Gazete Manşetleri (22.03.2011)

Gazete Manşetlerini tıklayarak okuyabilirsiniz. CUMHURİYET: Tüsiad Anayasanın hatlarını ortaya koydu… BDP’li vekiller Ankara’nın güdeminde… MİLLİYET: Patronunu ihbar etti 400 bin TL ödül aldı… HÜRRİYET: ABD VE İngiltere’den Fransa’ya büyük tepki…

CUMHURİYET

TÜSİAD ANAYASANIN HATLARINI ORTAYA KOYDU

TÜSİAD’ın uzun süredir hazırlıklarını yaptığı anayasa taslağı TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner tarafından açıklandı. TÜSİAD’ın bir süreden beri hazırlıklarını yaptırdığı yeni anayasa taslağı bugün, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ile anayasa profesörleri Ergun Özbudun ve Turgut Tarhanlı tarafından kamuoyuna açıklanıyor. Kamuoyuna açıklanan TÜSİAD önerisinde “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklindeki mevcut vatandaşlık tanımının, “etnik çağrışım yapmayacak anayasal vatandaşlık” ilkesi temelinde değiştirilmesi öneriliyor. Boyner, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmeler çerçevesinde Türkiye’nin, bölge için bir model olmaktan çok, deneyiminden yararlanılabilecek bir örnek oluşturacağına inandığını söyledi. 40 yıl sonra bugün dünya ekonomisinin ilk küresel krizinin yaşandığını, dünya ekonomisindeki büyüme emarelerinin kırılgan olduğunu, Ortadoğu’da dalga dalga yayılan hak ve özgürlük isyanlarının tetikleyebileceği şokların etkisiyle ivmesini kaybedebileceğini söyleyen Boyner, ABD’nin güç ve prestij kaybına uğrama durumuyla karşı karşıya kaldığı, BRIC ülkelerinin ön plana çıktığı, ancak yükselen güçlerin dünya sistemi üzerinde siyaseten etkili olabilecek ya da sorumluluk üstlenebilecek kapasiteye sahip olmadığı, Batı dünyasının ise zayıflaması ve kendi içindeki anlaşmazlıklar nedeniyle rota belirleyemez durumda olduğu bir ortamda bulunulduğunu kaydetti. Boyner, bugünün Türkiye’sinin küresel ekonomiyle eklemlenmiş, etrafındaki gelişmeleri etkileme imkanı olan, bu iddiayı taşıyan bir ülke haline geldiğini, ancak 40 yıl önce olduğu gibi temel bazı sorunları halletmesi gerektiğini ifade etti. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmelere de değinen Boyner, Tunus ve Mısır’da diktatörlükler nispeten kısa sürede yıkılmışken, diğer bölge ülkelerinde değişimin çok kanlı olabileceğinin Libya örneğinden de anlaşılabildiğini belirtti. Ümit Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Yine de, uzun bir tarihsel perspektiften baktığımızda tanıklık ettiğimiz olay ve gelişmelerin tarihin akışına uygun olduğunu söylememiz gerekir. Küresel sistemin hem ekonomik hem siyasal bakımdan dışında kalmış ya da bırakılmış bir bölgenin insanları, nihayet kendi kaderlerini kontrol edebilecekleri, vatandaş olarak haklarına sahip çıkabilecekleri yönetim biçimlerini talep ediyorlar. Biz bu talepleri doğal, yerinde ve haklı buluyoruz. Çok farklı bir tarihe ve gelişme çizgisine sahip Türkiye’de de hala devam etmekte olan bir hak ve özgürlük arayışı var. Bölge insanlarının gıpta ile izlediği bir ülkenin vatandaşları olarak da bize düşen onlara destek vermektir.” Libya’da huzurun bir an önce, daha fazla kan akmadan sağlanması ve ülkenin inşasına, kalkınmasına bir an önce yeniden başlanması dileğinde bulunan Boyner, Libya olaylarının, fırtınalı sularda dış politika yürütmenin zorluğunu gösterdiğine işaret etti.
Tüm ülkelerin pozisyonlarını sık sık gözden geçirmek zorunda kaldığı bir dönemden geçildiğini söyleyen Boyner, ”Bu durumda acele tavırlar almaktan kaçınmak, sonradan zorluk yaratabilecek söylemlerin cazibesine kapılmamak gerekiyor” dedi.

“İfade özgürlüğüne vurgu”
Erkut Yücaoğlu, siyasette de ekonomiye benzer bir değişim yaşandığını söyledi. 10 yıl öncesine bakıldığında demokratikleşme için elzem sayılan 25 tane siyasi reform bulunduğunu anımsatan Yücaoğlu, bu reformların çok büyük bir kısmının yasal düzenleme ile hayata geçirildiğinin söylendiğini dile getirerek, ”Ama aslında bu reformlar yasal olarak gündeme geldi fakat uygulamadaki sorunlar bütün hızıyla devam ediyor” dedi. İfade özgürlüğü, adil yargılama, kuvvetler ayrılığıyla ilgili birçok temel demokratik kavramın uygulanmasında da bugün ciddi yetersizliklerle karşı karşıya olunduğunu belirten Yücaoğlu, bunları Türkiye’nin bir an evvel ele alması gerektiğini vurguladı. Anayasa’da birçok değişiklik yapıldığını anımsatan Yücaoğlu, ”Fakat Anayasa’nın baskıcı ruhu değiştirilemedi”Artı ve eksileriyle geçirilen bir dönemden sonra 3 ay içinde tekrar seçimlere gidileceğini belirten Yücaoğlu, sorunların aşılabilmesinin seçim sonrasında demokratik bir zeminin oluşmasıyla yakından ilgili olduğunu söyledi. Yücaoğlu, ”Böyle bir zeminin oluşması Türkiye’nin AB sürecindeki konumunu da güçlendirecektir. Türkiye’nin bugün yaşadığı bazı dış politika tercihlerindeki tereddütü ortadan kaldıracaktır” dedi. Erkut Yücaoğlu, seçimlere giderken bütün siyasi partilerden beklentilerin, karşılıklı sert polemiklerle tırmanan propagandalar yerine gündemdeki konular hakkında açık ve net şekilde bilgilendirme ortamının sağlanması olduğunu belirtti.

BDP’li VEKİLLER ANKARA’NIN GÜNDEMİNDE

Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin, BDP milletvekili Sebahat Tuncel’in bir başkomisere attığı tokat ve BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız’ın elinde taşla yol kesmesini değerlendirdi. Nevruz kutlamalarında, objektiflere ellerinde taş ve polise tokatla yansıyan BDP’li vekiller için Meclis Başkanı Mehmet Ali Şahin değerlendirmede bulundu. Meclis’in yetkileri dahilinde gerekli işlemlerin yapılacağını söyleyen Şahin sözlerini şöyle sürdürdü: “Biri polise tokat atıyor bu milletvekili… Biri elinde taşla yol kesiyor. Elinde taş bulunana milletvekili aynı zamanda bir siyasi partinin başkanvekilidir. Bu kiişlerin çok sorumluluk sahibi olmaları gerekir. Bu yadırganan tokat atma ve taş atma davarnışlarını milletimiz elbetteki değerlendirecektir. Halkımızın büyük tepkisine yol açacağını ve o vekilleri seçen seçmenlerinde bir tavrı olacaktır.”

“Yazıklar olsun”
Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay açıklama yaptı ve “Yazıklar olsun o vekillere, herhalde polisler hakkını arayacaktır” dedi.

Savunma üssündeki radarlar vuruldu

Uluslararası koalisyon güçlerinin, Libya lideri Muammer Kaddafi’nin güçlerine ait iki hava savunma üssündeki radarları vurduğu bildirildi. El Cezire’nin haberinde, koalisyon güçlerinin dün gece vurduğu üslerin, muhaliflerin karargahı Bingazi’nin doğusunda bulunduğu kaydedildi. Koalisyon güçlerinin, akşam başkent Trablus’un 10 kilometre doğusundaki Busetta deniz üssünü vurduğu da belirtilmişti.
Libya’da üç gazetecinin gözaltına alındığı bildirildi. Gazetecilerin şoförü Muhammed Hamid, Libya’daki gelişmeleri izleyen Fransız Haber Ajansı AFP’nin iki muhabiri ile Getty Images ajansının foto muhabirinin gözaltına alındığını belirtti. Hamid, üç gazeteciyi 19 Mart sabahı Tobruk kentinde aracına aldığını ve Ecdebiye kentine doğru götürdüğünü, Ecdebiye’ye birkaç kilometre kala Libya askerlerinin aracın etrafını çevirdiğini söyledi. Tobruk’a dün dönen Hamid, dört askerin silah zoruyla gazetecileri araçtan indirdiğini ve kendi araçlarına bindirdiğini ifade etti. AFP, önceki gün iki muhabiri İngiliz Dave Clark (38) ve Kolombiya ve Almanya vatandaşı Roberto Schmidt’ten (45) cuma akşamından bu yana haber alınamadığı açıklamıştı.İki muhabirin son olarak doğudaki Tobruk kentinde bulundukları, muhabirlerin cumartesi sabahı muhaliflerle görüşmek üzere 30 kilometre ötedeki bir yere gidecekleri yönünde mesaj geçtikleri ifade edilmişti. AFP muhabirlerinin yanında Getty Images ajansı foto muhabiri Amerikalı Joe Raedle’in (45) de bulunduğu belirtilmişti. Bir gazeteci kayıp.
Libya’nın Bingazi kentinde bir Fransız gazetecinin kaybolduğu bildirildi. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü, Polaris Images ajansı için çalışan Stephane Lehr’den dün öğleden sonradan itibaren haber alınamadığını belirtti. Örgütten yapılan açıklamada, serbest çalışan foto muhabiri Lehr’in bir Fransız televizyon ekibiyle Bingazi’ye geldiği kaydedildi.

İnsani felaket uyarısı
Çin yönetimi, Libya’ya yönelik müdahalede sivillerin ölmesinden duyduğu “derin kaygıyı” dile getirerek, “insani felaket” olabileceği uyarısında bulundu ve bu ülkedeki çatışmaların sona erdirilmesi çağrısını yineledi. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cian Yü, silahlı güç kullanarak daha fazla masum insanın ölmesine karşı olduklarını ifade ederek, “taraflara acil ateşkes çağrısını tekrarladıklarını” belirtti. Sözcü Cian Pekin’deki olağan basın toplantısında, “silahlı güç kullanmanın sivillerin ölümüne yol açtığı şeklinde haberler aldıklarını” söyleyerek, “Silahlı gücün sorumsuzca kullanılarak daha fazla insanın ölmesine ve daha büyük insani felaketler yaşanmasına karşıyız” diye konuştu. Çinli yetkili, Libya’ya yapılan hava saldırısının BM Güvenlik Konseyi kararını ihlal edip etmediği şeklindeki soruya ise doğrudan yanıt vermedi. Bu arada Çin gazetelerinde yer alan yorumlarda, Libya’ya yönelik operasyonu destekleyen ülkeler uluslararası hukuku ihlal ettikleri ve Ortadoğu’da yeni bir kargaşaya yol açtıkları gerekçesiyle eleştirildi.

Libya’nın acil toplantı talebine ret

BM Güvenlik Konseyi, Libya Dışişleri Bakanı Musa Kusa’nın Konsey’in acil toplantı yapması yönündeki talebini kabul etmedi. Konsey’in, basına kapalı danışma toplantısında, Libya Dışişleri Bakanı Kusa’nın haftasonunda Konsey’e yazdığı mektubu ele aldığı ve Kusa’nın, ”Libya’ya karşı düzenlenen askeri saldırı karşısında” Konsey’in acil toplanmasını ve hava saldırılarının durmasını isteyen talebini geri çevirdiği bildirildi.
Güvenlik Konseyi toplantısının ardından gazetecilere bilgi veren diplomatlar, Konsey’in Perşembe günü yeniden toplanacağını, toplantıda Tunus ve Mısır’ı yeni ziyaret eden BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un, Konsey’in 17 Mart’ta kabul ettiği, Libya’da sivilleri koruma amacıyla uçuşa yasak bölge oluşturulmasına yetki veren 1973 sayılı kararının uygulanmasıyla ilgili kendilerine brifing vereceğini kaydetti. Edinilen bilgiye göre, yine basına kapalı yapılacak bu toplantıda Genel Sekreterin bilgi vermesinin ardından Konsey üyeleri Libya’daki durumu ele alacak. 1973 sayılı karara göre, Genel Sekreter Ban’ın kararın kabulünden bir hafta sonra Konsey’e kararın uygulanmasıyla ilgili bilgi vermesi gerekiyor.

BM’de Libya’nın temsili sorunu
Bu arada Libya’yı BM’de kimin temsil ettiği sorusu da sorun yaratmaya devam ediyor.
BM Sözcüsü Martin Nesirky, Libya’yı BM’de kimin temsil ettiğine yönelik sorular üzerine, BM’nin 27 Şubat’ta, Libya’dan, BM Daimi Temsilcisi Muhammed Şalgam ve yardımcısı İbrahim Dabbaşi’nin Libya’yı artık BM’de temsil etmediklerini bildiren bir mektup aldıklarını hatırlattı. ”Bu iki diplomat dışında Libya’nın BM Daimi Temsilciliğinde halen Libya’yı temsil eden diplomatlar bulunuyor” diye konuşan Nesirky, Şalgam ve Dabbaşi’nin BM kimlik kartlarının nezaket gereği geçerli olmaya devam ettiğini de belirtti.
Libya’daki yönetimin, BM Genel Kurulu’nun bir önceki başkanı Ali Treki’yi Libya’nın yeni BM Daimi Temsilcisi olarak atadığını bildiren bir başka mektubu da BM’ye gönderdiğini, ancak Treki’nin güven mektubunu Genel Sekreter Ban’a sunmadığını hatırlatan Nesirky, bir soru üzerine, yeni atanan büyükelçilerin güven mektuplarını Genel Sekretere ancak New York’ta sunmalarının ardından göreve başlayabileceklerini söyledi.
Şalgam ve Dabbaşi, Kaddafi’nin görevi bırakması gerektiğini söylemelerinin ardından Kaddafi rejimi tarafından görevlerinden alınmışlardı. Ancak iki diplomat da BM’de Libya toplantılarını izliyor ve ”kendi halkları adına görev yapmaya devam ettiklerini” ifade ediyorlar.

MİLLİYET

Büyük bir iş var!

Tatlıses’e düzenlenen saldırıda otomobili kullanan ve cumartesi günü Çayırova’da yakalanan Yunus Ayık’ın olaydan önce çevresindeki arkadaşlarına “Büyük bir iş var” dediği öne sürüldü. Öte yandan Habertürk’ün haberine göre, Uçmak’ın ifadesinde tanımadığını söylediği Ersin Altun’un saldırı öncesinde 15 gün süresince Uçmak’ın evinde yatıp kalktığı ve beraber 3 defa keşfe gittikleri de ortaya çıktı. Saldırıdan sonra 500 bin dolar vaat edilen sürücü ile tetikçinin sadece 350 lira harçlık aldıkları da anlaşıldı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube ekipleri cumartesi günü saat 13.00 sıralarında İbrahim Tatlıses’e düzenlenen saldırıda otomobili kullanan Yunus Ayık’ın Çayırova Yenimahalle semtindeki evine baskın düzenledi. Yaklaşık 20 polisin katıldığı operasyonda gözaltına alınan Ayık, bir süre Çayırova Polis Merkezi’nde bekletildikten sonra sağlık raporunun alınmasıyla birlikte İstanbul’a götürüldü. Ayık’ın evinin bahçesinde kırık bir telefon bulan polis, telefonu incelemeye aldı.

‘Uçmak’la yeni tanıştı’
Polisin 15 gün önce Yunus Ayık’ın Çayırova’daki bir arkadaşına, “Önümüzdeki günlerde büyük bir iş var. Yüklü para gelecek” dediği bilgisine ulaştığı belirtildi. Bir başka arkadaşınının ise polise Yunus Ayık’ın, Abdullah Uçmak’ı daha önce tanımadığını, 15 gün önce ünlü bir çete elebaşının kendisini tanıştırdığını söylediği ifade edildi.

‘PKK bağlantılı’ 4 kişi tutuklandı
İbrahim Tatlıses’e yönelik saldırının terör örgütü PKK’nın alt kolu TAK adına üstlenilmesi ve daha sonra bunun yalanlanmasına ilişkin gözaltına alınan biri kadın, 9 zanlıdan 4’ü tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Sağlık kontrolü yapıldı
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde işlemleri tamamlanan biri kadın, 9 şüpheli, dün Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne gönderildi. Polis aracıyla adliyeye getirilen bu kişiler, polis nezaretinde, tutukluların adliyeye girişinde kullanılan kapıdan içeri alındı. Adli tabiplikte sağlık kontrolünden geçirilen zanlılar, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Cihan Kansız tarafından sorgulandı. Sorgusu biten zanlılardan aralarında avukat R.M’nin de olduğu 5’i, “örgüt üyesi olmak” suçundan tutuklama istemiyle nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edildi. Bu kişilerden 1’i kadın 4 zanlı ise serbest bırakıldı. Mahkeme, zanlılardan 4’ünün tutuklanmasına karar verdi.

5 kişi tutuklanmıştı
Tatlıses’e yapılan saldırıya ilişkin daha önce aralarında Abdullah Uçmak’ın da aralarında bulunduğu 5 kişi tutuklanmıştı.
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da, olayın mahiyeti konusunda bütün ihtimalleri göz önünde bulundurmak suretiyle değerlendirme yaptıklarını, bu çerçevede gözaltına alınanlar olduğunu söyledi.

Patronunu ihbar etti 400 bin TL ödül aldı

Krizde işini kaybeden, Maliye’ye ‘Patronum vergi kaçırıyor’ diye koştu. İhbarı değerlendiren Maliye rekor ödül dağıttı. Bunlar arasında bir tekstil işçisine 400 bin liralık ödül verildi. Küresel kriz nedeniyle işini kaybeden binlerce çalışan patronunu Maliye Bakanlığı’na ihbar edince, piyango gibi ödül aldı. Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, 2010 yılında küresel krizin yaşandığı 2009 yılında, gelen 5 bin 535 ihbarı değerlendirmeye aldı. Bu ihbarların bir kısmı asılsız çıkarken bir kısmının da doğru olduğu belirlendi. İhbarı doğru çıkan kişilere, idare kesinleşen verginin yüzde 10’unu ödedi. İhbarların vergi cezasının boyutuna göre değiştiği belirtilirken, 2010 yılında Maliye tarafından ihbarı doğru çıkan kişilere dağıtılan toplam ödülün 2 milyon liraya ulaştığı kaydedildi. Maliye, tekstil işçisinin ihbarını değerlendirerek yaptığı inceleme sonrası, şirkete yüklü miktarda vergi cezası keserken ihbar eden işçiye de 400 bin lira ödül verdi.

Çarkın’dan tarihi çark

Eski Özel Harekatçı Ayhan Çarkın konuştu: İki Abdullah’ı sevdim. Çatlı ve Öcalan. Hakikat komisyonu kurulsun her şeyi anlatacağım. Türkiye, 3 Kasım 1996 gecesi Susurluk’ta meydana gelen kazayla birlikte ‘siyasetçi-mafya-polis’ ilişkileriyle tanışırken, aynı olay Özel Tim’ci Ayhan Çarkın için de yeni bir dönemecin başlangıcı oldu. Susurluk davasında ‘çete üyeliği’nden 4 yıl ceza alan Ayhan Çarkın, Güneydoğu’da görev yapıp kendi deyimiyle ‘katil’ olduğu çatışmaların ardından, önceki gün Nevruz mitingindeydi. İstanbul Kazlıçeşme’deki BDP mitingine katılan Çarkın, daha sonra kendisini bulan Radikal’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Söz Çarkın’da: Bu ateş hepimizi yakacak Ben 1986’da Güneydoğu’ya ilk gönderilen 320 kişilik Özel Harekât grubu içindeydim. 1990’a kadar bölgede kaldım. Hepimiz kana bulaşmıştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki o halka. Gittiğimizde baktık adamın biri gelmiş, çoluğun çocuğun içinde adamın birini çırılçıplak soymuş. Milleti köy ortasında toplamış dayak atıyor. Bir Kürt’ü PKK’lı diye çırılçıplak soyan bir zihniyet nedir? Bunlar Atatürk’ün askeri olamaz. Bunun adı terörle mücadele değildi, bunun adı ihanetti. Ben bu halka (Kürtler) uçak kullanıldığını gördüm. Top kullanıyorsun, tank kullanıyorsun, mayınlar kullanıyorsun halkına karşı. Bu ateş hepimizi yakacak. B.. yedirdik bu millete. Tırnaklarını söktük, dilini yasakladık, biz bunu yaptık. Ama Kürt halkından rica ediyorum bizim bayrağımıza saygısızlık yapmayın, bu bayrağa en azından siz sahip çıkın. Bu bayrağın en çok Kürtlere ihtiyacı var. Kürt halkı bizim onurumuz, omurgamız, gururumuz. Bir özür dilememiz lazım Kürtlerden… Şimdi her tarafta toplu mezarlar çıkıyor. İster gerilla de ister terörist. Bu toplu mezarlar bu ülkenin ayıbıdır.

Öcalan’a saygı duyuyorum
Adam bağırıyor yıllardır İmralı’da. Ben de buradan bağırıyorum şu anda. Öcalan’a saygı duyuyorum. Ben onun liderlik vasfına saygı duydum. Kan dursun istiyor. Öcalan şimdiye kadar Türk bayrağına, Türk halkına saygısızlık ettirmedi. Ben iki Abdullah sevdim bu hayatta. Biri Abdullah Öcalan, diğeri Abdullah Çatlı. Bunlar lider vasıflı insanlardı. Ne olur bu ülkeye yardım etsin Kürtler. Abdullah Öcalan’a sesleniyorum: Türkiye’ye sahip çık, yardım et.

Çeteler katliam yaptı
Dehşet şeyler yaşandı o bölgede. 1986’da gittik oraya. Bir yıl sonra Mardin Ömerli’ye bağlı Pınarcık Köyü’nde bir katliam yaşandı. 16’sı çocuk 30 kişi katledilmişti. O köye gittim, kan barut kokusu vardı her tarafta. Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı JİTEM’in oluşturduğu gruplar yaptı. Çoğu çocuk 30 insan. Bir çocuğun cansız bedeni kollarımdaydı (ağlıyor)… O insanları örgüt öldürmedi. Bu kanı döken başkasıydı. Başbağlar katliamı, Bilan kazası olayı, Jave köyleri…Aynı ekip yaptı bunları. Başbağlar katliamı kesinlikle Ergenekon zihniyeti ürünüdür. Benim girdiğim tüm silahlı çatışmalarda imzam vardır. Bu işte bir adalet varsa ben o işte varım. Kimlerle çalışmışsam onlara da her şeyi sormaya hakkı vardır insanların. Hiçbir yere kaçmayacağım. Öcalan’ın önerdiği hakikatleri araştırma komisyonu açılsın, namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum gider her şeyi anlatırım. Benimle birlikte olanları, bu ülkeye ihanet edenleri söyleyeceğime yemin ediyorum. Ama o komisyona başkaları da gelmeli. Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve daha başkaları da gelmeli.

Şahin beni kandıramaz
Ben İstanbul’daki her baskında vardım. Perpa baskınında bir kız öldü, infaz edildi. Ben silahlı çatışmadaydım o esnada. Orada başka bir Ayhan vardı, o vurdu kızı. Sabahat Karataş olayında (Çiftehavuzlar) ben vardım. İbrahim Şahin’in yanındaydım. Bahçelievler’deki çatışmada imzamı attım. 15 kişi ölmüştü orada. Hata yaptıysam bedelini ödemeye hazırım. Ama emri kim veriyorsa katil odur. Ben tiksindim bu olanlardan. Şimdi o dönem bize başkanlık yapan İbrahim Şahin’in şu anki halini görüyorum da çıldırıyorum. Adli Tıp’ta rapor peşinde. Hafıza kaybı yaşıyormuş. Biz onun odasına girmeden önce salavat getirirdik. Şimdi düştüğü duruma bakın! Beni kandıramazsın İbrahim Şahin. O alacağın deli raporunun arkasına sığınamazsın. Çünkü tüm cevaplar onda. Mehmet Ağar da çıksın hesabını versin.

Ergenekon dışarıda
Ergenekon bizim hepimizin çıkış noktası. Bizim çıkış noktamızdır. Ergenekon’dan şu anda kimse içeride değil. Hepsi dışarıda. Veli Küçük’ün Dağlık Karabağ’la da alakası var. Orada da bir Ergenekon var. Kamyonla ihaneti anladım Herkesin bir dönüm noktası vardır. Benim hayatımın kırılma noktası Susurluk kazası sonrası oldu. Kamyon çarptı kendime geldim. Olay yerine gittim arkadaşımı (Abdullah Çatlı) aldım ambulansa koydum. Çıplak bedenini öpe koklaya Nevşehir’e kadar götürdüm. Sonra da ellerimle toprağa verdim. Çatlı ve diğerleri o arabada öldürüldü… O kazadan sonra ihanete uğradığımızı anladım.

Arkadaşlar konuşsun
Ben Nevruz’a eşimle, çocuklarımla, arkadaşlarımla gittim. Ben oraya Türk olarak gittim, ‘katil’ olarak gittim. Ta kürsüye kadar gittim. ‘Beni konuşturacaksınız’ dedim. Beni bugün burada konuşturan vicdandır. Kendi içimdeki karanlıktan kurtulmak istiyorum. Şimdi o beraber görev yaptığımız arkadaşlarıma sesleniyorum. Siz de çıkın anlatın tüm bildiklerinizi. Artık konuşmak lazım.

HÜRRİYET

ABD VE İNGİLTERE’DEN FRANSA’YA BÜYÜK TEPKİ

Batılı diplomatlara göre, Fransa’nın müttefiklerini tam olarak bilgilendirmeden Libya’ya ilk bombardımanı gerçekleştirmesi başta olmak üzere attığı adımlar İngiltere ve ABD’nin tepkisine yol açtı. Diplomatlar, Fransa’nın başına buyruk hareket etmesinin, operasyonun komutasının NATO’ya devredilmesi çabalarını da olumsuz etkilediğini de belirtti. Bir yetkili, Fransa ile müttefikleri arasındaki gerilimin iyice arttığını ve İngiliz ile Amerikalı temsilcilerin Fransa’ya tepki göstererek, Pazartesi günü düzenlenen Kuzey Atlantik Konsey toplantısını terk ettiklerini söyledi. Toplantıda, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen de Fransa’yı NATO’nun sürece katılımına engel olacak şekilde davranmakla, Almanya’yı da aktif katılımda bulunmamakla eleştirdi.

‘FRANSA ENGEL OLUŞTURDU’
NATO’nun hafta sonundan bu yana yaptığı olağanüstü toplantılarda Türkiye de teşkilatın Libya operasyonuna katılımına yönelik çekincelerini ortaya koymuş ve buna izin vermek için bazı şartlar açıklamıştı. “İngiltere ve ABD ile Fransa arasında çok ciddi gerilim yaşanıyor” diyen Batılı bir diplomat, NATO’nun haftalardır bu misyonun komutasıyla ilgili çalışmalar yaptığını anımsattı. Aynı diplomat, “Ancak NATO’da uzlaşmaya giderek daha çok yaklaştığımız bir noktada Fransa her şeye engel oldu. Bu ilk başta bizim de kafamızı karıştırdı… Ancak daha sonra anlaşıldı ki (Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas) Sarkozy, şovun başını çektiği Paris’teki toplantıdan çıkar çıkmaz operasyonun başladığını kendisi açıklamak istiyordu” dedi. Ancak Fransız diplomatlar, tek başlarına hareket ettikleri yönündeki değerlendirmeleri inkar etti. Fransız diplomat, planın baştan beri operasyonun Fransız uçakları tarafından başlatılması ve ardından İngiliz ve Amerikan füze atışlarıyla yapılmasını öngördüğünü söyledi.

Başkomisere tokat

BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, Şırnak’ın Silopi ilçesinde katıldığı Nevruz kutlamalarında, başkomisere tokat atması Ankara’da bomba etkisi yarattı. Eski İçişleri Bakanı Beşir Atalay açıklama yaptı ve “Yazıklar olsun o vekillere, herhalde polisler hakkını arayacaktır” dedi. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Şırnak’ın Silopi İlçesi’nde katıldığı Nevruz kutlamalarında, güvenlik güçleri ile yürüyüş yapmak isteyen grup arasında çıkan gerginlik sonucu tartıştığı başkomisere tokat attı. Tuncel’in tokat attığı an kameralara yansıdı… ŞIRNAK’ın Silopi İlçesi’nde nevruz kutlamalarına yaklaşık 20 bin kişi katıldı. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in de katıldığı kutlamalar sonrası yaklaşık 2 bin kişi, ilçe merkezinde bulunan Sanat Sokağı’ndaki ’barış çadırı’na yürümek istedi, polis izin vermedi.

TBMM BAŞKANI’NDAN TEPKİ
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, BDP’li vekilin başkomisere tokat atmasıyla ilgili ‘yakışıksız’ değerlendirmesi yaptı. TBMM Başkanı Şahin konuyla ilgili şunları söyledi: “Siyasilerin, çok sorumlu davranmaları örnek olmaları gerekir. Bu son derece yadırganan davranışı inanıyorum ki halkımız değerlendirecektir. Biz genel hükümler çerçevesinde işlem görecek yakışıksız davranış olarak değerlendiriyorum. Ama son derece üzüntü verici bir olaydır. O milletevkili arkadaşları seçenlere dahi asla kabul edilmeyecek davranışlardır diye düşünüyorum.”
Tuncel ile polis yetkilileri arasındaki görüşmeler sonuçsuz kalınca, grup yürüyüşe geçti. Bunun üzerine güvenlik güçleri de yürümekte direnen gruba gaz bombası ve basınçlı su ile müdahale etti. Basınçlı su ile ıslanan İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ile destek kuvvet olarak Şırnak merkezden gelen başkomiser Murat Çetiner arasında tartışma başladı. Tartışma sırasında sinirlenen Tuncel, Başkomisere, “Alçaklar. Ne yapıyorsunuz?” dedikten sonra tokat atarak, “Ne yapıyorsunuz, ne yaptınız çocuklara” dedi. Çetiner, Tuncel’in tepkisi üzerine, “Sizi uyardık. Ama uymadınız. Bize taş attınız. Biz de müdahale etmek zorunda kaldık” dedi. Tepkisini sürdüren Tuncel, ile Başkomiser Çetiner arasındaki diyalog şöyle:

Kandil kostümlü vekil
BATMAN’da önceki günkü Nevruz kutlamalarına yaklaşık 80 bin kişi katıldı. Alanda kurulan platforma bölücübaşı Abdullah Öcalan, bazı PKK’lıların fotoğrafları, PKK’yı simgeleyen bezlerin yanı sıra, Türkçe ve Kürtçe pankartlar asıldı. BDP Grup Başkanvekili ve Batman Milletvekili Bengi Yıldız, önceki günkü kutlamalar sırasında PKK’lıların giydiği elbise ve Mekap ayakkabısıyla konuşmasını yaptı. BDP’liler nevruz kutlamalarının ardından, Özal Bulvarı üzerindeki demokratik çözüm çadırı çevresinde toplandı. Burada bazı grupların önlem alan polise taş atması üzerine olaylar çıktı, polis göstericileri tazyikli su ve gözyaşartıcı gaz kullanarak dağıttı. Olaylar sırasında, polis kamerasının çektiği görüntülerde Bengi Yıldız’ın bir süre elinde taşla araçların üzerine doğru yürüdüğü görülüyor. Yıldız, amacının birilerine yönelik saldırı amaçlı olmadığını belirterek, barış çadırı önüne geldiklerinde polisin sert müdahalesiyle karşılaştıklarını söyledi. Çadıra boyalı su ve biber gazı sıkıldığını belirten Yıldız, “Biz de panzer ve polis otolarının güzergâhtan geçmemeleri için yolu kısa bir süreliğine trafiğe kapattık. Elimdeki taş, yoldan geçenlere uyarı niteliğindeydi. Yoksa ne polise ne de başka bir kimseye o taşı atmak için teşebbüste bulunmadım. Bizi o kadar sıkıntıya soktular ki, kendimizi zor tuttuk. Mağdur olan taraf bizdik” dedi.

‘Üzerime gelinseydi taşı atardım’

DÜN Siirt’teki Nevruz kutlamalarına da katılan Yıldız, elindeki taşlı görüntüleri şöyle savundu: “Üzerimize gelseydiler taş da atacaktık. Bir vekil olarak değil, bir Kürt olarak tepkimi dile getirdim.”

Öcalan mitingi

ŞANLIURFA’da, yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı nevruz kutlaması PKK mitingine döndü. Öcalan posterleri ile PKK’yı simgeleyen bezlerin açıldığı mitingde sık sık teröristbaşı lehine sloganlar atıldı. Kutlamalara çetebaşı Abdullah Öcalan’ın kız kardeşi Fatma Öcalan ile birlikte katılan BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise Ak Parti iktidarına yüklenerek, “AKP copu, panzeriyle BDP’yi bitireceğini sanıyorsa, buradan söylüyorum; sizin önünüzde diz çöken namerttir” dedi.

60 bin esnaf 120 bin kefile faizsiz borç ödeme fırsatı

Kamuya olan borçların yeniden yapılandırılmasının ardından şimdi de esnaf ve sanatkarların, kredi ve kefalet kooperatiflerine olan borçları yapılandırılıyor. 60 bin esnaf ile bunlara kefil olan 120 bin kişiye 490 milyon liralık borcu faizsiz ödeme fırsatı sunuluyor. Borçluların, peşin ödeme seçeneğini tercih etmeleri halinde 215 milyon liralık gecikme faizleri silinecek. Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Türkiye Esnaf ve Sanatkar Kredi Kefalet Kooperatifleri Birliği’nin kendilerine borcu olan esnafın da borçlarının yapılandırılması istemiyle başvurduklarını söyledi. Bu başvuruyu makul bulduklarını belirten Ergün, yapılandırmanın detaylarını bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Ergün, yapılandırmadan yararlanmak için 15 Nisan’a kadar kredi ve kefalet kooperatiflerine başvurulmasını istedi. Ergün, bu borçları nedeniyle esnaf ve sanatkarın ev ve eşyalarının ipotekli olduğunu belirtirken, bu fırsattan yararlanmaya çağırdı. Ancak borcunu iki ay üst üste ödemeyenin yeniden eski gecikme faizi üzerinden borcunu ödemek zorunda kalacağını vurguladı.

21 BİN LİRALIK FAİZ SİLİNECEK
Buna göre kredi ve kefalet kooperatiflerine borcu olan esnaf, peşin ödeme seçeneğini tercih ederse, gecikme faizi silinecek. Başvuru tarihinde birincisi olmak üzere anapara borcunu üç taksitte ödeyebilecek. Örneğin, bu kooperatiflere 10 bin lira anapara borcu olan bir esnafın, 5 yıllık gecikme nedeniyle yıllık yüzde 40 faizle, 20 bin 800 lira faiz ödemesi gerekiyor. Böylece kooperatife olan borcu anaparayla birlikte 30 bin 800 lira oluyor. Esnaf, peşin ödeme seçeneğini tercih ederse 20 bin 800 liralık faizin tamamı silinecek. 10 bin liralık ana para borcu ise, 3 bin 334 lirası başvuru tarihinde ödeyecek. Kalan rakam ise takip eden iki ayda 3 bin 333 liralık taksitle ödenecek.

9 AYDA ÖDEMEK İSTERSE
Esnaf borcunu peşin ödemek yerine 2011’in sonuna kadar ödemeyi tercih ederse ana para borcuna yüzde 5 gecikme faizi işlenecek. Bu durumda 10 bin liralık borcu için 20 bin 800 lira yerine sadece 2 bin 620 lira faiz ödeyecek.
Böylece borcunu aylık 1402 lira taksitle 9 ayda ödeme fırsatı bulacak.

2 YILDA ÖDERSE
10 bin liralık ana para borcu, 20 .in 800 lira da gecikme faizi borcu bulunan esnaf, bu borcu 2 yılda da ödeyebilecek. Eğer bu vadeyi tercih ederse anapara borcuna yüzde 12 gecikme faizi işleyecek.
Böylece 2 yıl için 6 bin 240 lira faiz ödemiş olacak. Aylık 677 lira taksitle, 24 ayda borcunu ödeme fırsatı yakalayacak.

6 MİLYARLIK KREDİ FIRSATI
Bakan Ergün, 2011 yılında esnaf ve sanatkarın sübvansiyonlu kredileri için bütçeden 327 milyon lira kaynak ayrıldığını anımsattı. Bunun Halk Bankası’ndan 6 milyar liralık kredi kullandırılması anlamına geldiğini belirten Ergün, tüm esnaf ve sanatkarları bu krediden yararlanmaya çağırdı.

SABAH

“Yabancı sayısı ticari bir bakıştır”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gelecek yıl spor tesisleri açısından çok farklı yatırımlara gireceklerini belirterek, ”81 vilayette ve ilçelerinde sentetik çim sahaları yaparak gençlerimizi, kötü alışkanlıklara gitmekten alıkoymak, onları buralara çekmek istiyoruz” dedi. Başbakan Erdoğan, TRT-1’de yapımcılığını ve sunuculuğunu Ersin Düzen’in yaptığı ”1’e 1 Futbol Özel” programının canlı yayın konuğu oldu. Eski futbolcular Sergen Yalçın ve Hakan Şükür’ün de katıldığı programın, kendisine gündemin dışına çıkma fırsatı verdiğini belirten Erdoğan, ”Sizden sonra yeniden gündemin içine gireceğim” ifadelerini kullandı. Ersin Düzen’in, ”Futbol sevdanız ilk kez nasıl başladı?” sorusu üzerine Erdoğan, ”Futbol sevdası, bizim için imam hatip okulu yıllarında olan bir süreçti. Önceleri mahalle aralarında oynanan futbol vardı, daha sonra amatör kümede. Benim profesyonel futbol yaşamım yok. Amatör kümede başladı, amatör kümede bitti” ifadelerini kullandı. Futbol yaşamıyla birlikte STK’lardaki ve siyasi partilerin gençlik kollarındaki çalışmaları ile iş hayatını da bir arada yürüttüğünü belirten Başbakan Erdoğan, ”Gerçekten zevk alarak yaptığım bir meşgaleydi. Elimde spor çantamla Kasımpaşa’dan Gümüşsuyu’ndaki İETT Spor Kulübümüze giderdim. Aynı şekilde Camialtı’nda da böyle devam etti. Bu şekilde yaklaşık 15 yılımızı doldurduk ama İETT bizim için adeta yarı profesyonel gibiydi. Çünkü oranın maaşlı işçisiydim, orada işçi kadrosunda futbol oynuyorduk” dedi. Futbol oynadığı dönemlerde, bir idolünün bulunup bulunmadığına ilişkin bir soruya da Erdoğan, ”Tabii rahmetli Metin Oktay bizim çocukluk dönemimizde çok çok önemliydi” diye cevap verdi. Hakan Şükür’ün, Başbakan Erdoğan’ın, hemen hemen her mevkide futbol oynadığını hatırlatması üzerine de Erdoğan, ”Doğrudur, en son işte liberoyduk, orada işi noktaladık” dedi. Şükür’ün ”Zaten ayaküstü paslarınıza, ‘Beckenbauer’ deniyormuş, Fenerbahçe’nin transfer teklifine kadar uzanan futbolculuğunuz olmuş” ifadeleri üzerine de Başbakan Erdoğan, ”(Toma) Kaleperoviç’in olduğu zamanda İETT ile bir İstanbul şampiyonluğumuz vardı, bizi Vefa’da gelip izlemişlerdi” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan, futbolculuğu döneminde, çim sahalarda top oynamadıklarına dikkati çekerek, ”Kış mevsiminde oynadığınız zaman düştüğün anda bütün derileriniz soyulurdu. Şimdi çim saha yapıyorsun, beğendiremiyorsun” diye konuştu.

-”81 VİLAYETTE VE İLÇELERİNDE SENTETİK ÇİM SAHALARI YAPACAĞIZ”-
Sunucu Ersin Düzen’in, ”Ünlü bir futbolcu olduğunuzu hayal eder miydiniz?” sorusunu Erdoğan, ”İlk dönemlerde oldu da rahmetli babam istemiyordu. Sonra tabii ben STK’lar ve siyasetle iç içe olunca, bunlar hayatımda çok daha önemli bir yer almaya başladı ve bu defa futbol benim için ikinci sıraya düşmüş oldu. Siyaset ağırlık kazandı ve siyasette yürüme kararını verdik. O yolda yürüdük ve zaten 12 Eylül harekatıyla beraber futbolu bıraktım ve ağırlıklı olarak siyasete girdim” şeklinde yanıtladı. Kendisinin ve hükümetin, spora ve sporcuya verdiği desteğin hatırlatılması üzerine de Erdoğan, ”Bunların tabii lobileri var. Eğer bunları yapmaz ve belli teminatları vermezseniz olmaz. Biliyorsunuz 2014 Dünya Bayanlar Basketbol Şampiyonası’nı, 2013 Akdeniz Oyunları’nı aldık. Onunla ilgili de sadece teminatı vermiyorsunuz, belli kulisler, lobiler yapıyorsunuz” dedi. Türkiye’nin altyapı itibarıyla çok önemli bir konuma geldiğini, statların UEFA standartlarında yapıldığını belirten Erdoğan, başta İstanbul olmak üzere, birçok ilde çok büyük spor tesisleri inşa edildiğini, mevcutlarının da yenilendiğini hatırlattı. Başbakan Erdoğan, gelecek yıl çok daha farklı yatırımlara gireceklerini söyledi. 81 vilayette ve ilçelerinde sentetik çim sahalarının yapılmasını istediğini belirten Erdoğan, ”Orada gençler futbol maçlarını yapabilecekler. Arzum, gençlerimizi, kötü alışkanlıklara gitmekten alıkoyup, onları buralara çekebilmek” diye konuştu. Bunların yanı sıra, çok amaçlı spor salonları yapmayı istediklerini dile getiren Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, okulların bahçelerinde inşa ettiği spor salonlarını örnek gösterdi. Okullardaki bu salonları, hafta sonları ailelere de açmak istediklerini ifade eden Erdoğan, ”Şimdi yeni yaptığımız okul projelerinin içinde bunlar var. Okul, tüm bu sosyal donatılarıyla birlikte inşa edilecek. İnanıyorum ki genç kuşaklar önümüzdeki dönemlerde bu imkanlara sahip olacaklar” dedi.

ERDOĞAN: ”YABANCI FUTBOLCU SAYISININ BU KADAR YÜKSELTİLMESİ, BANA GÖRE TİCARİ BİR BAKIŞTIR, SPORA YÖNELİK BİR BAKIŞ DEĞİLDİR.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ”Yabancı futbolcu sayısının bu kadar yükseltilmesi, bana göre ticari bir bakıştır, spora yönelik bir bakış değildir. Biz kendi gencimize bu noktada büyük imkanlar tanımıyoruz. Yarın milli takımımızı oluşturmakta bile sıkıntı içerisine girebiliriz” dedi. Başbakan Erdoğan, TRT-1’de yapımcılığını ve sunuculuğunu Ersin Düzen’in yaptığı ve eski futbolcular Sergen Yalçın ve Hakan Şükür’ün de katıldığı, ”1’e 1 Futbol Özel” programının canlı yayın konuğu oldu. Sergen Yalçın’ın, ”Türkiye’de tesisleşme konusunda çok güzel adımlar atılıyor ancak futbolumuz son dönemde yavaş yavaş gerileme dönemine girdi. Bunun en büyük nedenini, oyuncu yetiştirme konusunda büyük problemler yaşanmasına bağlıyorum. Özellikle yabancı oyuncuların büyük takımlarda bol kullanıldığı bir ülkede, Türk gençleri nasıl yükselecek ve büyük takımlarda oynayacaklar?” sorusuna Erdoğan, ”Bu soru hakikaten zor, çünkü siyasi boyutu var. Futbolda eğer dünya standardında bir yere varacaksak, bizim yabancı futbolcu noktasında bu sayının bu kadar yükseltilmesi, bana göre ticari bir bakıştır, spora yönelik bir bakış değildir. Ticaridir, niye? Çünkü ‘Tribünler bu marka isimlere geliyor’ havası var. Dolayısıyla biz kendi gencimize bu noktada büyük imkanlar tanımıyoruz. Yani yarın milli takımımızı oluşturmakta bile sıkıntı içerisine girebiliriz” yanıtını verdi. Arjantin ve Brezilya’nın, futbolda bir anlamda sanayi haline geldiğine dikkati çeken Erdoğan, bu ülkelerin birçok ülke ligine futbolcu ihraç ettiğini hatırlattı. Brezilya ve Arjantin’in bu başarısını, cadde kenarlarındaki futbol sahalarının çokluğuna bağlayan Erdoğan, ”Türkiye’nin, bu ülkeleri çok iyi incelemesi lazım. Futbol federasyonunun bunlar üzerinde çok iyi bir çalışma yapması lazım. Altyapıysa biz zaten devlet olarak bu işe gireceğiz ama kulüplerin de bu işe ayrıca girmesi lazım. Türkiye olarak bizler ülkemizde yüzlerce sentetik çim sahaları yaptığımız zaman çekirdekten itibaren gelecek kuşakları yetiştirebiliriz” dedi. Erdoğan, İspanya Birinci Futbol Ligi’nin (La Liga) başarılı takımı Barcelona’yı örnek göstererek, bu takımın futbolcu altyapısına verdiği öneme değindi. Erdoğan, ”Buna benzer altyapı bizim takımlarda var mı? Maalesef yok. Geçmişte biraz yöneldiler, o dönemlerde de sizler çıktınız” dedi. Yerli teknik direktörlerin başarısına da değinen Erdoğan, milli takımın Şenol Güneş’le dünya üçüncülüğü yaşadığını, Fatih Terim ve Mustafa Denizli’yle de başarılar yakalandığını hatırlattı. Spor Toto Süper Lig’de ilk üç sırada yer alan takımların başlarındaki teknik direktörlerin de yabancı olmadığına dikkati çeken Erdoğan, kulüplerin de belli deneyimlerden sonra ders aldığını ifade etti. Erdoğan, ”Takımlarımızda bu kadar yabancı futbolcu bulunmasını doğru bulmuyorum. Bir defa kendi ülkemizde futbolu kendimize sevdirmeliyiz. Kendi halkımız kendi gencini izlesin. Çünkü orada oynayabilecek olan her yabancı, bizim yetişebilecek gencimizin önünü kesecektir” diye konuştu.

-”ALEX’İ ÇOK TAKDİR EDİYORUM”-
Başbakan Erdoğan, Hakan Şükür’ün, yabancı futbolcular arasından Fenerbahçe’nin Brezilyalı futbolcusu Alex’i örnek göstermesi üzerine de ”Alex’i çok takdir ediyorum, istikrarlı. İlerlemiş yaşına rağmen birçok futbolcunun önünde gol krallığında bir numara, önde gidiyor. Sadece gol atmakla kalmıyor, asistte de başarılı” dedi. Birçok yabancı futbolcunun özel yaşamları nedeniyle İstanbul’da kaybolduğunu ifade eden Erdoğan, ”Hakikaten Alex örnek bir futbolcu” dedi. Erdoğan, Arjantin ve Brezilya’nın, dünyaya ihraç ettiği futbolcu sayısının çokluğuna dikkati çekti. ”Türkiye’nin, bu ülkeleri çok iyi incelemesi lazım. Futbol Federasyonunun bunlar üzerinde çok iyi bir çalışma yapması lazım. Altyapıysa biz zaten devlet olarak bu işe gireceğiz. Ama kulüplerin de bu işe ayrıca girmesi lazım” diye konuştu. Sunucu Ersin Düzen’in, izleyicilerden, yeni statlar yapılıp yapılmayacağına ilişkin çok fazla mesaj aldıklarını söylemesi üzerine de Erdoğan, spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak ile bu konuyu konuştuklarını belirtti. Büyükşehirlerden başlamak üzere, Spor Toto Süper Lig’de takımı bulunan kentlerde stat sorununu çözmeye karar verdiklerini belirten Erdoğan, Bank Asya Birinci Lig’de takımı bulunan illerde de stat sorununa el atacaklarını ifade etti. Erdoğan, süper ligdeki şampiyonluk yarışının, Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında geçtiği hatırlatılıp, kendisinden bir değerlendirme yapmasının istenmesi üzerine de ”Benim için çok zor bir soru. Keşke iki şampiyon çıksa. Ligde şu anda bir kopma başladı. Fenerbahçe, Trabzonspor başabaş işi götürüyorlar, puanları aynı. Bir sürpriz, Gaziantep dördüncü sıraya çıktı, ilginç bir gelişme oldu. Son sırada da benim semtimin takımı, Kasımpaşaspor. Sıkıntılı bir yerde, temenni ederim ki kurtarır” yorumunu yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gelecek yıl spor tesisleri açısından çok farklı yatırımlara gireceklerini belirterek, ”81 vilayette ve ilçelerinde sentetik çim sahaları yaparak gençlerimizi, kötü alışkanlıklara gitmekten alıkoymak, onları buralara çekmek istiyoruz” dedi. Başbakan Erdoğan, TRT-1’de yapımcılığını ve sunuculuğunu Ersin Düzen’in yaptığı ”1’e 1 Futbol Özel” programının canlı yayın konuğu oldu. Eski futbolcular Sergen Yalçın ve Hakan Şükür’ün de katıldığı programın, kendisine gündemin dışına çıkma fırsatı verdiğini belirten Erdoğan, ”Sizden sonra yeniden gündemin içine gireceğim” ifadelerini kullandı. Ersin Düzen’in, ”Futbol sevdanız ilk kez nasıl başladı?” sorusu üzerine Erdoğan, ”Futbol sevdası, bizim için imam hatip okulu yıllarında olan bir süreçti. Önceleri mahalle aralarında oynanan futbol vardı, daha sonra amatör kümede. Benim profesyonel futbol yaşamım yok. Amatör kümede başladı, amatör kümede bitti” ifadelerini kullandı. Futbol yaşamıyla birlikte STK’lardaki ve siyasi partilerin gençlik kollarındaki çalışmaları ile iş hayatını da bir arada yürüttüğünü belirten Başbakan Erdoğan, ”Gerçekten zevk alarak yaptığım bir meşgaleydi. Elimde spor çantamla Kasımpaşa’dan Gümüşsuyu’ndaki İETT Spor Kulübümüze giderdim. Aynı şekilde Camialtı’nda da böyle devam etti. Bu şekilde yaklaşık 15 yılımızı doldurduk ama İETT bizim için adeta yarı profesyonel gibiydi. Çünkü oranın maaşlı işçisiydim, orada işçi kadrosunda futbol oynuyorduk” dedi. Futbol oynadığı dönemlerde, bir idolünün bulunup bulunmadığına ilişkin bir soruya da Erdoğan, ”Tabii rahmetli Metin Oktay bizim çocukluk dönemimizde çok çok önemliydi” diye cevap verdi. Hakan Şükür’ün, Başbakan Erdoğan’ın, hemen hemen her mevkide futbol oynadığını hatırlatması üzerine de Erdoğan, ”Doğrudur, en son işte liberoyduk, orada işi noktaladık” dedi. Şükür’ün ”Zaten ayaküstü paslarınıza, ‘Beckenbauer’ deniyormuş, Fenerbahçe’nin transfer teklifine kadar uzanan futbolculuğunuz olmuş” ifadeleri üzerine de Başbakan Erdoğan, ”(Toma) Kaleperoviç’in olduğu zamanda İETT ile bir İstanbul şampiyonluğumuz vardı, bizi Vefa’da gelip izlemişlerdi” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan, futbolculuğu döneminde, çim sahalarda top oynamadıklarına dikkati çekerek, ”Kış mevsiminde oynadığınız zaman düştüğün anda bütün derileriniz soyulurdu. Şimdi çim saha yapıyorsun, beğendiremiyorsun” diye konuştu.

Işıldayan fabrika

3 yılda tamamlanan ve 10 bin kişiye istihdam sağlayan MMK Demir Çelik Fabrikası’na Ruslar da ortak oldu. Yönetim Kurulu Başkanı Recep Atakan, yaşananları “ömrümden gitti ama bitirdik” diye özetliyor.
Türkiye’nin en büyük sanayi bölgelerinden biri olan İskenderun, geçtiğimiz günlerde 2 milyar dolarlık dev bir demir çelik fabrikasına kavuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açtığı tesisle ilgili haberler, gazete sayfalarında ve televizyonlarda yer aldı. Böylesine büyük bir yatırımı 3 yıl gibi kısa bir sürede tamamlayıp, 2 bin 500’ü doğrudan toplam 10 bin kişiye de istihdam sağlayan Atakaş Şirketler Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Recep Atakaş, sessizliğini SABAH için bozdu. Dünyanın 4’üncü büyük çelik üreticisi MMK şirketi ile gerçekleştirdiği yatırımın öyküsünü anlatan Atakaş, “Ömrümden ömür gitti” diyor. İskenderun, 350 bine yaklaşan nüfusu; hava, kara, deniz ve demiryolu ulaşım ağlarına yakınlığı ile Türkiye’nin en büyük sanayi bölgelerinden biri. İlçedeki dev fabrikanın altında ise sadece demir-çelik değil, kömür alanında da yatırımları bulunan ve 2008’de TBMM Üstün Hizmet Madalyası’na layık görülmüş, vergi rekortmeni işadamı Recep Atakaş’ın imzası var. 58 yaşındaki Recep Atakaş’ın babası yıllar önce Samsun Bafra’dan göç edip Hatay Kırıkhan’a yerleşmiş. Kendisi ve kardeşleri doğma büyüme Hataylı. Ticarete ilgisi babasının yanında başlamış. “10 yaşından beri ticaretin içindeyim” diyor. Bursa Uludağ Üniversitesi Türkçe öğretmenliği bölümünden mezun olmuş ama içindeki ticaret aşkı ağır basınca, bir tek gün dahi öğretmenlik yapmamış. Recep Atakaş, o günleri şöyle anlatıyor: “Tek düşüncem ticaret yapmaktı. Liseyi bitirir bitirmez İskenderun’daydım. Hem okudum, hem çalıştım. Sermayem yoktu. Her şeye sıfırdan başladım. Profesyonel ticaret hayatına 1975’te girdim. Uzun yıllar demir-çelik ticareti ile uğraştım. 1990’da da kömür ithalatına başladık. 1993’te demir-çelik sanayisine atıldım. Çok çalıştım. Ticarete başladıktan birkaç ay sonra insanların güvenini kazandım.”

TEKLİF RUSLAR’DAN
2 milyar dolara mal olan tesislerinin 2 bin 500 kişiye doğrudan, 10 bin kişiye de dolaylı istihdam sağlayacağını belirten Recep Atakaş, yatırım teklifinin 2007’de Rus MMK firmasından geldiğini kaydederek, o dönemde yaşananlarla ilgili şunları söylüyor: “Rusların 80 yıllık çelik üreticisi MMK şirketinin yetkilileri bizi Rusya’ya davet etti. Aramızda ticari bir ilişki yoktu. Bize Türkiye’de bir yatırım yapmak istediklerini ve bizimle yapmayı düşündüklerini söylediler. Nasıl bir yatırım olduğunu sorduk. Şu anda yaptığımız yatırımı söylediler. Bizi bizden iyi tanıdıklarını gördük. Hakkımızda detaylı araştırma yapmışlardı. 500 dönümlük arsa zaten bizimdi. 2007’de yatırım ortaklığı anlaşması imzaladık. 15 Mart 2008’de de temeli attık.” Türkiye’de özel sektör eliyle sıfırdan yapılan tek kalemdeki en büyük demir-çelik yatırımı olan tesislerin inşasında çok büyük zorluklarla karşılaştıklarının altını çizen Atakaş şunları söylüyor: “Tesislerimiz 7 fabrikadan oluşuyor. Ruslarla yarı yarıya ortağız. Başlangıçtaki yatırım 1.1 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. Krediyi, Türkiye’deki bir bankadan karşılayacaktık. Ortaklarımız bir kısmının yurtdışından kullanılması konusunda ısrar edince krize yakalandık. Bu süreç 8-10 ay sürdü. Kredi çıkacak veya çıkmayacak diye düşünmek bizi çok sıkıntıya soktu. Ömrümüzden ömür aldı. Bütün öz kaynaklarımızı kullanarak devam ettik. Uzamasaydı yatırımımız daha önce bitmişti. Birçok sözleşmeler imzalanmıştı. Çok büyük sıkıntılar çektik. Buraya gelmak kolay olmadı. Ama sonunda başarmanın büyük mutluluğunu yaşadık. Açılışa Başbakan Erdoğan’ın gelmesi ve yaptığı konuşma tüm sıkıntılarımızı unutturdu. Montaj ve inşaat Türk mühendisleri, Türk işçileri tarafından yapıldı. Projemiz Londra’da birincilik ödülü aldı.”

Kaddafi vurmaya devam ediyor

Libya lideri Muammer Kaddafi’ye bağlı güçlerin, ülkenin batısındaki Misrata’ya da saldırdığı bildirildi. Görgü tanıkları, Kaddafi güçlerinin muhaliflerin denetimindeki Misrata’ya tanklarla top ateşi açtığını söyledi. Kaddafi güçlerinin, ülkenin batısındaki Zintan’a da ağır silahlarla saldırdığı belirtilmişti.

EL CEZİRE: “KADDAFİ GÜÇLERİ ZİNTAN’A SALDIRIYOR”
Libya lideri Muammer Kaddafi’ye bağlı güçlerin ülkenin batısındaki Zintan’a saldırdığı bildirildi. El Cezire’nin haberinde, ağır silahlar kullanan Kaddafi güçlerinin kentin denetimini ele geçirmeye çalıştığı belirtildi. El Cezire televizyonu, dün akşam da Kaddafi güçlerinin Zintan’ı bombaladığını, bombardımanın birkaç saat sürdüğünü duyurmuştu.

Kızını bir hafta kucağına alabildi

Annesinin de ölümüne neden olan genetik hastalığının kanında pıhtılaşma yapma riskini göze alarak doğum yapan genç işkadını Ezgi Beysel bebeğini kucağına aldıktan bir hafta sonra hayatını kaybetti İlaç sektörünün başarılı isimlerinden Ezgi Beysel, kızı Defne’yi kucağına aldıktan bir hafta sonra aniden hayatını kaybetti. Genç kadını kızından, onu yıllar önce annesinden koparan genetik hastalık ayırdı. Beysel, doğum sonrası gelişen akciğer embolisine yenik düştü. Henüz 10 yaşındayken annesini bir ameliyat sonrası gelişen emboli nedeniyle kaybeden Ezgi Beysel’in de aynı kaderi paylaşması, herkesi yasa boğdu.

CHIRAC’A TERCÜME
Babası ve teyzeleri tarafından büyütülen Ezgi Beysel, 1999’da Notre Dame De Sion Lisesi’nden mezun oldu. Ardından Galatasaray Üniversitesi’ne giren genç kadın öğrencilik hayatını başarılarla süsledi. İstanbul’da, 2004’te gerçekleşen Nato Zirvesi’nde; dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a ve heyetine tercümanlık yaptı. Beysel yine 2004’te Galatasaray Üniversitesi’nden mezun olup ilaç sektöründe çalışmaya başladı. Önce Wyeth İlaçları’nda çalışmaya başlayan Beysel ardından Novartis’te hastane antibiyotikleri alanında ürün müdürlüğüne yükseldi.

SON ANA KADAR…
Ancak 10 yaşındayken kaybettiği annesi gibi başka aile üyelerinde de benzer emboli vakaları gelişmişti. Bunun üzerine detaylı tarama yaptıran Beysel’in kalıtımsal hastalığı ortaya çıktı. Genç kadın genetik kodlarındaki bir protein eksikliği nedeniyle kanında ani pıhtılaşma riski taşıyordu. Bu ani pıhtılaşma riskini ise ameliyat, kaza gibi kanamalı durumlar tetikliyordu. Ezgi Beysel 2007’de, üniversitede tanıştığı ve finans alanında çalışan Murat Beysel ile hayatını birleştirdi. Çocuk özlemiyle yanıp tutuşan 30 yaşındaki Beysel, genetik hastalığını göze alıp hamile kaldıktan sonra hematolog kontrolüne girdi. Ailesinde yaşanan vakalar sonucu tedbir olarak düzenli biçimde kan sulandırıcı iğne olan genç kadın keyifli bir hamilelik dönemi geçirdi, doğuma 1 ay kalana kadar çalıştı. 9 Mart günü doğuma giren Beysel, küçük kızı Defne’yi kucağına aldı; her ikisi de çok sağlıklıydı. Doğumdan bir gün sonra eve dönen genç kadın ve kızı için her şey yolunda gidiyordu. İlaçlarını kullanmaya devam eden Beysel, 16 Mart’ta geceyarısı aniden fenalaştı. Evde ilk müdahalesi yapılan ancak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden genç kadına akciğer embolisi teşhisi kondu. Yani vücudunda oluşan kan pıhtısı akciğer damarlarından birinin tıkanmasına sebep olmuş, genç kadını yıllar önce annesinden ayıran hastalık bu kez onu yavrusundan ayırmıştı.

ADINI ANNESİ KOYDU
Eşinin yasını tutan boğulan Murat Beysel, “Ezgi, ailesindeki emboli vakaları sonrası tetkikten geçmişti ve hamileliğinden itibaren koruyucu iğne oluyordu. Ancak bu ilaçlar riski sıfıra indirmiyor” dedi. Eşinin çocuk doğurmayı çok istediğini belirten Beysel, “Kızım Defne’nin adını o koydu. Defne için hazırlıkların tamamını bitirmemiştik. Şimdi Defne’yi onun ailesiyle birlikte büyüteceğiz” diye konuştu.

EMBOLİ: TANI KONULAMAYAN SİNSİ HASTALIK
Damarlarda normal olarak bulunmaması gereken değişik boyutlardaki yabancı maddelerin, kan yoluyla taşınarak ince bir damarı tıkaması emboli olarak bilinir. Bunun sonucunda tıkanan damarın beslediği bölgeler kansız kalır. Akciğer embolisi ise akciğer atardamarı veya dallarından pıhtı, hava, kemik iliği, amniyotik sıvı, yağ veya enjekte edilen maddelerle tıkanması sonucu ortaya çıkan klinik tablodur. Akciğer embolisi sık oluşan ancak zor teşhis edilen bir hastalıktır. ABD’de yılda 500 binden fazla akciğer embolisi oluşmakta ancak olguların yarısından çoğuna tanı konulamamaktadır. Hastaların yüzde 21’i tanı konulamadığından kaybedilmektedir. Genetik faktörler birincil risk taşır.

AKŞAM

Bakan’dan esnafa büyük müjde

Esnafın kredi borçlarına ilişkin açıklamalarda bulunan Sanayi Bakanı Nihat Ergün 60 bin esnafa müjdeyi verdi.

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, 60 bin esnaf ve sanatkar ile bunların 120 bin kefillerinin, kredi kefalet kooperatiflerine olan 490 milyon lirayı bulan anapara borçlarının yeniden yapılandırılacağını, 215 milyon lira gecikme cezası borcunun da silinmesine imkan sağlanacağını bildirdi. Sanayi Ticaret Bakanı Nihat Ergün, esnaf ve sanatkarların kredi kefalet kooperatiflerine olan borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin olarak bakanlıkta basın toplantısı düzenledi. Ergün, esnafın kamuya olan borçlarını yeniden yapılandırıldığını, kooperatiflere olan borçların da yapılandırılarak, yeni bir temiz sayfa açıp esnafın 2011 yılına bu moral ve enerjiyle devam etmesini istediklerini kaydetti. Yapılan düzenleme ile birlikte kredi borcu 2011 yılından önce kooperatif takibine intikal eden ortakların 15 Nisan 2011 tarihine kadar başvurmaları halinde bu yeniden yapılandırmadan faydalanacaklarını belirten Ergün, bu çerçevede kredi borcu ana para tutarının 3’te birini peşin, kalanını ise peşin ödemeden sonraki 2 ay içinde 2 taksit halinde ödeyecek ortaklardan gecikme faizi tahsil edilmeyeceğini bildirdi. Bakan Ergün, borcun yıl sonuna kadar taksitlendirilmesi talep edilirse, borcun takibe intikal ettiği tarihten başvurunun yapıldığı tarihe kadar yılık yüzde 5 gecikme faizi uygulanacağını ve tespit edilen toplam borcun yıl sonuna kadar faizsiz olarak taksitlendirileceğini kaydetti. Ergün, borcun 24 aya kadar taksitlendirilmesinin talep edilmesi halinde ise borcun takibe intikal ettiği tarihten başvurunun yapıldığı tarihe kadar yıllık yüzde 12 gecikme faizi uygulanacağını ve tespit edilen toplam borcun 24 aya kadar faizsiz olarak taksitlendirileceğini açıkladı. Böylece 60 bin esnaf ve sanatkar ile bunların 120 bin kefillerinin kredi kefalet kooperatiflerine olan 490 milyon lirayı bulan anapara borçlarının yeniden yapılandırılacağını belirten Ergün, 215 milyon lira gecikme cezası borcunun da silinmesine imkan sağlanacağını söyledi.

Eski cumhurbaşkanına tacizden hapis

Eski İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, tecavüz ve cinsel taciz suçlarından 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 65 yaşındaki Katsav, İsrail tarihinde cezaevine giren ilk cumhurbaşkanı olacak. Eski İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav, tecavüz ve cinsel taciz suçlarından 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Tel Aviv Bölge Mahkemesi, Katsav’ın 2 yıl şartlı hapis cezasının yanı sıra tazminat ödemesine de hükmetti. 65 yaşındaki Katsav, İsrail tarihinde cezaevine giren ilk cumhurbaşkanı olacak.

Sarkozy, durumdan vazife çıkarıyor

Türkiye’nin Libya’ya muharip güç göndermeyeceğini belirten Erdoğan, net konuştu: Sarkozy’ye kimse böyle bir görev vermedi. Durumdan vazife çıkarıyor. NATO’nun devreye girmesini değil AB’yi kullanmak istiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cidde’den dönüş yolunda, Türkiye’nin Libya konusundaki duruşunu ve diğer ülkelerin tutumlarını net ifadelerle ortaya koydu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’yi eleştiren Erdoğan, ‘Libya’ya muharip güç göndermeyiz’ dedi. Erdoğan’ın açıklamaları özetle şöyle:

– Paris Zirvesi, Sarkozy’nin durumdan vazife çıkarma arayışıdır. Kimse Sarkozy’ye ‘Gel böyle bir görev üstlen’ demedi. Fransa’daki kamuoyu araştırmalarında siyasi noktada düşük çıktı. Buradaki kaybını, bu tür bir çıkışla ‘acaba toparlayabilir miyim’ gibi bir tasarruf içerisine girdi. Bunu yaparken de birinci derecede AB’yi kullandı.

İNSANİ YARDIMA VARIZ
– Burada sıkıntılı olan şey şu: BM Güvenlik Konseyi böyle bir karar alıyor ama alınan karar hava sahasıyla ilgili, insani yardımlarla ilgili. Askeri operasyonlara müsaade eden bir şey söz konusu değil.

– Dün akşam İngilitere Başbakanı’yla görüştüm. Kendisine, ‘Türkiye, Paris’e davet edilmedi. Keşke bu görüşmeyi Paris toplantısından önce yapabilseydik’ dedim. ‘Beklentiniz nedir?’ diye sordum. NATO neyi hedefliyor? Eğer insani amaçlı böyle bir şey yapılacaksa destek vereceğimizi söyledik. ‘Fakat burada NATO kalkıp da Libya’nın yeraltı zenginliklerini peşkeş çekmek için görev ifa edecekse Türkiye olarak olamayız’ dedik.

– Bingazi Havalimanı’nı üstlenebiliriz. İnsani yardımların dağıtımını üstlenebiliriz. Girit’le Bingazi arasını deniz kuvvetlerimizle kontrol edebiliriz. Fakat muharip güç olarak yer alamayız. Uçaklarımızın Libya halkına bomba yağdırmasına sıcak bakmayız.

‘YAPTIM, OLDU’ DER YİNE
– Öğrendiğimiz kadarıyla Sarkozy, NATO’nun devreye girmesini istemiyor, AB götürsün istiyor. ABD ve Türkiye, işin dışında kalsın düşüncesinde Sarkozy. Durumdan vazife çıkardı zaten. ‘Yaptım, oldu’ der yine.
– İngiliz Başbakanı, Libya’da birlikte çalışalım istedi. Biz, ‘Talepleri somut iletin bakalım’ dedik. Hatta karar sürecinin bu akşama (dün akşam) kadar ertelenmesini istedik. Obama’yla da görüşeceğim.

LİBYA BÖLÜNMEMELİ
– İkinci Irak olsun istemiyoruz. Oraya da NATO girmedi, BM’ den çıkan kararla girdiler. Aradan 8 yıl geçti, bir medeniyet çöktü Irak’ta. Hala hükümet yok. Amerika, İngiltere orada? Halk Türkiye’yi istemedi, Irak’a girmedik. Afganistan ve Irak Amerika için sınavdır.
– Erdoğan, Kaddafi’nin durumunu ise şöyle değerlendirdi: Hafta sonuna kadar kalır kalamaz bunları konuşmak anlamsız. Kaddafi ‘Ben resmi görevli değilim’ diyor. Libya halkı kendi kaderini belirlesin, bunun önünü açalım. Libya asla bölünmemeli.

Operasyon isgale dönüsmesin
Başbakan Erdoğan’a dün Mekke Ümmü’l-Kurra Üniversitesince fahri doktora unvanı verildi. Törende konuşan Erdoğan, Libya’da NATO’nun devreye girmesi için Türkiye’nin şartlarını açıkladı:
– NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yer altı kaynaklarını birilerine dağıtımı için değil.
– Libyalı kardeşlerimiz, güçlü ve istikrarlı bir geleceği inşa etmek için her türlü imkana sahipler.
Libya halkına bu fırsat tanınmalı.
– Operasyon işgale dönüşmeden, Libyalıların kendi kararlarını vermeleri için fırsat tesis edilmelidir.

GENÇLER DEĞİŞİM İSTİYOR
– Şu anda en büyük arzumuz, bu operasyonun mümkün olduğu en kısa sürede sonuçlandırılması ve şu mevcut can kaybının en kısa sürede neticelendirilmesidir.
– Gençler artık daha fazla sorguluyor, daha fazla değişim arzuluyor. Liderler de gençlerin değişim arzularına cevap üretmek zorundalar.

Değişim rüzgarı bölgeyi sardı
– Erdoğan, Suriye’de geçen cuma başlayan rejim karşıtı gösterilerle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: Değişim rüzgarı her yeri kapsamış durumda. Son Suriye seyahatimde bunu Sayın Esad’la konuştuk,. Orada da böyle bir sürecin gelişmesi ve bunun mezhebi yaklaşımla ele alınması tehlikesi olabileceği… Nitekim şimdi öyle bir durum var. Sayın Esad’a, diğer ülkelerden ibret alıp, demokrat bir tavır içerisinde halkına yaklaşım göstererek çıkış yolu bulmasının isabetli olacağını söyledim.

Emniyetin başarısı takdire şayan
– İbrahim Bey’in son halini görebilmiş değilim. Başhekimle ve en son Derya Hanım’la görüştük. İyi gittiği söylendi. Şu anda tabii bundan çok, öncelikle sağlığını, sıhhatini düşünmek zorundayız. Aksi taktirde can derdinde olayına dönüşür ki şık olmaz. Emniyet boyutunda güvenlik güçlerine çok teşekkür ediyorum. İlk andan itibaren sürekli irtibat halinde olduk. Bu kadar kısa zamanda meydana çıkarmaları takdire şayandır.

Terör örgütü silahı bırakmalı
– Devleti, terör olaylarına karşı şu ana kadar nasıl yönettiysek yine aynı şekilde yapacağz. Almamız gereken tedbirler neyse almak durumundayız. İki de bir gündeme getiriliyor ‘Operasyonlar durdurulsun.’ Güvenlik güçleri operasyon meraklısı değildir. Operasyonu gerektirecek bir durum varsa operasyonu yapmama hakkına da güvenlik güçleri sahip değildir. Çünkü bunun için varlar. Askerimiz de polisimiz de kendilerini operasyona sevk edecek bir sıkıntı olmadıktan sonra hiçbiri operasyon yanlısı değildir. Burada terör örgütü silahı bırakmalıdır.

Seçmenlerin yüzde 42’si başkanlık sistemine karşı

Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği başkanlık sistemine geçiş konusunda seçmenlerin ikna edilemediği ortaya çıktı. İKSara’nın iki hafta önce yaptığı ankete göre seçmenlerin yüzde 42’si başkanlık sistemine geçişe karşı çıkıyor, yüzde 36’sı destek veriyor, yüzde 22’sinin ise konuyla ilgili fikri yok
İKSara’nın 8-12 Mart 2011 tarihleri arasında Türkiye’yi coğrafi ve bölgesel seçmen nüfusu bakımından temsil eden 1030’u erkek, 1002’si kadın toplam 2032 kişi üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçlarını yayımlamaya bugün de devam ediyoruz. 80 il, 275 ilçe ve 26 köyde GTR el bilgisayarları ile yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen çalışmada örneklem 2010 nüfus verileri ve TÜİK Bölgesel dağılım istatistikleri dikkate alınarak GPS sistemiyle coğrafi olarak belirlendi. Veri giriş noktaları da aynı yöntemle kontrol edilen ve 80 ilde aynı zaman diliminde sonuçları toplanan ankette hata payı yüzde 2.2 olarak belirtildi.

AKP VE BDP DESTEKLİYOR
Araştırmaya göre, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği başkanlık sistemine geçilmesine seçmenlerin yüzde 42’si karşı çıkıyor. Seçmenlerin yüzde 36’sı ‘geçilsin’ derken, yüzde 22’si ise ‘hiçbir fikrinin olmadığını’ söylüyor. Seçmenlere ‘Türkiye başkanlık sistemine geçsin mi?’ şeklinde yöneltilen soruya, en fazla ‘evet’ yanıtı AKP seçmeninden geldi. Buna göre AKP seçmeninin yüzde 54’ü ‘geçsin’ derken, yüzde 23’ü ‘geçmesin’, yüzde 23’ü ise ‘fikrim yok’ yanıtını verdi. İKSara, ‘Bu verilerin başkanlık sistemine en fazla destek veren grubun AKP seçmeni olduğu, ancak onun da yarıya yakının ya olumsuz baktığı ya da fikrinin oluşmadığını gösterdiğine’ dikkat çekiyor.
Başkanlık sistemine geçilmesine en fazla destek veren ikinci grup ise BDP seçmeni oldu. BDP seçmeninin yüzde 40’ı başkanlık sistemine geçilmesini desteklerken, bu soruya olumsuz yanıt verenlerin oranı sadece yüzde 21 oldu. BDP seçmenlerinin yüzde 39’u konu ile ilgili bir ‘fikrinin olmadığını’ söyledi. Başkanlık sistemine geçilmesi kararsız seçmenin de yüzde 18’inden destek aldı.

CHP, MHP VE KARARSIZLAR ‘GEÇİLMESİN’ DİYOR
Bu soruya olumsuz yanıt veren grupta CHP seçmeni yüzde 63 ile birinci sırada yer alırken, MHP seçmeninde bu oran yüzde 60, kararsızlarda yüzde 45 oldu. ‘Başkanlık sistemine geçilsin’ diyenlerin CHP seçmeni içindeki oranı yüzde 20, MHP seçmeninde ise yüzde 24 oldu. Bu veriler CHP, MHP ve kararsız seçmenlerin çoğunun başkanlık sistemine geçilmesine karşı olduğunu ortaya koyuyor.

RADİKAL

‘Caprice’ Cüppeli Ahmet duasıyla temel attı!

Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz, ‘Cüppeli Ahmet Hoca’nın hayır duasını’ alarak Bayrampaşa’da Caprice Gold Otel’in kat temelini attı. Törene katılan Cübbeli Ahmet, ‘Fadıl ağabey harama girmez’ dedi. “Allah’ın izniyle İstanbul’da ilk kez lüksün İslami koşullarda yaşanacağı bir otel açıyoruz, üstelik 7 yıldızlı. Ama bunu sadece müşterilerimize söyleyebiliyoruz, çünkü Turizm Bakanlığı alkolsüz işletmeye 7 yıldız vermiyor.” Bu sözler Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz’ün önceki akşam ‘Cüppeli Ahmet Hoca’nın hayır duasını’ alarak Bayrampaşa’da kat temelini attığı Caprice Gold Otel’in satış temsilcisine ait. Bir bölümü Bayrampaşa Belediyesi’nden 49 yıllığına kiralanan arazide inşaatı süren ve yüzde 20’si devremülk yöntemiyle satışa çıkan 28 katlı otelin 14-34 metrekarelik odalarından birine talip bir müşteri olarak aradığım satış temsilcisi, yatırımın ne kadar uygun ve kazançlı olduğunu şöyle anlatıyor: “50-55 bin TL ödeyerek kiralayacağınız devremülkten süre sonunda 10 misli para kazanabilirsiniz.” Üstelik odanın tapusu üstüme olacak ve çocuklarıma miras bile bırakabileceğim. “7 yıldızdan kastınız nedir” diye soruyorum. Kesinlikle alkol olmayacağının altını çizerek başlıyor, odalardaki özel mescitlerden, kadın-erkek ayrı olmak üzere açık-kapalı havuzlardan, termal hamamlardan söz ederek konuşmasını “Kısacası İslam dinini lüks içinde yaşayabileceğimiz bir proje” diye bitiriyor. Ve acele etmem konusunda da uyarıyor: “Türkiye’nin her yerinden, özellikle de Almanya’dan büyük ilgi var, telefonlarımız susmuyor.”

Anadolu Ajansı iflasın eşiğinde

Grev kararı alan TGS’ye bir mektup yazan AA, iflasın eşiğinde olduğunu öne sürerek, sendikadan taleplerini geri almasını istedi. AA, İflasın eşiğindeyiz derken kurumun Genel Müdürü Bengi, neredeyse Cumhurbaşkanı kadar maaş alıyor.
Türkiye’nin en önemli haber ajanslarından Anadolu Ajansı (AA) Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) yolladığı mektupta iflasın eşiğinde olduğunu iddia etti. AA ile TGS arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi müzakereleri, uyuşmazlıkla sonuçlanmış ve 14 Mart’ta sendika grev kararı almıştı. Bunun üzerine AA Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Tek imzasıyla TGS’ye mektup gönderildi. Mektupta ajansın içinde bulunduğu vahim durum ‘dramatik’ bir dille anlatılırken, “Ajansın kapanıp kapanmaması sendikanızın vereceği karara bağlı” deniliyor. TGS’nin isteklerinden vazgeçmesi istenen mektupta, ajansın birkaç aydır maaşları bankadan faizle borç para alarak yaptığı ve tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadığı anlatılıyor. Mektupta devletten her yıl alınan 50 milyon liranın yetmediği de vurgulanarak, kamunun AA’daki hisselerini devretmesi halinde ekonomik olarak kendisini çevirmesinin mümkün olmayacağı ve derhal iflasını istemek durumda kalacağı öne sürülüyor.

Astronomik maaş
AA, mektubunda eski çalışanların mali yük olduğunu öne sürerken, Radikal’e ulaşan bilgilere göre AA’nın Genel Müdürü Hilmi Bengi 24 bin 500 TL maaş alıyor. Bengi’nin maaşı devlette en yüksek bürokrat olan Başbakanlık Müsteşarı’nın maaşından dört kat fazla. Başbakanlık müsteşarları 6 bin 500 TL alıyor. TRT Genel Müdürü’nün maaşıysa 6 bin lira civarında. Bengi’nin maaşı 24 bin liraya yakın maaş alan Cumhurbaşkanı’nın maaşıyla neredeyse aynı. Bengi, 12 bin lira maaş alan Başbakan’dan da iki kat fazla maaş alıyor. AA’nın genel müdür yardımcıları 22 bin 500 TL maaş alırken, şef ve müdürlerin maaşı en az 10 bin TL’den başlıyor. Konuyla ilgili aradığımız Bengi’ye toplantıda olduğu için ulaşamadık. Yazılı olarak gönderdiğimiz sorulara da gazete basılana kadar yanıt gelmedi.

AA: Eski çalışan bizim için yük
Anadolu Ajansı, eski çalışanlarının maliyetinin, kurumun tüm işçilik maliyetlerinin yüzde 50’sine tekabül ettiği görüşünde. 2000’den önce AA’da işe başlayan işçiler için TGS, kıdem ve ihbar tazminatı olarak ortalama her yıla tekabül eden rakamın 25 bin TL olmasını istiyor; ajans ise “10 bin TL’de anlaşalım” diyor. AA’nın en büyük endişesi, Hazine tarafından her yıl kuruma yapılan 50 milyon TL’lik yardımın geleceğinin belirsiz olması. Eğer Hazine, ajansa bu yardımı yapmazsa AA, faaliyetlerini durdurmak zorunda kalacak; çünkü ajansın gelirleri, giderlerini karşılamaya yetmiyor.

JİTEM’in kadrolu papazından itiraflar

Ergenekon operasyonlarının “Zirve Dalgası”nda gizli tanık olan Deniz Uygar’ın eski papaz olduğu ve Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele’den (JİTEM) düzenli olarak para aldığı ortaya çıktı. Ergenekon soruşturmasında ‘Zirve dalgasının’ başlamasını sağlayan gizli tanık Deniz Uygar, dönemin Malatya İl Jandarma Komutanı Ülger başkanlığında, “misyonerlik çalıştayı” düzenlediklerini söyledi. Ülger, “Misyonerlere gözdağı verme talimatı üst düzey komutanlardan geldi” dedi. Sabah gazetesinden Ertuğrul Erbaş’ın haberine göre “Gelen emirle Hıristiyan oldum. Tasfiye amaçlı misyonerlerin arasına sızdım baş papazlığa kadar yükseldim. 2005’te gelen emirle yine Müslüman oldum” diyen gizli tanık Deniz Uygar’a, JİTEM’den düzenli olarak ödeme yapılmış ve bu ödemelerin makbuzları tutulmuş. Makbuzlarda Malatya Jandarma İstihbarat Binbaşı Haydar Yeşil ve Jandarma Kıdemli Başçavuş Adil Akçay’ın imzaları bulunuyor.

SAVCI ÖZ’E İFADE VERDİ
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, Malatya’daki Zirve Yayınevi Katliamı dosyasına el koyunca Deniz Uygar kod adı verilen gizli tanığın ifadesini aldı. 24 Aralık 2010 ve 28 Aralık 2010 tarihlerinde Zekeriya Öz’e iki kez ifade veren gizli tanık bu ifadelerin yanı sıra şimdiye kadar ortaya hiç çıkmamış belgeleri de savcı Öz’e verdi. Gizli tanık Uygar, Savcı Öz’e verdiği ifadesinde şunları anlattı: “Uzman çavuş olarak görev yaparken 1993’de Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki TUSHAD’a (Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi) bağlı olarak, likidasyon (tasfiye) amaçlı misyonerlerin arasına sızarak Baş papazlığa kadar yükseldim. 2005’te gelen emirle tekrar Müslüman oldum. Verilen görev üzerine misyonerlik karşıtı röportajlar, konferanslar verdim. Kitap yazmam konusunda da ayrıca görevler aldım”

ZİRVE ÇALIŞTAYI
Gizli tanık Uygar, talimatla 2006’da dönemin Malatya İl Jandarma Komutanı Mehmet Ülger’in başkanlığında, İstihbarat Şube Başkanı Binbaşı Haydar Yeşil ve İnönü Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat ile birlikte bir misyonerlik çalıştayı başlattıklarını söyledi. Çalıştayda Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerinin önlenmesi ve misyonerlere gözdağı vermek amacıyla üst düzey komutanlardan talimat geldiğini savunan Uygar, “Zirve Yayınevi çalışanları Necati Aydın, Thilman Geske, Uğur Yüksel’e yönelik bir korkutma eylemi yapma kararı alındı. Emre Günaydın ve arkadaşları hakkında hazırlanan bilgiler değerlendirildi. Günaydın’ın eylemi gerçekleştirmesi için psikolojik olarak hazırladı. Hazırlamak için Ruhi Abat ve Sevgi Erenerol Malatya’da misyonerlik konferansları verdi” dedi. Ayrıca, Albay Mehmet Ülger’in misyoner faaliyetleri hakkında Kayseri’de bir brifing verdiğini söyleyen gizli tanık Deniz Uygar “Bu brifingten 1,5 ay sonra Malatya Zirve Yayınevi cinayeti gerçekleşti. Ruhi Abat beni aradı ‘Şerefsizlere vur dedik, öldürmüşler’ dedi” şeklinde ifade verdi. Çalışmanın çok gizli tutulmasından dolayı kod isimler aldıklarını söyleyen gizli tanık Deniz Uygar, “Albay Mehmet Ülger ‘Ercüment Ağa’ ve ‘Cenk’, Binbaşı Haydar Yeşil ‘Halil’, akademisyen Ruhi Abat ‘Zahit’ ve ‘Hoca’, ben ise ‘Hamit’ kod ismini kullandık. Ayrıca bana verilen kod numarası da 2594326 idi. Bana yapılan ödemeler de zaten belirtmiş olduğum kod numarasıyla yapılıyordu” dedi.

MAKBUZLARI BİLE VAR
Gizli tanık Deniz Uygar’a JİTEM’den yapıldığı ileri sürülen ödemelerin makbuz ve kasa ödeme kayıtları dahi olduğu ortaya çıktı.
“Ödeme Fişi” başlıklı makbuzlarda çeşitli zamanlarda 300 ila 1000 YTL yapıldığı görülüyor. Makbuzların altında ‘alan’ kısmında ‘2594326’ kodu ve imza yer alırken, ‘veren’ kısmında Jandarma İstihbarat Binbaşı Haydar Yeşil’in adı ve imzası, ‘hazır bulunan’ kısmında ise Jandarma Kıdemli Başçavuş Adil Akçay’ın adı ve imzası bulunuyor. Makbuzların ‘açıklama’ kısmında ise her makbuzda farklı bilgiler yer alıyor. 1 Ocak 2008 tarihli makbuzun ‘açıklama’ kısmında yer alan bilgi şöyle: “Malatya ve diğer illerdeki misyonerlik faaliyetlerinin takibi, taktik ve tekniklerini öğrenmesi için 2594326 nolu haber elemanına 600 YTL verilmiştir.” Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün incelemeye aldığı ‘Kasa Ödeme Defteri’ kayıtlarında ise gizli tanık Deniz Uygar’a çeşitli tarihlerde ve meblağlarda yapılan ödemelerin tutanakları bulunuyor. Bu kayıtlara göre 1 sıra no’lu 900 YTL tutarındaki ödemenin tarihi 22 Mart 2007. Bu ilk ödemenin tarihi Zirve Yayınevi katliamından bir ay öncesine rastlıyor. SABAH’ın ulaşabildiği belgelerdeki 12 sıra no’lu 800 YTL tutarındaki ödemenin tarihi ise 17 Haziran 2008. Ödemelerin tutarları 300 ila 1000 YTL arasında değişiyor. ‘Hangi Hizmet Karşılığı Ödendiği’ hanesinde ise genel olarak “Malatya ve diğer illerdeki misyonerlik faaliyetlerinin takibi…” ifadesi yer alıyor.

“1999’dan sonra TUSHAD yok”
Savcı Zekeriya Öz, TUSHAD’ı Genelkurmay’a sordu. 17 Ocak 2011’de gelen cevapta “1999 yılından sonra bünyelerinde bu isimde bir kuruluşun bulunmadığı” belirtildi. Gizli tanık Deniz Uygar da TUSHAD’da 1993 yılında göreve başladığını söyledi.