Gazete manşetlerini tıklayarak okuyabilirsiniz. CUMHURİYET: 25 adrese baskın: 20 gözaltı… Çantalar hafifliyor… Bakan Demir’e göre abartılıyor MİLLİYET: WikiLeaks’ten Gülen bombaları…En tehlikeli yakıt sızmaya başladı HÜRRİYET: Akkuyu’da kazma vurulacak, bizim nükleer dünyaya örnek olacak… Berkant hastaneye kaldırıldı… TCK’da ‘telekulak’a ağır ceza geliyor SABAH: Savcı Öz, Baykal’a gidecek… Yoğun bakımda kavga! RADİKAL: CHP’den ‘bedelsiz bedelli’ teklifi… TOKİ, Kolombiya’ya el atıyor AKŞAM: Katliamdan sadece bebek kurtuldu… Yaz saatinde 1 gün gecikme ‘dijital sistemi’ kilitleyebilir
CUMHURİYET
25 adrese baskın: 20 gözaltı
Sanatçı İbrahim Tatlıses’e yönelik silahlı saldırıda kullanılan otomobil ve ateş edilen kalaşnikof bulunurken, 25 ayrı adrese düzenlenen operasyonlarda 20 kişi gözaltına alındı. Saldırı kapsamında, daha önce Tatlıses’e suikast planı iddiası ile yargılanmış Abdullah Uçmak da gözaltına alındı. Sanatçı İbrahim Tatlıses’in ağır yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıya ilişkin olarak çalışmalarını yürüten polis ekipleri, kamera kayıtlarından yola çıkılarak tespit edilen, saldırganların olayda kullandığı otomobili Anadolu yakasında ele geçirdi.
Yapılan araştırmaların ardından 25 ayrı adrese operasyon düzenleyen polis, olayla ilgili olarak 20 kişiyi gözaltına aldı. Tatlıses’e yönelik 1998’deki silahlı saldırı olayının azmettiricisi olarak yargılandığı davada ceza alan Abdullah Uçmak’ın da aralarında bulunduğu 20 şüpheli, Vatan Caddesindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürülüyor.
Uçmak’ın avukatı konuştu
İbrahim Tatlıses’e yönelik silahlı saldırıya ilişkin gözaltına alınan Abdullah Uçmak’ın avukatı Ekrem Demirel, operasyondan önce görüştüğü müvekkilinin kendisine olayla hiçbir ilgisi olmadığını söylediğini bildirdi. Avukat Demirel, yaptığı açıklamada, Vatan Caddesi’ndeki Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğüne gittiğini ve kendisine Uçmak’ın henüz buraya getirilmediğinin söylendiğini aktardı. Getirildiğinde müvekkiliyle görüşeceğini ifade eden Demirel, bu tür saldırı olaylarının ardından mağdurun eskiden husumeti bulunan kişilerle ilgili polisin çalışma yapmasının normal olduğunu, ancak henüz bu konuyla ilgili fazla söylenecek bir şey olmadığını kaydetti. Uçmak’ın, Tatlıses ile ilgili iki dosyası bulunduğunu, bunlardan birinin kesinleştiğini, diğeriyle ilgili hukuki sürecin devam ettiğini anlatan Demirel, ”Operasyondan önce kendisiyle görüştüm. Bana olayla hiçbir ilgisi olmadığını söyledi. Olaya karışma, azmettirme, yönlendirme gibi bir durumun söz konusu olmadığını bildirdi” şeklinde konuştu. Avukat Demirel, Abdullah Uçmak’ın geçen yıl Eylül ayında cezaevinden çıktığını hatırlattı.
Abdullah Uçmak kimdir?
Uçmak ile Tatlıses arasındaki husumet uzun yıllara dayanıyor. 1998 yılında, Tatlıses’in aracına pompalı tüfek ile saldırmak suçundan yargılanan Uçmak ve iki adamını, o dönemde İbrahim Tatlıses affederek tahliye olmalarını sağlamıştı. Uçmak ve Tatlıses barış yemeği yemişti.
Tarih 2002’ye geldiğinde, TEM Stüdyosu’ndaki programının ardından aracıyla hareket ederken Tatlıses’e Gaziosmanpaşa Mevkii’nde ölüm pususu kurulmuştu. Saldırganlar programın saatini şaşırdığı için Tatlıses bu saldırıdan kurtulmuştu.
Hastaneye girişi görüntülendi
Sanatçı İbrahim Tatlıses’in silahlı saldırıya uğradıktan sonra hastaneye getirilişi güvenlik kamerasınca görüntülendi.
Hastanenin güvenlik kamera kayıtlarında, İbrahim Tatlıses’in getirilişi ve hastane görevlileri eşliğinde sedyeyle koridorlardan geçirilişi görülüyor.
Tatlıses’in korumalarının içinde bulunduğu aracın hastaneye önce geldiği dikkati çekerken, kamera kayıtlarında Tatlıses’in vurulduğu araçla hastaneye getirilişi, sedyeyle içeriye götürülüp tedavi altına alınışı yer alıyor.
Saldırıda yaralanan İbrahim Tatlıses’in danışmanı Buket Çakıcı’nın tekerlekli sandalyeyle hastaneye getirilişinin de yer aldığı görüntülerde, o sırada hastanede bulunanların telaşlı tavırları dikkati çekiyor.
Çantalar hafifliyor
İlköğretimde her ders için ayrı kitap uygulaması kaldırılıyor, bütün derslere tek kitap geliyor. Milli Eğitim Bakanlığı, önümüzdeki eğitim öğretim yılında dağıtılacak kitap modellerinde değişikliğe gitti. Bakanlık, ilköğretimde her ders için ayrı kitap uygulamasını kaldırarak yerine tek kitap uygulamasına geçme kararı aldı. Buna göre, ilköğretimde hazırlanacak tek kitapta, matematik, fen, Türkçe, sosyal bilgiler derslerinin ilk üniteleri olacak.
İlköğretim Türkçe, matematik, hayat bilgisi, sosyal bilgiler, fen ve teknoloji ile İngilizce ders ve öğrenci çalışma kitapları ikiye bölünecek. Bakanlık, önümüzdeki yıl dağıtılacak kitaplar için bölünmüş olarak ihaleye çıkacak.
Yükleri azalacak
Kitapların ön kapaklarında ders isimleri yerine “1. Kitap”, “2. Kitap” gibi isimler yer alacak. Kitapların başında ve sonunda yer alan harita, kronoloji gibi veriler her kitabın arkasında olacak.
Ders kitapları temalar üzerinden ilköğretim 1, 2, 3, 4 ve 5. sınıflarda her sınıf için 2 kitap hazırlanacak. Kitapların mevcut ortalama tek bir kitaptan biraz daha ağır olmasının beklendiği ancak bir öğrencinin günde ortalama çalışma ve ders kitabı ile birlikte 5 kitap taşıdığı düşünüldüğünde 5 kitaba göre çok daha az bir yük olacağı kaydedildi.
Bakan Demir’e göre abartılıyor
Japonya’da meydana gelen depremden sonra “Japonya’dan daha iyisini yaparız” diyen Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir olası bir İstanbul depreminde yıkılacak bina sayısının abartıldığını savundu. Demir “7.5’luk bir depremde yüzde 10’u yıkılır” şeklinde konuştu.
Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, İstanbul’da meydana gelebilecek olası depremle ilgili, ”İstanbul bölgesinde 7,5 şiddetinde bir depremde yüzde 10 civarında bir yapı stoğunun yıkılabileceği, yüzde 10-15 civarına yapının ağırı hasar görebileceği ifade ediliyor. Yüzde 50-60 falan değil yani. Hafifletmek için de söylemiyorum bunu ama uzmanların ifade ettiği bu. Ben de o civarda olabileceğini tahmin ediyoruz” dedi.
Demir, İller Bankası Anonim Şirketi’nin genel kurul toplantısından ayrılırken gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Başta İstanbul olmak üzere Yapı denetimine ilişkin eleştirilerin hatırlatılması üzerine Demir, yapı denetimi kanununun 2001 yılından bu yana uygulandığını ifade ederek, ”Bizim yaptığımız tespitlerde yapı denetimi kapsamında denetlenen yapıların yüzde 100’e yakın depreme dayanıklılığını tespit etmiş durumdayız” dedi.
Yapı denetiminin aksayan, eksik yanlarını tespit ettiklerini, bunları aşmak için hazırladıkları yasal düzenlemenin Meclis’e sevk edildiğini söyleyen Demir, şunları kaydetti:
”Geçmişe yönelik yapı denetiminde bizim esnetecek, özelliğini, amacını hedefinden uzak yere götürecek hiçbir uygulamanın içinde olmayız. Tam tersi, özellikle 2011 yılı başı itibariyle yapı denetimini tüm yurtta yaygınlaştırdık. Çok sağlıklı işler hale getirilecek düzenleme de kanun teklifi olarak verildi. Yapı denetimi depreme dayanıklı yapı noktasında ana görevini icra ediyor, orada bir problemimiz yok. Geçmişten gelen yapı stoğumuzda var olan noksanlıklar da büyük çapta kentsel dönüşüm projeleriyle giderilmeye çalışılıyor.”
“Japonya’daki deprem, daha hızlı hareket etmemiz gerektiğini gösteriyor”
Japonya’daki depremin çok şiddetli olduğunu, deprem uzmanlarının Türkiye’de bu ölçekte yıkıma sebebiyet verebilecek büyük bir depremin olamayacağını ifade ettiğini aktaran Demir, 1999 depreminin Türkiye için milat olduğunu, bu tarihten itibaren inşa edilen yapılarda depreme dayanıklılık noktasında ciddi sıkıntı görülmediği ifade etti.
AKP hükümetleri döneminde Türkiye’de depreme dayanıklılık konusunda ”büyük iyileşme sağlandığını” dile getiren Demir, ”Bitti mi her şey, hayır bitmedi halen iyileştirme, dönüşüm devam ediyor” dedi. Dönüşümün oldukça zor bir süreç olduğunu vurgulayan Demir, tüm tarafların bu sürece katkı sağlamasını istedi.
Ülkede dayanıksız yapı stoğu bulunduğunu, ancak bunun her geçen gün azaldığını anlatan Demir, ne kadar dayanıksız yapı stoğu bulunduğu ile ilgili soruyu şöyle yanıtladı:
”Elimizde çok rakam yok ama ifade ediliyor. Ben bir deprem uzmanı değilim ama ifade edilenler daha çok İstanbul bölgesinde 7,5 şiddetinde bir depremde yüzde 10 civarında bir yapı stoğunun yıkılabileceğini, yüzde 10-15 civarına yapının ağırı hasar görebileceği şeklinde ifade ediliyor. Yüzde 50-60 falan değil yani. Hafifletmek için de söylemiyorum bunu ama uzmanların ifade ettiği bu. Ben de o civarda olabileceğini tahmin ediyoruz. Ama Japonya’daki deprem bir kere daha bu konuda daha hızlı hareket etmemiz gerektiğini, her yetkilinin her sorumlunun her vatandaşın güvenli şehirleşmeye doğru odaklanması gerektiğini gösteriyor.
Halen yerel yönetimlerde özellikle ruhsat yetkilerini hem inşaat hem iskan ruhsatı yetkilerini güvenli yapıyı hedefleyecek şekilde kullanmayan yerel yöneticilerimiz var.”
Bu konuda ne yaptıkları ile ilgili soru üzerine de Demir, yeni teşkilat kanunu hazırladıklarını, etkin tedbirler alma gayreti içinde olduklarını ifade ederek, ”Bize intikal etmiş konuları inceleyip, denetletip müfettişler gönderiyoruz incelettiriyoruz ve savcılıklara suç duyurusunda bulunuyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
MİLLİYET
WikiLeaks’ten Gülen bombaları
Taraf gazetesi, ele geçirdiği WikiLeaks belgelerini yayınlamaya başladı. İlk günü Fethullah Gülen ve Gülen hareketine ayırdı. Wikileaks Türkiye Belgeleri’nde Fethullah Gülen ve cemaatini konu alan gizli yazışmalar geniş bir yer tutuyor. Belgelere göre, Amerika’nın Gülen’e bakışı zamanla yumuşamış…
Belgelerde 4 konu başlığı öne çıkıyor; “ABD Gülen’i koruyor mu?”, “Gülen hareketi ve polis”, “Türk liderlerin cemaatle ilişkileri” ve “Azınlıklar ile Gülen cemaati ilişkileri.”
ABD’nin gizli yazışmalarında Gülen için ‘Türk devletine karşı açık ve yakın bir tehlike değil’ diyen ABD yine de uyarıyor: Nihai niyeti kuşkulu…
Gülen’in Amerika’da oturma izni alabilmesi için devreye giren üç üst düzey polis FBI’dan temiz kağıdı istemiş.
ABD GÜLEN’İ KORUYOR MU? Belgelerde, Amerikan elçilik yetkililerinin Fethullah Gülen’i ABD’nin koruduğu iddiasından rahatsızlığı da ortaya çıkıyor. Belgelerde, “Gülen hareketinin hedeflerini okumak zor, ama cemaat Türkiye’de devlet için açık ve yakın bir tehlike değil” deniliyor.
Söz konusu yorum 2003 tarihli. Dönemin Büyükelçisi Pearson’ın imzasını taşıyan bir belgeden.
Yazışmada, Gülen hareketi için “Devlet baskısı altında gizemli hale geldi, hedeflerini okumak zor” deniliyor.
Yazışmada ayrıca “Gülen’in yaklaşımı öylesine tedrici ve kurmayları militan olarak karalanmamak konusunda öylesine sakıngan ki, bu hareket devlete karşı açık ve yakın bir tehlike oluşturmamaktadır” ifadelerine yer veriliyor.
GÜLEN HAREKETİ VE POLİS…
Amerikan büyükelçilik yetkililerinin imzalarını taşıyan belgelerde, “Türk Polis Teşkilatı’nın Gülencilerin kontrolünde olduğu iddiasına karşı çıkana rastlamadık” ifadesi dikkat çekti.
Yazışmalarda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanısıra dini liderlerin Gülen cemaatiyle ilişkilerine dair iddialar da yer alıyor.
Gülen cemaati ve polis arasındaki ilişki biri 2005, diğeri 2009 tarihli iki belgede detaylı olarak yer alıyor.
2005 tarihli belgede, Türk polisinden 3 üst düzey yetkilinin, İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu’nun FBI temsilcisiyle, Gülen’in Amerika’daki ikameti konusunu görüştüğü belirtiliyor.
Belgeye göre, o dönemde Amerikan yargısından oturma izni almakta zorlanan Gülen için polis yetkilileri FBI’dan “bir tür ‘temiz’ kağıdı” istedi.
2009 tarihli ikinci belge Büyükelçi James Jeffrey imzalı. Jeffrey, Ergenekon soruşturmasında cemaatin rolü iddialarına değiniyor. “Polisin Gülen’in kontrolünde olduğu iddiasına karşı çıkan kimseye rastlamadık” ifadesi bu belgede yer buluyor.
Belgede Ergenekon soruşturmasıyla ilgili ifadeler de yer alıyor.
Yazışmalarda, “Bu soruşturma AK Parti’nin pekçok laik muhalifinin derdest edilmesine sebep oldu. Bu da Gülencilerin nihai hedefinin “Türkiye’nin İslamcı bir hale gelmesini onaylamayan bütün kurumların yıpratılması” olduğu ithamlarına sebebiyet verdi” deniliyor.
TÜRK LİDERLERİN CEMAATLE İLİŞKİLERİ Taraf’ın yayınladığı WikiLeaks belgelerinde, Türkiye’nin siyasi liderleri ve kanaat önderlerinin cemaatle ilişkisine dair iddialar da var. İddialar Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı da kapsıyor.
Taraf gazetesi, belgelerde Gülen-Papa görüşmesinin mimarlarının biri olarak yer alan Üzeyir Garih’in öldürülmesi konusundaki iddiaları da bir kez daha sayfalarına taşıdı.
Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan hakkındaki iddialar, James Jeffrey imzalı belgeden.
Jeffrey, “Gül, bizim ilişkide olduğumuz kişilerin hepsi tarafından Gülenci olarak görülüyor. Başbakan Erdoğan ise, o kadar kararlı biçimde Gülen cephesinin dışında duruyor ki, cemaat tarafından yük olarak görülüyor” diye yazdı.
AZINLIKLAR VE GÜLEN CEMAATİ Hem o belgede, hem de daha eski tarihli belgelerde, Türkiye’deki azınlıkların dini liderlerinin Gülen cemaatiyle ilişkileri de var.
Amerikan konsolosluk yetkililerine göre, Rum, Ermeni ve Yahudi dini liderlerinden Gülen’in Amerika’da ikametine destek olmaları için tavsiye mektubu istendi.
2005’te Rum ve Ermeni Patrikleri bu mektubu yazmadı. Hahambaşı Haleva da, Amerikalı yetkililere mektubu yazmak konusunda çekinceleri olduğunu söyledi.
Türkiye’deki Vatikan Temsilcisi’nin ise Gülen’e net biçimde destek verdiği iddia ediliyor.
Belgelerde, 1998’deki Papa-Gülen görüşmesinin mimarlarının, Üzeyir Garih ve Vatikan’ın İstanbul Temsilcisi Monsenyör Jorj Maroviç olduğu notu düşüldü.
Taraf gazetesi, Garih’in suikast sonucu öldürüldüğüne, Maroviç’in saldırı girişimini andıran şüpheli bir kaza geçirdiğine dikkat çekti.
En tehlikeli yakıt sızmaya başladı
Fukuşima nükleer santralının 3 numaralı reaktöründe MOX isimli özel bir yakıt kullanılıyor. Bu yakıtın erime noktası daha düşük… Ayrıca plütonyum, uranyumdan daha hızlı parçalandığı için insan hücrelerini daha hızlı öldürebilecek oranda radyasyon yayıyor
Japonya’da cuma günü yaşanan depremin ardından kuzeydoğudaki Fukuşima nükleer santralında patlak veren krizde, gözler özellikle 3 numaralı reaktöre çevrildi. Zira hem bir patlamaya hem de yakıt tankında yangına sahne olan ve ciddi boyutta radyasyon sızıntısı yaşanan 3 numaralı reaktörde, diğer sorunlu reaktörlerdeki uranyum bazlı yakıttan farklı olarak ‘MOX’ isimli özel bir yakıt kullanılıyor. Nükleer uzmanlar, uranyum ile laboratuvarda üretilen plütonyumun karışımı olan MOX’un atmosfere sızmasının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkiyi tahmin edilemeyecek miktarda artıracağını belirtiyor.
Kanser oranları % 10 artabilir
İngiliz gazetesi Guardian’a konuşan bağımsız nükleer enerji uzmanı Shaun Burnie, Fukuşima’da geçen eylülde kullanılmaya başlanan MOX yakıtının erime noktası daha düşük olduğu için nükleer kaza ihtimalini artırdığını dile getiriyor. California’daki Berkeley Üniversitesi’nden Profesör Donal Olander ise plutonyumun uranyumdan daha hızlı parçalanması nedeniyle insan hücrelerini daha hızlı öldürebilecek oranda radyasyon yaydığını söyledi.
Washington’daki Duyarlı Bilimadamları Birliği’nden Ed Lyman’a göre de, Fukuşima’nın 3 numaralı reaktöründeki yakıtın yüzde 6’sını MOX oluşturuyor ve reaktörde topyekûn erime meydana gelirse uzun vadedeki kanser oranları en az yüzde 10 artabilir.
MOX yakıtının bu derece tehlikeli hale gelmesi için plutonyum elementinin büyük bir patlama sonucu parçalanıp atmosfere karışması gerekiyor. Bazı uzmanlar 3 numaralı reaktörde henüz böyle bir tehlike bulunmadığının altını çizse de, reaktör hâlâ kontrol altına alınabilmiş değil.
MOX’taki plutonyum aynı zamanda nükleer silah yapımında kullanılabilecek bir madde ve MOX’un savunucuları da bu yakıtla ‘nükleer silahların yayılmasının engellendiği’ gerekçesini gösteriyor. MOX Japonya’nın yanı sıra Fransa, Belçika, Almanya ve İsviçre’deki nükleer santrallarda kullanılıyor.
MOX
Uranyum ve laboratuvarda üretilmiş plutonyum karıştırılmış oksit
PLUTONYUM
1940-41 yıllarında ABD’li nükleer kimyacı Glenn Theodore Seaborg tarafından keşfedildi. Adını pluton gezegeninden almıştır. Plutonyumun 500 gramı yeryüzüne çıkarılır ve eşit olarak dağıtılırsa, dünyadaki insanların tümünün akciğer kanserine yakanabileceği söyleniyor. onyum üretiliyor. Plutonyum kimyasal tepkimelere giren bir metal, havada Plutonyum dioksit gibi, solunum yoluyla geçen parçacıklar oluşturabiliyor. Genetik mutasyonlara yol açıyor. Plutonyumun radyoaktif etkisi yaklaşık 240.000 yıl sürüyor. Tümüyle etkisiz hale gelmesi için 500.000 yıl gerekiyor.
Felaket ‘geliyorum’ demiş
Japonya, Fukuşima reaktörünün güvenliğini sağlamak için uğraşmaya devam ederken uluslararası uzmanlar santraldaki sorunların asıl nedeninin yıllardır yapılan ihmaller olduğunu ortaya koydu
Üç numaralı reaktöründe de önceki günden itibaren yoğun radyasyon sızıntısı başlayan santralda durumun kontrolden çıkmasının ardındaki 3 neden şöyle…
Tartışmalı reaktör istifa ettirmişti
– Fukuşima nükleer santralindeki 6 reaktörden beşinde Amerikan şirketi General Electric’in 1975 yılında ürettiği Mark 1 modeli kullanılıyor. Mark 1 model reaktörler ise piyasaya çıktığından beri tartışılıyor. Zira General Electric’te çalışan yüksek mühendis Dale Bridenbaugh ve iki meslektaşı reaktör piyasaya sürülmeden önce son incelemeleri yaptıklarında planda çok ciddi hatalar olduğunu fark etmiş, şirket uyarılarını umursamayınca da istifa etmişlerdi. Mühendis Bridenbaugh, ABC kanalına yaptığı açıklamada “Planlar soğutma sistemlerinin devre dışı kalması halinde alternatif sunmuyordu. Daha kâğıt üzerinde bile ölümcül olabileceği belliydi” dedi.
‘Dayanıklı değil’ uyarısını takmadılar
– İngiliz Telegraph gazetesinin yayımladığı Wikileaks belgelerinde, Japonya’nın Uluslararası Atom Enerji Kurumu (UAEK) tarafından Fukuşima nükleer santralinin 7’den büyük depremlere karşı güvenilir olmadığı konusunda uyarıldığı görülüyor. 2008 yılında UAEK’ten bir yetkili, Japonya’ya güçlü depremlere karşı santralin güvenliğinin yeterli olmadığını söylüyor. Belgelerde, Japonya’nın 35 yıl boyunca santrali sadece 3 kere depreme karşı güvenlik kontrolünden geçirdiği kaydediliyor. Japon hükümeti Batı Japonya’da da depreme dayanıksız olduğu için bir santralin kapatılması önerisini de reddetmiş.
Aç gözlülük yüzünden yangın ihtimali arttı
– Çernobil faciasının ardından nükleer atıkları temizleyen ekibin başında bulunan ve şu an nükleer güvenlik konusunda ders veren Iouli Andreev, Fukuşima’da hasar gören yakıt çubuklarının maliyeti düşürmek için yakıt havuzlarında birbirlerine çok yakın yerleştirildiğini söyledi. Dünyaca ünlü nükleer uzmanına göre havuzlardan birinin alev almasının ve durumun kontrol altına alınmasında yaşanan zorlukların ardında bu yatıyor. Andreev “Japonlar çok açgözlü, her santimetrekareyi kullandılar. Fakat bu yangın ihtimalini artırır” dedi.
Cinayeti ‘son gece’ çözecek
Uludağ Üniversitesi’nde felsefe okuyan Sema Karakoca 19’una bastığı günün ertesi kayboldu. Bacaklarından ayrılmış gövdesi günler sonra bir dere kenarında bulundu. Doğum gününü barlarda birlikte kutladığı kişiler tek tek araştırılıyor
Bir fotoğraf… Aydınlık yüzlü bir genç kız. Kahverengi saçları sımsıkı toplanmış, güzel yüzü ortaya çıkmış. Kulağında minik pırlanta küpeler, boynunda da pırlanta bir kolye var. Belki hakiki belki sahte. Ama yakışmış.
Koyu mor bluzunun kenarındaki minicik fiyonk, fotoğrafın üstüne yerleştirilen mor kurdeleye karışmış. Fotoğrafın altında bir yazı: Kadına Şiddete Hayır. Çünkü fotoğraftaki güzel yüzlü kız, Sema Karakoca öldürüldü. Bacakları kesildi ve bir dere kenarına atıldı. Onunki trajik bir hikâye. İç burkan, dinlemesi zor ve kısa bir hikâye.
Haymanalı bir ailenin kızıydı Sema. 15 Şubat 1992 doğumluydu. Annesi Emine ev kadını, babası Mehmet Ali Ankara Belediyesi’nde memur. Samsun’da okuyan bir erkek kardeşi var. 2009’da Bursa Uludağ Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nü kazandığında kimbilir ne kadar sevinmişti. Yeni bir şehirde, geleceğe atılan önemli bir adım…
Bazı derslere gitmiyordu
Hazırlık sınıfını okurken kampüsün içindeki devlet yurdunda kaldı. Ama burada odalar sekiz kişilikti, rahat değildi. İkinci yılında çoğu öğrencinin yaptığı gibi Görükle köyündeki özel yurtlardan birine taşındı. Buradaki apart yurtlarda odalar tek kişilikti. Televizyon da vardı kablosuz internet de…
Sema’nın kaldığı 45 kişilik Özlem Kız Yurdu’nu bir karı koca işletiyordu. Giriş çıkışlara karışan yoktu. Yalnızca gece 12’ye kadar gelmek zorundaydılar, gece dışarıda kalacaklarsa da ailenin onayı gerekiyordu.
Felsefe bölümünde ilk dönemini böyle geçirdi Sema. Derslerde göze çarpan bir öğrenciydi, girişkendi. Onun sınıftaki bu hali, arkadaşlarında derslerinin iyi olduğu izlenimini uyandırmıştı. Ama not ortalaması 5 üzerinden 1.82’ydi. Bazı derslerde devamsızlığı vardı. Belki de o yüzden kırılıyordu notları. Bu devamsızlıklar sırasında nereye gittiğini pek kimse bilmiyordu. Çünkü konuşkan olmasına rağmen samimi olduğu kişi sayısı azdı. En yakınındakiler bile özel hayatına dair fazla bir şey bilmiyordu.
Ankara’da evli bir sevgili
İlk dönem bittiğinde, tatil için Haymana’ya gitti. İkinci dönemin başladığı 14 Şubat günü okula gidip harç parasını yatırdı Sema. Ama ders kayıtlarını yaptırmadı.
Ertesi gün, yani 15 Şubat doğum günüydü. 19 yaşını dolduruyordu artık. O gece iki üç gece kulübünü gezdi.
Aslında âşık olduğu bir adam vardı Ankara’da. Ne var ki evliydi, iki de çocuk sahibiydi. Zor ve sancılı bir ilişki olduğunu tahmin etmek güç değil. Sema Karakoca ilk dönemde bir kez kimseye haber vermeden Ankara’ya, onun yanına gitti. İlişki sona erdi.
Sema, sara hastasıydı, ruhsal dalgalanmaları sağlığını da etkiliyordu. Sıkılıp üzüldü mü bayılıyor, düzenli olarak antidepresan kullanıyordu. Ama 15 Şubat günü mutluydu. Neşeli görünüyordu.
16 Şubat’ta sabah kalktı, kahvaltı etti. Bir arkadaşıyla birlikte ATM’ye gitti, 20 TL çekti. Arkadaşı “Ben okula gidiyorum, geliyor musun?” diye sordu. “Önce bir yurda uğrayayım, sonra gelirim” dedi Sema. Bundan sonra onu kimse görmedi.
Annesi 16 Şubat öğle saatlerinde onu aramaya başladı. Telefonu kapalıydı. Meraklandı; bir daha aradı, bir daha… Sonunda yurt işletmecilerine telefon etti. “Sabah çıktı, daha gelmedi” dediler; “Şarjı bitmiştir, gelince aratırız…”
Aile onun gelmesini beklemeden Haymana’dan Bursa’ya doğru yola çıktı. Sema gelmedi. O gece de, ertesi gece de… Emniyet’e haber verip Haymana’ya döndüler. Giderken de odasını boşaltıp ne var ne yoksa yanlarında götürdüler. “Dönse de artık okutmam” dedi babası.
Bir hafta geçti, Sema’dan ses çıkmadı. Bu kez babası okula gitti ve kızının kaybolduğunu söyledi. O güne kadar üniversitenin bundan haberi olmamıştı. Ne Sema’nın bir arkadaşı ne de polis “Bu kız nerede?” diye sormuştu onlara. Yalnızca Sema’nın danışmanı Tayfun Torun bu sorunun cevabını merak etmiş; adını bölümün panosuna, “Henüz ders kaydını yaptırmamış öğrenciler” listesine eklemişti.
Dere kenarına atılmıştı
Bölüm başkanı Abdülkadir Çüçen ile konuşan baba perişandı; ümitleri tükenmeye başlamıştı. Kızını rahatsız eden bir garson olduğunu duymuştu. Polisle birlikte o çocuğun çalıştığı kafeye gittiler, elleri boş döndüler. Garson 15 gün önce işten ayrılmıştı.
1 Mart sabahı Çatalağıl köyünde oturan, tabakhane bekçisi bir genç her sabah olduğu gibi saat 8.00’de işten çıktı. Yolun kenarında bir köpek kalabalığı gördü. Kimbilir yine bir kuzu ya da buzağı mı öldü diye düşündü. İki adım atıp dereye doğru bakınca gördüğü manzaranın günlerce aklından çıkamayacağını tahmin edemezdi. Bacakları kalça hizasından kesilmiş bir genç kız cesedi, suyun kenarında yüzükoyun yatıyordu.
Jandarma gelip de ceset çevrildiğinde daha da vahşi bir görüntüyle karşılaştılar. Göğsü boydan boya kesilmişti, kollarında ise hayvanların açtığı yaralar vardı. Çırılçıplaktı kız, yalnızca başına bir taç takılıydı. Hepsi bu… Herkes Uludağ Üniversitesi’nde kaybolan kızdan haberdardı, akıllarına hemen o geldi. Ama muhtar bu kızın yüzünü gazetede gördüğü fotoğraflara hiç benzetemedi.
Karakoca ailesi için yürek dağlayan soru kapıdaydı: Bulunan bu ceset Sema’nın mıydı? Adli Tıp morgundan dışarı çıktıklarında “Bizim kızımız değil” dediler. Ama karşılarına çıkan vücut, ne yazık ki Sema’ya aitti.
Aile cenazeyi alıp Ankara’ya döndü ve Sema 4 Mart günü Haymana’da toprağa verildi.
Bugün 17 Mart. Sema’nın henüz ne bacakları bulundu ne de katili…
Petrol 111 dolar
Japonya’da nükleer santralden rakyoaktif madde sızıntısının önlememesinin kaygısı sürüyor Petrol fiyatları Bahreyn’deki gösterilerin etkisiyle 111 doların üzerine çıktı
Japonya’daki büyük depremin ardından zarar gören Fukushima nükleer santralinden yayılan radyasyon nedeniyle piyasalarda yaşanan kaygılar dün azaldı. Ancak, Moody’s’in Portekiz’in kredi notunu düşürmesi ve Bahreyn’de yaşanan gösteriler piyasalarda suların kısa sürede durulmayacağını gösteriyor.
Üç gündür değer kaybeden Asya borsalarında dün tepki alımları geldi. Tokyo Borsası’nda Nikkei Endeksi yüzde 6.58, Çin Şanghay Borsası yüzde 1.06 değer kazandı. Asya borsalarındaki yükseliş Avrupa borsalarında da etkisini hissettirdi, yüzde 1’i aşan oranlarda yükselişler görüldü.
Bu arada, önceki gün 5 dolar düşüşle 108 dolara kadar gerileyen Londra Brent petrolü Bahreyn’de gösteriler nedeniyle ordunun protestoculara karşı önlemleri serteştirmesinin etkisiyle 111 doların üzerine çıktı.
Bahreyn Borsası’nda olağanüstü hal ilan edilmesine bağlı olarak işlemler durduruldu.
Portekiz’in notu düştü
Moody’s, Portekiz’in “A1” olan uzun vadeli devlet tahvili kredi notunu iki kademe birden düşürerek “A3”e indirdi, görünümünü ise “negatif” olarak belirledi. Yapılan açıklamada, kararda, hükümetin iddialı bütçe düzenlemelerine karşın ekonomik konjonktürdeki belirsizliklerin devam etmesinin etkili olduğu belirtilerek, zorlu piyasa koşullarında hükümetin finansman maliyetinin arttığına işaret edildi.
Japonya’daki nükler endişeler ve Ortadoğu gerginliğiyle petrol fiyatlarının yükselmesinin ardından İMKB?de günü yüzde 1.45 düşüşle tamamladı.
HÜRRİYET
Akkuyu’da kazma vurulacak, bizim nükleer dünyaya örnek olacak
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya’da “Akkuyu dünyaya örnek bir yatırım olacak” mesajı verdi. Nükleer enerjide sürecin işlediğini belirten Erdoğan, “Olumsuz bir netice doğacak diye siz yatırımdan vazgeçemezsiniz. Nükleer enerjide Rusya ile attığımız adımda aylar değil, haftalar sayıyoruz. Bir an önce başlamak istiyoruz. Her şey tamam, kazmalar vurulacak” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünkü Rusya temasları sırasında Ruslar tarafından Mersin Akkuyu’da yapılacak olan nükleer santrala ilişkin, “Dünyaya örnek bir yatırım olacak. Her şey tamam, kazmalar vurulacak. Bunun için de uzun süre beklenmeyecek. Aylar değil, haftalar sayıyoruz. nükleer santralın temelini nisan sonu ya da mayıs başı atılabilir” dedi.
Süreç işliyor
Kremlin Sarayı’nda Üst Düzey İstişare Konseyi toplantısına katıldıktan sonra Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ile ortak basın toplantısı düzenleyen Tayyip Erdoğan, nükleer enerjiyle ilgili yer planlamasının ve nükleer enerji santralının projelendirilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı. Projelendirmenin yanı sıra, nükleer santralların işletmesinhin de önemli olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Bu çerçeve içinde Akkuyu’da atılacak olan adım dünyaya örnek bir yatırım teşkil edecektir. Tabii ki her yatırımın olumsuz bir neticesi olabilir. Bunda olumsuz bir netice doğacak diye siz yatırımdan vazgeçemezsiniz. Nükleer enerjide de bu takvim, bu süreç işlemektedir” diye konuştu.
Yapmayalım mı
Erdoğan, şöyle konuştu: “Bizim ülkemiz deprem kuşağı üzerindedir. Yaptığımız asma köprüler, denizin altından geçen tüp geçitler var. Deprem şiddeti en fazla kaç olabilir, 8.5-9 olur. Buna dayanıklı şekilde projelendirmesi yapılmakta ona göre de bu köprüler yapılmaktadır. Fakat öyle bir şiddette deprem olabilir ki bunu da aşar. Ne olacak, ‘yapmayalım’ mı diyeceğiz? Bütün tedbirleri alacağız. Ama bileceğiz ki insanın da gücünün yetemeyeceği olaylar bu dünyada olabilir. Biz tabii ki bütün aklın, bilimin, deneyin bize verdiği güç neyse bu güce dayanarak yatırımlarımızı yapmaya yine devam edeceğiz.”
Kazma vurulacak
Bu arada Türk-Rus İş Konseyi’ndeki toplantısında yaptığı konuşmada da Akkuyu Nükleer Santralı ile ilgili açıklamalarda bulunarak, şunları söyledi: “Önümüzdeki 20 yıl boyunca Türkiye’de enerji alanında yüz milyarlık yatırım yapılması planlanıyor. Nükleer enerjide Rusya ile attığımız adımda aylar değil, haftalar sayıyoruz. Bir an önce başlamak istiyoruz. Her şey tamam. Kazmalar vurulacak.”
Putin’le görüştü
Erdoğan, Rusya Başbakanı Vladimir Putin’le Beyaz Ev’de yaptığı görüşmede ise Mersin Akkuyu’da Rusya’nın inşa edeceği nükleer santralın temelinin nisan sonu ya da mayıs başı atılabileceğini söyledi. Erdoğan, “Bazı çevreciler bu projeyi sabote etme gayreti içerisinde. Ama biz inanıyoruz ki inşaat için mekanın tercihi, iyi proje ve güvenlik önlemleri bağlamında bu projeyi doğru şekilde gerçekleştireceğiz.” dedi.
Vizesiz Rusya nisanda başlıyor
Tayyip Erdoğan, Dimitri Medvedev’e bir sürpriz yaptı ve sözü, 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova anlaşmasının metninin bir kopyasını getirdiğini söyledi. Erdoğan, Medvedev’e üzerinde Moskova anlaşmasının resmedildiği pul bulunan çerçeveyi de
hediye etti.
TÜRKİYE ile Rusya arasında yapılan Stratejik İşbirliği Anlaşması kapsamında alınan kararla vizelerin kaldırılmasında sona gelindi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün Moskova’da iki ülke arasında vizeleri kaldırmak için nota teatisinde bulundu. Vizesiz seyahatlerin, 17 Nisan’da başlaması konusunda uzlaşıya varıldı. Bu kapsamda Türk ve Rus vatandaşları 180 gün içerisinde 90 günü aşmayacak ve birbirlerinin ülkelerinde 30 günden fazla kalmayacak şekilde vizesiz olarak seyahat edebilecekler. Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, “Vizelerin kaldırılması fiilen başlamıştır. Atılan bu adımla iki ülke arasında sadece ekonomik ilişkiler değil halklarımız arasındaki kültürel ilişkiler ve komşuluk ilişkileri de pekiştirilecektir” dedi.
Petrol ve gaz masada kaldı
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan ile Medvedev’in Kremlin Sarayı’nda düzenledikleri ortak basın toplantısının ardından Rus ve Türk yetkilileri arasında kıran kırana pazarlıklar yaşandı. Erdoğan ile Medvedev’in başkanlığındaki üst düzey İstişare Konseyi “ÜDİK” toplantısında, Samsun Ceyhan petrol boru hattı projesinde de büyük pürüzlerin ortaya çıktığı öğrenildi. Rus kaynaklarından edinilen bilgiye göre Türkiye, bir ton petrolün geçişi için şu an 18 dolar talep ediyor. Rusya ise bu fiyatın 5-6 doları geçmemesi gerektiğini savunuyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Gazprom Başkan Yardımcısı Aleksander Medvedev ile ayaküstü hararetli tartışmaya girerek Türkiye’nin taleplerini tekrarladı. Medvedev de Bakan Yıldız’a, “Ülkelerimiz arasında doğalgaz alımlarıyla ilgili imzalanmış anlaşmamız vardır. Taraflar bu anlaşmaya sadık kalmalı. Taviz isteğinize doğrusu
bir anlam veremiyorum” dedi.
Rus basınına şikayet etti
Ortak basın toplantısından hemen sonra Rus medyasının yanına gelen Başbakan Yardımcısı İgor Seçin ise, şöyle konuştu: “Pürüzleri gideremedik. Türk tarafı inşa edilecek Samsun-Ceyhan petrol boru hattından akıtılacak petrol için çok yüksek transit geçiş ücreti alma ısrarından vazgeçmedi. Durum böyle olunca ben de Türk tarafına Montrö anlaşmasının halen yürürlükte olduğunu, Rusya’nın daha uygun fiyata Boğazlardan petrolü tankerlerle taşımaya devam edeceğini hatırlattım.”
Medvedev: Akkuyu’da yepyeni bir yönetim sistemi kurulacak
RUSYA Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, “Sorumluluğumuz daha da arttı” derken, güvenlik konusunda şunları dile getirdi: “Türkiye toprakları üzerinde kurulacak ilk nükleer santral konusu çok önemli. Japonya’nın yüz yüze kaldığı devasa afet gündemimizde. Santralın nerede yapıldığına doğru karar vermek lazım. Proje ve işletmenin doğru yapılması lazım. Bunlar yapıldığında nükleer enerji kesinlikle güvenlidir ve yararlıdır. Akkuyu’da yepyeni bir yönetim sistemi kurulacak. Sorumluluğumuz daha da arttı. Bütün teknolojiler beraberinde risk ihtiva ediyor. Proje aşamasında tehlikelerin ne ölçüde bertaraf edilebildiği önemlidir. Akkuyu’daki proje diğer nükleer santrallerden yaş, güvenlik, güvenlik ilkeleri yönünden çok farklı bir santral. Japonya’da olanlarda bile güvenlik alanında ilave tedbire gerek yok, çünkü son derece gelişmiş güvenlik sistemleri var. Deprem herşeye zarar verebiliyor. Dolayısıyla inşaatın yapılacağı konum önemlidir. Bizim bölgelerimizde de sismik bölgelerde bu tesisler inşa edildi. Bu konuda ne tedbir alınması gerektiğini biliyoruz. Bu proje son derece ilginç bir projedir. Sorumluluk üstleniyoruz. Rusya ilk defa böylesine sadece inşaat konusunda sorumluluk üstlenmiyor. Aynı zamanda servis verme ve işletme konusunda da sorumluluk gösteriyor. Bu tür komplike tesislerin kurulmasında gündeme gelen sorunları aşmış oluyor.”
Türkler ihaleye girmeyince ihalede fazla para ödedik
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, yemekten sonra Dimitri Medvedev’in kendisini yeni yaptırdığı konutunda gezdirdiğini söyleyerek, “Gezerken bana dedi ki, ‘burayı yaptırırken ihaleye çıkarttık. Ancak ihaleye Türk firmaları girmediler. O yüzden galiba biraz fazla para ödedik’ diyerek Türk müteahhitlerden memnun olduklarını ifade etti” diye konuştu.
Medvedev’in savaş endişesi
RUSYA Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, Libya’daki olaylarla ilgili soruya verdiği yanıtta Türkiye ve Rusya’nın gelişmelere kayıtsız kalamayacağını söyledi. Medvedev, “Öyle çözüm bulunmalı ki sivil halk mağdur olmasın” dedi. Libya’nın hava sahasının kapatılması konusundaki tartışmaların BM Güvenlik Konseyi ilkeleri ışığında ele alınması gerektiğini belirten Medvedev, “Konsey kara harekatı da öngörülebiliyor. Bu savaşın başlaması demek olacaktır. Erdoğan’la bu konuyu ele aldık. Gerginliğin artmasını istemiyoruz” dedi. Medvedev, Kaddafi yönetiminin, Arap ve Afrika ülkelerinin taleplerini de dinlemesini beklediklerini söyledi.
Berkant hastaneye kaldırıldı
‘Samanyolu’ şarkısıyla efsaneleşen şarkıcı Berkant Akgürgen beyin kanaması şüphesiyle hastaneye kaldırıldı. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ulaştığında solunumu durma noktasında olan 73 yaşındaki şarkıcı, yoğun bakım ünitesinde tedavi altına alındı. Doktorları Berkant’ın sağlık durumunun ciddi olduğunu belirtti. Göztepe’deki evinde dün aniden fenalaşıp şuuru kapanan Berkant, eşinin çağırdığı ambulansla hastaneye götürülüp tedaviye alındı.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne silahlı saldırı
Kayseri Büyükşehir Belediyesine gece saatlerinde silahlı saldırı düzenlendi. Mustafa Kemal Paşa Bulvarı’nda bulunan belediye binasının ön giriş kapısına saat 02.00 sıralarında kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişilerce silahla birkaç el ateş edildi.
Saldırıda belediye binasının bazı camları kırılırken, duvara da mermi isabet etti. Olayda ölen ya da yaralanan olmadığı öğrenildi. Yetkililer, saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen bazı kişilerin gözaltına alındığını kaydetti.
TCK’da ‘telekulak’a ağır ceza geliyor
Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) haberleşme ve özel hayatın gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi, yargıyı etkilemeye teşebbüs suçları için öngörülen cezalar yeniden düzenleniyor. TCK’da bazı değişiklikler yapılmasını öngören kanun tasarısı, TBMM Başkanlığına sunuldu. Tasarıyla TCK’nın “Haberleşmenin gizliliğini ihlal” başlıklı maddesi yeniden düzenlenerek, bu suç için verilecek cezalar artırılıyor. Buna göre, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlalinde öngörülen ceza, yarı oranında yükseltilerek “1 yıldan 3 yıla kadar” şeklinde düzenleniyor; bu gizlilik ihlali, haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse ceza bir kat artacak.
Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse için öngörülen 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası da “2 yıldan 5 yıla kadar” olarak yeniden belirleniyor. Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın ifşa eden kişiye verilecek hapis cezası da yarı oranında artırılarak, “1 yıldan 3 yıla kadar” şeklinde düzenleniyor. Bu kapsamda, “Diğer tarafın rızası olmaksızın” ifşa edilmesine ilişkin düzenlemeye de bunun “hukuka aykırı” olması esası getiriliyor. Tasarıyla, “Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması halinde cezanın yarı oranında artırılması”na ilişkin hüküm yasa metninden çıkarılıyor. Tasarı kapsamında “Kişiler arasında aleni olmayan konuşmaların taraflardan birinin rıza olmadan dinleyen veya bunları kaydeden”ler için öngörülen “2 aydan 6 aya kadar hapis cezası “2 yıldan 5 yıla” yükseltiliyor. Bu kayıt işlemi aleni olmayan bir söyleşiye katılmak suretiyle ve tarafların rızası olmadan yapılmış ise hapis cezası “6 aydan 3 yıla kadar” uygulanacak. Kişilerin aleni olmayan konuşmalarının kaydedilmesi suretiyle elde edilen verileri hukuka aykırı şekilde ifşa eden kişi ise “5 yıla kadar hapis ve 4 bin güne kadar adli para cezası” ile cezalandırılacak. TCK’nın, “Özel hayatın gizliliğini ihlal” suçu için öngörülen 6 ay-3 yıl arasındaki hapis cezası 1-3 yıl şeklinde uygulanacak. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde verilecek cezalar bir kat artırılacak. Değişiklikle görüntü ve seslerin “Hukuka aykırı olarak” ifşa edilmesi hükmü getiriliyor.
ŞİKAYET HAKKINI KULLANMA
Tasarıda, TCK’nın “Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar”ın soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması kuralı korunuyor. Ancak, bu suçların işlendiği izlenimini veren bir durumun varlığını öğrenen Cumhuriyet Savcısı, “Mağduru çağırarak şikayet hakkını kullanıp kullanmayacağını” soracak.
“Haberleşmenin gizliliğini ihlal”, “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” ile “Özel hayatın gizliliğini ihlal” suçlarına konu bilgilerin ifşa edildikten sonra “Haber verme sınırları aşılmaksızın” haber yapılması suç oluşturmayacak. Ancak, bunun için söz konusu suçların işlenmesine iştirak edilmemesi gerekecek.
YARGIYI ETKİLEMEYE TEŞEBBÜS
Tasarıyla TCK’nın “Yargı görevi yapanı etkileme” başlığı “Yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs” şeklinde değiştirilerek, buna ilişkin cezalar yeniden düzenleniyor.
Buna göre, “Görülen dava veya yapılan bir soruşturmada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi”, 2 yıldan 4 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. Yürürlükteki düzenlemede bu ceza “6 aydan 2 yıla” kadar şeklinde yer alıyor.
Bu suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması durumunda verilecek hapis cezası yarı oranında artırılacak.
SORUŞTURMA GİZLİLİĞİNİN İHLALİ
Tasarı, soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi için öngörülen 1 yıldan 3 yıla kadar hapsin yanı sıra adli para cezası da getiriliyor. Bu suçun oluşabilmesi için “Soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle masumiyet karinesinden yararlanma hakkının, haberleşmenin gizliliğinin veya özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi ya da soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğine ilişkin olarak yapılan açıklamanın maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye elverişli olması” gerekecek.
Öte yandan, soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlal eden kişi, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis veya adli para cezasına çarptırılacak.
“Kapalı” kararı bulunan bir duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini ihlal eden kişi yine 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezasına mahkum edilecek. Ancak, bu suçun oluşması için tanığın korunmasına ilişkin gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyet koşulu aranmayacak.
Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişileri suçlu ilan eden görüntülerinin yayınlanması halinde verilecek ceza 6 ay-2 yıl arasında değişecek. Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin, haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmayacak.
ADİL YARGILAMAYI ETKİLEMEK
Tasarı, görülen bir dava veya yapılan bir soruşturmada, hukuka aykırı bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunanlara 50 günden az olmamak üzere adli para cezası verilmesi hükmü getiriliyor. Yürürlükteki düzenlemede bu suç için öngörülen ceza 6 aydan 3 yıla kadar hapis şeklinde yer alıyor.
GEREKÇEDEN
Tasarının gerekçesinde, özel hayatın gizliliğinin, kişinin en az müdahale ile hayatını sürdürmesi hakkını içerdiği, kişiye ait maddi ve manevi değerleri barındırdığı ifade edildi. Özel hayatın gizliliğinin bilimsel ve teknik gelişmelere karşı da korunmasının önemine değinilen gerekçede, bunun basın, ifade ve haberleşme özgürlükleriyle de bağdaştırılması gerektiği belirtildi.
Gerekçede, kişinin özel hayatının, sosyal hayatının aksine bir araştırma ve ifşa etme konusu yapılamayacağı dile getirilerek, “Basın özgürlüğü çerçevesinde, kişinin sosyal hayatıyla ilgili yapılan araştırma ve ifşa etme faaliyetleri meşru kabul edilmektedir. Zira, sosyal hayatın ifşa edilmesinde kamu yararı bulunduğu değerlendirilmektedir. Ancak, özel hayata ilişkin olay ve bilgilerin ifşa edilmesinin meşru bir amaçla açıklanması her zaman mümkün olmamaktadır. Özel hayatın korunması, bu değerlerin başkaları tarafından bilinmesi ve müdahale edilmesini yasaklamakla mümkündür” denildi.
İfade özgürlüğünün “Başkalarını küçük düşürücü, incitici, hakaret edici ve saldırgan ifadeler kullanılması ve şiddeti teşvik etmeyi içermediği” belirtilen gerekçede, tasarıda öngörülen düzenlemelerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, ifade özgürlüğü bağlamında yerleşmiş içtihatlarının da göz önünde tutulduğu kaydedildi.
SABAH
Savcı Öz, Baykal’a gidecek
CHP’deki taciz ve şantaj iddialarına el koyan Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, ‘mağdur’ sıfatıyla dinleyeceği Baykal’ı bizzat ziyaret edecek ve elindeki belgeleri gösterecek. Baykal’ı deviren kasetin kaynağına ise çok yaklaşıldı. Öz, elindeki belgeleri Baykal’a gösterip komplonun deşifresinde yardım isteyecek. Baykal’ı koltuktan eden kasetle ilgili olarak da server’a ulaşıldığı öğrenildi. Yusuf Çelebi’nin haberine göre, CHP’deki taciz ve şantaj iddiaları ile ilgili olarak Ergenekon soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı ziyaret edeceği öğrenildi. Halk TV’nin, Soner Yalçın’ın sahibi olduğu Odatv’ye satışının görüşüldüğü günlerde Odatv muhabiri Ayfer İklim Bayraktar, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ekseninde gelişen iddialara Zekeriya Öz el koydu.
ÖZ, BAYKAL’A GELECEK
Kılıçdaroğlu ve Tekin’i tanık sıfatı ile ifade vermeye davet eden Öz, mağdur olarak dinleyeceği Baykal’ı ise bizzat kendisi ziyaret edecek. Edinilen bilgiye göre Zekeriya Öz, görüşmeye soruşturmanın Baykal’ı ilgilendiren kısımlarında yer alan delil ve belgelerle gelecek. Öz bu belgeleri Baykal’a göstererek komplonun merkezinde yer alanların tespiti konusunda yardımını isteyecek.
SERVER’A ULAŞILDI
Deniz Baykal’ı genel başkanlıktan eden ilk komplodaki görüntülerin kaynağının da tespit edilmek üzere olduğu öğrenildi. Baykal ile eski özel kalem müdürü ve Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’a ait olduğu iddia edilen görüntülerin servis edilmesiyle ilgili olarak hukuki yollara gidilmişti. Soruşturma sonucunda ‘server’a ulaşıldığı ve kamera kayıtlarının kimler tarafından yüklendiğinin ortaya çıkarılmasına çalışıldığı belirtiliyor. Serverda yapılacak inceleme ile görüntülerin yüklendiği bilgisayarın IP numaraları tespit edilebilecek ve faillere ulaşılabilecek.
ERGENEKON’A DAHİL OLDU
Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yakınındaki isimlerin verdiği bilgiye göre Özel Yetkili Savcı Zekeriya Öz, kaset skandalını da Ergenekon soruşturması çerçevesinde incelemeye başladı. Soruşturma Odatv’den çıkan delillerle birlikte değerlendirilecek.
Merkezde Halk TV var
CHP’deki son taciz ve şantaj iddiaları Odatv’nin sahibi Soner Yalçın’ın hisseleri Baykal’ın yakınlarında bulunan Halk TV’yi satın almak istemesiyle başladı. Kılıçdaroğlu ile CHP Genel Başkan Yardımcıları Gürsel Tekin, Erdoğan Toprak ve Hurşit Güneş, kanalın Soner Yalçın’a devri konusunda mutabık kaldı. Baykal ise kanalın devrine sıcak bakmadı. Perde arkasındaki görüşmeler, Odatv soruşturması kapsamında yapılan dinleme ve aramalarla kamuoyuna yansıdı. Böyle kamuoyu komplo ve skandallardan haberdar oldu.
Yoğun bakımda kavga!
İbrahim Tatlıses’in aynı zamanda oğlu İdo’nun da annesi olan eski hayat arkadaşı Derya Tuna ile Tatlıses’in son yıllardaki sevgilisi sunucu Ayşegül Yıldız’ın yoğun bakım ünitesinde kavga ettikleri ortaya çıktı. İddiaya göre Yıldız, sevgilisi Tatlıses’in yoğun bakım ünitesindeki odasına girmeyi çok istiyordu. Milliyet’in haberine göre, Yıldız, daha önce Tatlıses’in şirketlerinde yöneticilik yapan Aşkın isimli kadının yardımıyla doktorla görüştü ve Tatlıses’in odasına girmeyi başardı. Hastaneye gelen hemen hemen herkesle tek tek görüşen ve “Geçmiş olsun” dileklerini aile adına kabul eden ve günlerdir uyumayan Tatlıses’in eski hayat arkadaşı Tuna bu durumu haber alınca çılgına döndü. Hızla yoğun bakım ünitesine doğru giden Tuna, Tatlıses’in odasının çıkışında Yıldız’la karşılaştı. Görevli doktora kızan Tuna, “Siz bu f….i nasıl odaya alırsınız, kime sordunuz?” diyerek tepki gösterdi.
Bunun üzerine Yıldız “Asıl sen f….n” diyerek Tuna’ya karşılık verdi. Tuna “Benim adım Derya Tuna” deyince Yıldız da “Olabilir benim adım da Ayşegül Yıldız” diyerek meydan okudu. Bunun üzerine doktor “Hanımlar burası kavga yeri değil, seviyeyi iyice düşürdüğünüz” diyerek iki kadından da odanın önünden uzaklaşmasını istedi.
Tatlıses’in ameliyat olduğu ilk gün hastanede Yıldız ile Tuna’nın arasındaki gerginlik dikkatlerden kaçmamıştı. Yıldız Tatlıses’in eski hayat arkadaşı ve kızı Melek Zübeyde’nin annesi Perihan Savaş ile sohbet ederken Tuna, aynı karede yer alsa bile her iki kadından da uzak bir köşede durmaya özen gösteriyordu.
Piyasalarda neler oluyor?
İMKB 100 Endeksi birinci seansa, önceki kapanışa göre 305,05 puan artarak 63.585,47 puan seviyesinden başladı. Hisse senetleri, bu seviyede ortalama yüzde 0,48 oranında değer kazandı. DOLAR 1,5980 LİRADAN, AVRO 2,2260 LİRADAN GÜNE BAŞLADI İstanbul serbest piyasada dolar 1,5980, avro 2,2260 liradan güne başladı. Kapalıçarşı’da 1,5920 liradan alınan dolar 1,5980 liradan satılıyor. 2,2190 liradan alınan avronun satış fiyatı ise 2,2260 lira olarak belirlendi. Serbest piyasada önceki kapanışta doların satış fiyatı 1,5860 lira, avronun satış fiyatı ise 2,2120 lira olmuştu.
RaDİKAL
CHP’den ‘bedelsiz bedelli’ teklifi
CHP ‘bedelli’ teklifini açıkladı. Geliri 1000 liranın altında olanlar hiç ödeme yapmayacak. Hükümet tasarıya şimdilik soğuk. CHP, merakla beklenen bedelli askerlik teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu ve kamuoyuna açıkladı. 1 Ocak 1983’ten önce doğanlar için öngörülen düzenleme ile yıllık geliri 12 bin TL’den az olanlar veya hiç geliri olmayanlara herhangi bir bedel ödemeden 21 gün askerlik yapma şansı tanınıyor. Geliri 12 bin-25 bin arasında olanlardan 7 bin 500, 25 binden çok olanlardan da 15 bin TL bedel alınacak.
28 yaş ve gelir durumu
Teklife göre; bedelli askerlik uygulamasından 1 Ocak 1983 tarihinden önce doğanlar yani 28 yaş ve üzerindekiler yararlanabilecek. Yıllık gelirlerinin toplamı; 12 bin liradan az olanlar veya hiç geliri olmayanlar herhangi bir bedel ödemeden; 12 bin ila 25 bin lira arasında olanlar bin 500 lira; 25 bin liradan fazla olanlar ise 15 bin lira ödemeleri halinde 21 gün olan temel askerlik eğitimlerini yapmaları şartıyla askerlik hizmetlerini yerine getirmiş sayılacaklar.
Bu ücretler, askerlik hizmetinden itibaren eşit taksitler halinde de ödenebilecek. Bu halde ödenecek tutara TÜFE farkı eklenecek. Bedelin 2 yıla kadar taksitlendirilmesi için ise yetki bakanlar kurulunda olacak.
Siviller karar verecek
Teklifle ilgili açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, sözleşmeli er düzenlemesiyle terörle mücadelede yeni safhaya girildiğini kaydederek, “Olumlu baktığımız bu düzenleme ile artık terörle mücadelede daha profesyonel, daha eğitimli, bölgenin şartlarını daha iyi bilen birlikler yer alacak. Böyle bir aşamaya girilmişken Türkiye askerlik süresini kısaltma ile karşı karşıyadır. Genelkurmay Başkanlığı, TSK görüşü şüphesiz önemlidir, ancak konuyu çözecek olan parlamento, sivil iradedir. Sivil irade bu konuyu çözmeye muktedirdir. Yeter ki Meclis’te gurubu bulunan siyasi partiler bu konuya ilgi duysun, destek versin” diye konuştu.
Hamzaçebi, düzenleme için TSK ile temaslarının olup olmadığının sorulması üzerine, bugüne kadar 3 kez düzenleme yapıldığını anımsattı ve Başbakan ile AKP’nin bu konuda beklenti yarattığını belirterek, “Bu, siyasetin karar vereceği bir konudur. Böyle bir düzenleme TSK’nın terörle mücadelesinde hiçbir zafiyete yol açmaz. Bu kararı siviller verecektir, askerler değil” dedi.
Seçim yatırımı değil
Başbakan’a “sözünün gereğini yerine getirmesini bekliyoruz” diye seslenen Hamzaçebi, teklifin ‘seçim yatırımı’ değil, bir ihtiyacın görülmesi olduğunu söyledi. Hamzaçebi, “Her şey seçim yatırımı olarak görülürse, seçime doğru parlamentoda hiçbir düzenlemeyi yapmamak gerekir” diye konuştu.
Sahte beyana ‘tadında’ askerlik
Gelir durumlarında kişinin beyanı esas alınacak. Yapılacak inceleme ve denetimlerde gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlere zorunlu askerlik hizmeti yasal süresi üzerinden yaptırılacak. Bir başka deyişle Başbakan Erdoğan’ın CHP’nin teklifini eleştirirken kullandığı ‘tadında bir askerlik yaz tatilinde yapılmaz’ sözlerinde tarif ettiği gibi bir askerlik yapacak. Bedelin ödeme usul ve esasları ile beyanlarda istenecek bilgi ve belgeler bakanlar kurulu ile düzenlenecek.
Plana göre, elde edilen gelir özel bir hesapta tutulacak ve Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından öğrenci yurdu finansmanında kullanılacak.
Hamzaçebi, Kılıçdaroğlu’nun konuyla ilgili şehit aileleri ve gazilerden tepki aldığının belirtilmesi üzerine de “Gazilerimizin ve şehit ailelerinin hassasiyetlerine saygı duyuyoruz. Ancak sözleşmeli er ile terörle mücadele yeni bir yaklaşım söz konusudur” dedi.
‘Bedelli istismar alanı olmasın’
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, CHP’nin bedelli askerlikle ilgili teklifini “Bedelli askerlik bir istismar alanı. Böyle bir konunun istismar alanı olarak kullanılması doğru değil” şeklinde değerlendirdi. Vural TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, MHP olarak rekabet yarışına gitmeye gerek görmediklerini belirtirken bedelli askerlik konusunda beklenti oluşturulduğunu ifade etti. Vural “Biz çözüm konusunda hükümetin iradesini TBMM’ye getirmesinde fayda görüyoruz, hükümet bir çalışması varsa seçimlerden önce Meclis’e getirsin” diye konuştu.
‘İçtüzüğe göre her yeni teklif değerlendirilir’
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Suriye Savunma Bakanı Korgeneral Ali Muhammed Habib Mahmut’u kabulünde gazetecilerin, CHP’nin bedelli askerlikle ilgili yasa teklifi ve bu konuda bakanlık tarafından herhangi bir hazırlık yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusu üzerine, “Milli Savunma Bakanlığı’nın neler hazırladığını siz daha önceden biliyorsunuz” dedi. Mevcut kanunun maddelerini defaatle izah ettiğini ifade eden Gönül, “Her yeni teklif Meclis İçtüzüğü’ne göre, elbette değerlendirilecektir” diye konuştu.
Gönül, AKP’nin teklife sıcak mı yoksa soğuk mu olduğunun sorulması üzerine de parti adına konuşmadığını söyledi. Bakan Gönül, kişisel görüşü sorulunca ise tepki göstererek, “Kişisel görüşümü niye açıklayayım ki şimdi? Burada başka bir konu için toplandık. Söyleyeceğimi söyledim” dedi.
Bozdağ: Bedelsiz atıyor
AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, CHP’nin teklifine tepki gösterirken “Sayın Kılıçdaroğlu bedelsiz atıyor” dedi. Bozdağ, Meclis’te, CHP’nin bedelli askerlikle ilgili yasa teklifini destekleyip desteklemeyecekleri sorusuna karşılık, “CHP’nin sürekli olarak aldatma yatırım politikalarına devam ettiğini”, teklifin de bunlardan biri olduğunu söyledi. Bozdağ, “9 senedir parlamentodalar. Bu konuya bu kadar istekliydilerse niye seçime 2 ay kala böyle bir teklifi veriyorlar? Sayın Kılıçdaroğlu, bedelsiz atıyor. Bu, seçime yönelik ve beklentileri istismara dönük bir tekliftir. Bizim gündemimizde böyle bir konu yok” diye konuştu.
SEYFETTİN GÜRSEL: Zengin çocukları bedavaya getirir
28 yaş sınırı, hayata atılarak bir iş tutmuş ama askerliğini yapmamış erkekleri kapsama alıyor. Askerliğin bu kişilerin işlerini bozacağı endişesinden hareket ediliyor. Bu anlayışta ekonomik açıdan bir rasyonalite var.
En büyük sorun kazançların belirlenmesi. Memurlar ve kamu çalışanları için sorun yok. Buna karşılık ücreti düşük bildirilen özel sektör çalışanlarının çoğu bedelsiz yapacak. Aynı şekilde gelirinin büyük bölümünü gizleyen serbest meslek sahipleri, esnaf, küçük işveren de… Dahası işi gezmek tozmak olan zengin çocukları bir kazançları olmadığından işi bedavaya getirecekler. Sistemin adil olmadığı çok açık
“Bu bir defalık olacak” diyorlar. 28 yaş sınırına çok yakın olanlar için büyük haksızlık. Bu da adil değil.
İlerde yine birikim olacak. Yine askerliğini geciktirenler bekleyişe geçecek. Aynı vergi aflarında olduğu gibi. ‘Bir defaya mahsus’ tam bir aldatmaca.
Bu sorunun esas çözümü profesyonel orduya geçmektir. CHP’nin önerisi buram buram seçim kokuyor.
TOKİ, Kolombiya’ya el atıyor
Güney Amerika ülkesi Venezüella’nın TOKİ’den petrol karşılığında Tkonut talep etmesinin ardından bu kez talep Kolombiya’dan geldi. Kolombiya Altyapı ve Ulaştırma Bakan Yardımcısı Maria Constanza Garcia Botero, ülkesindeki gecekondu sorununun çözümü için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’ndan (TOKİ) destek istedi. TOKİ’den yapılan açıklamada, Venezuela’nın petrol karşılığında konut istediği TOKİ’ye bu kez bir başka Güney Amerika ülkesi Kolombiya’dan işbirliği teklifi geldiği bildirildi. Açıklamaya göre Türkiye’deki gecekondu dönüşüm projelerini yerinde incelemek için Ankara’ya gelen Maria Constanza Garcia Botero, TOKİ Başkan Vekili Ahmet Haluk Karabel ile görüştü. Ankara’daki gecekondu dönüşüm çalışmalarını inceleyen Bakan Yardımcısı Botero, gecekondu alanlarını Türkiye’de olduğu gibi modern kentlere dönüştürmek istediklerini belirtti. Ankara’da gecekondu dönüşüm çalışmalarının yapıldığı bölgeleri gezdiklerini hatırlatan Botero, “Gerçekten önemli projeleri hayata geçirmişsiniz. Yapılan projelerin büyüklüğü bizleri şaşırttı. TOKİ’nin gecekondu dönüşümü tecrübesinden faydalanmak bizim için çok faydalı olacak. TOKİ yetkilileri olarak Kolombiya’ya gelebilirsiniz, sizleri ülkemizde ağırlamaktan dolayı çok memnun oluruz” dedi.
“2023’TE 500 BİN KONUT HEDEFİNE ULAŞMAK İÇİN YENİ ÇALIŞMALAR BAŞLATACAĞIZ”
TOKİ Başkan Vekili Ahmet Haluk Karabel ise 8 yılda 500 bin konut rakamına ulaştıklarını hatırlatarak, “Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan 2023 yılına kadar 500 bin yeni konutluk hedef ortaya koydu. Bu hedefe ulaşmak için Türkiye’nin 81 ilinde yeni çalışmalar başlatacağız. TOKİ olarak konut ihtiyacının karşılanmasına öncülük ediyoruz. Konuttan okula, hastaneden karakollara kadar her alanda çalışıyoruz. Önümüzdeki 5 yıl gecekondu dönüşüm ve yoksul konut projelerine ağırlık vereceğiz. Yürütmekte olduğumuz kentsel dönüşüm projelerine ek olarak belediyeler ile işbirliği içinde tüm illerimizde gecekondu dönüşüm çalışmalarını başlatacağız” şeklinde konuştu. TOKİ Başkan Vekili Ahmet Haluk Karabel, Maria Constanza Garcia Botero’ya Türkiye hatırası olarak çini hediye etti.
Turkuaz’ın lisansı iptal edildi
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Turkuaz Hava Yolları’nın işletme ruhsatının iptal edildiğini bildirdi. Turkuaz Havayolları’nın işletme ruhsatı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SGHM) tarafından bugün iptal edildi. Ekonomik ve bakım yetersizlikleri nedeniyle ruhsatı 3 ay önce askıya alınan havayolu böylece tamamen sektörden çekilmiş oldu.
ANLAŞMALI BOŞANMA İLE HACİZDEN KAÇTI
İç hat pazarına giren havayolu, kısa sürede piyasaya 60 milyon dolar borçlanmış, uçakları haczedilmişti. En son şirketin sahibi olan Yönetim Kurulu Başkanı Niyazi Aydoğan’ın adı eşi Rengin Aydoğan’dan jet hızıyla boşanması ile gündeme gelmişti. Bankaların borçlar nedeniyle peşine düştüğü Niyazi Aydoğan, boşanma öncesinde tüm taşınmazlarını eşi üzerine geçirmişti.
SON HAMLE FADIL AKGÜNDÜZ’DEN
İşletme ruhsatının 3 aylık süresinin bitmesine yakın Fadıl Akgündüz’ün bu şirketi satın alacağı iddiası ile havacılık sektöründe tüm gözlerin Turkuaz Havayolları’na dönmesine neden oldu.
Normalde ortalama 5-10 milyon dolar yatırımla havayolu kurmak yerine Akgündüz’ün piyasaya 60 milyon dolar borcu olan bir şirketi almak istemesi dikkat çekti. Akgündüz açıklamasında tesettür otellerine, satın alacağı Turkuaz Havayolları ile yolcu taşımayı planladığını söylemişti. Erkek ve kadın yolcuların haremlik-selamlık olarak oturacakları uçakta içki servisinin de yapılmayacağını açıklamıştı. Bu hamlenin SHGM’ye sunularak ek süre alınmak istenmesine rağmen ruhsat uzatılmayarak iptal edildi.
AKŞAM
Katliamdan sadece bebek kurtuldu
Adana’da dehşet. Polis silah sesleri üzerine girdiği evde 4 cesetle karşılaştı. Ailenin oğlu, annesini, 2 kız kardeşini ve eniştesini öldürdüğü şüphesiyle aranıyor
Adana’da bir evden silah sesleri yükselmesi üzerine çevrede bulunanlar polise haber verdi. Eve giren polis korkunçu manzarayla karşılaştı. Salonda tabancayla vurularak öldürülen üçü kadın dört kişinin cesedi bulundu. Araştırmada ölenlerin Ferdi Taşkıran (30) ile eşi Fatma Taşkıran (22), baldızı Hülya K. (15) ve kayınvalidesi Behiye Kesik’e (46) ait olduğu belirlendi. Ferdi Taşkıran’ın bebeklerine bakması için baldızı Hülya K.’yi İstanbul’a çağırdığı ve onunla ilişkiye girdiği iddiaları üzerine çift, Adana’ya geldi. Bir süre sonra Hülya K. ile Ferdi Taşkıran kayıplara karıştı. Anne Kesik kızı için kayıp başvurusu yapıp damadı hakkında suç duyurusunda bulundu.
ZANLI AĞABEY KAYIPLARA KARIŞTI
Ferdi Taşkıran önceki gece baldızıyla birlikte kayınvalidesinin evine gitti. Komşuların kavga ihbarında bulunması üzerine polis eve geldi ancak şikayetçi çıkmayınca evden ayrıldı. Polis şimdi dehşetin zanlısı olarak ailenin oğlu Hakan K.’yı peşine düştü.
Son imzalar atıldı, Rusya ile vizeler 17 Nisan’da kalkıyor
Vizeler konusundaki son adım olan nota teatisi ‘Moskova Anlaşması’nın 90. yıldönümünde yapıldı. Türkiye ile Rusya arasındaki ‘sınır’ 30 gün sonra tamamen kalkıyor. İki ülke, Mersin Akkuyu’da kurulacak nükleer santral için de ‘yola devam’ kararı aldı. Medvedev ‘Sorumluluğumuzun farkındayız’ mesajı verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rusya gezisinin ikinci ve son gününde Kremlin Sarayı’nda Üst Düzey İstişare Konseyi toplantısına katıldıktan sonra Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev ile ortak basın toplantısı düzenledi. Erdoğan Medvedev ile yaptıkları görüşmede, enerji alanının önemli yer tuttuğuna dikkat çekti.
ÖRNEK OLACAK YATIRIM
Erdoğan şöyle devam etti: ‘Her yatırımın olumsuz bir neticesi olabilir. Bunda olumsuz bir netice doğacak diye siz yatırımdan vazgeçemezsiniz. Şu anda yapmakta olduğumuz denizin altından geçen tüp geçitler var. Bu yatırım depreme dayanıklı olarak yapılmaktadır ve deprem şiddeti de en fazla kaç alabilir, işte 8.5, kaç olabilir 9 olabilir, kaç olabilir 9.5… Buna dayanıklı şekilde projelendirmesi yapılmakta, ona göre de bu köprüler yapılmaktadır. Fakat öyle bir şiddette deprem olabilir ki bunu da aşar. Ne olacak? O zaman yapmayalım mı diyeceğiz?” Nükleer enerjiyle ilgili yer planlamasının ve nükleer enerji santralının projelendirilmesinin çok büyük önem arz ettiğini ifade eden Erdoğan, ‘Akkuyu’da atılacak olan adımlar inanıyorum ki dünyaya örnek bir yatırım teşkil edecektir” diye konuştu.
Rus turist sayısında büyük artış bekliyoruz
TÜRKİYE ile Rusya arasında Geri Kabul Anlaşması ile iki ülke vatandaşlarının karşılıklı seyahatlarına ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle ilgili nota teatisi yapıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev’in düzenledikleri ortak basın toplantısının öncesinde yapılan nota teatisine, Türkiye adına Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu imza koydu. Nota teatisinin yapılmasıyla Türkiye ve Rusya vatandaşlarının karşılıklı olarak vizesiz seyahatleri 30 gün sonra başlayacak. Yani iki ülke arasında vizesiz geçişler 17 Nisan’da başlayacak. Bu yıl Türkiye’ye gelecek Rus turist sayısında büyük artış beklendiğini de ifade eden Erdoğan da, iki ülke arasındaki vizelerin kalkmasının önemine işaret etti.
Doğalgaz fiyatında ilerleme yok
TÜRK tarafının doğalgazda fiyat indirimi ve Samsun-Ceyhan petrol boru hattına ilişkin taleplerinde ise ilerleme sağlanamadı. Rusya Devlet Başkanı Dimitry Medvedev, Türkiye’nin doğalgaz fiyatına ilişkin taleplerinde, mevcut yaklaşıma devam etme taraftarı olduğunu ancak önerilere olumlu bakabileceklerini söyledi. Medvedev, ‘Fiyatlar al ya da öde ilkesine göre belirleniyor. Mevcut yaklaşıma devam etme taraftarıyız. Ama bazı durumlarda farklı yaklaşımları ele alabiliriz. Ama tüm bunlar karşılıklılık esasına dayalı olmalı’ diye konuştu.
Güney Akım’da anlaşma gelmedi
RUSYA Başbakan Yardımcısı Igor Seçin, inşası halinde Karadeniz’den geçecek Güney Akım doğalgaz boru hattı üzerinde Rusya ile Türkiye’nin henüz uzlaşmaya varamadığını söyledi. Seçin ‘Neden izin alamadığımızı anlayamıyoruz…Türk ortaklarımız Gazprom’un proje için gerekli belgeleri teslim etmediğini söylüyor. Fakat Gazprom’un belgeleri teslim etmesine imkan yok, çünkü 31 Mayıs’ta başlaması gereken keşif faaliyetlerine ancak 9 Şubat’ta verildi’ dedi. Nabucco’nun rakibi olarak görülen proje için Türkiye henüz nihai izni Rusya’ya vermedi.
Yaz saatinde 1 gün gecikme ‘dijital sistemi’ kilitleyebilir
Türkiye’nin yaz saatine dünyadan bir gün sonra geçme kararını değerlendiren bilişim sektörü uzmanları ‘Sistemde 12, kağıt üzerinde 13.00’te kesilmiş bir fatura sahte kabul edilebilir’ uyarısında bulunuyor. Tüm dünya yaz saatine 26 Mart’ı 27 Mart’a bağlayan gece geçecek, Türkiye ise Bakanlar Kurulu kararıyla pazar günü yapılacak sınav nedeniyle bir gün sonra geçeceğini açıkladı. Kamu, bu gecikmenin herhangi bir soruna yol açmayacağını açıklamasına karşın özellikle teknoloji şirketlerinde büyük tedirginlik başladı. Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD), bu kararın geçişi otomatik olarak yapan dijital sistem ve altyapılarda, son kullanıcıyı da etkileyecek karışıklık ve sorunlara yol açabileceği uyarısında bulundu.
YÜZLERCE PROGRAM ETKİLENİR
TÜBİSAD’ın açıklaması şöyle devam ediyor: Tüm kuruluşlardaki yüzlerce programın elle tarih değişimlerinin yapılması gerekecektir. Uygulamalar, faturalamadan haberleşmeye kadar pek çok konuyu kapsamaktadır. Pazar günü işlem yapan işyerleriyle bankacılık sistemlerinde para transferlerinin yanlış gözükmesi, mail, veritabanı, ödeme sistemleri gibi uygulamalarda, saat başı ücretlendirme yapılan servislerde yaşanabilecek aksaklıklar bunlar arasında sayılabilir.
2000’DE SORUN ÇIKMADI
ENERJİ Bakanlığı yetkilileri, kararı almadan önce İMKB ve SPK ile görüştüklerini belirterek, ‘Pazartesi günü sabah 8.30’da sistemler normal saatle uyumlu olacak. Pazar günü saat 12.00’de yapılan havale, saat 13.00’te yapılmış gibi görünecek. Ama o da bir problem yaratmaz. Evdeki bilgisayarlar tek tek değiştirilemez. Yaratacağı bir olumsuzluk olmaz. 2000 yılında da aynı sorun olacak dendi, korku yaratıldı ancak hiçbir sorun çıkmadı’ dedi.
SAHTE FATURA SAYILABİLİR
ŞİRKETLERE yazılım çözümleri geliştiren SAP Türkiye’nin Genel Müdürü Cem Yeker, sadece ulaştırma ve finans değil reel sektörün etkileneceğini kaydederken, ‘Siz bir fatura keseceksiniz irsaliyesi 12.00’da, faturanın saati 13.00. Bu sahte faturaya girer mi Gelirler Müdürlüğü’nün bir düzenleme yapması gerekecek’diye konuştu.
GEREKLİ ÖNLEM ALINSIN
ULAŞTIRMA Bakanlığı Haberleşme Genel Müdürlüğü, ileri saat uygulamasına geç geçilecek olması nedeniyle oluşacak risklere yönelik basın açıklaması yaptı. Açıklamada, ‘Bunun sonucunda; finans, bankacılık, ulaşım, iletişim gibi alanlar başta olmak üzere birçok sektördeki hizmet ve iş süreçlerinde gerekli önlemlerin alınması gerekiyor. Gerekiyorsa 26-27-28 Mart 2011 tarihlerinde sisteme ve görevli personele yönelik ilave tedbirler alınsın’ denildi.