Türkiye, uzunca bir dönem yaşanan sessiz ve sakin günlerin ardından, yeniden endişe verici bir huzursuzluğun içine mi gömülüyor? Terör eylemlerinin bilançosu bu konuda hepimizi karamsarlığa sürüklüyor. Gün geçmiyor ki şehit, yaralı asker haberleri “son dakika” olarak gelmesin, çatışma ya da mayın patlamasından bahsedilmesin… İşte en son bugün Hakkâri’den gelen 1 şehit, dört yaralı asker haberi… Ve Siirt’te mayın patlaması sonucu bir asker ve bir sivilin yaralanması…
Peki tam, her şey yolunda gidiyor derken bu sürece tekrar nasıl geldik? Terör eylemleri birkaç aydır neden arttı? İmralı’dan gelen “1 Mayıs’tan sonrasına ben karışmam” açıklaması mı bunun nedeni? Ya da bu klasik bir “bahar sendromu” mu, Başbakan Erdoğan’ın söylediği gibi “Anayasa değişikliği çalışmalarına karşı” bir gelişme mi, yoksa “dış güçler” devreye mi girdi?
Ve terördeki bu artışı engellemek için neler yapılabilir?
İşte son dönemde terörde yaşanan artışın nedenleri ve alınabilecek önlemler…
PROF. ÜMİT ÖZDAĞ – 21. Yüzyıl Türk Enstitüsü Başkanı
“Anayasa değişikliğiyle ilgisi yok, sebep Öcalan’ı açılım sürecine katma çabası”
PKK’nın stratejisi hükümetin Abdullah Öcalan’la açılım sürecini görüşmesini sağlamak. PKK açılıma karşı değil ama Öcalan’ın taraf olmasını istiyor. Zaten Öcalan da terörü tırmandıracağını söylemişti. Bunu Aralık ayında yazdım ben. PKK, devlete diz çöktürmek ve Öcalan’ı masaya oturtmak için büyük terör dalgaları oluşturmak istiyor. Endişe verici olan, büyük kentlerde kitlesel saldırıları gerçekleştirmek amacında olmaları. İzmir’de yakalanan 50 kiloluk bombanın patladığını bir düşünün. Anadolu bu konuda çok kırılgan. Batı’da insanların toplu şekilde hayatını kaybedeceği bir olayın çok kötü sosyal sonuçları olacaktır.
Bu şok saldırılar olmadan, Türkiye’nin de şok önlemler alması lâzım. Bunlar ne mi? Mesela Öcalan’ın avukatlarıyla görüştürülmesi engellenmeli. Ya da kendi durumu dışında konularla ilgili avukatlarıyla görüşürse bunlar avukatlarına aktarılmaz. Bunu sağlamak için Adalet Bakanlığı tarafından bir ceza da verilebilir. Kuzey Irak’taki PKK kamplarına hava ve kara operasyonları yapılmalı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Güneydoğu Anadolu’da alan hakimiyeti sisteminin uygulanması lâzım. Jammer sistematiğinin geliştirilmesi lazım. Jammer’lara karşı PKK’nın kullandığı yöntemlere karşı önlemler alınması lazım. PKK’nın büyük kentlerdeki altyapısına sistemli baskı uygulamak ve önleyici istihbarat yapılması lazım. Bu yapılırsa bu yazı rahat geçiririz. Aksi takdirde Anadolu çok kırılan.
Başbakan terördeki artışı Anayasa değişikliği sürecine bağlıyor ama bunun gerçeklikle alâkası yok. Bu terör süreci Anayasa değişikliğinden çok önce, Öcalan’ı masaya oturtmak için başlatıldı. Başbakan bunu siyaseten kullanıyor ve muhalefet de ne hikmetse bunun ne ilgilisi var Anayasa değişikliğiyle diye sormuyor.
Dış desteğe gelirsek. Tabii ki PKK’yı kullanmak isteyecek bazı dış güçler vardır. Ancak şu aşamada PKK’nın Suriye, Irak, İran tarafından kullanılmadığını biliyoruz. Barzani ve Talabani PKK’yı engellemeseler bile kullanmıyorlar da. Ama İsrail’le ve ABD’yle yaşanan gerilimden sonra şu anda olmasa bile ilerde bu iki ülkenin etkisinden söz edebiliriz. İçişleri Bakanı da “Terörün dış desteği kalmadı” diyor ki bu makro planda doğru. Ama şimdilik.
PROF. DOĞU ERGİL – Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi
“Ergenekon bile PKK’yı kullanıyor olabilir”
Ben “Türkiye’yi sürekli dışarıdan kışkırtıyorlar” sözüne çok itibar etmiyorum. Yara olursa sinek gelir. Sürekli sineği suçlayacağımıza yarayı tedavi etmeliyiz. PKK terörü 2003 öncesi bayağı azalmıştı. 1 Mart Tezkeresi’ni reddettik ve ABD ile aramız çok açıldı. Bir baktık PKK canlandı. ABD, Türkiye’nin burnunu sürtmek için onun elini güçlendirmek istemiş olabilir. İran, Irak ve Suriye o dönem şer ekseniydi. İsrail’in peşmerge ordusunu eğittiğini biliyoruz. Ama PKK’ya bir yardımı dokundu mu onu bilmiyoruz. Dikkat ederseniz hükümet karşıtı cephede sadece ABD, İsrail ve Türkiye’deki muhalefet yok. PKK ve BDP de var. PKK, AK Parti’nin bölgede oy almasını istemiyor. Bu muhalif yapıyı kırmak AK Parti açısından zor. Ama bunun için elinden geleni yapacak. Son dönemde terör olaylarının bu kadar artmasının bana göre iki nedeni var. Birincisi, bölgedeki etkin güçler PKK’yı canlandırmak istemiş olabilir. İkincisi, Ergenekon PKK’yı kullanıyor olabilir. AK Parti’yi iktidardan göndermek için bu yapılanmanın devlet içindeki uzantılarının yapmayacakları şey yok. Kendi vatandaşlarını öldürmek de dahil.
DOÇ DR. SEDAT LAÇİNER – Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı
“Terörist yöntem değiştirdi, Türkiye mücadele yöntemini değiştiremedi”
Türkiye başladığı noktadan çok az kıpırdayabildi. Buradaki temel sorun Türkiye’nin stratejilerinin dünya, bölge, terör örgütü değişmesine rağmen çokta fazla değişmiyor olması. Demokratik açılım meselesi belki biraz bunu değiştirme girişimiydi. Özellikle Habur’daki görüntülerden sonra ise demokratik açılım diye bir şey kalmadı. Açılım, içinde tam olarak ne olduğunu bilmediğimiz, sahaya olumlu etkilerini yansıtamadığımız bir konu oldu.
Geldiğimiz noktada gerçekten terör örgütünün fikri anlamda tabanda çok işlevsel bir özelliği kalmadı. Yani en radikal Kürtçü biri dahi bugün Kürt meselesinin veya oradaki diğer iddiaların şiddetle çözülemeyeceğini, bunun yolunun bu olmadığını biliyor. Ama buna rağmen terör örgütü nasıl varlığını devam ettiriyor? Bir şirket gibi çalışıyor şu anda. Yaşayabilmesi için kim ihtiyaç duyarsa, kim bir talepte bulunursa mutlu etmeye çalışan bir yapılanmaya, paravan, taşeron örgütlenmeye dönüşmeye başladı. Terör örgütü terör yapar. Onun işi budur. Burada garipsenecek bir şey yok. Neden şunu bunu yapıyor, neden hassas bir dönemde yapıyor, bence sorulması gereken sorular değil. Asıl soru neden biz bunu engelleyemiyoruz? Görebildiğim kadarıyla ABD’nin Irak veya Afganistan’daki başarı grafiğinden daha düşük bir grafiğimiz var bizim. Adam gidiyor başka bir ülkeyi işgal ediyor, o kadar zorlu bir coğrafyada ama bizim kayıplarımız son döneme özellikle baktığımız zaman inanılamayacak bir boyutta.
Terör örgütü özellikle Irak’taki çatışmalardan sonra stratejisini çok değiştirdi. Uzaktan patlayıcıların kullanılması, vur kaç eylemlerine gidilmesi, patlayıcıların farklı şekilde kullanılıyor olması tamamıyla Irak’taki direnişçilerin, teröristlerin uyguladıkları yöntemlerin Türkiye’ye ithali şeklindedir. 90’ların başında terör örgütünün 400-500 kişiyle saldırdığı dönemde, Türkiye’nin sağladığı bir üstünlük var. Bunu bugün devam ettirebiliyor muyuz? Terörle mücadele ederken iki husus devletlerin avantajıdır. Biri hava hakimiyeti. Türkiye’nin şu anda bir hava hakimiyeti olduğu kanaatinde değilim. F-16 ile terörist takip etmeniz mümkün değil. İkincisi istihbarat. İskenderun’daki olayda daha önce teröristler belli ki gelmişler, keşif yapmışlar, ne zaman nöbet değişimi oluyor bakmışlar, krokilerini muhtemelen çizmişler… Askeri bir tesisin o kadar yakınına roketle geliyorlar, kimsenin ruhu duymuyor.
Terörle mücadele çok kapsamlı bir mücadele şeklidir. Terörle mücadelenin içerisinde teröristle mücadele ayrı bir konudur. Türkiye burada ciddi bir yapı değişikliğine gitmedi. Bu hükümet döneminde tek bir karakolun bile yerinin değiştiğini sanmıyorum. Yeni karakol kurulmuş mudur, onda bile şüphelerim var. Yani alan hakimiyeti dediğiniz zaman bunlar Allah’ın emri kurallar değil ki. Sonra bu mücadeleyi küçük TİM’lerle yapmanız lâzım. Deniyor ki biz komandoları kullanıyoruz. Tamamıyla konvansiyonel savaşa göre dizayn edilmiş komandolarla da bu başarılı olmaz. Teröre karşı küçük birimlerin oluşturulması lâzım.
Bu sadece teröristle mücadele kısmı. Bunun dışındaki ekonomik, siyasi, kültürel önlemleri aynı anda eşgüdümlü olarak almazsanız birini dahi mükemmel yapsanız felâkete yol açabilir.
Yani teröristle mücadele kısmını hiç değiştirmemişsiniz, başarısızlığınız sürüyor, diğer taraftan demokratik açılım yaptım, ben daha çok Kürt kelimesinin konuşulmasını sağladım vs. derseniz o felâkettir. Veya teröristlerin tepesine bir balyoz gibi indiniz, mahvettiniz ama diğer taraftan siyasi, kültürel, ekonomik açılımları yapmadınız. Bu da bir felâkettir.
MEHMET FARAÇ – Cumhuriyet gazetesi yazarı
“Artık devletin yeni bir planı devreye sokması lâzım”
11 ayı aşkın süredir iktidar partisinin yürüttüğünü öne sürdüğü bir açılım projesi vardı. Bu fiyaskoyla sonuçlandı. Şimdi hem BDP hem Öcalan AK Parti bizi arkadan hançerlerdi diyor. AK Parti’nin hem BDP’ye hem de oradaki Kürtler’e umut verip bir şey yapmaması hem PKK’yı hem de oradaki Kürtleri şahinleştirdi. PKK 30 yıldır ilk kez Güneydoğu’da demokratik özerklik diye bir bölünmeden bahsetti. Yani PKK 30 yıl önceki bağımsız Kürdistan modeline geri döndü. Bunu hem Murat Karayılan hem de Öcalan açıkladı. Eğer böyle giderse bugüne kadar yaşanan olaylar gelecekte yaşanacak olayların çok gerisinde kalacak. Bugün PKK şiddeti 90’lardaki tehdit gücünü tekrar gündeme getirdi. Bu kadar yoğun saldırı ancak o dönemde olurdu. Bu saatten sonra açılımla ilgili AK Parti ne yaparsa yapsın beklentilere yanıt veremeyecek. Artık ipler koptu. Hem devletle BDP, hem PKK ile BDP, hem de Abdullah Öcalan’la Kürtler arasında beklentiler açısından ipler kopmuştur. Çünkü PKK beklentilerini Öcalan’ın serbest bırakılmasına endekslemişti. Şimdi PKK ve BDP’nin beklentisi, Öcalan’ın salıverilmesini aştı. Eğer Karayılan, 15 gün önce açıkladığı “demokratik özerklik istiyoruz” açıklamasını tekrar ederse, bu büyük sıkıntılara yol açar. Artık devletin sosyo-kültürel sosyo-ekonomik ve sosyo-politik bir planı devreye sokması lazım. Bu işi hükümete bırakmayıp devletin bir konsept geliştirmesi lâzım. Sadece siyasal erk, ateşe körükle gitmekten başka bir şey yapmıyor. PKK’nın bu kadar pervasızlaşmasının nedeni AK Parti’nin bu yaklaşımıdır.