AKTÜEL-Kemik erimesini etkileyen faktörlere dikkat!

Halk arasında “kemik erimesi” olarak bilinen osteoporozun kırık gelişmediği sürece ağrıya neden olmadığı için sinsice gelişiyor. Uzmanlar, iskelet yapısındaki kemik kaybının 40 yaşından sonra arttığını, 50 yaşın üzerindeki her 3 kadından birinde hastalığın görüldüğünü; hastalığın erkekleri de tehdit ettiğini belirterek, kalıtım, Asya ırkına sahip olmak, ince vücut yapısı, kalsiyum ve D vitamininden yetersiz beslenme, güneş ışınlarından yeterli yararlanamama, seks hormonlarının yetersizliği başlıca risk faktörleri içinde yer alıyor.

Osteoporoz ile Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Fatma Atalay, 20 Ekim Dünya Osteoporoz Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, osteoporozun, kemik yoğunluğunun azaldığı ve kemik kalitesinin bozulduğu bir hastalık olarak tanımlanabileceğini söyledi.

Hastalığın, tüm iskeletin zayıflamasına yol açtığını ve özellikle omurga, kalça ve el bileğinde kırıklara neden olduğunu vurgulayan Atalay, tıp dünyasındaki ilerlemeler ile birlikte insan ömrünün uzaması ve nüfusun yaşlanmasının osteoporozun görülme sıklığını artırdığını belirtti.

Atalay, osteoporozun, kırık olmadığı sürece ağrı yapmadığı için sinsice ve sessizce ilerleyen bir hastalık olduğunu, yıllar içinde gelişen omurga kırıklarının, hastanın boyunda kısalmaya yol açtığını belirterek, bel, sırt veya kalçada ağrı duyulmasının, omurlarda ezilme ve çökmeye bağlı vücudun öne eğilmesinin, omurga, kalça ya da el bileğinde aniden kırık gelişmesinin osteoporozun belirtileri olduğu uyarısında bulundu.

Osteoporozdan şüphe edilmesi halinde uzman hekim tarafından kişinin kas-iskelet sisteminin tam olarak muayene edilmesi, altta yatan başka bir hastalığının olup olmadığının araştırılması gerektiğine dikkati çeken Atalay, “Röntgen filmlerinde kemiğin yüzde 30 kaybı oluncaya kadar herhangi bir bulgu saptanamaz, filmlerde kemik zayıflığı saptandığında, hastalığın ilerlemiş olduğu düşünülür” diye konuştu.

Atalay, “kemik dansitometrisi” diye isimlendirilen “kemik yoğunluk” ölçümleri ile erken tanı imkanı olduğunu ifade ederek, kemik yoğunluğunun çocukluk ve ergenlik dönemlerinden 30 yaşlarına kadar artmaya devam ettiğini, bu dönemde beslenme ve fiziksel aktiviteye daha fazla özen gösterilmesi gerektiğini vurguladı.
Kemik yapısının gelişiminde genetik faktörlerin de etkili olduğunu anlatan Atalay, bunun yanı sıra hormonlar, besleme alışkanlığı, fiziksel aktivite ve güneş ışınlarının yeterli alınmasının da çok önemli olduğunu söyledi.

KADINLAR KADAR ERKEKLERİ DE TEHDİT EDİYOR
Atalay, iskelet yapısındaki kemik kaybının 40 yaşından sonra yavaş yavaş arttığını, 50 yaşın üzerindeki her 3 kadından birinde hastalığın görüldüğünü ve menopozla birlikte kaybın daha da arttığını belirterek, “Hastalık kadınlar kadar erkekleri de tehdit ediyor, hatta çocuklarda bile görülebiliyor” dedi.

Yaşam boyunca erkeklerin üçte birinin osteoporoza bağlı kırık riski taşığını ifade eden Atalay, erkeklerde kemik yoğunluğunun en önemli belirleyicisinin testesteron hormonu olduğunu belirtti. Atalay, ağırlık ve kütle kas gücünde azalma gibi faktörlerin de etkili olduğu uyarısında bulunarak, 60 yaş üzerindeki erkeklerde en önemli risk faktörlerinin düşük vücut ağırlığı, kilo kaybı, kaslarda güçsüzlük ve sigara kullanımı olduğunu söyledi.