiz ihtiyaç duydukları malzemeler için İstanbul ve Ankara hatta Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sipariş veriyorlardı. Bu hem zaman kaybı hem de ciddi maddi yük getiriyordu. Koleksiyonerlerimiz artık, aylarca beklemeyecek ve yüksek fiyat ödemeyecekler” diye konuştu. Sandal, elinde eski para veya obje bulunan vatandaşlara değer tespiti hizmetinde bulunduklarını da sözlerine ekledi.

***

HAFTASONU HAVA NASIL OLACAK?

Marmara Bölgesi’nin bu geceyarısı yağışın etkisine girmesi bekleniyor. Hava durumu tahminlerine göre İstanbul ve çevresinde Cumartesi günü etkili ve günboyu sürecek yağış var. Dün akşam saatlerinde başlayan ve haftasonu etkisini daha da artıracak kuzey rüzgarları nedeniyle sıcaklıklarda da ciddi düşüş bekleniyor. Bugün İstanbul’da 12 derece cıvarında gerçekleşen sıcaklığın cumartesi ve pazar günü 5 derece cıvarında gerçekleşmesi, akşam saatlerinde ise 5 dereceyi geçemeyeceği tahmin ediliyor. Marmara Bölgesi’nin güneyi, haftasonu gelecek etkili yağışın başlayacağı nokta olacak. Bu gece Güney Marmara’da başlaması beklenen etkili yağmurun ilerleyen saatlerde Marmara Bölgesi’nin tamamında görüleceği, Cumartesi günü İstanbul ve çevresinde çok etkili olacağı öngörülüyor. Yağışın kısa süreli olmayacağı, günboyu süreceği, ancak pazar günü etkisini kaybedeceği tahmin ediliyor.

***

00:00 umudu doğdu!
Yaklaşan sezon öncesi turizmcinin korkulu rüyası yönetmelikte orta yol bulundu. Yaklaşan turizm sezonu turizmcinin korkulu rüyası haline gelen gürültü yönetmeliğinde orta yol bulundu. Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve turizm sektörü temsilcileri “23.59”da eğlence yerlerinde müzik sesinin kesilmesi kararına ilişkin “ortak bir yol” bulmak amacıyla dün biraraya geldi. Eğlence yerlerinin çalışma şartları ile gürültüyle mücadele konusunda yapılması gerekenlerin mercek altına alındığı toplantıda müzik sesinin “23.59’da kesilmesi” kararından vazgeçilmesi için umut ışığı doğdu.

Çevre Bakanlığı’ndaki toplantının açılışında konuşan Bakan Eroğlu, konuyu sektör temsilcileriyle tartışacaklarını hatırlatarak ”Bir yanlışlık varsa, onları düzeltmek bizim boynumuzun borcudur. Herkes eğlensin buna karşı değiliz ama eğlenirken başkalarının rahatsız edilmemesi temel esastır” dedi.

YAŞLI ZENGİN TURİSTLER
Gürültüyle ilgili çok fazla şikayet aldığını aktaran Eroğlu, “Gecenin üçünde, nasıl buluyorsa ev telefonumu dahi bularak, ‘artık buramıza geldi, dayanamıyoruz’ diyenlere mi rastlarsınız, Alanya’daki bir otelden arayıp, ‘Şu anda zengin turistler var, yan taraftaki gazinoda yüksek sesli gürültüden dolayı tur operatörlerine telefon edip, gecenin 3’ünde oteli terk ettiler’ diye şikayet edenlere mi rastlarsınız…” sözleriyle örnek verdi. Eroğlu şöyle devam etti: “Tek talebimiz, vatandaşların belirli saatten sonra istirahat edebilmesi. İnsanlar kapalı mekanlarda, dışarıya gürültü vermemek üzere eğlenebilir. Biz buna mani değiliz. Temel prensip rahatsız etmemek kaydıyla her türlü desteğe hazırız. Yeter ki insanlarımız, yaşlı zengin turistler rahatsız olmasın, şikayet etmesinler.”

KRALDAN ÇOK KRALCILAR VAR
Turizm Bakanı Günay ise dinlenme-eğlenme dengesinin gözetilmesi gerektiğini söyledi. Günay, “Türkiye ne tümüyle sessiz ne de insanların sabahlara kadar eğlendiği, dinlenmeye fırsat vermediği bir turizm destinasyonu olabilir” diyerek şunları söyledi:
“Ben dinleneceğim diye müzik, herhangi bir ses, müzik olamayacak gibi bir haksızlığa da taşımayalım. Bakanlığın böyle bir kastı olmadığını biliyorum, ama aşağıda alt birimlerde, uygulamada bir miktar amacı aşan düzenlemeler olduğu, kraldan çok kralcı tavırlar olduğu da bize yansıyor. Yerel yönetimlerde bazen ‘Ankara’dan böyle bir talimat geldi kardeşim, ben size akşam 8’de bile müzik yaptırmam’ demeye kalkanlar oluyor. Biz zaten 23.59 ile ilgili bir ısrarı katiyen sürdürmüyoruz. Elbette Türkiye hem eğlenecek hem dinlenecek. Elbette bu konuda dünya ölçütleri neyse biz de onu uygulayacağız.”