Gazete manşetlerini besiktas.com.tr adresinde tek bir adımda okuyabilirsiniz… CUMHURİYET: ‘Sosyal Operasyon’… Kütahyada deprem… MİLLİYET: Vahşetin fotoğrafı… Hükümete süper yetki… AKŞAM: Seçim için gönderdikleri para çalındı…
CUMHURİYET
‘SOSYAL OPERASYON’
Hükümetin, ‘Kürt sorunu’nun çözümüne ilişkin yürüttüğü “açılım” çalışmalarının ipuçları, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın (KDGM) yönetmeliğinden çıktı. Buna göre, terörle mücadelenin beyni konumuna getirilen müsteşarlık, başta güvenlik kurumları olmak üzere devlete yol haritası çıkaracak. Hazırlayacağı eylem planlarının uygulanması için gerekli “sosyal destek projelerini” yürütecek olan KDGM, “Terör örgütlerine katılımı önlemeye yönelik sosyal destek çalışmaları” yapacak. KDGM, 17 Şubat 2010 tarihinde TBMM’de kabul edilen yasayla kuruldu. Müsteşarlığın sessiz sedasız Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmeliğinde, terörü yaratan zeminin ortadan kaldırılması için yapılacaklar sıralandı. Yönetmeliğe göre, KDGM’nin en önemli birimlerinden Planlama, Koordinasyon ve Sosyal Destek Daire Başkanlığı, belirlenen politikaların uygulanmasına yönelik eylem planları hazırlayacak ve uygulamayı izleyecek. Söz konusu politikalar ile sosyo-ekonomik politikaların uyumlu bir şekilde yürütülmesi için ilgili kurumlar arasında koordinasyon sağlanacak. Hazırlanan eylem planlarının uygulanması için gerekli sosyal destek projeleri yapılacak veya bu alanda yürütülen projeler desteklenecek.
Örgüte katılım önlenecek
Yürütülen ve uygulaması tamamlanan sosyal destek projeleri hakkında periyodik değerlendirme raporları düzenlenecek. Terör örgütlerine katılımı önlemeye yönelik sosyal destek çalışmaları yapılacak veya yaptırılacak. Uygulamaya konulacak tedbir ve faaliyetleri planlanacak ve yürütülecek; ihtiyaca göre bunlar güncellenecek. Uygulamada etkinliği arttırıcı analiz ve değerlendirmeler yapılacak. Terör örgütlerinin yurtdışı faaliyetlerinin izlenmesi ve değerlendirilmesine yönelik ziyaret, toplantı, seminer ve benzeri çalışmalar yapacak olan Müsteşarlık, dış ilişkiler alanında politika ve stratejiler geliştirmeye yönelik çalışmalar gerçekleştirecek. Yönetmelikte dikkat çeken bölümlerden birisi ise “Diğer devletler, kurumlar, araştırma ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparak bu ülkelerin deneyimlerinden yararlanma yoluyla terörle mücadelede sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve demokratik açılardan ‘en iyi uygulamaları’ tespit etmek, analiz etmek ve uygulamaya yönelik çalışmalar yapmak, yaptırmak, proje ve raporlar hazırlamak ve hazırlatmak” ifadesi oldu.
***
BURSA CİNAYETİNE 4 GÖZALTI
Bursa’nın merkez Nilüfer ilçesinde, bir göletin kenarında bacakları kesilmiş halde cesedi bulunan Uludağ Üniversitesi öğrencisi 23 yaşındaki Sema Karakoca’nın öldürülmesi olayıyla ilgili 4 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Sema Karakoca’nın cesedinin, 1 Mart’ta Ayazma mevkisindeki bir göletin kenarında bulunmasının ardından İl Jandarma Komutanlığınca yürütülen çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı. Uzun süredir araştırmalarını sürdüren jandarma ekiplerinin, cinayete karıştıkları iddiasıyla 4 kişiyi gözaltına aldığı kaydedildi.
***
KÜTAHYA’DA DEPREM
Kütahya’nın Simav ilçesinde 3.9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünden alınan bilgiye göre, gece saat 03.53’te merkez üssü Simav ilçesi olan 3.9 büyüklüğünde deprem kaydedildi. Simav’da saat 01.00’den itibaren aletsel büyüklüğü 3’ün altında olan 6 deprem meydana geldi. Can ve mal kaybına yol açmayan depremler, Simav ve çevre ilçelerde yaşayan vatandaşlar arasında tedirginliğe neden oldu. Bazı vatandaşlar sarsıntıların ardından evlerin ayrılarak bir süre sokaklarda ve araçlarda bekledi.
MİLLİYET
VAHŞETİN FOTOĞRAFI
Afganistan’da ‘zevk için’ öldürdükleri sivillerin parmaklarını ve kafatası kemiklerini hatıra olarak saklayan Amerikalı askerlerin kan dondurucu hikâyesi, tüm ayrıntılarıyla ortalığa saçıldı. Amerikan ordusunun Ocak-Mayıs 2010 arasında Kandahar’da işlenen cinayetlere dair geçen ekimde açtığı soruşturmanın belgeleri, Amerikan dergisi Rolling Stone’da yayımlandı. Calvin Gibbs, Andrew Holmes, Michael Wagnon, Jeremy Morlock ve Adam Winfield adlı askerlerin, öldürdükleri sivillerle çektirdiği yüzlerce fotoğraf ve soruşturmada verdikleri ifadeler, ‘Ölüm Timi’nin Afganistan’da herkesin bilgisi dahilinde, adeta dokunulmazlık altında hareket ettiğini ortaya koydu.
Rolling Stone, askerlerin ‘hacı’ diye adlandırdıkları Müslümanları öldürüp, cinayeti Taliban saldırısına uğradıkları için işlemiş gibi görünmek üzere masum sivillerin yanına silah yerleştirdiklerini yazdı.
Playboy karşılığı bomba
İfadelerde, Gibbs’in Amerikan ordusunun kayıtlarında bulunmayan silahlar karşılığında Afgan polisine Playboy dergileri verdiği bilgisi de yer aldı. Dergi, Gibbs’in hatıra olarak kestiği parmakları etrafında et kalmış halde mendiller içinde sakladığını, yaşananları üstlerine anlatacağını söyleyenleri ölümle tehdit ettiğini yazdı.
Saldırıyı klip yaptılar
‘Ölüm Timi’nin, iki Afgan’ın hava saldırısı ile vuruldukları görüntüleri içeren ‘Ölüm Bölgesi’ adlı bir video bile hazırladığı ortaya çıktı. Klip, yol kenarına bomba döşedikleri tahmin edilen iki Afgan’ın görüntüleri ile başlıyor. Bu sırada Amerikan askerleri fonda, “Bugün Afgan olmak için en kötü gün. Ölecekler” diyor. Bombalama başladığı anda fonda Apocalyptica grubunun şarkısı çalıyor. ‘Ölüm Timi’nin saçtığı dehşet, Justin Stoner adlı erin yediği dayaktan sonra her şeyi itiraf etmesiyle son buldu.
7 yılda tahliye olacak
Soruşturmanın ardından Morlock, geçen hafta askeri mahkemede Gibbs aleyhinde ifade vermeyi kabul ettiği için, müebbet hapis cezası yerine 24 yıl hapis cezası almış, avukatları askerin 7 yılda tahliye edilebileceğini açıklamıştı.
CİNAYET 1
15 yaşındaki çiftçi çocuğa acımadılar
‘Ölüm Timi’nin ilk kurbanı, hiçbir silah taşımadığı halde vurulan 15 yaşındaki Gül Mudin oldu. Çiftçilikle uğraşan Mudin, Gibbs ve ekibi ‘Taliban avı’ için köyünü bastığında, tarlada tek başına çalışmaktaydı.
15 Ocak 2010 sabahı La Muhammed Kalay köyüne gelen 3. Müfreze, geleneksel giysileri içinde, elektriksiz ve susuz çiftçilik yapmaya çalışan köylülerle karşılaştı. Diğer askerler köylülerle konuşurken, Gibbs ve arkadaşları gruptan ayrılarak öldürecek birini bulmak üzere tarlalara yöneldi.
‘Öldüğünden emin olun’
Gözlerine kestirdikleri Mudin, tarlada çalışıyordu. Askerleri görünce onlara doğru yürümeye başladı. İşte tam o sırada Morlock ona doğru bir el bombası fırlattı. Morlock ve Holmes daha sonra Afgan çocuğa M4 karabina tüfekler ve makineli tüfeklerle ateş etti. Yanlarına gelen bir çavuş ne olduğunu sorduğunda Morlock’un cevabı hazırdı: Afgan çocuk kendilerine el bombasıyla saldırmak üzereydi ve canlarını kurtarmak için onu vurmak zorunda kalmışlardı…
Bu hikâyeye kimse inanmadı, hatta olay yerindeki en üst rütbeli asker olan Patrick Mitchell sonradan soruşturmada, “Taliban’ın gündüz vakti yanımıza kadar gelip el bombası atması garip gelmişti” dedi. Ancak o sırada, askerlere Mudin’e yardım gönderilmesi yerine ‘öldüğünden emin olunması’ emrini verdi.
Askerler etrafta kimsenin olmadığı bir sırada cesetle fotoğraf çektirerek kutlama yaptılar; Mudin’i saçından tutup çekiştirirken poz verdiler. İfade veren askerlerden biri ise Gibbs’in bu sırada havalara uçtuğunu, Afgan çocuğun serçe parmağını jiletle kesip fermuarlı bir çantaya koyduğunu anlattı.
CİNAYET 2
Sağır adamı taradılar
‘Ölüm timi’, ilk cinayetten sadece iki hafta sonra sağır ya da zihinsel özürlü olduğu tahmin edilen silahsız bir adamı öldürdü ve kafatasından bir parçayı da hatıra olarak sakladı. Cinayet şöyle gerçekleşti: Birlik anayolda ilerlerken, termal kamerada bir insan kafası tespit etti. Taliban’ın geceleri çalıştığını bilen askerler, araçlarını adama 90 metre kala durdurdu.
Üzerinde silah olduğundan şüphelenen askerler tişörtünü kaldırmasını istediler. Adam, çağrıları dikkate almadan ileri geri hareket etmeye başladı. Bunun üzerine başta Gibbs olmak üzere en az beş kişi adama ateş açtı. Adam yere yığıldıkan sonra silahsız olduğu anlaşıldı.
Askeri soruşturmada ise olaya tanık olan birçok asker adamın sağır ya da zihinsel özürlü olduğunu söyledi. Bu arada kafatasının büyük bir kısmı yoktu…
Kafatasını sakladılar
Michael Wagnon adlı asker, kafatasından bir parça aldı ve hatıra olarak sakladı… Bu ikinci cinayet de, Gibbs’in tankta sakladığı kutudan çıkarıp olay yerine bırakılmasını sağladığı bir kalaşnikof şarjörü ile haklı çıkarılmaya çalışıldı.
CİNAYET 3
Yaşlı imamı katlettiler
Calvin Gibbs ve Morlock 2 Mayıs’ta, birlikleri rutin bir devriyedeyken yeni planlarını uygulamaya soktu. Bir köy ziyareti sırasında Gibbs ve arkadaşları kurbanlarını aramaya başladı. Gibbs çocuklarla dolu bir evden beyaz sakallı bir adamı dışarı çıkardı.
Winfield soruşturmada olayı anlatırken sakallı adam için “Dost canlısı görünüyordu. Bize karşı düşmanlığı yok gibiydi” dedi. Ama “Bu adamı yere indirmek istemez misiniz?” diye bağıran Gibbs, onu yakındaki bir hendeğe götürerek yere çökmeye zorladı. Gibbs, “Hadi dostum, indir şu adamı, öldür şunu” diye bağırarak el bombasını sakallı adama doğru fırlattı. Bomba patlarken Morlock ve Winfield da ateş açmaya başladı. Yerde yatan adamın iki ayağı da kopmuştu. Gibbs adamın kafasına iki el ateş açarak çene kemiğini parçaladı. Sonra da bir makas çıkararak sol serçe parmağını kesti ve sakladı. Bir dişini de söküp Winfield’a verdi. Öldürülen adam Molla Allah Dad adında barışçıl bir din adamıydı.
Hamid Karzai bile haberdarmış
İfadelerde, cinayetlerin Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’den bazı askerlerin ailelerine dek sayısız insan tarafından bilindiği ortaya çıktı. Öyle ki, Karzai’nin yanı sıra Rolling Stone’la yaptığı bir söyleşide Obama yönetimini eleştirdiği için kovulan eski Afganistan komutanı General Stanley McChrystal’a brifing verilmiş. Pentagon da fotoğrafları yok etmek için elinden geleni yapmış. Zira askerler fotoğrafları tanıdıklarına e-posta ile göndermiş. ABD ordusunun Kriminal Soruşturma Komutası ise askerlerin ABD’deki ailelerinin evlerine ajan gönderip fotoğraflara dair kanıtları yok etti.
Şeker dağıtarak tuzak kuracaklardı
Rolling Stone dergisi, ‘ölüm timi’nin boş zamanlarında esrar içerken ve sohbet ederken yaptıkları üç korkunç senaryoyu da anlattı. Derginin bir kısmının ‘espiri’ olduğunu yazdığı planlardan biri, bir köyden geçerken tanktan dışarıya şeker fırlatmak ve kendilerine doğru gelecek çocuklara ateş etmekti. İkinci bir senaryoda, şekerleri tankın ön tarafına yerleştirecek ve araca tırmanan çocukları ezeceklerdi. Üçüncü planda ise bir saldırıya maruz kalmayı bekleyecek, sonra da ‘böyle bir durumda etraftaki herkesi vurup paçayı kurtarabilecekleri için’ bu saldırıyı sivilleri vurma bahanesi olarak kullanacaklardı.
Sarah Palin’in oğluyla arkadaş
Geçen hafta mahkemeyle anlaştığı için müebbet hapis yerine 24 yıl hapis cezası alan Jeremy Morlock, Afganistan’ın dışında Irak’ta da görev yaptı. Alaskalı olan Morlock, Amerikalı Cumhuriyetçi lider Sarah Palin’in çocukları Bristol’la yakın arkadaştı ve oğlu Track’le birlikte de hockey oynuyordu. Orduya girmeden önce de başı beladan kurtulmayan Morlock’un sürekli sarhoş olup kavgaya karıştığı, ehliyetsiz araba kullandığı ve ciddi bir araba kazası yapıp kaçtığı biliniyor. Ayrıca Afganistan’a gelmeden bir ay önce karısının üzerinde sigara sürdürmekle suçlanmıştı.
***
HÜKÜMETE SÜPER YETKİ
Ak Parti seçime 1.5 ay kala Kanun Hükmünde Kararname almak için Meclis’e başvurdu. Buna göre TSK’nın da aralarında bulunduğu kurumlarda görevden alma ve tayin yetkisi hükümette olacak. Hükümet, KHK tasarısını Meclis’in kapanacağı 8 Nisan 2001 tarihine kadar yasalaştırmak istiyor. Hükümet, 12 Haziran 2011 milletvekili seçimi öncesinde, hızlı, etkin ve ekonomik devlet teşkilatlanması ve yeniden yapılandırma için 6 aylık Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi alıyor.
Başbakan Erdoğan’ın imzasıyla TBMM’ye sunulan tasarı, kamu hizmetlerinde bakanlıklar arasındaki dağılımın yeniden belirlenmesine bağlı olarak 20 kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörüyor.
Tasarıyla hükümet; TSK başta olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen memurlar, işçiler, sözleşmeli personel ile diğer kamu görevlilerinin atanma, nakil, görevlendirilme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ile emekliye sevkedilme usul ve esaslarını belirlemede yeni değişiklik ve düzenleme yapabilecek. Hükümet bu yetkiyi kullanırken şu ilkeleri gözetecek:
– Yürütülen hizmetin, özelliklerini de dikkate alacak şekilde çağdaş kamu yönetimi anlayışına uygun bir şekilde geliştirilmesi.
– Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yürütülen hizmetlerin, özelliğinden kaynaklanan zorunlu farklılıklar saklı kalmak kaydıyla, standardizasyon sağlanacak şekilde düzenlenmesi.
– Yönetim görevlerine atanmada ve bu görevlerde yükselmede kariyer ve liyakat esasları ile nitelikli personel istihdamının esas alınması.
Bu düzenleme yetkisinin, hükümete, TSK Personel Kanunu’nda değişikliğe giderek örneğin Balyoz Davası”nda yargılanmakta olan askerleri görevden alma veya emekliye sevketmesi konusunda önemli yetkiler vereceği yorumlarına neden oldu.
İCRACI BAKANLAR GELİYOR
Tasarı ile halen devlet bakanlıkları eliyle yürütülen birçok hizmet, kurulacak 4 icracı bakanlığa devredilebilecek. Tasarıda kurulacak yeni bakanlıkların alanları şöyle sıralandı:
– Sosyal hizmetler alanında halen bağlı kuruluşlar eliyle yürütülen aile, özürlüler, çocuklar, kadınlar ve sosyal yardımlar alanındaki hizmetlerin daha etkin ve verimli şekilde sunulabilmesini içinr bakanlık kurulması.
– Ekonomi politika, hedef ve stratejilerini belirlemek üzere yeni bir bakanlık kurulması.
– İç ve dış ticarete yönelik hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesini sağlamak üzere yeni bir bakanlık kurulması.
– Gençlik ve spora yönelik hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde sunulabilmesini için yeni bir bakanlık kurulması.
Tasarının gerekçesinde seçim sürecinin TBMM’ye zaman kaybettirmesi nedeniyle KHK yetkisi istendiği, Genel Kurul ve komisyonların gündeminde birçok yasanın görüşülmeyi beklediği anımsatıldı. Tasarı, TBMM’nin kapanacağı 8 Nisan’a kadar yasalaştırılacak.
Ak Parti ilk kez istedi
TBMM bugüne kadar hükümetlere toplam 29 yetki kanunu ve KHK çıkarma yetkisi verdi. Ak Parti’nin ilk kez istediği bu KHK yetkisiyle sayı 30’u bulacak. 1983’ten bugüne kadar çıkarılan toplam 22 KHK kanunundan 10’u Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. 2 KHK kanunu kısmen iptal olurken, 2’si hakkında açılan iptal davası ise reddedildi. 8 yetki kanunu hakkında ise iptal başvurusunda bulunulmadı. En son 10 Nisan 2001’de Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yetki Kanunu çıkarılmıştı. 13 Temmuz 2001’de tarih ve 24461 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden bu yana KHK yetkisine başvurulmamıştı.
***
KAMUDA FARKLI MAAŞA NEŞTER
Kamu kurumları arasında sık sık gündeme gelen yüksek maaş farklılığına ekonomi yönetimi el atıyor. Önceliği finans sektörüne veren hükümet, bankacılık faaliyeti yürüten kuruluşlar arasındaki maaş uçurumuna neşter vurmaya hazırlanıyor. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından yürütülen çalışma ile öncelik Türkiye Kalkınma Bankası, İller Bankası ve Eximbank’a verilecek. Edinilen bilgilere göre bu üç kuruluşta çalışan personel ve üst düzey bürokratların maaşlarında düzeltme yapılacak. Finans sektöründeki yüksek maaşlar göz önünde bulundurularak bu üç bankanın maaş ortalaması Ziraat Bankası ve Halkbank’a göre yeniden belirlenecek. Zaman Gazetesi’nin haberine göre düzenleme hakkında bilgi veren üst düzey bir ekonomi yetkilisi henüz başlangıç aşamasında olan çalışmanın sürdüğünü belirterek Kalkınma Bankası, İller Bankası ve Eximbank çalışanlarının maaşlarının piyasa seviyesine yaklaştırılması üzerinde durulduğunu kaydetti. Ziraat Bankası’nın uzman ve yönetici maaşlarının yeni oranlarda belirleyici olacağını aktaran aynı yetkili, seçimler sonrasında hız verilecek çalışmanın yıl sonuna kadar yetiştirilmesinin planlandığını söyledi. Ziraat Bankası’nda işe yeni başlayan bir uzmanın maaşı ortalama 2 bin lirayı bulurken, daire başkanının maaşı ise 6 bin lira civarında. Aynı rakamın Halkbank ve Vakıfbank’ta daha yüksek olduğu belirtiliyor. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da geçen yıl kamunun finans ayağındaki gelirleri mercek altına almıştı. Kamu bankalarının üst yöneticilerinin gelirlerini kontrol etmek isteyen Babacan, genel müdür, genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyelerinin maaş bordrolarını talep etmişti. Bu kapsamda Ziraat Bankası, Halk Bankası ve Vakıfbank’ın üst yöneticilerinin maaşın yanı sıra performans, jestiyon ve prim gibi diğer kalemlerden elde ettikleri gelirler gözden geçirildi. Üç kamu bankasının yöneticileri arasında gelir farklılığı olduğu tespit edildi.
HÜRRİYET
OBAMA LİBYA OPERASYONUNUN ARKASINDA DURDU
ABD Başkanı Barack Obama, Pazartesi günü yaptığı konuşmada, Libya’ya yapılan askeri müdahale kararı ve gösterdiği liderliği savundu. Obama, Kaddafi rejimime karşı durarak bir katliamı önlediklerini belirtti. ABD’nin Libya operasyonundaki çıkarını açıklamadığı için eleştiri oklarına maruz kalan Obama, Washington’daki National Defense University’deki konuşmasında, ABD’nin dünyanın dört bir yanında masum sivillerin öldürülmesini önlenmesiyle ilgilendiğini söyledi. ABD Başkanı aynı zamanda Washington’ın bu görevde müttefikleriyle birlikte çalışması gerektiğini belirtti. Libya’daki askeri operasyonun başlamasından dokuz gün sonra ilk kez açıklama yapan Obama, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin devrilmesi için yapılan müdahaleyi örnek göstererek, iç çatışmalara yapılan müdahalelerin ahlaki mantığını açıkladı.
‘ABD BAZI ÜLKELERDEN FARKLIDIR’
Obama, Kaddafi’nin isyancıların elinde bulunan bölgelerde Kaddafi’nin acımasız misilleme kampanyası içinde yapacağı katliamları engelleme sorumluluğu taşıdıklarını söyledi. Obama, “ABD’nin lider olarak bu tür durumlarda dostumuz olan diğer insanlara karşı beslediği sorumluluğunu bir kenara atmak, kimliğimize karşı bir ihanet olurdu… Bazı milletler, diğer ülkelerde yaşanan vahşetlere gözlerini kapayabilir. ABD bu ülkelerden farklıdır” dedi. 27 dakika süren konuşmasında, Libya’ya geniş çaplı uluslararası işbirliği sağlandıktan sonra müdahale kararı aldığını söyleyen Obama, kara birliklerinin müdahalenin dışında tutulması ve komutanın hızlıca Avrupa’ya devredilmesinin de bu karara dahil olduğunu söyledi. Irak işgaline değinen Obama, “Açık sözlü olmak gerekirse, Irak’ta bir kez bu yola girdik… Buradaki rejim değişikliği sekiz yıl sürdü. Binlerce Iraklı ve ABD’linin yaşamına mal oldu. Neredeyse 1 trilyon dolar harcandı. Bu, Libya’da tekrar altına girebileceğimiz bir şey değil” sözlerini kullandı.
***
ONLAR BALIK TUTMAYI ÖĞRENDİ
Citibank’ın sosyal sorumluluk projeleri kapsamında Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı ile birlikte düzenlediği Citibank Mikro Girişimcilik Ödülleri, aralarında Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı da bulunan iş dünyasının önemli isimler tarafından dağıtıldı. Törene küçük şehirlerinden ilk kez İstanbul’a gelenlerden, Türkçe konuşamayan cesur girişimcilere kadar kadınların başarı hikâyeleri damga vurdu. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Citibank Mikro Girişimcilik ödüllerine, Türkiye’nin farklı şehirlerinden 30 bin başvuru yapıldı. Elemeler sonunda 30 girişimci kadın finale kalırken, her birine farklı dallarda ödüller verildi.
Citibank ve Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), MAYA Mikro Ekonomik Destek İşletmesi, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) ve ARGE Danışmanlık şirketinin desteğiyle gerçekleştirilen ödül töreninde, “Sosyal Etki”, “Vizyon”, “Kişisel Mücadele” ve “Jüri Özel Ödülü” kategorilerinde ödüller dağıtıldı.
BALIK TUTMAYI ÖĞRENDİLER
Törende ödül dağıtan isimlerden Hürriyet Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, mikro kredilerin maddi durumu yetersiz kadın girişimcilere kendi ayakları üzerinde durma fırsatı verdiğini dile getirdi. Doğan Sabancı, “ Uzun zamandır gelir ve cinsiyet eşitsizliği üzerine kafa yoruyorum. Bu süreçte iki şey dikkatimi çekti. Birincisi cinsiyet eşitsizliğini tersine çevirmek için en etkili yöntem kadına ekonomik özgürlük vermek. Ekonomik özgürlüğünü eline alan kadınların güveni artıyor ve bu da kültürün hızla değişmesini sağlıyor” dedi. “İkincisi kadına balık yemeği değil, balık tutmayı öğreteceksin. Birey olarak yapabileceğim en önemli şeyin bir kadına balık tutmayı öğretmek olduğunu gördüm. Bu kadınlar kredi alıp, geri ödemeyi öğrendi” diyen Doğan Sabancı, bugün bankaların verdiği kredilerin yüzde 5 ile 10’u arasında bir oranının geri ödenmediğine ancak mikro kredilerde geri ödemelerin yüzde 100 olduğuna dikkat çekti.
TÜRKİYE’DE SADECE KADINLARA ÖDÜLLER
Citibank Mikro Girişimci Ödül Töreni’nde Birincilikler; Sosyal Etki : Gül Tekdemir Vizyon : Süheyla Uğurlu Finansal Başarı : Fatma Gel ve Nurgül Cerit Kişisel Mücadele : Ayşe Gamsız ve Meral Yıldırım Citibank Mikro Girişimci Ödül Töreni’nde İkincilikler; Sosyal Etki : Birgül Balta ve Nadire Yılmaz Vizyon : Asiye Özkan Finansal Başarı : Filiz Aksu Kişisel Mücadele : Şahide Bayram
Citibank Mikro Girişimci Ödül Töreni’nde Üçüncülükler; Sosyal Etki : Emine Yaşar Vizyon : Akline Kaderci ve Emine Hut Finansal Başarı : Nurhan İlhan Kişisel Mücadele : Hayriye Seruhan ve Sevinç Uyanmış Jüri Model Ödülünü; Ferize Yoldaş, Sevda Kardaş ve Mülkiye Yalçın Umut vaat eden girişimci ödülleri: Halime Potak, Şadan Yavuz, Asuman Taş, Ayşe Ardeli, Memnune Çakmak, Nurcan Serbest, Esra Ateş, Hayat Tilki, Sedef İpek Mikro krediler, ekonomik anlamda herhangi bir geliri olmayan kişilere dağıtılan küçük miktardaki krediler anlamına geliyor. Mikro kredinin ilk uygulamaları 30 yıl önce, Bangladeş ve Brezilya gibi ülkelerde başladı. 1980’lerden sonraysa Güney Asya, Doğu Asya, Afrika, Doğu Avrupa ve Güney Amerika’ya yayıldı. Dünya genelinde erkek ve kadınlar bu kredi aracından faydalansa da Türkiye’de sadece kadınlara mikro kredi veriliyor. Yoksulluğun en çok kadınları etkilediğine değinen KEDV Yönetim Kurulu Üyesi Şengül Acar, “Türkiye’de mikro krediler 2002’den bu yana veriliyor. Bu sürede 52 binden fazla mikro girişimciye 92 milyon TL’nin üzerinde kredi verildi” diye konuştu.
“HAYAT SUYU”
Türkiye’de ilk mikro kredi 2002’de MAYA tarafından verildi. 2003 yılındaysa TİSVA mikro kredi dağıtmaya başladı. TİSVA Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aziz Akgül, tören sırasında yaptığı konuşmada, “Herkesin kabiliyetini işe dönüştürmesi için bir hayat suyuna ihtiyacı var ve bu da küçük sermaye olan mikro kredidir” dedi.
72’LİK GİRİŞİMCİ
Yaşları 22 ile 72 arasında değişen finalistlerden en dikkat çekenlerinden biri, belki de törenin en yaşlı kazananı, Ayşe Gamsız oldu. 72 yaşındaki Gamsız, Kişisel Mücadele kategorisinde birinciliği Meral Yıldırım’la paylaşırken, ödülünü almadan önceki sözleri salondaki herkesi güldürdü. Gamsız, kendi bahçesinde yetiştirdiği ürünleri, semt pazarında satıyor. Tek hedefinin daimi pazar yerinden bir yer satın almak olduğunu söyleyen 72’lik girişimci, amacına ulaştığı için mutlu olduğunu söyledi.
HANIM-KADIN POLEMİĞİ TÖRENE NEŞE KATTI
Türkiye’nin dört bir yanından onlarca kadının katıldığı geceye, aynı zamanda tiyatro oyuncusu da olan sunucu Hakan Bilgin ile TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş arasındaki hanım-kadın tartışması neşe kattı. Bilgin’in her sunum sonrasında finalistlere “hanım” sıfatıyla seslenmesinin ardından, verdiği ödül sonrasında Bektaş’ın “Lütfen bize ‘hanım’ yerine ‘kadın’ diye seslenin” demesi üzerine salondan kahkahalar yükseldi. Katılımcılar Bektaş’ı uzun bir süre alkışladı.
Tören sonrasında soruları yanıtlayan Bektaş, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile arasında benzer bir diyalogun geçtiğini, erkeklerin ağırlıkta olduğu bir konferans sırasından Hisarcıklıoğlu’na, “Başkanım lütfen bize hanım demeyi bırakın. Kadınız biz kadın” dediğini belirten Bektaş, o günden yana Başkan’ın kadınlara kadın dediğini anlattı. Yarışmanın Danışma Kurulu’nda yer alan isimlerden, AR-GE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Argüden ise 30 finalistin projelerinin tek tek dinlendiğini belirtti.
***
BAYDEMİR’E PAŞA ZIRHLISI
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e makam aracı olarak 650 bin TL’ye mal olan zırhlı Audi-8 model otomobil alındı. 2008’de emekli olan eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a, Baydemir’in aracının bir üst modeli olan Audi A8L marka zırhlı fiyatı 1.4 milyon TL olan makam aracı tahsis edilmişti. Habertürk Gazetesi’nden Veysi İpek’in haberine göre, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi daha önce tahsis edilen makam araçlarından birini ‘görüş açısı kötü’, diğerini de ‘hız yapmıyor’ diye beğenmeyen Baydemir’e yeni araç almak için 25 Kasım 2010’da ihaleye gitti. İhaleyi Diyarbakır’daki bir turizm şirketi verdiği 498 bin TL’lik teklifiyle kazandı. Normal zırh takıldığında otomobilin ağırlığının 3 tona çıkacağı öğrenilince, 400 kilo daha hafif olması için araca 70 bin Euro’luk nano teknolojili özel kumaştan zırh giydirildi. Böylece aracın maliyeti 651 bin TL’ye çıktı. Baydemir, daha önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin kuruluşu Diyar A.Ş.’den kiralanan Volvo S-80 model zırhlı otomobili kullanıyordu. Bu otomobilin zırhlarının çelik olması ve camlarının görüş mesafesini düşürmesi nedeniyle yeni otomobil istendi. Diyar A.Ş. geçen yıl Audi-6 marka yeni bir zırhlı otomobil aldığı ancak otomobilin ağırlığı nedeniyle verim alınamadığı öğrenildi. Yeni alınan makam otomobiline resmi plaka takıldı.
SABAH
ÖSYM BAŞKANLIĞINA Prof. Dr DEMİR ATANDI
Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı’na, halen başkanlık görevini vekaleten yürüten Prof. Dr. Ali Demir atandı. Demir’in, atanmasına ilişkin karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Yeni kanuna göre, ÖSYM başkanı 4 yıl görev yapacak.İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Demir, ÖSYM’deki görevi süresince üniversitede ücretsiz izinli sayılacak.
İTÜ Makine Mühendisliği Bölümünden mezun olan ve İTÜ Tasarım Mühendisliği bölümünde yüksek lisans eğitimini tamamlayan Demir, doktorasını İngiltere’deki Loughborough Teknoloji Üniversitesi’nde tamamladı. İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü yapan Demir, İngilizce ve Almanca biliyor.
***
HANGİSİ NE KADAR OLDU?
Tüpraş, dün geceden geçerli olmak üzere 95 ve 97 oktan benzin fiyatlarında artışa giderken motorin fiyatlarında indirime gitti. Benzin zammı ile 95 ve 97 oktan benzin ve motorin fiyatı şöyle: Tüpraş, dün geceden geçerli olmak üzere 95 ve 97 oktan benzinde 8-9 kuruşluk artış, motorin fiyatlarında ise 5 kuruşluk indirim yaptı. Sektör yetkililerinden alınan bilgiye göre, akaryakıt dağıtım şirketleri de buna göre fiyatlarını yeniden belirleyecek. Söz konusu indirim ve artışların pompa fiyatlarına bu rakamlarda yansıyacağı öğrenildi. Son olarak akaryakıt ürünlerinden 95 oktan benzinin satış fiyatı 18 Mart’tan geçerli olmak üzere litrede ortalama 12-13 kuruş indirilmişti.
***
‘ÖLDÜRDÜKTEN SONRA UYUDUM’
3 çocuğun katil zanlısı Uğur Veli Gülışık ifadesinde o günü anlattı: Çocukları öldürdükten sonra bir süre yanlarında oturup ağladım. Cesetlerin yanında bayıldım, düştüm. Uyumuşum, kendime geldikten sonra bavul almaya çıktım. Kayseri’de 3 küçük çocuğu vahşice öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanan katil zanlısı Uğur Veli Gülışık’ın savcıya verdiği 5 sayfalık ifadesinde, olayı tüm ayrıntılarıyla anlattığı belirtildi. Gülışık’ın “Bayramın ikinci günü kız arkadaşım eve gelecekti. Heyecanla onu bekliyordum. Kız arkadaşımla cinsel ilişkiye girmeyi düşünüyordum. Ancak onu beklerken üç çocuk eve geldi” dediği öğrenildi. Talas ilçesinde 21 Eylül 2009’da Ramazan Bayramı’nda şeker toplayan 9 yaşındaki Ahmet Tuna Tekin, 6 yaşındaki kardeşi Dilruba Tekin ile aynı mahalleden 11 yaşındaki Türkan Ay’ı öldürdüğü gerekçesiyle gözaltına alınan Gülışık’ın polis ve adliyede verdiği ifadelerinde özetle şunları söylediği ileri sürüldü:
DÖRT KARDEŞİZ
9 Eylül 1978 doğumluyum. Annem, babamın ikinci eşidir. 4 kardeşiz. 2’si kız 2’si erkek. Bir de üvey ablam var. Onunla birlikte 5 kardeşiz. Üvey ablam T. K., eşi de B. K.’dır. Ağabeyim M. G. Avusturya Kirdofa’ya bağlı bir köyde evlidir. Benden büyük 2 ablam var. Birisi E. A., eşi ile Avusturya Viyana’da yaşar. Diğer ablam M. E. de Fransa’dadır. Ortaokul 1’inci sınıf terkim. Bahar nezlesi nedeniyle okulu terk ettim. İyi bir köpek eğitimcisiyim. Askerde de köpek eğiticisiydim.
EŞİMDEN AYRILDIM
Askerden geldikten sonra ağabeyimin yanına Avusturya’ya gittim. Çiçek serasında çalıştım. Ağaç kesme makinesiyle odun doğrardım. F. Ş ile evlendim. Bu evlilik 13-15 ay sürdü. Eşim cinsel ilişkiden hoşlanmıyor, soğukluk duyuyordu. Ben ise cinsel ilişkiye düşkünüm. Bu aramızda sorun oldu. Bu yüzden boşandık. 2006 mayıs ayında Türkiye’ye döndüm.
SEVGİLİMİ BEKLİYORDUM
Herhangi bir psikolojik sorunum yoktur. Sigara tiryakisiyim. Günde 1.5 paket sigara içerim. Bayanlara karşı aşırı isteğim var. Düzenli cinsel hayatım yok. Günde bir kez cinsel içerikli filmler izlerim. Küçük çocuklara ise ilgim yoktu. Bayramın ikinci günü kız arkadaşım eve gelecekti. Heyecanla onu bekliyordum. Kız arkadaşımla cinsel ilişkiye girmeyi düşünüyordum. Ancak onu beklerken yaşları 7 ila 10 arasında olan üç çocuk eve geldi.
BAYILIP UYUMUŞUM
Çocukları ‘gelin size şeker vereyim’ diye eve aldım. (…) Çocukları ayrı ayrı odalara aldım. İlk olarak Türkan Ay’ın bulunduğu odaya gittim. Ve elleriyle ağzını koli bantıyla bantlayarak birkaç defa sardım. Tecavüz ettim. Banyoda Türkan’ı yere sırtüstü yatırdım. Çabuk ölmesi için kalbinin hizasından bir kez vurdum. Bıçak eğildi. Ben de bıçağı sapından kırıp kalbine soktum. nArdından önce Dilruba’yı ardından Ahmet’i de boğdum. Çocukları öldürdükten sonra bir süre yanlarında oturup, ağladım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Bu sırada cesetlerin yanına bayıldım, düştüm. Uyumuşum, Kendime geldikten sonra dışarıya çıktım.
CESETLERİ VALİZLERE…
Bir alışveriş merkezinden iki adet bavul satın aldım. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra cesetleri valizlere koydum. Tekrar dışarıya çıktım ve bir akrabamı arayarak arabasını istedim. Ancak arabanın muayenesinin yapılmadığını, veremeyeceğini söyledi. Ben de oto kiralama firmasından 2004 model Suzuki marka bir cip kiralayarak eve döndüm. Valizleri arabaya taşırken beni kimse görmedi. Arabayı çalıştırdım ve yola çıktım. Ancak polislerin ileride kontrol yaptığını görünce yolumu değiştirdim.
ÜST ÜSTE GÖMDÜM
Avcılık ve tarihi eser konusunda bilgim çok iyidir. Yozgat Çayıralan’da Aşağı Yahyasaray köyüne gittim. Bu sırada ‘arabam kuma saplandı, yolda kaldım’ diyerek yaşlı bir amcadan kürek istedim. Olay yerine geldim ve çocukların sağ kulakları yere bakacak şekilde üst üste gömdüm. Vahşi hayvanlar bulur diye gömdükten sonra üzerlerine büyük taşlar koydum. Küreği tekrar yaşlı amcaya götürdüm ve teşekkür ettim.
BABAM KÜFÜR EDİYORDU
Kayseri’ye döndüm. Birkaç gün sonra televizyonlarda ve gazetelerde haberleri gördüm. Televizyonda bu haberleri gördüğüm zaman kanalı hemen değiştiriyordum. Bu arada evdeki kan izlerini temizledim. Kanlı elbiselerimi ve olayda kullandığım bıçağı da sobada yaktım. Cinayetten sonra bir kez daha aynı yerden araç kiraladım ve cesetleri gömdüğüm yere gittim. Çocuklardan birinin cesedi toprağın dışına çıkmıştı. Hayvanlar bir bölümünü yemişti. Üzerlerine biraz daha toprak attım. Köye gittim. Babam, çocukları öldüren katillerin bulunmadığı için küfür ediyordu. Ben de katillerin bulunamadığını söyledim.”
TARİHİ ESER YALANI
Polisler evime geldi. Mahkeme kararıyla evimi aradılar. Daha sonra çalıştığım işyerine geldiler. Ben de kesin bir kanıt buldular ve beni almaya geldiler diye çok korkmuştum. Bana niçin araç kiraladığımı sordular. Ben de tarihi eser araştırdığımı söyledim. Polisler de bana, ‘şu eserin yerini bize de göster, biz de bakalım’ diyerek beni arabaya aldılar. Yolda itiraf etmek istedim. Çok geçmeden de itiraf ettim ve çocukları gömdüğüm yeri gösterdim.
KATİLİN ANNE VE BABASI
Gülışık’ın Yozgat’ın Çayıralan ilçesine bağlı Külekçi köyünde yaşayan annesi Fatma ve babası Ahmet Gülışık ise evlerine kapandı. Yaşları 80’in üzerinde olan anne ve baba Gülışık’ın kalp rahatsızlığı olduğu belirtildi.
GÜL’DEN ACILI AİLEYE TELEFON
Dilruba ve Ahmet Tuna Tekin kardeşlerin ailesi, evlerinde taziyeleri kabul etti. Baba Hamza Tekin, “3 gün öncesine kadar çocuklarımın sağ geleceğini bekliyordum. Ama, öldükleri haberi geldi. Her şey Allah’tan, yapacak bir şeyimiz yok. En azından çocuklarımın bundan sonra mezarları belli olacak. Gidip, dua edebileceğiz. Çocuklarımızı uzaklarda ararken, katili yanı başımızdan çıktı. Bu acımızı artırıyor” dedi. Tekin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün arayarak başsağlığı dileğinde bulunduğunu söyledi. Tekin, Gül’ün evlat acısının çok büyük olduğunu dile getirdiğini anlattı. Anne Leyla Tekin ise “Çocuklarım şehit oldu. O caniyi önce Allah’a sonra cezaevine havale ediyorum. Çocuklarım nasıl acı çekerek öldüyse o da orada can çekişerek ölür” dedi.
‘Bizim çocuklarımızı da özel polis ekibi bulsun’
3 çocuğun katilinin bulunması diğer kayıp ailelerini de umutlandırdı. 4 yıldır oğulları kayıp olan Kayserili Akdur ailesi, Cumhurbaşkanı Gül’e çağrıda bulunarak özel ekipten kendilerine de yardımcı olmalarını istedi. Galip Akdur, evli iki çocuk babası 28 yaşındaki oğlu Ünsal’ın eve dönerken plakasız siyah renkli bir minibüsle kaçırıldığını söyledi. İzmir’de 5 yaşında iken 2006’da kaçırılan İlayda Taşçı ile 20 aydır kayıp Diyarbakırlı 8 yaşındaki Leyla Baykuşak’ın aileleri de özel ekipten yardım istedi.
24 maaş ödül alacaklar
Kayseri’de 1,5 yıldır kayıp olan ve cesetleri bulunan üç çocuğun katil zanlısını bulan ekibe ödül olarak bir kerede en fazla verilen 24 maaş taltifi çıkarılacağı öğrenildi. Ayrıca soruşturmayı yürüten beyin takımının Başbakanlık tarafından ayrıca çeşitli hediyelerle ödüllendirileceği belirtiliyor. Süper polislerin ayrıca tek tek takdirname alacağı da bildirildi. Buna göre ekipte yer alan her polise 24 maaş taltif verilecek. Maaş taltifleri, çıplak maaş üzerinden hesaplanıyor. Mesleğe yeni girmiş bir polis memuru, bir maaş taltif kazandığında eline yaklaşık 60 lira geçiyor. Tek bir maaşla ödüllendirilen polisin eline geçen miktar, meslekteki kıdemine göre 300-350 liraya kadar çıkabiliyor. Emniyet müdürlerinin bir maaş taltif miktarları ise yine derecesine göre 170 lira ile 600 lira arasında değişiklik gösteriyor.
‘Kum tanesi aramak gibiydi’
Kayseri’de bayramda şeker toplarken kaybolan ve öldürülen üç çocukla ilgili olarak, Kayseri Emniyet Müdürü Cuma Ali Aydın, “Bu çalışmalar sahilde kum tanesi aramaya benziyor ve her zaman kısa sürede sonuç alınamıyor” dedi. Aydın, “Üzerimizde büyük bir yük vardı. Arkadaşlarımız titiz çalışma ile sonuca ulaştılar. Bu tür çalışmalar, sahilde, kum tanesi aramaya benziyor” dedi.
BBP: İdam geri gelsin
BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, üç çocuğun öldürülmesi olayıyla ilgili olarak idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini belirterek, “Canınız sıkıldıkça referanduma gidiyorsunuz. Yüreğiniz yetiyorsa idamın geriye getirip getirilmemesi ile ilgili millete sorun. Önümüzdeki günlerde teşkilatlarımız idamın referanduma sunulması ile ilgili kampanyalar başlatacaklar” dedi.
Cenaze törenleri bugün yapılacak
Kayseri’de vahşi bir şekilde öldürülen 9 yaşındaki Ahmet Tuna Tekin, kardeşi 6 yaşındaki Dilruba Tekin ve komşuları 11 yaşındaki Türkan Ay için bugün iki ayrı cenaze töreni düzenlenecek. Kayseri’de 3 küçük çocuğu vahşice öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanan katil zanlısı Uğur Veli Gülışık’ın savcıya verdiği 5 sayfalık ifadesinde, olayı tüm ayrıntılarıyla anlattığı belirtildi. Gülışık’ın “Bayramın ikinci günü kız arkadaşım eve gelecekti. Heyecanla onu bekliyordum. Kız arkadaşımla cinsel ilişkiye girmeyi düşünüyordum. Ancak onu beklerken üç çocuk eve geldi” dediği öğrenildi. Talas ilçesinde 21 Eylül 2009’da Ramazan Bayramı’nda şeker toplayan 9 yaşındaki Ahmet Tuna Tekin, 6 yaşındaki kardeşi Dilruba Tekin ile aynı mahalleden 11 yaşındaki Türkan Ay’ı öldürdüğü gerekçesiyle gözaltına alınan Gülışık’ın polis ve adliyede verdiği ifadelerinde özetle şunları söylediği ileri sürüldü:
DÖRT KARDEŞİZ
9 Eylül 1978 doğumluyum. Annem, babamın ikinci eşidir. 4 kardeşiz. 2’si kız 2’si erkek. Bir de üvey ablam var. Onunla birlikte 5 kardeşiz. Üvey ablam T. K., eşi de B. K.’dır. Ağabeyim M. G. Avusturya Kirdofa’ya bağlı bir köyde evlidir. Benden büyük 2 ablam var. Birisi E. A., eşi ile Avusturya Viyana’da yaşar. Diğer ablam M. E. de Fransa’dadır. Ortaokul 1’inci sınıf terkim. Bahar nezlesi nedeniyle okulu terk ettim. İyi bir köpek eğitimcisiyim. Askerde de köpek eğiticisiydim.
EŞİMDEN AYRILDIM
Askerden geldikten sonra ağabeyimin yanına Avusturya’ya gittim. Çiçek serasında çalıştım. Ağaç kesme makinesiyle odun doğrardım. F. Ş ile evlendim. Bu evlilik 13-15 ay sürdü. Eşim cinsel ilişkiden hoşlanmıyor, soğukluk duyuyordu. Ben ise cinsel ilişkiye düşkünüm. Bu aramızda sorun oldu. Bu yüzden boşandık. 2006 mayıs ayında Türkiye’ye döndüm.
SEVGİLİMİ BEKLİYORDUM
Herhangi bir psikolojik sorunum yoktur. Sigara tiryakisiyim. Günde 1.5 paket sigara içerim. Bayanlara karşı aşırı isteğim var. Düzenli cinsel hayatım yok. Günde bir kez cinsel içerikli filmler izlerim. Küçük çocuklara ise ilgim yoktu. Bayramın ikinci günü kız arkadaşım eve gelecekti. Heyecanla onu bekliyordum. Kız arkadaşımla cinsel ilişkiye girmeyi düşünüyordum. Ancak onu beklerken yaşları 7 ila 10 arasında olan üç çocuk eve geldi.
BAYILIP UYUMUŞUM
Çocukları ‘gelin size şeker vereyim’ diye eve aldım. (…) Çocukları ayrı ayrı odalara aldım. İlk olarak Türkan Ay’ın bulunduğu odaya gittim. Ve elleriyle ağzını koli bantıyla bantlayarak birkaç defa sardım. Tecavüz ettim. Banyoda Türkan’ı yere sırtüstü yatırdım. Çabuk ölmesi için kalbinin hizasından bir kez vurdum. Bıçak eğildi. Ben de bıçağı sapından kırıp kalbine soktum. nArdından önce Dilruba’yı ardından Ahmet’i de boğdum. Çocukları öldürdükten sonra bir süre yanlarında oturup, ağladım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Bu sırada cesetlerin yanına bayıldım, düştüm. Uyumuşum, Kendime geldikten sonra dışarıya çıktım.
AKŞAM
SEÇİM İÇİN GÖNDERDİKLERİ PARA ÇALINDI
Yurt içinde ve yurt dışında yapılan operasyonlarda büyük kayıplar veren, son zamanlarda finansman krizi de yaşayan terör örgütü PKK’ya bir darbe de hırsızlardan geldi. Terör örgütünün 3 milyon dolar parasının çalındığı bildirildi. Tarihindeki en büyük ”hırsızlık-dolandırıcılık” skandalını yaşayan terör örgütü PKK’nın, uyuşturucu ticareti ve insan kaçakçılığından temin ettiği yaklaşık 3 milyon dolarının çalındığı belirtildi. Süleymaniye’de çalındığı belirlenen 3 milyon doların, Kandil’deki terör örgütü yönetimi tarafından, 12 Haziran seçimlerinde harcanmak üzere Türkiye’ye gönderilmek üzere hazırlandığı öne sürüldü. Kandil’deki örgüt yönetiminin, 3 milyon doları çalarak, örgütün muhaliflerine aktardıkları öne sürülen örgütün Süleymaniye sorumlularından ”Ferit”, ”Zeki” ve ”Drej” kod adlı örgüt mensupları hakkında ”infaz” kararı aldığı kaydedildi. Hırsızlık-dolandırıcılık skandalında bölgedeki yerel güvenlik güçlerinin ve gizli servislerin parmağının olup olmadığını da araştıran Kandil’deki terör örgütü yönetiminin, çalınan 3 milyon doları geri alabilmek için Irak, İran ve Avrupa’da özel ekipler oluşturarak çalışma yaptırdığı da sızan bilgiler arasında yer alıyor. Hırsızlık olayının son zamanlarda finansman krizi yaşayan terör örgütünün yönetiminde büyük sıkıntı yarattığı belirtildi.
***
‘iMAMIN ORDUSU’NDA NELER VAR?
Ahmet Şık’ın kitabı Gülen cemaatinin devlet içinde, özellikle de polis teşkilatında örgütlendiği tezini belge ve anlatımlarla aktarıyor. Ahmet Şık’ın 3 Mart sabahı evine polis baskını yapıldığı andan ‘İmamın Ordusu’ adlı kitapta ne olduğu konuşuluyor. Ahmet Şık, kitap hazırlık çalışmaları sürerken evine baskın yapılmış, tutuklanmış, operasyonun ‘Kitapla ilgisi yok’ açıklaması da bizzat savcılık tarafından yapılmıştı.
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu kitapta neler olduğu Radikal’de anlattı:
“‘İmamın Ordusu’nu basmayı planladığı iddiasıyla İthaki Yayınevi’ne, Ahmet’in avukatı Fikret İlkiz’e, eşi Yonca’ya ve Radikal gazetesine geldiler. Buldukları her yerde ‘İmamın Ordusu’ kitap taslağına el koyup sildiler. Kitap yok edilmeye çalışıldığına göre okurun bunun içindekileri öğrenme hakkı tartışılamaz.
Bilgisayarımdan silinen kitap taslağı ile ilgili zihnimdekileri tarttım. Okuduğunu bildiğim başka kaynaklarla konuştum. Bu bilgilerden yola çıkarak, İmamın Ordusu kitabına ilişkin herkesin hiç değilse bir fikir sahibi olabileceği bu yazıyı yazmaya karar verdim.Telif hakkıyla korunan basılmamış bu kitaptaki her şeyi ortalığa dökmek değil amacım. Kitap nasılsa bir gün basılacak ve herkes ayrıntıları okuyacak. Yazdıklarım, belki sanal ortamda “Ahmet Şık’ın kitabı bende de var” diyen yaklaşık 70 bin kişiye orjinal gelmeyebilir. Cümlelerim bilmeyenlere.
İŞTE O KİTAP
Kitabın giriş bölümünde tüm laiklik söylemlerine karşın devlet ile İslam arasındaki ‘ihtiyaç’ ilişkisi anlatılıyor. Ve şimdi laik kanadın ‘İslami tehlike’ dediği akımların, 12 Eylül döneminde cuntacılar tarafından palazlandırıldığı gerçeğine yapılan sıkı bir vurgu. Kitapta yapılan tespite göre, sol ve sosyalist akımların tasfiyesi karşılığında İslami hareketin palazlandırılması, ABD’nin ‘yeşil kuşak’ projesiyle doğrudan bağlantılı. Kitapta sadece 12 Eylül döneminde değil, farklı dönemeçlerde de Fethullah Gülen cemaatinin uyumuna dikkat çekiliyor. İlk siyasi tedrisini ‘Komünizmle Mücadele Derneği’nde görmüş bir kişi açısından anormal bir durum da değil bu. Yeni Asya gazetesinden Mehmet Kutlular’ın uzun bir röportajından yer yer alıntılara da bu nedenle yer verilen kitapta, 12 Mart Muhtırası sonrasında devletin Gülen cemaatini desteklediği, aynı cemaatin 28 Şubat sonrasında ise Refah Partisi’ne karşı alternatif yapılmaya çalışıldığı anlatılıyor. Fethullah Gülen’in bu konudaki bir röportajından aktarılan pasajlarda, 12 Mart’tan sonra tutuklanmış ve yedi ay hapis yatmış olmasına rağmen Gülen’in devlete bağlılığında herhangi bir eksilme olmadığı vurgulanıyor. Kitapta Fethullah Gülen’in hayatına ilişkin de uzun anlatımlar yer alıyor. Erzurumlu bir vaizken giderek küçük bir devletçik haline dönüşen bir cemaatle ilgili Ahmet Şık’tan çok önce yazılmış pek çok yazı ve kitapta da var bu bilgiler. Bu bilgiler arasında ilginç notlar da var elbet. Başta Yeni Asya çevresindeyken daha sonra ayrılıp Necmettin Erbakan’a yanaşan Gülen’in daha sonra onunla da bir savaşa girişmesi, MHP ile çatışmalar yaşaması vb. gibi olgular, cemaatin nasıl ince ince örgütlendiğine dair ayrıntılar.
Kitapta cemaatin temellerinin 1966 yılında atılması anlamına gelen Akyazılı Vakfı’nın kurucuları arasında olan Nurettin Veren’in bazı itiraflarına da yer veriliyor. Bu itiraflar arasında telefon dinleme kayıtlarının bizzat cemaat tarafından tutulduğuna ilişkin bazı iddialar var. Kitap, bu itirafların yalanlandığı bilgisini aktardıktan sonra, Işık Evleri örgütlenmesi, Gülen okulları ve Sızıntı dergisinin cemaat tarafından nasıl kullanıldığına dair bazı tespitlere yer veriyor. Kitapta, medyanın Gülen cemaati için önemi, Zaman gazetesi, Samanyolu TV gibi yayın organlarına yapılan vurgular da var.
Kitapta Susurluk döneminde Gülen’in aldığı tutum, ayrı bir başlık halinde. Aktarılan bir röportaja göre Fethullah Gülen, Susurluk’un daha derinlere gitmesinin, milli birlik ve beraberliğe zarar vereceği inancında.
PERSONEL DAİRESİ’NDEN BAŞLADI
AKP iktidarı döneminde Gülen cemaatinin bakanlıklar ve bürokrasi içinde nasıl hızla örgütlendiği anlatılıyor. Ve tabii yıllardır içten içe kaynadığı bilinen Emniyet teşkilatı içinde de. “Emniyet cemaatin silahlı birimi mi?” sorusu ortaya atılıyor ve yanıtı aranıyor. Polis okulları, İstihbarat, Organize Suçlar, Personel gibi birimlerde kitabın iddiasına göre Gülen cemaati tavan yapmış. Kitabın adının ‘İmamın Ordusu’ olmasının asıl nedeni de burada. Kitaba göre, Gülen cemaati Emniyet içindeki örgütlenmesine Personel Dairesi’nden başladı. Ardından İstihbarat Dairesi. Çünkü İstihbarat Dairesi, teknik takip, izleme ve dinleme faaliyetleri konusunda son derece stratejik bir konumdaydı. Bunun için de yetişmiş insan gücüne ihtiyaç olduğu kesin. Kitabın buna dair de bir iddiası var: Işık Evleri’nde yetiştirilen gençler sistematik bir biçimde, polis kolejleri ve polis akademisine alındı. Bu gençlerin polis yapılması ve sonra terfi etmelerinde çeşitli oyunlar da söz konusu, kitaba göre. Sınav sorularının çalınması, hileli kuralar stratejik noktaları ele geçirmek için. Kitapta çeşitli dönemlerde kaleme alınmış raporlar da var. Örneğin, 1991’de, başmüfettişlerin hazırladığı ‘hileli kura’ raporu, polis akademisindeki Gülen cemaatinin örgütlenmesiyle ilgili. Sonraki yıllarda yazılmış benzer nitelikteki raporların ardından açılan soruşturmaların ciddi bir yaptırıma yol açmadığını da okuyoruz. Ufak cezalar ise silinivermiş. Kitapta cemaatçi polislere yer açmak için başka polislere yönelik ayak kaydırma operasyonları yapıldığı da yazılı. Kimliği belirsiz ihbarlar, kimi polislere kurulan tuzaklar anlatılıyor kitapta. Bazı polislere itibarsızlaştırma, rütbe düşürme yöntemleri kullanılarak bir yandan tasfiyeler yaşanırken, bir yandan da cemaatle ilişkili olduğu iddia edilen polisler kıdemlerine bile bakılmaksızın hızla terfi ediyorlar. Kitapta tüm bunlar isimler verilerek yazılıyor. Bu örnekler arasında Hanefi Avcı, Sabri Uzun, İsmail Çalışkan, Celalettin Cerrah ve Emin Aslan’a komplo düzenlendiği iddialarıyla ilgili oldukça geniş ayrıntılar da kitapta yer alıyor.
AHMET ŞIK’I KİMLER SORUŞTURUYOR?
Kitapta nasıra basmış olması ihtimali bulunan bir ayrıntı, kritik görevlerdeki kimi isimlerin Hrant Dink cinayetindeki rollerinden ötürü doğrudan suçlamaların odağında olmaları. ‘İmamın Ordusu’nda konu edilenlerin bir bölümü, aynı zamanda Ergenekon soruşturmalarını yürüten isimler. Bugün Ahmet Şık’a yöneltilen ‘Ergenekon örgütüne yardım’ suçlamasının kaynağı da büyük olasılıkla burada gizli. Ahmet Şık kitabında kime kimlerin, ne zaman ve nerede nasıl tuzaklar kurduğunu ve bundan nasıl lehine sonuçlar çıkardığını anlatmış ayrıntılı olarak.”
***
SAYDIM HÜCREM TAM 7 KARO
İkinci Ergenekon davasının 108. duruşması, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’nde görüldü. Duruşmada söz alan tutuklu sanık Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, cezaevi koşullarıyla ilgili konuşmak istediğini belirterek, ”Bağsız olarak huzura alındı diyorsunuz ama buraya nasıl geldiğimizi özetlemek istiyorum” dedi. Balbay şunları söyledi:
TECRİT HÜCRESİ GİBİ: Tutuklandıktan 3 yıl sonra 3 kişilikten tek kişilik koğuşlara konulduk. Burası iddianame gibi. Hücre hücre değil, koğuş koğuş değil. Verem, AIDS hastalarının konulduğu tecrit hücresi gibi. Hücreye havalandırma yapmışlar koğuş olmuş. Saydım, hücre 7 karodan oluşuyor. 3 karosu yatak, 4 karo boşluk. İlk 20 günde 34 tamirci geldi. 3 kez kanalizasyon bastı. Banyoya gazete, tuvalete de su bidonu koyarak elbise dolabı olarak kullanıyorum. Duvarlar nemli, askılıklar tutmuyor. Yargıçların karşısına, karşısına düzgün çıkmak zorundayız. Nakil sırasında cezaevi yönetiminden birinin yüz ifadesini daha sonra ona söyledim. ‘Ankara’dan telefon gelseydi infaz edecek 3 kişi çıkardı’ dedim. Bana ‘Menderes’i de böyle 2-3 kişi idama götürdü’ dedi. Bugünkü iktidar Menderes ruhunu değil Menderes’i idama götürenlerin ruhunu temsil etmekte.İkinci ”Ergenekon” davasının tutuklu sanığı eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin’in bugünkü duruşmada sorgu ve savunmasının alınmasına karar verildi.
***
HABERTÜRK
İDAM YORUMU
Kayserili 3 çocuğun vahşice öldürülmesinin ardından ‘idam cezası geri gelmeli mi?’ tartışması başladı. Kayserili üç çocuğun vahşice öldürülmesinin ardından gündeme gelen idam cezası tartışmalarına, AK Parti ile CHP’den farklı yorumlar geldi. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, konuyla ilgili olarak, “İdam cezasına karşı değilim” açıklamasında bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ise tartışmalarla ilgili olarak; “Türkiye’de idamı tekrar tartışmak demokrasi ayıbıdır” yorumunda bulundu.
BBP LİDERİ: İDAM GERİ GELSİN
BBP Genel Başkanı Yalçın Topçu, ahlaki, ekonomik ve bölücü teröre bulaşanlar için idamın geri getirilmesini istedi. Topçu, “Meclise sesleniyoruz; idamı kaldırdınız. Bu vahşet ortamını ellerinizle hazırladınız, AB denilen hayal tünelinden çıkamadınız. Canınız sıkıldıkça referanduma gidiyorsunuz. İdamın geri getirilmesini de millete sorun” dedi.
***
“POLİSİYE TEDBİR” GERİLİMİ
Bankalar Birliği Başkanı ve İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, “bankalara polisiye tedbir” sorusuna, “Şaka gibi” yanıtını verdi. İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, bazı bankaların kredi hacimlerinin çok yükselmesine ilişkin sözü edilen tedbirler konusunda, ”Polisiye derken, herhalde geriye sanırım basındaki gibi gelip götürmek kaldı. Basındaki yöntemler uygulanacaksa, yok, teslim. Munzam karşılıklar artmaya devam etsin. Hatta tamamını verelim” dedi. Mart ayının başında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası’nın ‘düşük faiz, yüksek karşılık’ politikası sonrası kredi hacmindeki tabloyu değerlendirirken, “Ortalamayı yükselten üç-dört banka tespit ettik, bunun geçici olduğunu düşünüyoruz. Bunu polisiye tedbirlerle yapmayı tercih etmiyoruz” diye konuşmuştu.
“NE BİÇİM İFADELER BUNLAR”
”Polisiye derken, herhalde geriye sanırım basındaki gibi gelip götürmek kaldı. Polisiye derken basındaki yöntemler uygulanacaksa, yok, teslim… Munzam karşılıklar artmaya devam etsin. Hatta tamamını verelim. Bu hakikaten şaka gibi… Polisiye ne tedbir uygulayabilirsiniz ki bir bankaya? Hukuk devletinde değil miyiz? Ne biçim ifadeler bunlar… Hangi polisiye? Polislik birşeyimiz varsa yerimizde durduğumuz kabahat zaten… Görevini yanlış yapan bankacıya çok rahatlıkla otorite ‘ben bunu uygun görmüyorum’ diyebiliyor. Ama halka açık bir anonim şirketi bu şekilde ele alamazsınız. O zaman Türkiye, yönetişimin doğru düzgün ve güvenilir olduğu bir ülke olmaktan çıkar.” Banka bazında, kredi bazında politikalar değil de genele yönelik politikalar izlendiğine dikkati çeken Özince, ”Deniyor ki bazı bankalar veya birtakım el altından bilgiler uçuruluyor. Hep bazı bankalar teşhisi vardır. Bazı bankaya kızılır, bütün bankaya laf edilir. Bazı bankanın bir konusu yetersizdir, bütün bankalara teşmil edilir. Kimin kimden ne şikayeti varsa devletin mekanizmaları bunun gereğini yapmaya müsait. Mahalle hocası mantığıyla bütün sınıfı falakaya yatırmaya gerek yok” diye konuştu.
“IRAK’TA CİDDİ BÜYÜYECEĞİZ”
İş Bankası şubesinin açılışını gerçekleştirdikleri Erbil’de, gazetecilerin sorularını yanıtlayan Özince, Irak’ın, yeniden yapılanma içinde serbest ekonomiye geçişte çok daha hızlı hareket edeceği ümidinde olduklarını, doğal kaynaklarının zenginliği nedeniyle varlıklı bir potansiyele sahip piyasa olmasından dolayı ilgilerini çektiğini vurguladı.
Ersin Özince, ”Irak’ta bugüne kadar bizi durduran yegane şey güvenlikti. Bunun da artık adım adım geçildiğini düşünüyoruz. Biz Irak’ta ciddi büyüyeceğiz. Ve burada bir şubeyle gördüğümüz gelişim, kısa zamanda 4-5 şubeye varacak. Biz Erbil, Bağdat, Basra ve Süleymaniye olabilir diye düşünüyorduk. Buna Zaho ve Dohuk da eklendi” diye konuştu. Irak’ta lisans müracaatlarının olduğunu ifade eden Özince, imkan olursa buradaki teşkilatı Irak bankası şekline dönüştürmeyi istediklerini bildirdi. Bölgede her ülkede ayrı şube açmak yerine, bu ülkelerin hepsinde şubesi bulunan bir bankaya sahip olmanın prensip olarak en doğru yaklaşım olacağını dile getiren Özince, ”Her türlü şansın doğması mümkün. Kesin olan bir şey var ki bu ülkelerde geçmişte yatırım yapmış birçok banka bu iştiraklerini satmak zorunda kalacak” dedi. Bölgede sigorta sektörünü de geliştirebileceklerinin altını çizen Özince, ”Biz de istikrar buldukça yakın coğrafyaya girip sigortacılığı yerleştirmeyi, yaygınlaştırmayı düşünüyoruz. Anadolu Sigorta gibi İş Bankası’ndan bir yaş küçük sigorta şirketinin mutlaka bölgede büyümesini istiyoruz” diye konuştu. Rusya’daki Sofia Bank’ın satın alınması sürecine ilişkin Özince, ”Bu bankanın alımıyla ilgili bizim kararımızda gevşeme yok, ama anlayamadığım aksaklıklar oluyor. Bu olmazsa başkalarına bakabiliriz” yorumunu yaptı. Türkiye;den daha hızlı büyüyebilecekleri bir piyasa bulamayacakları kanaatinde olduğunu kaydeden Özince, ”Türkiye pazarının büyüklüğünün yanında yurt dışındaki işlerin tamamı o kadar küçük ki, Doğu ve Güneydoğu’daki şubelerimizi ikiye katlasak yurt dışında yapacağımız bütün yatırımlardan çok daha iyi netice alırız” dedi.
”KREDİYİ BURADAN VERİP YURT DIŞINDAN GÖSTERECEKLER”
Özince, son dönemde bankacılık sektörüne yönelik alınan kararların sektöre etkilerine ilişkin de şu görüşleri dile getirdi:
”Korkarım şu olacak; biz milyonlarca müşteriye ‘pardon kredi bitti, limite dayandık’ diyemeyeceğimize göre az sayıdaki kurumsal müşteriden, büyük ihtimalle daha çok büyük müşterilerden çekileceğiz. Veyahut bazı imkanı olan bankalarımız, eğer yurt dışında bir bankanın iştirakiyse oraya gönderecekler. Daha olmadı yurt dışındaki bankalarla birtakım yapılandırmalara girip krediyi buradan verip orada gösterecekler. Daha da olmadı birtakım kredilerini yurt dışındaki bankalara satacaklar. Yani ben dış ticaret açığıyla mutlaka mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama bu sadece ithalatı azaltmaya çalışmakla olamaz. İhracatı artırma işini kim yapacak? Bu politikalar etkin olur mu olmaz mı bilmiyorum, ama canımızı çok yaktığı kesin. Peki canı yanan kim? Canı yanan ben değilim. Ben zaten bankanın maaşlı çalışanıyım. Banka hissedarı olan milyonlarca insan var. Sadece İş Bankası hissedarı olan 200 bin yatırımcı var. Bu yatırımcılar bugün buraya koydukları sermayenin karını tahsil dahi edemiyorlar. BDDK, en güçlü bankalarımızda dahi elde edilen karı çoğunlukla sermayeye ekletiyor. Devamlı bankacılık sektörünün çok karlı olduğu söyleniyor. Hatta bu konuda en fazla şikayeti olan birtakım sivil toplum yöneticisine ‘sizin kar beklentiniz nedir’ dediğimde, ‘yüzde 40’ diyebilecek kadar da Türkiye’de karlı işadamları var.
”YAPILA YAPILA SADECE BANKALARA MI YAPILIYOR?”
Sonuçta ben bankacılık sektörünün çok zamansız ve çok gereksiz bir şekilde karlılığının tırpanlandığını düşünüyorum. Hadi munzam karşılığı artırdınız, anlamıyorum ben de… bir nedeni, mantığı var. Peki bunun faizini vermemek niye? Faizi sıfır yapmak niye? Niye sıfır? Bir değil, iki, üç değil… Bunları söylediğimizde ülke örneği veriliyor. O ülkelerde bankalara devlet garanti veriyor. Biz bankacılık sektörüne devletin garantisini reddetmiş sektörüz. ‘Katiyen yapılmamalı’ dedik. Ben bu politikaların mutlaka doğru bir nedenden kaynaklandığını ama yanlış tedavi yöntemi olduğunu düşünüyorum. Doğru tedavi yönteminin ne olabileceğine dair birtakım önermeler yaptığımızda, bunların serbest piyasada uygulanamaz diye cevaplara şahit olduk. Serbest piyasa ekonomisinde hiçbir şey yapılamıyor da yapıla yapıla sadece bankalara mı yapılıyor?”
İş Bankası Genel Müdürü Özince, ithalatı sadece bankaların değil piyasanın kendisinin de finanse ettiğini belirterek, ”Kalkıp bankacılık sektörünün sağlığını etkileyecek önlemler alırken, bence o konuda da bazı kısıtlamalara gidilebilmesi lazım. Nasıl benzinin fiyatını 4 lira yapıyorsak, başkaca tüketimlere de aynı şekilde caydırıcı davranmalıyız. Lüks tüketime gerekirse daha ağır vergiler uygulayalım. Durduk yere dönüp dönüp bankacılığın açtığı şubeden, topladığı mevduata kadar her şeyi defalarca vergilendirecekseniz… Benim kanaatim bu bir işe yaramaz. Dış ticaret açığının da bu şekilde kapanacağını hiç zannetmiyorum. İnşallah mahcup olurum” yorumunu yaptı.
”TÜRKİYE’DEN DIŞARIYA BANKA SERMAYESİ KAYAR”
Alınan kararların karlılığı ”çok kötü” etkileyeceğinin altını çizen Özince, ”Benim kaygım şu; Türkiye’den dışarıya banka sermayesi kayar. Veya Türkiye’ye gelecek olan banka sermayesi başka ülkelere gider. Büyük banka alımı, böyle bir resimle çok fazla söz konusu olmaz. Alımı bir tarafa bırakın, büyük sermayesi girmez” dedi. Türkiye’deki tüketici kredilerinin AB ülkelerinin hangisiyle kıyaslanırsa kıyaslansın son sırada yer aldığına işaret eden Özince, ”Ve biz şimdiden dış ticaret açığı engeline takıldık. Tüketicinin ve reel kesimin finansmanı nasıl büyüyecek? Dış ticaret açığı bu kadar önemliyse bunu sığ bankacılığı durdurarak mı önleyeceksiniz sadece? Bunun hiç mi çaresi yok? Merkez Bankası sürekli diğer önlemler, diğer önlemler diyor. Bir Allah’ın kulu çıksa da diğer önlemler neymiş açık açık söylese bunları da, biz ‘hepsi yapılıyor, bir tek bankacılığa yüklenmekle kalınmıyor’ desek… Neymiş diğer önlemler? Bunu bir bulup çıkartmakta yarar var” değerlendirmesi yaptı. Bankacılık sektörünün üzerine fazla gelindiğini ifade eden Özince, ”Hiç hak etmediği şekilde üzerine gelindi. Biz özel teşvik alan sektör değiliz. Bankaların istikrar ortamına çok olumlu etkileri oldu. Bunların hepsi kriz aşmış bankalardır” dedi. Ersin Özince, İş Bankası’nın bu hafta yapılacak Genel Kurul Toplantısı’nda Genel Müdürlüğü bırakıp bırakmayacağı sorusuna, ”Kaç senedir ayrılma hayalleri kuran kimseyim. ‘Emekli olacak mısınız’ diyorlar. ‘Hiç aklımdan çıkmıyor’ diyorum. Ama emekli olmayacağım. Henüz keçi çiftliği kurmayacağım” karşılığını verdi.
***
BÖYLESİ NE DUYULDU NE GÖRÜLDÜ
Hırsızlık yaptığını farkeden kasiyere göğüslerini gösterdi, onu yakalayan fırıncının ağzına da iç çamaşırını sokup kaçtı…
Böylesi ne duyuldu, ne görüldü!Galeriye gitmek için tıklayınız İşte kare kare olay anı… Cep telefonu bayisinden 100 TL çalıp yanındaki arkadaşına veren kadın, kasiyer fark edince göğsünü açtı. “Bak çalmadım” diyen kadın şaşkınlıktan yararlanıp dışarı çıktı. Yakalandığı fırıncının ağzına da iç çamaşırını sokan kadın kaçmayı başardı. Cep telefonu bayisine gelen iki kadın, 100 kontör almak istediklerini söyledi. Kasiyer “20 TL” deyince kadınlardan biri “18 lira olmazmı?” diyerek pazarlığa girişti. Olumsuz yanıt veren kasiyere kadınlardan biri 100 TL uzattı. Ancak bu sırada kadın, kasiyerin kasadan aldığı 100’lük banknotları elinden kaptı. Ardından da yanındaki kadına verdi.
GÖREVLİ FARK EDİNCE…
Bu sırada bir görevli, kadının elindeki paraları alarak kasiyere geri verdi. Paranın 100 TL eksik olduğunun ortaya çıkması üzerine de kadın, göğüslerini açarak “Arayın üzerimi. Bende yok” diye bağırdı. Ardından da iç çamaşırını çıkardı. Kaçmaya başlayan kadını, telefoncunun komşusu fırıncı yakaladı. Ancak fırıncıya da göğsünü açan kadın “Ben çalmadım” diye bağırmaya başladı. “Bende para yok” dedikten sonra da elindeki iç çamaşırını fırıncının ağzına soktu. Kurtulmayı başaran kadın hızla kaçtı. Diğer kadın da çaldığı 100 lirayı atıp koşarak uzaklaştı. İlginç soygun anı, güvenlik kameralarına saniye saniye yansırken polis, hırsızlık girişiminde bulunan iki kadının kimliğini belirlemeye çalışıyor.