Bilirsiniz, “Biz demiştik demeyi hiç sevmem, ama” diye başlar bazı sözler veya yazılar… Öyle başlar da, insan ister istemez dediği çıkınca biraz da gizli haz alır!.. Bu girişten sonra; şimdi bu yazıya ne yönden bakarsanız bakın… “Biz demiştik ama!…” Hatta; Anıtlar Kurulu’ndan izin çıktığı duyurulan gün bile “Bakan bu işe karşı” diye haber yapmıştık. Üzülsek de durum budur… “İzin çıksa önce biz açıklarız” derken, en tepe yönetici… Bunu kamuoyuyla paylaşmamak olmazdı.
Ortada çözülmeyen veya çözülemeyen önemli bir konu olduğu belli bu işte… Ve ben Demirören’in dediği gibi Mayıs’ta kazma vurulacağına ihtimal vermiyorum.
Eğer olursa, bu yönetimin başarısı olur… Herkes şapka çıkartır. Yok eğer olmazsa her zamanki gibi yine “Dün dündür, bugün bugündür”misali yeni bir söylem geliştirilir ki, tamamen inandırıcılıktan uzak olur!…
Tabii biz bunları yazınca; çok kişi soruyor. “Sizin fikriniz nedir?” diye… Habertürk yazarı Yavuz Semerci, Bakan Günay’la bu konuyu uzun uzun konuşmuş ve ikna olmuş ki geçen günkü yazısında, “Ben stadın bu bölgeye yapılmasını doğru bulmuyorum”demiş. Bunu yazdım çünkü, Yavuz’u tanırım. İyi bir Beşiktaşlıdır. Ben Sabah’ta köşe yazarı iken, o da ekonomi müdürü idi. Konuyu ilk ağızdan öğrenmiş ve paylaşmış, yazdığından çok da yazmadığı bilgi vardır onda… Yani iyi bir referans…
Benim fikrime gelince, stadın yapılması yönünde… “Tarihi doku bozulur mu?” derseniz, projeyle ilgili bir durum bu… Sarayları gölgeleyen İstanbul’un silüetini bozan (Gökkafes-Süzer) iki devasa bina ve koca bir kütle (Swiss Otel) orada dururken, bir yenisinin daha eklenmesini ben de istemem. Ama bu dokuya uygun şirin ve güvenli bir stad Beşiktaş’ın hakkıdır. Hele hele depremin nefesini ensemizde hissettiğimiz şu günlerde… Stadın başka bir yere taşınmasını ise asla kabullenemem. Buraya yapılacak stat kişisel çıkar değil, kamunun yararına bir iştir.
Tarla alıp, sanayi alanına çevirmiyoruz, kaçak kat çıkmıyoruz, yeşil alanı elli tane plan tadili ile inşaata açmıyoruz, hastane içine benzinlik yapmıyoruz… Yani!..
Uzatmayalım… Bu konu çok önemli…
Demirören’in dediği gibi “Aman fazla bu işi konuşmayalım” demek de yanlış, işi uzatmaya yönelik demeçler de yanlış.
Anlayacağınız, saklamak da, uzatmak da çözüm değil…
Ne İstanbul’u çirkinleştirmek isteriz, ne de olası bir afette insanların yitip gitmesini…
Sonra hesap vermesi zordur.
Açık toplumlarda, işler açık yapılır. Onun için, bu işi kamuoyu önünde tartışmalıyız. Gerekirse geniş çaplı bir katılımla kamuoyu oluşturmalıyız.
Özetle; bırakın sessiz kalmayı, bağıra bağıra hakkımızı aramalıyız.