SAYI 37

BİRİNCİ SAYFA

TEK HEDEF KALDI ŞAMPİYONLUK

Önce Türkiye, ardından UEFA Kupası’ndan elenen Kartal, şampiyonluğa kilitlendi. Beşiktaş Teknik Direktörü Mircea Lucescu, “Üç ayrı kulvarda mücadele ettik. Artık tek cephede savaşıyoruz. 100. yılda taraftarımıza şampiyonluk hediye edeceğiz” dedi.
Bu sezon taraftarın yüzünü güldürebilmek için mutlaka şampiyon olunması gerektiğinin bilincinde olduklarını söyleyen siyah beyazlı futbolcular ise mutlu sona ulaşacaklarını belirterek “yeterki taraftar bizi her türlü şartta desteklesin” şeklinde konuştu.
SPOR HABERLERİ VE YORUMLAR SAYFA 11-12-13-14-15-16’DA

Bahar savaşla geldi!..

Soğuk ve karlı günleri geride bıraktığımız, güneşin yüzünü daha çok hissettiğimiz baharı bu yıl ne yazık ki savaşla karşıladık. Geçen ayın son günlerinde Irak’ı vuran Amerika Birleşik Devletleri, yoğun hava saldırısıyla insanların üzerine çok sayıda tahrip gücü yüksek bomba yağdırdı. Savaş sonrası durumu siyasi parti temsilcileri, konunun uzmanları ve bilim adamları Gazete BEŞİKTAŞ’a yazdı.
Komşumuz Irak’ta gerçekleşen savaştan Türkiye’nin nasıl etkileneceği, ekonomik ve sosyal açıdan bir yıkım yaşanıp yaşanamayacağını değerlendiren siyasi otoriteler ve konusunda uzman kişiler, ‘Türkiye – ABD, ABD – Irak ve savaş’ ı mercek altına aldı.
AKP İlçe Başkanı
Necdet Dursun
Necdet Dursun, savaş ayrı tezkere ayrı diyerek sözlerine başladı. Şartlar zorlamadığı sürece kimsenin savaş istemeyeceğini ifade eden Dursun, daha sonra şöyle devam etti: “AKP’ nin tavrında bir belirsizlik söz konusu değil Amerika’yla daha önce yaşanmış ’91 Körfez krizinde verilen sözlerin tutulmaması yüzünden, AKP her şeyin yazılı mutabakat altına alınmasını istiyor. Şu anda Amerikan askerleri, NATO üslerinin kullanımı hakkından dolayı Türkiye’nin sınırları içinde. Limanlarda ve üslerde bulunuyorlar. Sınırlar içinde çok da rahat hareket ettikleri söylenemez. Dünyada Amerika’nın yapmak istediği, enerji kaynaklarına hakim olma. Nasıl olabilecekse o şekilde, bunun yasal kılıflarını hazırlamakla meşgul. Ancak ilk defa Birleşmiş Milletler devre dışı kaldı. Bizim petrol konusunda bir zararımız olur mu olmaz mı dan çok, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti meselesi ve Irak’ın devlet yapısının ne olacağıdır. Hükümetimiz bununla ilgili her türlü tedbiri alıyor. 91’den bu yana Irak çok güçsüzleştirildi. Türkiye’nin bu konuda kısa vadedeki zararlardan çok uzun vadedeki yararlarına bakması gerekiyor. Dostluk ve müttefikliğin, karşınızdakinin her dediğini yerine getirmek demek olmadığını düşünüyorum.”
CHP İlçe Başkanı Müslim Eriş,
Müslüm Eriş, AKP’nin kendilerinden beklenilen performansı göstermediğini belirterek konu hakkında şunları söyledi; “Piyasa, bekle gör politikası izlemekte.Çünkü kimse AKP’nin ne yapmak istediğini, ne yapacağını, ne zaman yapacağını bilemiyor. AKP Irak konusunda Amerika’yla olan ilişkilerinde takiyye yaptı. Burada Amerika’ya “bakın, biz elimizden geleni yapıyoruz”, Türkiye’ye “bakın, biz Amerika’dan yana değiliz” görüntüsü verdiler. Bu arada yaptıkları görüşmelerde pazarlığa giriştiler. Ülkenin saygınlığına gölge düşürdüler. Şu an tehlikeli bir durumda ekonomi. Kriz noktasında; umutların olmadığını da üzülerek söyleyebilirim. Umutlu olmak isterim. Muhalefet de olsak biz ülke ekonomisinin iyiye gitmesinden haz alırız. Ortadoğu’daki değişen dengeler konusuna gelince, bu konuda belirleyici olmamız herkesin isteği. Ancak çizginizin ne olduğu bilinmeli. Maalesef bu iktidar, güven sorunu yarattı. Geçmiş dönemlerde diğer ülkelerden, IMF’den hoyratça borçlar aldık ve onları verimli yatırımlarda kullanmadık. Ülke bu noktaya geldi. Şayet gelen yeni paralar plana, projeye göre düzenlenmez, önümüzdeki yerel seçimleri kazanma amacına göre dağıtılırsa hiçbir yararı olmaz. Hatta borcun yükselmesine neden olur.”
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Doç. Dr. Beril Dedeoğlu
Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, durumu, dünyadaki bütün dengelerin bütün oyuncuların, ilişki türlerinin eskisi gibi sürdürülmesine karşı çıkış ve yeniden düzenlenmesi girişimi olarak tanımlıyor. Galatasaray Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Dedeoğlu, değişen dengeler hususunda ABD’nin rolünü şöyle açıklıyor:
“Irak krizi, eski dünya düzeninin ABD tarafından ortadan kaldırılacağını gösteren bir dizi olgunun önemli bir başlangıç halkasıdır. 1991 Körfez Savaşı, dünyanın yeniden düzenlenmesi faaliyetlerinin hangi coğrafyalardan başlanacağının göstergesi olmuş, 11 Eylül terör saldırısının gerçekleşme biçimi ve ardından ABD’nin geliştirdiği stratejiler, değişimin ikinci adımını oluşturmuştur. Üçüncü adım öncekilerin devamı olmakla birlikte, farklılıklar taşımaktadır. Irak savaşı, ABD’nin düzenlemeyi uluslar arası oydaşma olmadan da yapacağı kararlılığın ifadesidir.”
Sonucu belli
Dedeoğlu, bu sürecin sonucunun bilindiğini belirtiyor. Dedeoğlu, savaşı, ABD’nin bağımsız ve neredeyse ona karşı davranmalarına izin vermeme savaşı olarak değerlendiriyor. Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, savaşın diplomatik gerginliklere karşılık gelen ön evre, propaganda ve enformasyon savaşının yapıldığı ikinci evre ve özü bakımından ABD’nin Irak ile savaşı olmadığını, asimektik ve sonucu bildik olduğunu vurguluyor.
ABD’nin politikası ne?
Yaşanan savaş ABD’nin nasıl bir tutum içinde olduğunu da gösteriyor. Dedeoğlu, bu konuyu şu şekilde dile getiriyor:”Irak krizi, ABD’nin sistemdeki güçlü rakiplerinin kamplaşmalarını ve açığa çıkmalarını sağlayan bir mücadele sürecidir. ABD, sistemde egemen olan diğer güçlerin ne kadar birlikte davrandıklarını kendisine ne kadar karşı durduklarını test ettiği bir yönelime karşı gelmektedir. “Benimle olmayan bana karşıdır” ile “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” düsturları birlikte okunduğunda, tam da politikasının özünün buna dayandığı görülmektedir.”
Bu durumda, İran, Kuzey Kore, Libya, Mısır, Ürdün gibi ülkeler tercih yapmaya zorlandığı ifade ediliyor. Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan’ın önemli gelgitler yaşadığını belirten Dedeoğlu, şöyle devam ediyor:”Irak krizi, savaş aşamasında orta ölçekli devletlerin yerlerini bulma ve politikalarını belirleme zorlaması yaratmıştır. Suudi Arabistan ve Suriye ABD ile ilişkilerini geliştirme tercihine kaymazken, Türkiye’nin tercihi ise bu güç ile ilişkilerini yeniden düzenleme biçiminde bir eğilime girmiştir. ABD politikalarına onay gösteren ve onay göstermeyen tüm aktörler için de bir yeni dönemi işaret etmektedir. Bu yenilik, hem dünyanın farklı parametrelerle okunmasını gerektirecek, hem de ulusal politikaların “popülizm”den arınarak realpolitik içinde yeniden düzenlemesini gerektirecektir. Söz konusu durum ise varolan karar alma mekanizmalarının büyük ölçüde değişmesine, siyasal coğrafyaların belki fiziki coğrafyaları da kapsayarak yeniden kaleme alınmasına yol açacaktır.”
Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, Irak krizinin Türkiye’nin önemli ölçülerde değişmesini sağlayacağını ifade ediyor. Değişimin yönünü negatiften pozitife çevirecek iradenin ise, dünyanın yeni halini okuma kapasitesine sahip olanlarla sağlanabileceğini belirterek sözlerini tamamlıyor.
Saddam rejimi bahane
Atatürkçü Düşünce Derneği Beşiktaş İlçe Başkanı Uğur Seten, savaşın hukuka aykırılığını dile getirerek sözlerine başladı. ABD ve İngiltere başta Irak olmak üzere bölgedeki zengin petrol kaynaklarını gasp etmek ve bölgeyi istedikleri gibi kontrol edebilmek için Saddam rejimini bahane ettiklerini söyleyen Seten, savaşın tek taraflı olarak niteliyor. Bu kirli bir savaştır diyen Seten, savaşın ülkemiz için ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri açıdan olumsuz sonuçları olacağını söylüyor. Uğur Seten, Ortadoğu’daki dengelerin değişeceğini kesin bir dille ifade ediyor. Seten, Türkiye’nin muhtemel karşılaşacaklarını şöyle sıralıyor: “Bölgenin zengin enerji kaynaklarının kontrolü yüzünden AB ülkeleri ve ABD karşı karşıya gelebilir. Türkiye taraf olmaya zorlanabilir. Ülkemize yönelik terörist saldırılar gerçekleştirilebilir. Sınır bölgelerimize doğru yoğun göç yaşanabilir. Kuzey Irak’ta alt yapısı tamamlanmış olan bir Kürt devleti resmen ilan edilebilir. Turizm gelirlerimizle birlikte Ortadoğu ve Arap ülkelerine yaptığımız ihracatımız ciddi oranda azalabilir. Ülkemizde onursuzca işgal güçlerine kiralanan arazi toprakları tarımsal amaçla kullanılamaz duruma gelebilir ve oluşacak çevre kirliliği bitki ve hayvan varlığını yok edebilir. Irak tam olarak işgal edilirse ABD ve İngiltere Ortadoğu’nun kalbine yerleşecektir. Böylece Türkiye’nin stratejik önemi azalabilir. Yeni bir dünya düzeninin ve buna bağlı olarak yeni bir takım uluslar arası askeri ve sivil kurumlar meydana gelebilir.”
ADD Beşiktaş İlçe Başkanı Uğur Seten, bu tür yeni ve ani gelişmelere karşı ekonomik, siyasi ve askeri açıdan dikkatli hazırlıklı ve planlı olunmalıdır çağrısında bulunuyor.
Irak Savaşı ve Türkiye Ekonomisi
Prof. Dr. Turan Yay
Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF-İktisat Bölümü
Prof. Dr. Yay konu hakkında şunları söyledi : “Bir iktisatçının dediği gibi “savaş kötüdür, hem galip hem mağlup ülke için. Çevremizde gördüğümüz tüm iktisadi servetler insanların barış ortamında işbirliği içinde çalışmalarının ürünüdür.” Bunu belki savaş, yalnızca galip ve mağlup ülke için değil, çevre ülkeler ve nihayet tüm insanlık için de kötüdür diye genişletmek daha doğru olacak. Hele bir yandan 25 yılı aşan bir süre yaşadığı yüksek enflasyonu düşürmeye amaçlamışken Cumhuriyet tarihinin en büyük iktisadi krizine düşen, diğer yandan hükümet değişikliği ile birlikte Kıbrıs, Avrupa Birliği gibi toplumunun iktisadi (jeo-) politik geleceğine ilişkin önemli belirsizliklerin bulunduğu bir dönemde, çıkardığı “tezkere”lerle hiç kimseye (ne komşusuna, ne 50 yıllık müttefikine ne de kendi halkına) yaranamayan “tecrübesiz” bir hükümete sahip Türkiye için, savaş gerçekten kötü. Savaşın üçüncü günü Türkiye ekonomisinin savaş sonrası durumu hakkında iktisatçının yorum yapması ise hiç de kolay değil.
İktisatçıdan beklenen işlerden biri, ekonominin geleceğine ilişkin tahminlerde bulunmak. İktisatçının geleceğe yönelik tahmin yaparken göz önünde tuttuğu üç önemli kavramsa, risk, belirsizlik ve fayda/maliyet analizi. İktisatçı risk kavramını, görüşünü öne sürerken bilinen ya da belirli bir olasılıkla gerçekleşebileceği bilinen gelişmeler için kullanır. Örneğin, 2005 yılından itibaren GATT Antlaşması gereği gümrük vergilerinin kaldırılmasının Türk ihracat sektörlerinin rekabet gücünün karşılaşabileceği risklerden söz edebiliriz. Normal koşullarda döviz kurundaki ya da petrol fiyatlarındaki değişmeler nedeniyle enflasyonu düşürme programının karşılaşabileceği riskleri tartışabiliriz ve bu riskler karşısında alınacak tedbirlerin fayda maliyet analizini yapabiliriz. Belirsizlik kavramı ise, iktisatçının önerilerini dayandırdığı modelinde hiç düşünülmemiş, varsayımlarında yer almayan bu nedenle de gerçekleşmesine bir olasılık değeri atfedilemeyen gelişmeleri tanımlar. Bu anlamda savaş, iktisatçı için en önemli belirsizlik olgularından biri. Ne ne zaman başlayacağına, ne nasıl gelişeceğine ve ne de nasıl sonuçlanacağına bir olasılık atfedilemez. Irak Savaşının Mart ayında başlayacağına ilişkin çeşitli söylentiler vardı ama başlama gününü tahmin eden oldu mu? Savaşın kuzeyden, Türkiye sınırlarından başlayacağı söyleniyordu, ama tam tersi oldu. Daha savaşın üçüncü gününde, yıllardır AB’ye girmek için yanımızda olduğunu bildiğimiz ABD ile ilişkilerimizde yaşadığımız “krizi” ve Dışişleri Bakanımız Gül’den “savaş bizi AB’ye yaklaştırdı” sözünü duyacağımızı tahmin edebilir miydik? Eğer savaşın, bundan sonra nasıl gelişeceğini ve sonuçlanacağını, sonuçlarının (ve de amaçlanmayan sonuçlarının) ne olacağını bilemiyorsak, fayda maliyet analizini de yapamayız. Çünkü TV’lerden aldığımız her yeni haberle yorumlarımızın değiştiği içinde bulunduğumuz anda, henüz yaşanmamış bir geleceğin bilgisine sahip değiliz. Her ne kadar “tarih tekerrürdür” denirse de geçmiş savaşlar ve içinde bulunan koşullar, yaşanan şimdiki savaş ve onun henüz yaşanmamış sonuçlarıyla aynı olmayacağından, geçmiş savaş koşullarına ilişkin bilgimiz de bize çok yardımcı olamayacak. Dolayısıyla akılcı olan, geleceğe ilişkin neler olabileceğinden çok neler olamayacağı üzerinde durmak. Bunun için de Türkiye Ekonomisi ve İstikrar Programına ilişkin “durum tespiti”nde yarar var”
Prof. Dr. Turan Yay konuşmasına daha sonra şöyle devam etti:
“1990’lar Türkiye Ekonomisi için, istikrarsız büyüme, yüksek enflasyon, bozuk kamu dengesi, yüksek iç borçlar, önemli ödemeler dengesi açıkları ve risk kavramının hiç dikkate alınmadığı sığ bir bankacılık ve finans sistemi ile ifade edilebilecek “kayıp yıllardır”: Ülkenin yapısal sorunlarına hiç dokunmaksızın, borçlanma ile finanse edilen artan kamu harcamaları ile “benden sonra tufan” politikası sürdüren Hükümetlerle, borçlanmanın bir süre sonra kendisine ya daha yüksek enflasyon ya da artan vergiler şeklinde yansıyacağını göremeyen toplumun her kesiminden “miyop seçmen”in üzerinde gizil olarak anlaştıkları, “günü kurtarma startejisi”(!) nin sonucu kayıp yıllar…
Aralık 1999’da IMF’le yapılan Stand-by Antlaşması ile Üçlü Koalisyon Hükümetinin uygulamaya koyduğu istikrar programı, toplumda 21. Yüzyılın Türkiye için eskisi gibi olmayacağı umudu yarattı. Amaç, sıkı maliye ve para politikası, ayarlanabilir sabit döviz kuru sistemi ve bunları destekleyen gelirler politikası ve yapısal reformlarla, enflasyonu ve yüksek reel faizleri düşürmek, iktisadi büyümeyi artırmaktı. Ancak istikrar programı, daha bir yıl dolmadan Kasım 2000 ve Şubat 2001’de sırasıyla özel ve kamu bankalarının içine düştükleri, likidite, faiz ve döviz kuru riskleri ile kırıldı ve kriz finansal kesimden başlayarak tüm ekonomiyi sarstı: TMSF’na alınan özel bankalar, ödeme güçlüğüne giren ve daralan reel kesim, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması sonucu artan kamu borçları, döviz kurunun neredeyse %300 artması ve 200 milyar $ dan 140 milyar $’a düşen bir GSMH.
Türkiye IMF’den gelen kredilerin yardımıyla Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile panik durumunu atlattı. İzleyen bir bir bucuk yıl içinde hükümet; bütçe açıklarını kontrol etme, esnek döviz kuruna nispeten istikrar sağlama, faiz oranlarını düşürme, bankacılık kesimi reformu, vatandaşın yoksullaşması nedeniyle kısılan talebin yardımıyla da enflasyonda beklentileri aşan bir düşme, cari işlemler dengesinde düzelme ve yıl sonu itibariyle %6.5 büyüme oranı ile ekonomideki panik havasını atlatarak, istikrar programının sürdürülebilirliğinin temel koşullarını sağladı.
Seçim süreci kamu maliyesi hedeflerinde bir gevşeme yarattıysa da uzun yıllar sonra kurulan ilk tek parti iktidarı olan AKP Hükümeti’nin İstikrar Programı’nı sürdüreceğini açıklaması piyasalarca olumlu algılandı. Ancak AKP seçim sürecinde iktisadi ve sosyal her türlü programları hazır imaji vermekle birlikte, Hükümet olur olmaz peşpeşe dış ilişkilerdeki hızlı gelişmeler arasında, “toplumda rahatlık yaratacak politika ve tedbirler” söylemiyle (zorunlu tasarruf ödemelerinde anapara mı nema mı ödeneceği, IMF’le görüşmelerde sosyal politikalara ağırlık verileceği, bütçe fazlası vermenin gerekip gerekmediği, Bağımsız finansal regülasyon kurullarının durumu gibi tartışmalar, ABD’den 6.5 milyar $ kredi gelmesi ihtimalinin kalkması ve vergilerdeki artış ve nihayet Başbakan Erdoğan “sürpriz kaynaklar”dan sözetmesi) uygulamaları arasında gösterdiği tutarsızlıklar, ekonominin gerçeklerinin yeterince iyi anlaşılamadığının işareti olarak algılanmalıdır.
Türkiye Ekonomisi savaşın başlangıcında, kamu kesimi açıklarının yıllarca iç borçlanmayla finanse edilmesi nedeniyle makroekonomik dengeleri bozuk, yaşanan krizlerle büyük yara almış bankacılık kesimi ve daralmış ve kredi kullanamaz hale düşen özel kesimi ile kırılganlığı halen süren bir istikrar programını sürdürmektedir: Programla yıl sonunda %20 enflasyon, %5 büyüme oranları hedeflenmektedir. Programın sürdürülebilmesinde temel değişken, kamu borçlarının ödenebilirliğidir. 145 katrilyon TL. iç (GSMH’nın %53’ü), 127 milyar $ (62 milyar $’ kamuya ait) dış borç (GSMH’nın %68’i) stoku ile 2003 yılına giren Türkiye Ekonomisi, bu yıl 27 milyar $ dış borç da ödeyecektir. Bunun için %45’lerden %70’lere çıkmış faizlerin düşmesi ve yurt dışından kaynağa ihtiyaç vardır. Ayrıca ekonomide başlayan büyümenin sürmesi için iç tüketimde bir artış olurken, ihracatın artırılması, döviz kurunda önemli dalgalanmalar olmaması, enflasyonun Merkez Bankası’nın kontrolünde olması ve hükümetin bütçe programında hedeflediği %6.5 faiz dışı fazlayı tutturması gerekmektedir.
Bu çerçevede Irak Savaşı süre olarak uzadıkça, döviz kurunun yükselmesi ve göstereceği dalgalanma, bunun beraberinde getireceği yüksek faizler Türkiye’nin borçlarını çevirememe olasılığını artırır. Bu koşullarda yabancı sermayenin gelmesini beklemek de hayalcilik olur. Bu durumda geriye, IMF ve Dünya Bankası kaynakları kalmaktadır. Savaş uzadıkça petrol fiyatlarının artması ekonomide enflasyonu düşürmenin önünde bir engel oluşturuken, zaten son üç yıldır giderek düşen işçi dövizleri yanında turizm gelirlerinde de geçen seneki seviyeyi tutturmak güçleşecektir. Savaş esnasında gıda maddeleri talebindeki artış eğilimi ile dayanıklı tüketim malları talebinde düşme eğilimi enflasyonun düşüş seyrini belirleyecektir. Bu koşullarda yatırımlarda da bir canlanma olamayacaktır. Hükümet halen mecliste olan Bütçe Kanunu’na dış kaynak gelme ihtimalinin kalkması sonucunda yeni vergiler koymakla birlikte, 50 katrilyonluk bütçe açığı hedeflemektedir. Hükümetin savaş esnasında sıkı maliye politikası sürdürebilmesi de kolay olmayacaktır. Dolayısıyla savaşın uzaması, programı yürütülemez hale getirebilir. Savaşın kısa sürmesi ise yukarıdaki olumsuz etkilerin azalmasına yol açabilir. Bu durumda hükümetin dış kaynak bulmadan, vergi oranlarında artışa giderek sıkı maliye ve para politikası ile ekonomiyi durgunluktan çıkarırken enflasyonu aşağı çekme çabasının önünde, halkın tahammül gücü önemli bir engel oluşturacaktır. Savaş sürecinde sıkı iktisat politikalarına halkın tahammül gücü ise, hükümetin verdiği sözleri tutmaması ve kredibilitesini kaybetmesi ölçüsünde azalacaktır.
Savaş kısa sürede bitse de sınırlarımızın hemen arkasında yaşamın normal duruma dönmesi ve karşılıklı iktisadi ilişkilerin gelişmesi epey zaman alacaktır. Dolayısıyla, Türkiye için 2003 yılı en zor yıllardan biri olacaktır. Bu durumda hükümetin istikrar programına sıkı sıkıya bağlı kalması, askeri-jeopolitik alanda stratejik hatalar yapmaması ve kamuoyunu sürekli bilgilendirmesi önem kazanmaktadır. Dileyelim savaş çabuk bitsin, insan uygarlığı ve son elli yılda oluşturulan uluslararası düzen bunu en az zararla atlatsın”

İKİNCİ SAYFA

Yaşlılar Muazzez Ersoy’la coştu

Muazzez Ersoy, yaşlılar haftası nedeniyle Emekli Sandığı Dinlenme ve Bakımevi’ni ziyaret etti. Dinleyenleriyle buluşan Muazzez Ersoy’un hüzünlendiği görüldü. Beşiktaş Belediyesi’nin gelenekselleşmiş yaşlılar haftası kutlamasında, sanatçı Muazzez Ersoy yer aldı. Etiler Emekli Sandığı Dinlenme ve Bakımevi’ni ziyaret eden Ersoy, yaşlılarla beraberce şarkı söyledi. Ersoy, yaptığı konuşmada yalnızlığın paylaşılmasından ve yaşamda önemli olan değerlerden söz etti. Sanatçının ilkokul öğretmeninin de yer aldığı kutlamada, duygusal anlar yaşadı. Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’ndan onur plaketini alan Ersoy, konuyla ilgili “Hepimiz bir gün yaşlanacağız. Bu sürede en önemlisi insanın huzurunun yerinde olması” dedi.

Zuhal Olcay Kadınlar Günü’nde

Beşiktaş Belediyesi’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliklerinde bu yıl değerli sinema ve tiyatro oyuncumuz Zuhal OLCAY’ın katıldığı sohbet ve başrolünü üstlendiği Hiçbir Yerde filminin gösterimi Levent Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

ÜÇÜNCÜ SAYFA

Özürlülerin kalbi Beşiktaş’ta atıyor

Çin Engelliler Dans Topluluğu ile konuşma-İşitme ve Bedensel Engelli gençler Beşiktaş’taydı. Geziye Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu, ünlü işadamı Sakıp Sabancı ve kızı Dilek Sabancı da katıldı.

Beşiktaş Belediyesi’nin hizmete sunduğu Dilek Sabancı Engelliler Parkını, Çin Dans Topluluğu ziyaret etti. Konuşma – İşitme ve Bedensel Engelli gençler Beşiktaş Belediyesi Başkanı Yusuf Namoğlu ile birlikte parkı gezdiler. Türk Anadolu Mutfağından gözlemeyi tadan gençler, gönüllerce eğlendiler.
Gezide, tanınmış simalardan işadamı Sakıp Sabancı, kızı Dilek Sabancı ve Uluslararası LIONS Dernekleri 118 E Yönetim Çevresi Federasyon Başkanı Esen İbak yer aldı.

Bekart rekoru yeniledi

Beşiktaş Belediyesi tarafından projelendirilip Finansbank tarafından bankacılık işlemleri gerçekleştirilen Bekart 4.5 ayda 20.300 kart sayısına ulaştı. Çöp ve emlak vergilerini otomatik ödeme talimatı ile yatırabilme olanağı sunan Bekart’a Beşiktaş ilçesinde indirimli ve taksitli alışveriş olanağı sunan üye işyeri sayısı ise 220’ye ulaştı. Beşiktaş’ta yaşayan ve çalışan kişilerin sahip olabildiği Bekart bir visa amblemli kredi olup yurtiçi ve yurtdışında 18 milyondan fazla noktada alışverişlerinizi kredilendiriyor.

Hep böyle gülelim

Nehar Tüblek Karikatür ödülleri dağıtıldı.

Beşiktaş Belediyesi ve Karikatürcüler Derneği’nin düzenledikleri 8. Nehar Tüblek Karikatür Yarışması’nın ödülleri Akatlar Kültür Merkezi’nde sahiplerine verildi. ‘Avrupa Birliği’ konulu yarışmada birincilik ödülünü Mahmut Akgün, ikincilik ödülünü Birol Çün, üçüncülük ödülünü Raif Gökkuş’un aldı. Yoğun katılımın gözlendiği gecenin sunuculuğunu Halit Kıvanç yaptı. Gecenin açılışında, Preklasik Oda Müziği Topluluğu, dinleyenlere müzik ziyafeti verdi. Gecede Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu: “Beşiktaş ilçemizde topluma mal olmuş insanlarımızı bir sonraki kuşaklara aktarmayı kendimize görev bildik” dedi.

Mahalle sakinleri kendilerini tiyatro oyunuyla anlattılar

Gayrettepe Mahallesi sakinleri sorunlarını tiyatro oyunuyla sahneleyerek bir ilke imza attılar.

Gayrettepe mahalle sakinleri tiyatro oyunu için bir araya geldiler. Akatlar Kültür Merkezi’nde sahnelenen “Geç Olmadan” adlı bu oyunda sandığınız gibi ünlü isimler yok. Onlar, mahalleleri için tesadüfen bir araya gelen Gayrettepeliler… Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’nun da beğenerek izlediği oyunda, şehir hayatından insan ilişkilerine değin çeşitli konular işleniyor. Oyunun doğuşu ise, Gayrettepe Çevre Kültür Kooperatif’i Kültür etkinlikleri için projeler oluşturan ekibin bu fikri ortaya atmasıyla serüven başlıyor. Oyunun sahnelenmesinde büyük rolü olan Gayrettepe Muhtarı Özden Gönül, Kültür şenliğini ilk adımının bu şekilde atıldığını söylüyor. Geç Olmadan adlı oyundan Özden Gönül, şöyle söz ediyor: “Kooperatifimizin yönetim kurulu üyelerinden Orhan Aydın, aynı zamanda oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu. O sıralarda Kamuran Akkor ve Vasfi Uçar ile koro çalışmaları yapıyordu, neden bir tiyatro olmasın fikri ortaya atıldı” Orhan Aydın, yazıp yönettiği oyun hakkında şöyle konuştu: “Anadolu’dan İstanbul’a göçle ilgili bir oyun yazdık. Yazdığımız oyuna göre karakterleri oluşturduk. Oyunda verilen mesajlarda kimseyi kırmamak için çok uçlara kayamadık Polemik yaratmak istemedik.

DÖRDÜNCÜ SAYFA

Türkiye nereye koşuyor?

Savaş sonrası Türkiye ve Irak’ın durumu ne olacak? En çok merak edilen bu soruyu üniversite öğretim üyeleri ve siyasi parti temsilcilerine sorduk. Birbirinden ilginç yanıtlar aldık.

Komşumuz Irak’ta gerçekleşen savaştan Türkiye’nin nasıl etkileneceği, ekonomik ve sosyal açıdan bir yıkım yaşanıp yaşanamayacağını değerlendiren siyasi otoriteler ve konusunda uzman kişiler, ‘Türkiye – ABD, ABD – Irak ve savaş’ ı mercek altına aldı.
AKP İlçe Başkanı Necdet Dursun
Necdet Dursun, savaş ayrı tezkere ayrı diyerek sözlerine başladı. Şartlar zorlamadığı sürece kimsenin savaş istemeyeceğini ifade eden Dursun, daha sonra şöyle devam etti: “AKP’ nin tavrında bir belirsizlik söz konusu değil Amerika’yla daha önce yaşanmış ’91 Körfez krizinde verilen sözlerin tutulmaması yüzünden, AKP her şeyin yazılı mutabakat altına alınmasını istiyor. Şu anda Amerikan askerleri, NATO üslerinin kullanımı hakkından dolayı Türkiye’nin sınırları içinde. Limanlarda ve üslerde bulunuyorlar. Sınırlar içinde çok da rahat hareket ettikleri söylenemez. Dünyada Amerika’nın yapmak istediği, enerji kaynaklarına hakim olma. Nasıl olabilecekse o şekilde, bunun yasal kılıflarını hazırlamakla meşgul. Ancak ilk defa Birleşmiş Milletler devre dışı kaldı. Bizim petrol konusunda bir zararımız olur mu olmaz mı dan çok, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti meselesi ve Irak’ın devlet yapısının ne olacağıdır. Hükümetimiz bununla ilgili her türlü tedbiri alıyor. 91’den bu yana Irak çok güçsüzleştirildi. Türkiye’nin bu konuda kısa vadedeki zararlardan çok uzun vadedeki yararlarına bakması gerekiyor. Dostluk ve müttefikliğin, karşınızdakinin her dediğini yerine getirmek demek olmadığını düşünüyorum.”
CHP İlçe Başkanı Müslim Eriş,
Müslüm Eriş, AKP’nin kendilerinden beklenilen performansı göstermediğini belirterek konu hakkında şunları söyledi; “Piyasa, bekle gör politikası izlemekte.Çünkü kimse AKP’nin ne yapmak istediğini, ne yapacağını, ne zaman yapacağını bilemiyor. AKP Irak konusunda Amerika’yla olan ilişkilerinde takiyye yaptı. Burada Amerika’ya “bakın, biz elimizden geleni yapıyoruz”, Türkiye’ye “bakın, biz Amerika’dan yana değiliz” görüntüsü verdiler. Bu arada yaptıkları görüşmelerde pazarlığa giriştiler. Ülkenin saygınlığına gölge düşürdüler. Şu an tehlikeli bir durumda ekonomi. Kriz noktasında; umutların olmadığını da üzülerek söyleyebilirim. Umutlu olmak isterim. Muhalefet de olsak biz ülke ekonomisinin iyiye gitmesinden haz alırız. Ortadoğu’daki değişen dengeler konusuna gelince, bu konuda belirleyici olmamız herkesin isteği. Ancak çizginizin ne olduğu bilinmeli. Maalesef bu iktidar, güven sorunu yarattı. Geçmiş dönemlerde diğer ülkelerden, IMF’den hoyratça borçlar aldık ve onları verimli yatırımlarda kullanmadık. Ülke bu noktaya geldi. Şayet gelen yeni paralar plana, projeye göre düzenlenmez, önümüzdeki yerel seçimleri kazanma amacına göre dağıtılırsa hiçbir yararı olmaz. Hatta borcun yükselmesine neden olur.”
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Doç. Dr. Beril Dedeoğlu
Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, durumu, dünyadaki bütün dengelerin bütün oyuncuların, ilişki türlerinin eskisi gibi sürdürülmesine karşı çıkış ve yeniden düzenlenmesi girişimi olarak tanımlıyor. Galatasaray Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Dedeoğlu, değişen dengeler hususunda ABD’nin rolünü şöyle açıklıyor:
“Irak krizi, eski dünya düzeninin ABD tarafından ortadan kaldırılacağını gösteren bir dizi olgunun önemli bir başlangıç halkasıdır. 1991 Körfez Savaşı, dünyanın yeniden düzenlenmesi faaliyetlerinin hangi coğrafyalardan başlanacağının göstergesi olmuş, 11 Eylül terör saldırısının gerçekleşme biçimi ve ardından ABD’nin geliştirdiği stratejiler, değişimin ikinci adımını oluşturmuştur. Üçüncü adım öncekilerin devamı olmakla birlikte, farklılıklar taşımaktadır. Irak savaşı, ABD’nin düzenlemeyi uluslar arası oydaşma olmadan da yapacağı kararlılığın ifadesidir.”
Sonucu belli
Dedeoğlu, bu sürecin sonucunun bilindiğini belirtiyor. Dedeoğlu, savaşı, ABD’nin bağımsız ve neredeyse ona karşı davranmalarına izin vermeme savaşı olarak değerlendiriyor. Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, savaşın diplomatik gerginliklere karşılık gelen ön evre, propaganda ve enformasyon savaşının yapıldığı ikinci evre ve özü bakımından ABD’nin Irak ile savaşı olmadığını, asimektik ve sonucu bildik olduğunu vurguluyor.
ABD’nin politikası ne?
Yaşanan savaş ABD’nin nasıl bir tutum içinde olduğunu da gösteriyor. Dedeoğlu, bu konuyu şu şekilde dile getiriyor:”Irak krizi, ABD’nin sistemdeki güçlü rakiplerinin kamplaşmalarını ve açığa çıkmalarını sağlayan bir mücadele sürecidir. ABD, sistemde egemen olan diğer güçlerin ne kadar birlikte davrandıklarını kendisine ne kadar karşı durduklarını test ettiği bir yönelime karşı gelmektedir. “Benimle olmayan bana karşıdır” ile “Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” düsturları birlikte okunduğunda, tam da politikasının özünün buna dayandığı görülmektedir.”
Bu durumda, İran, Kuzey Kore, Libya, Mısır, Ürdün gibi ülkeler tercih yapmaya zorlandığı ifade ediliyor. Türkiye, Suriye ve Suudi Arabistan’ın önemli gelgitler yaşadığını belirten Dedeoğlu, şöyle devam ediyor:”Irak krizi, savaş aşamasında orta ölçekli devletlerin yerlerini bulma ve politikalarını belirleme zorlaması yaratmıştır. Suudi Arabistan ve Suriye ABD ile ilişkilerini geliştirme tercihine kaymazken, Türkiye’nin tercihi ise bu güç ile ilişkilerini yeniden düzenleme biçiminde bir eğilime girmiştir. ABD politikalarına onay gösteren ve onay göstermeyen tüm aktörler için de bir yeni dönemi işaret etmektedir. Bu yenilik, hem dünyanın farklı parametrelerle okunmasını gerektirecek, hem de ulusal politikaların “popülizm”den arınarak realpolitik içinde yeniden düzenlemesini gerektirecektir. Söz konusu durum ise varolan karar alma mekanizmalarının büyük ölçüde değişmesine, siyasal coğrafyaların belki fiziki coğrafyaları da kapsayarak yeniden kaleme alınmasına yol açacaktır.”
Doç. Dr. Beril Dedeoğlu, Irak krizinin Türkiye’nin önemli ölçülerde değişmesini sağlayacağını ifade ediyor. Değişimin yönünü negatiften pozitife çevirecek iradenin ise, dünyanın yeni halini okuma kapasitesine sahip olanlarla sağlanabileceğini belirterek sözlerini tamamlıyor.
Saddam rejimi bahane
Atatürkçü Düşünce Derneği Beşiktaş İlçe Başkanı Uğur Seten, savaşın hukuka aykırılığını dile getirerek sözlerine başladı. ABD ve İngiltere başta Irak olmak üzere bölgedeki zengin petrol kaynaklarını gasp etmek ve bölgeyi istedikleri gibi kontrol edebilmek için Saddam rejimini bahane ettiklerini söyleyen Seten, savaşın tek taraflı olarak niteliyor. Bu kirli bir savaştır diyen Seten, savaşın ülkemiz için ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri açıdan olumsuz sonuçları olacağını söylüyor. Uğur Seten, Ortadoğu’daki dengelerin değişeceğini kesin bir dille ifade ediyor. Seten, Türkiye’nin muhtemel karşılaşacaklarını şöyle sıralıyor: “Bölgenin zengin enerji kaynaklarının kontrolü yüzünden AB ülkeleri ve ABD karşı karşıya gelebilir. Türkiye taraf olmaya zorlanabilir. Ülkemize yönelik terörist saldırılar gerçekleştirilebilir. Sınır bölgelerimize doğru yoğun göç yaşanabilir. Kuzey Irak’ta alt yapısı tamamlanmış olan bir Kürt devleti resmen ilan edilebilir. Turizm gelirlerimizle birlikte Ortadoğu ve Arap ülkelerine yaptığımız ihracatımız ciddi oranda azalabilir. Ülkemizde onursuzca işgal güçlerine kiralanan arazi toprakları tarımsal amaçla kullanılamaz duruma gelebilir ve oluşacak çevre kirliliği bitki ve hayvan varlığını yok edebilir. Irak tam olarak işgal edilirse ABD ve İngiltere Ortadoğu’nun kalbine yerleşecektir. Böylece Türkiye’nin stratejik önemi azalabilir. Yeni bir dünya düzeninin ve buna bağlı olarak yeni bir takım uluslar arası askeri ve sivil kurumlar meydana gelebilir.”
ADD Beşiktaş İlçe Başkanı Uğur Seten, bu tür yeni ve ani gelişmelere karşı ekonomik, siyasi ve askeri açıdan dikkatli hazırlıklı ve planlı olunmalıdır çağrısında bulunuyor.
Irak Savaşı ve Türkiye Ekonomisi
Prof. Dr. Turan Yay
Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF-İktisat Bölümü
Prof. Dr. Yay konu hakkında şunları söyledi : “Bir iktisatçının dediği gibi “savaş kötüdür, hem galip hem mağlup ülke için. Çevremizde gördüğümüz tüm iktisadi servetler insanların barış ortamında işbirliği içinde çalışmalarının ürünüdür.” Bunu belki savaş, yalnızca galip ve mağlup ülke için değil, çevre ülkeler ve nihayet tüm insanlık için de kötüdür diye genişletmek daha doğru olacak. Hele bir yandan 25 yılı aşan bir süre yaşadığı yüksek enflasyonu düşürmeye amaçlamışken Cumhuriyet tarihinin en büyük iktisadi krizine düşen, diğer yandan hükümet değişikliği ile birlikte Kıbrıs, Avrupa Birliği gibi toplumunun iktisadi (jeo-) politik geleceğine ilişkin önemli belirsizliklerin bulunduğu bir dönemde, çıkardığı “tezkere”lerle hiç kimseye (ne komşusuna, ne 50 yıllık müttefikine ne de kendi halkına) yaranamayan “tecrübesiz” bir hükümete sahip Türkiye için, savaş gerçekten kötü. Savaşın üçüncü günü Türkiye ekonomisinin savaş sonrası durumu hakkında iktisatçının yorum yapması ise hiç de kolay değil.
İktisatçıdan beklenen işlerden biri, ekonominin geleceğine ilişkin tahminlerde bulunmak. İktisatçının geleceğe yönelik tahmin yaparken göz önünde tuttuğu üç önemli kavramsa, risk, belirsizlik ve fayda/maliyet analizi. İktisatçı risk kavramını, görüşünü öne sürerken bilinen ya da belirli bir olasılıkla gerçekleşebileceği bilinen gelişmeler için kullanır. Örneğin, 2005 yılından itibaren GATT Antlaşması gereği gümrük vergilerinin kaldırılmasının Türk ihracat sektörlerinin rekabet gücünün karşılaşabileceği risklerden söz edebiliriz. Normal koşullarda döviz kurundaki ya da petrol fiyatlarındaki değişmeler nedeniyle enflasyonu düşürme programının karşılaşabileceği riskleri tartışabiliriz ve bu riskler karşısında alınacak tedbirlerin fayda maliyet analizini yapabiliriz. Belirsizlik kavramı ise, iktisatçının önerilerini dayandırdığı modelinde hiç düşünülmemiş, varsayımlarında yer almayan bu nedenle de gerçekleşmesine bir olasılık değeri atfedilemeyen gelişmeleri tanımlar. Bu anlamda savaş, iktisatçı için en önemli belirsizlik olgularından biri. Ne ne zaman başlayacağına, ne nasıl gelişeceğine ve ne de nasıl sonuçlanacağına bir olasılık atfedilemez. Irak Savaşının Mart ayında başlayacağına ilişkin çeşitli söylentiler vardı ama başlama gününü tahmin eden oldu mu? Savaşın kuzeyden, Türkiye sınırlarından başlayacağı söyleniyordu, ama tam tersi oldu. Daha savaşın üçüncü gününde, yıllardır AB’ye girmek için yanımızda olduğunu bildiğimiz ABD ile ilişkilerimizde yaşadığımız “krizi” ve Dışişleri Bakanımız Gül’den “savaş bizi AB’ye yaklaştırdı” sözünü duyacağımızı tahmin edebilir miydik? Eğer savaşın, bundan sonra nasıl gelişeceğini ve sonuçlanacağını, sonuçlarının (ve de amaçlanmayan sonuçlarının) ne olacağını bilemiyorsak, fayda maliyet analizini de yapamayız. Çünkü TV’lerden aldığımız her yeni haberle yorumlarımızın değiştiği içinde bulunduğumuz anda, henüz yaşanmamış bir geleceğin bilgisine sahip değiliz. Her ne kadar “tarih tekerrürdür” denirse de geçmiş savaşlar ve içinde bulunan koşullar, yaşanan şimdiki savaş ve onun henüz yaşanmamış sonuçlarıyla aynı olmayacağından, geçmiş savaş koşullarına ilişkin bilgimiz de bize çok yardımcı olamayacak. Dolayısıyla akılcı olan, geleceğe ilişkin neler olabileceğinden çok neler olamayacağı üzerinde durmak. Bunun için de Türkiye Ekonomisi ve İstikrar Programına ilişkin “durum tespiti”nde yarar var”
Prof. Dr. Turan Yay konuşmasına daha sonra şöyle devam etti:
“1990’lar Türkiye Ekonomisi için, istikrarsız büyüme, yüksek enflasyon, bozuk kamu dengesi, yüksek iç borçlar, önemli ödemeler dengesi açıkları ve risk kavramının hiç dikkate alınmadığı sığ bir bankacılık ve finans sistemi ile ifade edilebilecek “kayıp yıllardır”: Ülkenin yapısal sorunlarına hiç dokunmaksızın, borçlanma ile finanse edilen artan kamu harcamaları ile “benden sonra tufan” politikası sürdüren Hükümetlerle, borçlanmanın bir süre sonra kendisine ya daha yüksek enflasyon ya da artan vergiler şeklinde yansıyacağını göremeyen toplumun her kesiminden “miyop seçmen”in üzerinde gizil olarak anlaştıkları, “günü kurtarma startejisi”(!) nin sonucu kayıp yıllar…
Aralık 1999’da IMF’le yapılan Stand-by Antlaşması ile Üçlü Koalisyon Hükümetinin uygulamaya koyduğu istikrar programı, toplumda 21. Yüzyılın Türkiye için eskisi gibi olmayacağı umudu yarattı. Amaç, sıkı maliye ve para politikası, ayarlanabilir sabit döviz kuru sistemi ve bunları destekleyen gelirler politikası ve yapısal reformlarla, enflasyonu ve yüksek reel faizleri düşürmek, iktisadi büyümeyi artırmaktı. Ancak istikrar programı, daha bir yıl dolmadan Kasım 2000 ve Şubat 2001’de sırasıyla özel ve kamu bankalarının içine düştükleri, likidite, faiz ve döviz kuru riskleri ile kırıldı ve kriz finansal kesimden başlayarak tüm ekonomiyi sarstı: TMSF’na alınan özel bankalar, ödeme güçlüğüne giren ve daralan reel kesim, kamu bankalarının yeniden yapılandırılması sonucu artan kamu borçları, döviz kurunun neredeyse %300 artması ve 200 milyar $ dan 140 milyar $’a düşen bir GSMH.
Türkiye IMF’den gelen kredilerin yardımıyla Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile panik durumunu atlattı. İzleyen bir bir bucuk yıl içinde hükümet; bütçe açıklarını kontrol etme, esnek döviz kuruna nispeten istikrar sağlama, faiz oranlarını düşürme, bankacılık kesimi reformu, vatandaşın yoksullaşması nedeniyle kısılan talebin yardımıyla da enflasyonda beklentileri aşan bir düşme, cari işlemler dengesinde düzelme ve yıl sonu itibariyle %6.5 büyüme oranı ile ekonomideki panik havasını atlatarak, istikrar programının sürdürülebilirliğinin temel koşullarını sağladı.
Seçim süreci kamu maliyesi hedeflerinde bir gevşeme yarattıysa da uzun yıllar sonra kurulan ilk tek parti iktidarı olan AKP Hükümeti’nin İstikrar Programı’nı sürdüreceğini açıklaması piyasalarca olumlu algılandı. Ancak AKP seçim sürecinde iktisadi ve sosyal her türlü programları hazır imaji vermekle birlikte, Hükümet olur olmaz peşpeşe dış ilişkilerdeki hızlı gelişmeler arasında, “toplumda rahatlık yaratacak politika ve tedbirler” söylemiyle (zorunlu tasarruf ödemelerinde anapara mı nema mı ödeneceği, IMF’le görüşmelerde sosyal politikalara ağırlık verileceği, bütçe fazlası vermenin gerekip gerekmediği, Bağımsız finansal regülasyon kurullarının durumu gibi tartışmalar, ABD’den 6.5 milyar $ kredi gelmesi ihtimalinin kalkması ve vergilerdeki artış ve nihayet Başbakan Erdoğan “sürpriz kaynaklar”dan sözetmesi) uygulamaları arasında gösterdiği tutarsızlıklar, ekonominin gerçeklerinin yeterince iyi anlaşılamadığının işareti olarak algılanmalıdır.
Türkiye Ekonomisi savaşın başlangıcında, kamu kesimi açıklarının yıllarca iç borçlanmayla finanse edilmesi nedeniyle makroekonomik dengeleri bozuk, yaşanan krizlerle büyük yara almış bankacılık kesimi ve daralmış ve kredi kullanamaz hale düşen özel kesimi ile kırılganlığı halen süren bir istikrar programını sürdürmektedir: Programla yıl sonunda %20 enflasyon, %5 büyüme oranları hedeflenmektedir. Programın sürdürülebilmesinde temel değişken, kamu borçlarının ödenebilirliğidir. 145 katrilyon TL. iç (GSMH’nın %53’ü), 127 milyar $ (62 milyar $’ kamuya ait) dış borç (GSMH’nın %68’i) stoku ile 2003 yılına giren Türkiye Ekonomisi, bu yıl 27 milyar $ dış borç da ödeyecektir. Bunun için %45’lerden %70’lere çıkmış faizlerin düşmesi ve yurt dışından kaynağa ihtiyaç vardır. Ayrıca ekonomide başlayan büyümenin sürmesi için iç tüketimde bir artış olurken, ihracatın artırılması, döviz kurunda önemli dalgalanmalar olmaması, enflasyonun Merkez Bankası’nın kontrolünde olması ve hükümetin bütçe programında hedeflediği %6.5 faiz dışı fazlayı tutturması gerekmektedir.
Bu çerçevede Irak Savaşı süre olarak uzadıkça, döviz kurunun yükselmesi ve göstereceği dalgalanma, bunun beraberinde getireceği yüksek faizler Türkiye’nin borçlarını çevirememe olasılığını artırır. Bu koşullarda yabancı sermayenin gelmesini beklemek de hayalcilik olur. Bu durumda geriye, IMF ve Dünya Bankası kaynakları kalmaktadır. Savaş uzadıkça petrol fiyatlarının artması ekonomide enflasyonu düşürmenin önünde bir engel oluşturuken, zaten son üç yıldır giderek düşen işçi dövizleri yanında turizm gelirlerinde de geçen seneki seviyeyi tutturmak güçleşecektir. Savaş esnasında gıda maddeleri talebindeki artış eğilimi ile dayanıklı tüketim malları talebinde düşme eğilimi enflasyonun düşüş seyrini belirleyecektir. Bu koşullarda yatırımlarda da bir canlanma olamayacaktır. Hükümet halen mecliste olan Bütçe Kanunu’na dış kaynak gelme ihtimalinin kalkması sonucunda yeni vergiler koymakla birlikte, 50 katrilyonluk bütçe açığı hedeflemektedir. Hükümetin savaş esnasında sıkı maliye politikası sürdürebilmesi de kolay olmayacaktır. Dolayısıyla savaşın uzaması, programı yürütülemez hale getirebilir. Savaşın kısa sürmesi ise yukarıdaki olumsuz etkilerin azalmasına yol açabilir. Bu durumda hükümetin dış kaynak bulmadan, vergi oranlarında artışa giderek sıkı maliye ve para politikası ile ekonomiyi durgunluktan çıkarırken enflasyonu aşağı çekme çabasının önünde, halkın tahammül gücü önemli bir engel oluşturacaktır. Savaş sürecinde sıkı iktisat politikalarına halkın tahammül gücü ise, hükümetin verdiği sözleri tutmaması ve kredibilitesini kaybetmesi ölçüsünde azalacaktır.
Savaş kısa sürede bitse de sınırlarımızın hemen arkasında yaşamın normal duruma dönmesi ve karşılıklı iktisadi ilişkilerin gelişmesi epey zaman alacaktır. Dolayısıyla, Türkiye için 2003 yılı en zor yıllardan biri olacaktır. Bu durumda hükümetin istikrar programına sıkı sıkıya bağlı kalması, askeri-jeopolitik alanda stratejik hatalar yapmaması ve kamuoyunu sürekli bilgilendirmesi önem kazanmaktadır. Dileyelim savaş çabuk bitsin, insan uygarlığı ve son elli yılda oluşturulan uluslararası düzen bunu en az zararla atlatsın”

BEŞİNCİ SAYFA

3. köprü yine gündemde!..

Yıldız’daki Mimarlar Odası’nda Arnavutköy Semt Girişimi tarafından basın toplantısı düzenlendi. Açıklamayı Mimarlar Odası’ndan Yıldız Soysal ve Arnavutköy Semt Girişimi Basın Sözcüsü İsmail Üstün yaptı. Toplantıda, üçüncü köprü konusu konuşuldu.
Katılımın azlığından şikayet eden vatandaşlar, “geçmiş dönemde yapılan basın açıklamaları şenlik havasda geçerdi. Bu toplantıya kötü hava şartları birde savaş vurdu” dediler. Bu olumsuz durumdan yetkililerin de etkilendiği ve durgunlukları gözden kaçmadı. 3. Köprü yerine başka alternatiflerin oluşturulmasını isteyen yetkililer, gereken duyarlılığın gösterilmesi için çağrıda bulundu.

Sorunlar-Çözüm Önerileri

Parkımız niye bitirilemiyor?
Parkımız bir türlü bitirilemiyor. Şu an kapı yapıyorlarmış gibi görünüyor ama işleri çok yavaştan alıyorlar. Yıl sonu diye söz verilmişti üzerinden 3 ay geçti ve hala bekliyoruz bitmesini. Bir de 5 Haziran 2001 Çevre gününde söz verilen basket sahası Belediye ve Bahçeler müdürlüğüne yaptığımız müracaatlara rağmen hala başlamadı. Beklemedeyiz.
Yüksel Ağat-Abbasağa Mahallesi Muhtarı

Ağaçlar ışığımızı engelliyor
Zincirlikuyu yolu sokaktaki ışıklandırma direklerinin etrafında bulunan ağaçların dalları çok uzadı. Artık bir şekilde budanması gerekiyor. Ayrıca bazı sokaklarımızdaki lambalarımız ise yanmıyor. İlgilenilmesi gerekiyor. Aylardır bu konuyu konuşuyoruz ama ses yok.
Cüneyt Doğan-Balmumcu Mahallesi Muhtarı

İşlerimiz düzene giriyor
Pazarımızın yapımı sürüyor. Bir ara yapımına ara verildi ama bitince çok güzel olacak. Bunun dışında Dere ve Deryadil sokaklarında elektrik hatları yeraltına çekildi çok da iyi oldu çok memnunuz. Diğer sokaklarımıza da yapılırsa rahatlayacağız. Bu yolda umudumuz sürüyor.
Cengiz Hacıömeroğlu-Muradiye Mahallesi Muhtarı

Bitmedi şu imar çalışmaları
Sokaklarımız hala imar halinde. Sıkıntısını çekmeye devam ediyoruz. Özellikle çamurlu yollar sorun yaratıyor. Onun dışında alt yapı çalışmaları yapılırken oluşan hatalar elektrik kesintilerine yol açıyor. Bundan da rahatsızız. Birçok yere başvurduk ama kimse bizle ilgilenmiyor.
Zeki Bölükbaşı-Sinanpaşa Mahallesi Muhtarı

Karakolu geri istiyoruz
Bebek parkına şaşaalı bir şekilde açılış yapıldı, ancak Bebek Parkımız nedense sürekli karanlıkta. Lambalarımız yanmıyor ve biz bu durumdan çok rahatsızız. Gayet büyük olan bu parkın temizliğini ise sadece bir kişi yapıyor. Daha çok görevli gerekir. Bunun dışında karakol kaldırıldı ve bu sorun yaratıyor. Tüm mahalleli karakolu geri istiyor.
Aydın Onar-Bebek Mahallesi Muhtarı

Okuyucu Köşesi
Tel: 0212 236 80 81-82 Fax: 0212 261 20 34 E-mail: veriajans@turk.net

Hizmet bir bütün olmalı
Beşiktaş çarşı içi sonunda istenilen düzeye geldi. Esnaf olarak yapılan işten memnunuz. Özellikle yollara döşenen kilit taşları çok beğendik. Ancak bu işin tamamının Beşiktaş Çarşı içi ve yan sokaklarına da yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Yoksa bütünlük bozulur. Örneğin Ihlamur dere sokak ve çarşı içine giden sokak kilit taşıyla döşendi, ancak yine burayı birbirine bağlayan Sinanpaşa Köprüsü sokak eski haliyle bırakıldı. Buranın da aynen diğer sokaklarda olduğu gibi bu kilit taşıyla döşenmesi gerekir. Yoksa bu kadar güzel yapılan bir yer yamalı bohçaya döner. Bu sokaktaki esnaflar olarak biz de aynı hizmeti bekliyoruz.
Abdullah Turan-Beşiktaş

İşgaliyeler kalksın
Beşiktaş çarşı mevkiinde yapılan çalışmalar sonrası burası pırıl pırıl oldu. Ancak yine bu sokaklarda ve ana caddelerde işgaliyelerin olduğunu görüyoruz. Bu kişilerin satış yapıp,para kazanmasına karşı değilim ama, güzel görüntülerini bozulmaması için burada satış yapanlara ayrıca yer gösterilmelidir. Yoksa hiçbir zaman çağdaş bir semt haline gelemeyiz.
Sabri Kızıltepe-Beşiktaş

Trafik felç olacak
Gayrettepe’de yapılacak olan alt geçit inşaatı nedeniyle ortalığın karışacağını düşünmüştük ve korkulan oldu. Trafik akış hızı bir anda bıçak gibi kesildi. Yapılan çalışmanın gerekli olduğuna inanıyoruz, ancak işin uzaması halinde trafik tamamen tıkanabilir, şimdiden önlem alınmalı ve işler çabuk bitilmelidir.
Neriman Kavruk-Gayrettepe

EVLENDİK MUTLUYUZ

Dünya Evine Girenler

01.03.2003
Gülçin Meriç-Cahid Koray Yöndem
Sıddıka Alkan-Suat Çelik
Canan Özgin-Andreas Tschauder
Elhan Özküçük-Steffen Karl Schmitke
Durdufer Esin Sarıca-Zafer Can
02.03.2003
Vedya Zalma-Alper Almelek
Ayşin Ekinci-Ahmet İsmail Yalçın
03.03.2003
Ümmügülsüm Akçay-Bülent Kızılırmak
04.03.2003
Parascovia Bulgac-Himmet Volkan Torun
05.03.2003
Figen Gürlertürk-Lofti Armanıous
06.03.2003
Gurbet Nargaz-Ufuk Yılmaz
Svetlana Vilkova-Necdet Vecdet Kokucu
Gülnaz Korkunç-Hakan Akkaya
Necla Gürbüz-Duran Çağan
Rukiye Manav-Burhan Erdem
07.03.2003
Dilara Kahyaoğlu-Mutlu Öztürk
Anzhelika Yablonska-Ayhan Kasaroğlu
08.03.2003
Ester Arıcan-Nesim Geron
Ivanna Yaremchuk-Can Onat
Hatice Serpil Şahin-Volkan Meçoğlu
Şaziye Şafak Akbay-İlhan Keloğlu
Berna Ergun-Güray Topoyan
Meral İlik-Metin Tosun
Zeynep Ayşe Karzek-Kemal Tolga Ungun
09.03.2003
Ester Levi-Selim Sholomo Benezra
Aslı Arsan-Murat Ayaz
10.03.2003
Türkan Aydın-Mehmet Kaya
Nurgül Harmantaş-Mahir Akbaş
Hafize Gündüzay-Süleyman Temel
Ayşe Çiftçi-Zekeriye Hafif
11.03.2003
Evre Kızıltepe-Ahmet Nejat Özsu
12.03.2003
Atike Göçmen-Alp Arslan
14.03.2003
Ecaterına Rudi-Kürşat Tanrıkulu
Seda Sakarya-Turan Yücel
Svıtlana Zvyağına-Timür Börk
15.03.2003
Aliya Alimbayeva-Bora Şengünler
Hülya Çağlayan-Bilal Kerim Dedeoğlu
Şeyda Özalp-Ekrem Tepegöz
Alev Tokyar-Mehmet Veysi Yılmaz
Pınar Civan-Dominique Marcel Kuster
Eylem Özbey-Orhan Gültekin
16.03.2003
Yeliz Odabaşı-Eli Şalom
Vivi Venturero-Uğur Simento Yanni
Bige Nirun-Bahadır Kamil Dalkılıç
18.03.2003
Bedriye Alev Engin-Mehmet Selim Deringil
Esra Aslan-Arif Yahya Gürer
Elena Dumbrava-Serdar Saci
Fatma Çolakoğlu-Burhan Türkben
20.03.2003
Dilek Dilmeç-Serkan Yaman
Burcu Genç-Nazmi Çoban
Ayten Keskin-Niyazi Kahveci

ALTINCI SAYFA

Şehir Tiyatroları’na rakip geliyor!..

Beltaş Genel Müdürü Cemal Temelli, “Akatlar, Ortaköy ve Levent kültür merkezlerindeki faaliyetler birçok ilçeye örnek oldu. 2004 yılında hizmete girecek olan dev sanat merkeziyle İstanbul’un sosyal hayatına damgamızı vuracağız” dedi.

İstanbul’daki kültür faaliyetleri ile tanınan Beşiktaş Belediyesi Beltaş Vakfı kültür merkezlerinin (Akatlar Kültür Merkezi, Ortaköy Kültür Merkezi, Levent kültür Merkezi) önümüzdeki yıl yepyeni atılımlarla sanatsal faaliyetlere damgasını vuracağı öğrenildi. 3. Levent Çilekli mevkiinde İstanbul’un en büyük kültür ve sanat merkezinin hizmete gireceği belirtildi.
Beşiktaş Belediyesi Beltaş A.Ş. Genel Müdürü Cemal Temelli, Beşiktaş Belediyesi’nin İstanbul’un kültür sanat açığını kapatmak çabasında olduğunu, yapılacak yeni sanat merkezi ile birlikte kültürel anlamda şehir ve devlet tiyatrolarını yakalayacaklarını kaydetti.
Yapımına başlanan ve 2004 yılında hizmete girecek olan dev sanat merkezi ile birlikte kültür hayatının önemli bir ivme kazanacağını bildirdi.
Dev kültür merkezi 2004’te hizmete girecek
Merkezde, en önemlisi bin kişilik dev bir tiyatro sahnesi bulunacak. Ayrıca burada konser, konferans, toplantı salonları ve kültür-sanat alanında hizmet verecek çeşitli bölümler yer alacak. Her türlü uluslar arası konferanslar, konserler düzenlenebilecek. Oyuncu kadrosu geniş olan tiyatro grupları rahatlıkla sahne alabilecek. Tüm etkinliklerin gerçekleşebileceği donanımda bir merkez olacak.
Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu’nun konu üzerinde titizlikle bölgelerinde gözlemlerle bulunduğu ayrıca profesyonel sahne sanatçılarından yardım aldığı öğrenildi.
Sergi salonlarına bir yıl sonraya gün alınıyor
Akatlar, Ortaköy ve Levent Kültür merkezlerinin profesyonel bir bakış açısı ile çalıştığını vurgulandı. Kültür merkezlerinin modernizasyon çalışması içinde olduğunu, Ortaköy’de bulunan Afife Jale Tiyatrosunun bakıma alındığını belirtti. Akatlar da tiyatro konser ve sergilerin yoğun bir şekilde devam ettiği, hatta sergi salonları için bir yıl önceden gün alındığı öğrenildi. Gerek salonların genişliği ve güzelliği, gerekse uygun fiyat politikası Beşiktaş Belediyesi Beltaş Vakfı, kültür merkezlerinin İstanbul’un en aranan kültür sanat mekanları olmasını sağlamış.

Emniyet uyarıyor

Kapkaç, hırsızlık ve benzeri yasadışı olaylara karşı emniyet birimleri broşür bastırarak vatandaşlara dağıtmaya başladı.

Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü hırsızlık ve kapkaç olaylarının aza indirgenmesi için tedbir broşürleri hazırladı. Broşürde hırsızlık olayları ile karşılaşmamak için dikkat edilmesi gereken hususlara yer veriliyor. Oto hırsızlığı hakkında artış olduğu konusunda dikkat çeken Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü, broşürde ilk madde oto güvenliği üzerine. Cam ve kapıların kilitlemenin unutulmaması gerektiğine işaret ediyor. Diğer yandan otonun içinde teyp, cep telefonu gibi eşyanın bırakılmaması gerektiğini vurgulanıyor. Boş dahi olsa önemli bir şey olabilir imajı verebilecek her türlü çanta, paket gibi eşyanın arabanın görünür yerinde bırakılmaması üzerine uyarıyor. Ev ve iş yerinden de ayrıldığında kapı ve pencerelerin açık bırakılması da hırsıza davet çıkarıyor. Kontrol edilmeli ve kapı, pencere açık halde uyunmasının bu tip olaylarla karşılaşmada etken olabileceği ifade ediliyor.
Hırsızlık kalabalık mekanlarda çokça rastlanan bir olay. Bu konuda pazarda, otobüste, durakta ve kalabalık mekanlarda çantanın korunması için öneri ise, çantanın açılan kısmının vücuda dönük tutulması, fermuarlı ise mutlak suretle kapalı olmasına dikkat edilmesi.
Halkın eşyasını herhangi bir yere bırakması konusunda da bir uyarı söz konusu. Bir alışveriş merkezinde veya mağazada alış veriş yaparken eşyanın veya çantanın bir yere bırakılmasının sakıncalı olabileceği belirtiliyor.
Öte yandan Emniyet Genel Müdürlüğü Sözcüsü Feyzullah Arslan, Irak’a yönelik harekatın başlamasıyla birlikte Türkiye’de de “bulanık suda balık avlamak isteyenler olabileceğini” söyledi. Arslan, bunlara yönelik istihbarat çalışması yapıldığını bildirdi. Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Arslan, Irak savaşıyla birlikte terörist faaliyetlerin artıp artmayacağının sorulması üzerine; “Emniyet teşkilatı olağanüstü dönemlerde özel tedbirler alır. Bu kapsamda biz de güvenlik önlemlerini ve çalışmalarımızı artırdık” diye konuştu.

‘Mehmetçik Vakfı’na şans oyunlarından gelir aktarılmamaktadır’

TSK Mehmetçik Vakfı İstanbul Temsilcisi Ufuk Özkaynak, vakıf gelirleri ile ilgili açıklamada bulundu ve Milli Piyango, Spor Loto, Toto, Sayısal Loto gibi şans oyunlarından vakfımıza hiçbir şekilde gelir aktarılmamaktadır” dedi.

YEDİNCİ SAYFA

Markalarda bahar esintisi

Kış sezonu kapandı. Firmalar yepyeni bir heyecan içinde tüketiciye yeni ürünlerini birbirinden renkli kampanyalarla sunma telaşı içine girdi.

Baharla birlikte firmalar tüketiciye yeni fırsatlar sunmaya başladı.
Koton yeni sezonun ilk büyük kampanyasını açıkladı
Koton 7 Nisan tarihine kadar 100 Milyon TL’lik alışveriş yapan herkes 25 Milyon TL’lik Koton para kazanacağı açıklandı.
Sadece alışveriş yapılan Koton Mağazalarında geçerli olan 25 Milyonluk Koton paralarını moda severler ister anında, ister kampanya süresince kullanabilecekler.
Yeni sezonda farklı gruplar ve çarpıcı yaklaşımlarla dolu güneşten sıcak, cesur, renkli birbirinden ilginç tasarımlara sahip Koton 2003 İlkbahar-Yaz koleksiyonu, 80’li yılların modasına göndermeler yapılan; acı yeşilin ağırlıklı olarak kullanıldığı ve fermuar oyunları ile hareketli bir tarzın yakalandığı Punk ve özellikle yaz aylarına damgasını vuracak
Dünya trendlerini yansıtan militer ve etnik kökenli kıyafetlerle Koton ilkbahar -yaz Erkek koleksiyonu da farklı tarza ve stile sahip olmak isteyen, modanın yorulmaz takipçisi erkekler için birebir.
NetWork ruhu!..
NetWork’ün koloniyel ruhu yansıtan 2003 İlkbahar – Yaz koleksiyonu tutkularınızı açığa çıkaracak. Düşlerinizin umuda dönüşmesine izin vererek, maceracı ruhunuzla hayallerinizi doyasıya yaşayacağınız gerçekliğe dönüştüreceksiniz. NetWork ile kendinizi yeniden keşfedeceğiniz keyifli bir yaz sizi bekliyor!
NetWork kadını, gök mavisi ve pudra pembesi pantolon ceketleriyle, yazın tazeliğini hissediyor… Bej ve camel ceket, etek ve pantolonları, kol uçlarında sallanan incilerle süslü penyeler zarifleştiriyor. Merserize trikolarla veya poplin gömleklerle kombinlediği vintage görünümlü yıkamalı jeanler içinde özgürlüğün tadını çıkarıyor. Saten, krep, payetli, parlak şantuk görünümlü gece elbiseleriyle yaz gecelerinde tüm dikkatleri üzerine çekerek samba ritmini yüreğinde hissediyor. Vazgeçilmez siyah takımlar içinde şık detaylarla farklılığı yakalayan NetWork kadını bej ve camel renklerdeki deri ve süet elbiseler, ceketler ve pantolonları çok şık ayakkabılarla tamamlıyor.
Her gün yeni bir keşfin peşinde olan NetWork erkeği ise 2003 yazında koloniyel ruhun etkisinde üç farklı koleksiyonla kendini ifade edecek. “Casual Grup” ta yer alan büyük yakalı iki düğme ceketler ve tek pantolonlar, NetWork erkeğine kalıpların dışına çıkan marjinal bir hava veriyor. Brushed koton, yıkamalı koton, büyük cep ve yarım patlı gömlekler ile triko ve penyeler bu grubu tamamlıyor. Şık görünüp rahatlığından ödün vermek istemeyen NetWork erkekleri ise takım elbiseyi, kıravat takmadan sadece gömlek ya da triko ile kullanıyor. Bu grupta bele hafifçe oturan ceketler ve “Re – Defined” gömlekler silueti dar gösteriyor. Üç ve iki düğmeli ceketler ise peak lapel yakalarla dikkat çekici… Üçüncü gruba ise üç düğme ceket ve tek pile ya da pilesiz pantolonlardan oluşan takım elbiseler hakim. Bu gruba İtalya’da özel olarak yaptırılan kıravatlar eşlik ediyor.
Farklı ruhları içinde taşıyan NetWork erkeği ve kadını deri, süet montlar ve blazerla şıklığını tamamlıyor. Sezonun renkleri ise camel, acı kahve, kahve olive, lacivert, gir, antrasit ve siyah…
Zegna’dan ısmarlama giyim günleri
Özel sipariş geleneğini İlkbahar-Yaz 2003 sezonunda da sürdüren erkek giyim markası Ermenegildo Zegna, İtalya’dan gelecek uzman terzi ile 21-22 Mart tarihleri arasında İstanbul mağazasında hizmet verecek. Özel sipariş vermek isteyen müşteri numune kostüm olarak bilinen giysiler arasından kendi bedenine en uygun olanı deniyor. Alınan ölçüler ve müşterinin isteği ile ilgili detaylar sipariş formuna yazılıyor ve yurtdışındaki fabrikaya fakslanıyor. Klasik ve sezonluk iki koleksiyonun sunulduğu günlerde, 450’ye yakın kumaş arasından seçim yapılabiliyor. Kostümler 4-5 hafta gibi bir sürede teslim ediliyor. Kostümün yanısıra gömlek ve kravat siparişi vermek de mümkün.
Kiğılı’ya bahar geldi
Kiğılı, kış aylarına “İnanılmaz Fiyatlarla Bitiriyoruz” adını verdiği indirim kampanyası ile veda ediyor. Kendine özgü çizgisi ve kreasyonları ile erkeklerin vazgeçilmez tercihi Kiğılı, uyguladığı indirim kampanyası ile tüketiciye avantajlı fiyatlarla alışveriş yapma fırsatı sunuyor. Farklı konseptlerden yola çıkarak tasarlanan Kiğılısonbahar-kış koleksiyonundaki ürünlere ve Kiğılı kalitesine inanılmaz fiyatlarla sahip olabilirsiniz.
İndirimdeki fiyatlar (TL)
Takım elbise 195 milyon
Ceket 135 milyon
Kaban 99 milyon
Pantolon 49 milyon
Gömlek 29 milyon
Kravat 29 milyon
Tatilde Mavi Jeans
Mavi Jeans’in yeni koleksiyonu, seyahat tutkunlarını şimdiden yolculuğa çıkarıyor. Deniz, gökyüzü ve indigo mavisinin uyumu, tatilin en canlı hayalini oluşturuyor. Kumsalda güneşin altında yıpranmış gibi duran tişörtler ve ağarmış blue jean’ler kendinizi tatilde gibi hissetmenizi sağlıyor.
Yazın süet giyeceğiz
İşte 80’lerin geri döndüğüne dair bir işerat daha. Bu yaz giyimde süet önemli bir yer tutuyor. Özellikle de Derimod koleksiyonunda. Yalnız bu sefer bir fark var, süetler iki giyişte kirlenip, keyif kaçırmayacaklar. Derimod tasarımlarında kolay kirlenmeyen ve leke tutmayan İtalyan teknolojisi Süper Süet kullanmış. Renk seçiminde safran toz pembe, asker yeşili, jean, camel dikkati çekiyor.
Beymen yazlıklarını çıkardı
Beymen’in 2003 yaz koleksiyonu tanıtıldı.
Klasikten spora, safariden abiyeye tüm alternatfler mevcut. Şifon ve saten bluzlar, pardesüler, vücudu saran elbiseler, keten takımlar, ipek saten bol cepli kargo pantolonlar var tasarımlar arasında.
YKM’den son fırsat
Türkiye’nin en büyük mağazalar zinciri YKM’nin 50 milyon ve üzeri kışlık giyim alışverişine 8 taksit uygulaması tüketicilerden gelen yoğun talep üzerine kısa bir süre daha devam edecek. Böylece kışlık giyim ihtiyaçlarınıza hem indirimli fiyatlar, hem de sekize bölünen taksitlerle çok daha uygun koşullarla sahip olabilirsiniz.

Otomobilde yeni yüzler

Mercedes ve BMW, önümüzdeki aylarda yeni bir atak başlatıyor. Mercedes C-Serisi’nin bugün itibariyle 1 milyon adete ulaştığı belirtilirken, BMW 7 Serisi’nin de elden geçirildiği öğrenildi.

BMW, 7 Serisi’ni elden geçiriyor
BMW, yeni 7 Serisi’ni, gelen eleştiriler doğrultusunda elden geçirmek için harekete geçti. Yeni 7 Serisi’ni tasarlayanlardan biri olan Chris Bangle da, yeni 7 Serisi’ni elden geçirmek için harekete geçtiklerini doğruladı. Aracın dizaynında, döşeme derisinde ve farlarında önemli değişikliklerin olması bekleniyor. BMW’nin, yenilenen aracı önümüzdeki ekim ve kasım aylarında düzenlenecek Tokyo Otomobil Fuarı’nda veya Ocak 2004’teki Detroit Fuarı’nda ilk defa tüketici ile buluşması bekleniyor. BMW, bu modelden önce elden geçirilen 7 Seris’ni eylül ayında düzenlenecek Frankfurt Otomobil Fuarı’nda tanıtacak.
C-Serisi bir milyonu buldu
Mercedes-Benz, üç yıl önce üretim bandına aldığı C-Serisi’nin bir milyonuncusunu yollara çıkardı. Sedan, stationwagon ve spor coupe modellerini içeren tüm üretimin üç yıllık bir süre zarfında bir milyon araca ulaşmasının binek otombillerde bir rekora işaret ettiğini ifade eden Mercedes-Benz yetkilileri, seri üretime giren hiçbir serisinde bu kadar süre içinde bu rakama ulaşılmadığını bildirdi. Üretimdeki başarıyı kutlamak için gerçekleştirilen tören esnasında, parlak gümüş renkteki bir milyonuncu araç olan C 200 Kompressor, Mercedes Otomobil Grubu’ndan sorumlu, DaimlerChrysler AG Yönetim Kurulu Üyesi Jürgen Hubbert ve Fabrika Müdürü Hans-Heinrich Weingarten tarafından yeni sahibine devredildi. “Üç yıldan az bir zaman içinde bir milyon C-Serisi aracı üretmek şirketimiz için büyük bir başarıdır” diyen Hubbert, C-Serisi’nin şirketin ilk defa sedan, stationwagon ve spor coupe modellerini içeren, bütün bir model ailesini tek bir platforma dayalı olarak üretmesi açısından da bir ilk olduğunu belirtti.

Teknoloji aldı başını gidiyor

Philips, Sony ve Vestel’in yeni ürünleri sinema ile tiyatroyu evinize taşıyor.

PHİLİPS
Philips Mx 1050 DVD’li sinema paketiyle ailenizle birlikte sinema keyfini yaşayın. Dolby Dijital (AC-3), Dolby Pro-Logic&DTS özellikleri bulunan pakette, 5×70 Watt RMS ses çıkışına sahip, 5 compakt 2 yollu hoparlör bulunuyor. 50 W wOOx subwoofer’ı ile filmdeki seslerin en gerçekçi şekilde hissedimesini sağlayan MX 1050’de ayrıca, dijital radyo, 10 seviyeli içerik ayarı, zaman araması, Audio CD/MP3 CD için programlama fonksiyonu, her bir hoparlör için ayrı ve genel ses kontrolü, DVD, VCD oynatabilme, udio-CD, CD-R, CD-RW, MP3, JPEG oynatabilme-çalabilme fonksiyonları bulunuyor. 1100 EU + KDV
SONY
SonyDAV-S880 DVD’li ev sineması paketinde ilk göze çarpan özellik tasarım. Çok zarif ve şık bir tasarımla teknolojiyi buluşturan amfili ev sinema sistemi DAV-S880’de çok kanallı surround ses, DVD/VCD/CD/CD-R/CD-RW oynatma özellikleri bulunuyor. DAV-S880’nin diğer bir özelliği ise birçok fonksiyonu bulunan dijital radyosu. 1200 EU + KDV
VESTEL
Görüntü formatlarına (16:9 Widescreen, 4:3 Letterbox, 4:3 PAN&SCAN) uygun olan Vestel AV 1000 Dijital ev Sinema Sistemi, birçok fonksiyonunun yanısıra fiyat performansıyla da dikkat çekiyor. DVD/VCD/MP/RADYO için 7 ayarlanmış, 1 ayarlanabilir equalizer’ı bulunan AV 1000, görüntü açısı desteğiyle ses ve görüntü kalitesini bir arada sunuyor.
695 milyon TL + KDV

SEKİZİNCİ SAYFA

Çocuklar bu ay bayram yapacak

23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle çocuk oyunlarının sayısı arttı. Akatlar Kültür Merkezi’nde sahneye konulan çocuk oyunları miniklerin olduğu kadar yetişkinlerin de akınına uğruyor.

Akatlar Kültür Merkezi’nde sahnelenen Komik Tavşan Hopi adlı oyun, çocukların gönüllerini fethediyor. Çocukların pür dikkat izledikleri oyunu sahneleyenler ise, isimlerini başarıyla duyuran Tiyatro Mie Topluluğu. Büyük ilgi gören oyunun yönetmen ve oyuncusu Salim Dörtcan, Türkiye’de çocuk tiyatrosu olgusunda örnek alınacak bir oluşum yoktu. Biz örnek olduk, diye sözlerine başlıyor. Salim Dörtcan ile tiyatroya nasıl başladığından çocuk tiyatrosunun geçmişinden başarısının sırrına kadar bir çok konuda söyleştik.
Tiyatro Mie’den bahseder misiniz?
Tiyatro Mie, 1992 yılında kuruldu. Zorlu bir dönemde kurulduğunu söyleyebilirim. Çünkü o dönemlerde Türkiye’de çocuk tiyatrosu olgusunda örnek alınacak bir oluşum yoktu. Kurumsal tiyatrolarda insanın içindeki enerjinin tiyatro heyecanın azaldığı bir zamanda bir araya geldik. Çocuk tiyatrosu konusunda yetişmiş insanlar yoktu. Yönetmeni bile… Şimdi yeni oluşmaya başladı. Böyle bir zamanın içinde çocuk tiyatrosu bakımından nitelikli oluşumların temelini attık ve heyecanımızı kaybetmedik. Ne yazık ki kurumsal tiyatroda görev düşüncesi ile yapılan çocuk tiyatrosu şevkin azalmasına neden oluyor. Biz ise görev düşüncesiyle değil, bir iletişim, bir ahenk ortamı oluşturarak çalışmalarımıza başladık ve devam ediyoruz…
Çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Öncelikle, ilkeli bir çalışma anlayışına sahibiz. Bir oyunun sahneye konulmasında masa başı çalışmalarından derinlemesine araştırmalarını yaparız. Oyunun en iyi şekilde sahnelenmesi için detaylar önemlidir. Kurulduğumuz dönemden bu yana önemli oyunlara sahneledik. İlk oyunumuz Godot’u Beklerken. İkinci yılımızda Dazlak adlı Nazi olgusunu işleyen belgesel bir oyun sahneledik. Aynı yıl Şeker Portakalı adlı oyun sahnelendi ve bir serüven oldu.
Sizce, günümüz çocuk tiyatrosunun sıkıntıları nelerdir?
Geçmiş dönemin eksikliklerine karşı büyük bir mücadele var denilebilir. Büyük tiyatroları çocuk tiyatrolarını lütfen yaptıkları için yetersizlikler bulunuyor. Bizim dönemimizde tek başına çocuk tiyatrosu yapmak için kurulmuş tiyatrolar yoktu. Olanlar ise, merkezi – büyük salonlarda yapılmıyordu. Bu konuda yetişmiş insan da yoktu. Önem verilmeyen bir alanda insanlar yetişmek istemezler. Yanı sıra, kurumsal tiyatrolardaki işleyiş de durumu sekteye uğrattı. Yetişkin tiyatrolarından farklı olarak çok erken vakitlerde motivasyon düşüklüğünün olduğu bir ortamda oyunların sahnelenmesi şevki azalttı. Provalara ceza gibi gitme düşüncesi, heyecanın da yaratıcılığın da önüne geçti. Bir de ekonomik durum önemli. Gerçekçi olmak gerekirse tiyatro ekonomik durumu iyi insanlara hitap ediyor. Fakat, şartlar kötüleştikçe seyirci sayısı 100’den aşağıya bile düşebiliyor. Ama, çocuklarını getirdiler, onlar da çocukların tiyatrosunu yaşatmak için bizler kadar gayret gösterdiler. Çocuk tiyatrolarının ekonomik kriz yüzünden darbe aldığı bir gerçek. Ancak, en zor günlerde ceplerinden para çıkarıp dar gelirleriyle bilet alan bu ülkenin insanlarının desteği vardır. Bu durum onların aydın bakış açısıdır.
Çocuk oyunlarını seçerken ebeveynlerin nelere dikkat etmesini önerirsiniz?
Son 2-3 yılda tiyatrolar çoğaldığı için seyirciler de elbette mukayese etmeye başladı. İyi oyuna götürme isteği doğdu, seçicilik başladı. Tiyatro tanınmaya başladıkça oyunların kalitesine göre seçim yapılır oldu.
Çocuk tiyatrosu sayısı çok fazla değil, devamlı perde açan toplam dört ya da beş tiyatro var. Ebeveynlerde çocuklarıyla geliyor, gerekli kıyaslamaları yapıyor ve eleme süreci başlıyor. Demek ki, çocuk tiyatrosu emek isteyen bir olay. Çocuklar tiyatrodan inanılmaz etkilenirler bu yüzden yanlış mesaj kalıcı zararlar verir. Aileler çocuklarını götürdükleri oyunlar konusunda seçici olsunlar, ticari kaygı ile yapılmış oyunları kaliteli oyunlardan ayırt edebilsinler.

Kültür Merkezi Program

Akatlar Kültür Merkezi
Nisan Ayı Programı

1 Nisan Salı
Aysa Organizasyon
Ali Poyrazoğlu, Saat: 21:00
“Ödünç Yaşamlar”
4 Nisan Cuma
Serap Alimoğlu Sergi Açılış
Kokteyl, Saat: 17:30
5 Nisan Cumartesi
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat: 11:00
“Küçük Kız ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat: 13:00
“Sevimli Dinazor”
ESEK
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-2”, Saat: 21:00
6 Nisan Pazar
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat:11:00
“Küçük Kız ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat:13:00
“Sevimli Dinazor”
Ali Erdoğan – Kabare Dev
Aynası, Saat:15:30
“Sansasyonun Kadar Konuş”
Gayrettepe Müzik Topluluğu
Saat: 20:00
Konser
7 Nisan Pazartesi
ESEK, Saat:21:00
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-1”
8 Nisan Salı
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat: 11:00
“Küçük Kız ve Yıldız”
Gayrettepe Tiyatro Grubu
9 Nisan Çarşamba
Türk Ticaret Bankası Top.
Saat:10:00
Tiyatrol Oyuncuları
Saat:21:00
“Neden Güldün”
10 Nisan Perşembe
Tobav Çocuk Tiyatrosu
Saat:11:00
Sadri Alışık’ı Anma Gecesi
Saat:20:00
11 Nisan Cuma
Tiyatro Panorama Çocuk
Oyunu, Saat:11:00
Dünya Radyo Organizasyon
Saat:18:30
12 Nisan Cumartesi
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat: 11:00
“Küçük Kız ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat:13:00
“Orman Postacısı”
ESEK
“ÜçüncüTürden Yakın
İlişkiler – 1”
13 Nisan Pazar
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat: 11:00
“Küçük Kız ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat:13:00
“Sevimli Dinazor”
14 Nisan Pazartesi
Mine Talu Sergi açılış- kokteyl
Saat 17.00
ESEK
Saat 21.00
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-1”
15 Nisan Salı
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat 11.00
“Küçük Kız Ve Yıldız”
Tiyatro Ayna
Saat 21.00
“Mutlu Ol Nazım”
16 Nisan Çarşamba
Tiyatrol Oyuncuları
Saat 21.00
“Neden Güldün?”
18 Nisan Cuma
Sihirli Kutu Organizasyon
Saat 11.00
Çocuk Oyunu
Tiyatro Ayna
Saat 21.00
“Mutlu Ol Nazım”
19 Nisan Cumartesi
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat 11.00
“Küçük Kız Ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat 13.00
“Orman Postacısı”
ESEK
Saat 21.00
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-2”
20 Nisan Pazar
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat 11.00
“Küçük Kız Ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat 13.00
“Sevimli Dinazor”
ESEK
Saat 17.30
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-2”
21 Nisan Pazartesi
Tobav Çocuk Oyunu
Saat 11.00
“Hacivatla Karagöz”
ESEK
Saat 17.30
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-1”
22 Nisan Salı
Tobav Çocuk Oyunu
Saat 11.00
“Hacivatla Karagöz”
Musiki Eserleri Sahipleri
Saat 13.30
Tiyatro Ayna
Saat 21.00
“Mutlu Ol Nazım”
23 Nisan Çarşamba
Tiyatrol Oyuncuları
Saat 21.00
“Neden Güldün?”
25 Nisan Cuma
Tobav Çocuk Oyunu
Saat 11.00
“Hacivatla Karagöz”
Tiyatro Ayna
Saat 21.00
“Mutlu Ol Nazım”
26 Nisan Cumartesi
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat 11.00
“Küçük Kız Ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat 13.00
“Orman Postacısı”
Kentim İstanbul Projesi
Saat 15.00
Deprem Semineri
ESEK
Saat 21.00
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-2”
27 Nisan Pazar
Pınar Kido Çocuk Tiyatrosu
Saat 11.00
“Küçük Kız Ve Yıldız”
Tiyatro Alkış Çocuk Oyunu
Saat 13.00
ESEK
Saat 17.30
“Üçüncü Türden Yakın
İlişkiler-2”
28 Nisan Pazartesi
Hamsy Organizasyon
Saat 21.00
29 Nisan Salı
Tiyatro Ayna
Saat 21.00
“Mutlu Ol Nazım”
30 Nisan Salı
Tiyatrol Oyuncuları
Saat 21.00
“Neden Güldün?”

DOKUZUNCU SAYFA

‘Bu gurur bize yeter’

Işık Üniversitesi ileri teknolojiler fuarı CEBIT’e katılarak bir ilki gerçekleştirdi. “Bu fuara ilk defa bir Türk üniversitesi katılıyor” diyen Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Yarman gururlu olduklarını söyledi.

Her yıl Almanya’nın Hannover kentinde yapılan, dünya markası olmuş dev firmalar ve ünlü üniversitelerin, ürünleri ve projeleriyle katıldığı; yeni bilişim teknolojileri,
elektronik haberleşme, yazılım gibi alanlarda ileri teknolojiye dayalı ürünlerin sergilendiği CEBİT Fuarı’na, ilk kez bir Türk üniversitesi olarak katılan Işık Üniversitesi, fuarı ziyaret eden bir milyonu aşkın ziyaretçinin ilgi odağı oldu. Aralarında ‘kalp ve beyin dalgalarından kişileri tanıma’ da bulunan, birbirinden ilginç 11 projeyi fuarda sunan Işık Üniversitesi, Ukrayna Devlet Araştırma Merkezi ve Beyaz Rusya Devlet Üniversitesi gibi kurumlarla işbirliği anlaşması imzalamanın yanı sıra, başını Yunanlı gençlerin çektiği bir gurup öğrencinin ‘Işık Üniversitesi’nde öğrenim görme’ talebiyle de karşılaştı…
Her yıl, dünyanın dört bir yanından gelen ve önemli bir bölümünü; iş ve bilim adamları, uzmanlar, akademisyenler, araştırmacılar, kamu ve özel kurum temsilcileri, yüksek öğrenim öğrencileri ve ileri teknoloji ürünleri tüketicilerinin oluşturduğu bir milyondan fazla ziyaretçi tarafından izlenen Almanya’nın Hannover kentindeki CEBİT Fuarı’na, bir Türk üniversitesi olarak, ilk kez Işık Üniversitesi, her biri yoğun ilgi gören, ileri teknolojiyle gerçekleştirdiği 11 ürünle katıldı. Bu tarihi başlangıç, hem Türkiye’den fuarı ziyarete giden, hem de Almanya’da yaşayıp, fuara gelen Türk vatandaşlarını gururlandırdı.
12-19 Mart tarihleri arasında ziyarete açık olan fuarda, Türk firmaları yedi numaralı fuar binasında temsil edildi.
Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Yarman, bu ilk katılım konusundaki duygularını ve fuarda elde edilen kazanım konusundaki düşüncelerini şöyle özetledi:
Avrupa’da girişimci yetiştirmek
“FMV Işık Üniversitesi olarak mutluyuz, gururluyuz. Dünya ile paylaşılacak araştırmalarımız, dünyanın ilgisini çekecek ürünlerimiz vardı.
117 yıldır eğitim hizmeti veren Feyziye Mektepleri Vakfı olarak, yedinci yılını doldurmuş Işık Üniversitesi olarak, eğitimde de paylaşacak çok şeyimiz vardı.
Özellikle Almanya’da yaşayan Türk Gençleri için, dünyanın en güzel mekanlarından biri olarak Şile’de tamamlanan kampusumuzda sunulacak eğitim programlarımız vardı.
İki hafta önce Almanya’nın tekstil devi olan Klaus Steilman Enstitüsü ile bir anlaşma imzaladık. Bu anlaşmaya göre, Klaus Steilman Enstitüsü-Işık Üniversitesi- Bochum’daki Ruhr Üniversitesi ve Witten’daki Herdeke Üniversitesi Avrupa’da ve Şile Kampusumuzda, Avrupa girişimciliği konusunda Yüksek Lisans yani Master programı başlatıyor.
Bu programın amaçlarından biri de Almanya’da yaşayan Türk gençlerini Avrupada girişimci olarak yetiştirmek. Özellikle ileri teknolojiler konusunda girişimci kılmak. Böylece hem Türkiye ye hem de Almanya ya katkıda bulunmak.
Bu eğitim programında Avrupa ve Türkiyedeki önde gelen işadamlarımızın da deneyimlerini öğrencilerimize aktaracağız. Türk Öğrencilerimiz, Avrupanın önde gelen işyerlerinde staj yapma imkanı bulacak. İşte bu seçkin eğitim programı çalışmalarımızı, Almanya’da CEBIT’te gelen Türk öğrencilerle, Uluslararası öğrencilerle, bunların velileriyle paylaşmak istedik. En hoşnut kaldığımız gelişmelerden biri ise, Yunanistan’ın Selanik şehrinden gelen öğrencilerin, Işık Üniversitesine büyük ilgi göstermesiydi. Almanya’daki Türk gençleri gibi, Yunanlı gençler de Işık Üniversitesi’nde okumak istiyordu. ”
“Bu gurur bize yeter!”
Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Yarman, CEBİT Fuarı’ndaki yaşadığı ve kendini çok duygulandıran bir olayı ise şöyle aktarmaktaydı:
“Fuarı dolaşan bir grup Türk’le karşılaştık. Bizi görünce çok sevindikleri her hallerinden belli oluyordu. Bunun nedenini kendileri açıkladılar. İçlerinden biri dedi ki; ‘Fuarda proje ve ürünlerini sergileyen bir çok dünya üniversitseni gördük. Profesörleri yaptıkları araştırmaları, geliştirdikleri teknolojileri anlatıyordu. Neden bizim ülkemizden bir üniversite yok CEBIT’te, niçin bizim profesörlerimiz burada değil diye hayıflanırken, Türk ve Işık Üniversitesinin bayraklarını gördük, Işık Üniversite’li Türk profesörlerin, kendi buluşlarını anlatmalarına tanık olduk.
Bu gurur bize yeter…’ Bu gurur bize de yeter” diyordu, Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık Yarman…
Işık Üniversitesi’nin CEBİT’tseki projeleri
Işık Üniversitesi CEBIT fuarında 11 proje sundu. Bu projelerden bazıları şöyle sıralanıyor:
1- Üniversite ve kurumlara dönük WEB tabanlı, GSM-GPRS tabanlı Yönetim Bilişim Sistemleri.
2- Elektronik haberleşme alt yapısına dayalı, cep telefonları ile çalışan güvenlik – alarm sistemleri, kontrol sistemleri.
3- Ucuz konuşma olanağı sağlayan, cepten – sabit telefonları arayan, santrallere bağlanan sistemler.
4- Kişiler ve kurumlar için düşünen, karar verebilen yazılım paketi.
5- Ses ve konuşma işleme, konuşma tanıma, konuşmayı yazıya geçirme, kelime tanıma ve konuşmacıyı tanıma projeleri.
6- Kalp ve beyinden gelen elektriksel işaretleri işleme, tanıma, kişileri kalp ve beyin dalgalarından tanıma projeleri.
7- Elektronik haberleşme sistemleri tasarım paketleri.
8- Avrupa’daki Türklere dönük olarak hazırlanan, Avrupa Girişimciliğinde Yüksek Lisans Master Programları.
9- Işık Üniversitesi Şile Kampusu’nde Uluslar arası Lisans Eğitimi.
CEBIT’teki önemli kazanımlar
Işık Üniversitesi’ni CEBIT te, bir çok firma, üniversite temsilcisi, uzman, araştırıcı, öğrenci ziyaret etti. Bu ziyaretler arasında, Ukrayna Devlet Araştırma Merkezi ve Beyaz Rusya Devlet Üniversitesi ile imzalanan ön anlaşma özellikle önemliydi. Buna göre, Işık Üniversitesi Beyaz Rusya ve Ukrayna ile konuşmaları yazıya dönüştürme kosununda işbirliğine gidecek, Biyolojik-elektriksel işaretlerin işlenmesi konusunda ortak araştırma programları yapılacak. Ayrıca, tarafların bilim adamları birbirlerini karşılıklı olarak ziyaret edecek. Türkiyede ve Rusyada dersler verecek araştırmalar yapacak.
Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programları’nda işbirliği yapmak üzere Işık Üniversitesi bir çok ortağı ile CEBIT te görüşme imkanı buldu. İki konsorsuyuma girme olanağı buldu. Özellikle Bilişim Teknolojileri, Elektronik Haberleşme ve Sağlık Bilimlerinde 6. Çereçeve Projeleri konularında önemli çalışmalar yapıldı.
Yunanlı firmalar, Işık Üniversitesinin Elektronik Haberleşme konularında geliştirdiği ürünleri Yunanistanda pazarlamak istediklerini ifade ettiler.
Yunanlı Gençler, Özellikle Selanik Aristotales Üniversitesi öğrencileri Işık Üniversitesi Şile Kamapusu’nde eğitim görmek istediklerini belirttiler.
Avrupalı Türkler de, Işık Üniversitesinin Almanya ve Şile Kampusundaki eğitim programlarına katılmak konusundaki isteklerini dile getirdiler.

Örnek protokol

Vakıf Üniversiteleri içinde ayrıcalıklı bir konuma sahip olan IŞIK ÜNİVERSİTESİ ile Almanya’nın Witten Eyaleti Bochum kentindeki KLAUS STEILMANN ENSTİTÜSÜ arasında ” Değişim ve Destek Programları Arasında İşbirliği Protokolü” 3 Mart 2003 günü imzalanmıştır.
Işık Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sıddık YARMAN ile Klaus Steilmann Enstitüsü Kurucusu ve Başkanı Prof.Dr. Klaus Steilmann, Direktörü Prof. Dr. Wolf D. Hartman’ın, Üniversitemizde düzenlenen bir tören ile imzaladıkları protokol, iki kurum arasında öğretim elemanı, bilgi, teknoloji ve öğrenci değiş tokuşu konularında işbirliği ve dayanışma yapılacağını gösteren örnek bir belge olacaktır. Bu anlaşmaya göre: 1- Işık Üniversitesi’nde Almanya, Avrupa ve Türkiye’de yüksek teknoloji ile üretim yapan firmaların sahipleri ders verecektir. 2- Lisansüstü programlarına ek olarak “Avrupa Girişimciliği İşletme Lisansüstü programı” açılacaktır. 3- Bu programda staj yapan öğrencilerimiz Siemens, Volks Wagen, Krupps gibi dünya markası üstün teknoloji ile çalışan kurumlarda staj göreceklerdir. Bu öğrencilerden yaklaşık % 50’si Türk, yaklaşık % 50’si uluslararası öğrenci olacaktır.
Prof.Dr. Steilmann (75) kendisini ekoloji ve modern teknolojiye adamış, 1960-70 yılları arasında klasik üretim yapan dev tekstil fabrikalarında çalıştırdığı Türk işçilerinin üstün performansları nedeniyle Türklere büyük sevgi ve hayranlık duyan bir bilim adamıdır ve sanayicidir. Fabrikalarının rutin faaliyetlerini 3 kızına bırakan Prof.Dr.Steilmann şu anda kendini ekoloji ve yüksek teknoloji konularındaki araştırmalara adamıştır. Prof.Dr.Steilmann’ın araştırmaları arasında akıllı kumaş üretmek, bilgisayarlı giysiler, vücuda C vitamini veren elbiseler ve yine yüksek teknolojiye dayalı ürünler buluyor. Klasik tekstil sanayinin daralan üretimi sonucu bu sektörde çalışan Türk işçilerini yüksek teknolojiye hakim yeni girişim alanları öneren Klaus Steilmann:”Avrupa’daki Türk emekçilerinin geleceğini “Döner Kebap” satmaktan değil “Yüksek Teknolojiye hakim girişimciler olmaktan geçtiğine” inanıyor ve bunun için tüm olanaklarını kullanacağını söylüyor.

Gençlerden ödüllü proje

Işık Üniversitesi öğrencileri başarılı çalışmalara imza atmaya devam ediyor. Işık Üniversitesi İşletme Kulübü öğrencileri; 5-8 Mart 2003 tarihlerinde düzenlenen İ.T.Ü 4. Uluslararası Yönetim Bilimleri Kongresi’ne birbirinden başarılı projeleriyle katıldılar. İşletme Bölümü 2. sınıf öğrencisi Seda Küçükfırat; “Öğrenen Organizasyonlar ve Yenilikçilik: Değişime sadece uymalı mı yoksa değişimi biz mi yaratmalıyız?” konulu projesiyle Kongre’de II. en iyi proje ödülünü aldı. Kongre’de ayrıca; “Orkestra’: e-iş, e-ticaret, müşteri ilişkileri yönetimi, elektronik veri transferi, kurumsal kaynak yönetimi planlaması ve digital muhasebe sisteminin kullanıldığı bir iş çözüm önerisi” projesiyle İşletme Bölümü 4. sınıf öğrencisi Gökhan Kestek ve”Tedarik Zinciri Yönetimi ve Risk Analizi” projesiyle İşletme Bölümü 3. sınıf öğrencilerinden Güray Nur ve Ahmet Enver Erkan yer aldılar.

Horlama ve uyku apnesi sendromu

Horlayanların uyması gereken kurallar
Arasıra horlayan veya orta derecede horlaması olan kişilerin aşağıdakilere dikkat etmesi şikayetleri azaltacaktır.
1. Uygun vücut ağırlığını sağlamak.
2. Daha atletik bir günlük yaşam oluşturup, günlük egzersizlerle adele gerginliğini sağlamak.
3. Uyku öncesi rahatlatıcılar, uyku ilaçları ve allerji giderici ilaçlardan uzak durmak.
4. Yatmadan önceki 3 saat içinde ağır yemekten kaçınmak.
5. Mutlaka kullanılacaksa alkolü mümkün olduğunca düşük dozlarda kullanmak ve yatmadan 4 saat öncesinde alkol almamak.
6. Düzenli uyku saati oluşturup, aşırı yorgunluktan kaçınmak.
7. Yatağın baş tarafını altına tuğla veya benzeri bir şey kullanarak yükseltmek.
8. Sırt üstü yerine, yan yatmayı tercih etmek.(Pijamanın arkasına 2 tenis topu dikilebilir.)
Bazı antideprasant ilaçlar faydalı olabilir. Allerjik problemin ön planda olduğu burun tıkanıklıklarında; burun damlaları, veya burun steroidleri faydalı olabilir.
Cerrahi olarak burun ve çeneye ait deformitelerin düzeltilmesi, burun poliplerinin çıkarılması, geniz eti ve bademciklerin alınması birçok vakada faydalı olabilirCerrahi olmayan tedavi seçenekleri; Bu gurupta birçok alet olmasına karşın kullanımları son derece zor olup, hastalar tarafından tolere edilememektedirler.
Cerrahi Çözümler; UPPP (Horlama Ameliyatı), boğazdaki sarkık dokuların çıkarılması boğazın duvarlarını oluşturan sarkık dokuların gerginleştirilmesi, ve küçük dilin kımi olarak çıkarılması operasyonudur. UPPP hafif ve orta derecedeki vakalarda oldukça güvenli bir cerrahi müdahale olup, başarı şansı % 80 civarındadır. Aslında yapılacak ameliyat tekniği tamamen hastaya uygun olarak cerrah tarafından seçilmelidir.
Çocuklarda horlama kesinlikle normal bir bulgu değildir. Ve mutlaka değerlendirilmelidir. Bademcik ve geniz etinin alınması bu çocuklara dramatik iyileşmeyi getirecektir.
Horlama, genellikle orta yaşlı, hafif kilolu kişilerin problemidir. Ciddi kalp problemlerine hatta ani ölüme yol açabilir; bundan dolayı gün içinde uykuya meyilli olan, gürültülü horlaması olan hastaları dikkatle muayene edip uyku laboratuar araştırmaları ile değerlendirmek gerekir.Horlama bir sağlık problemi olarak değerlendirilmektedir, asla dalga geçilecek bir olay değildir. Hastanın ve ailesinin bu sağlık probleminin tedavisinin olduğuna ikna edilmesi gereklidir.
Bütün anlatılan tekniklerde KBB Uzmanı gerek gördüğünde normal operasyon tekniğine yardımcı olarak Lazer ve Radyo dalgalarını da kullanabilir. Bu tamamen hastaya ve seçilen tekniğe bağlı olacaktır.
Partneriniz yastığını, yorganını alıp odayı, hatta bavulunu alıp evi terketmeden önce yukarıdaki önerileri dikkate almanızda yarar var.
Op. Dr. Erkan Aktan
Talatpaşa Bulvarı Begonya Sokak No:7-9
Bahçelievler-İstanbul
Tel: (0212) 441 41 42 pbx Fax: (0212) 441 13 00 www.jfkistanbul.com

ONUNCU SAYFA

En çok satanlar

KİTAP
1. Yaşasın Hayat, Osman Müftüoğlu, Doğan
2. Aşk Gidiyorum Demez, Duygu Asena, Doğan
3. Baudolino, Umberto Eco, Doğan
4. Nefes Nefese, Ayşe Kulin, Remzi
5. Gayet Ciddiyim, Gülse Birsel, Epsilon

KASET
Yerli
1. Kayahan / Ne Oldu Can
2. Yaşar / Sevdiğim Şarkılar
3. C.Erman&T.Kılıç / Asmalı Konak
Yabancı
1. Anjelika Akbar / Bach a l’orientale
2. Eminem / 8 Mile
3. Vonda Shepard / Songs from A.McBeal

DVD
Shining

Tarihte bu ay

12 NİSAN 1961, İLK İNSAN UZAYDA: Sovyet kozmonot Yuri Gagarin, Vostok(Doğu) isimli uzay aracı ile uzaya çıkan ilk insan oldu.
14 NİSAN 1912, TİTANİK BATTI: İngiliz tersanelerinde yapılan 268 metre uzunluğundaki Titanik transatlantiği 898 mürettebat ve 1309 yolcu ile çıktığı ilk seferinde buzdağına çarparak battı. Bu yolculuktan sadece 705 kişi canlı olarak kurtulabildi.

BİLMECE-FIKRA

Bir kedi daha!..
Akıl hastanesinden kaçan iki deli, karşıdan gelen bekçiyi görünce iri gövdeli bir çınarın arkasına saklandılar. Bekçi, onların ayak seslerini işitmişti. Sordu:
– Kim o?
İçlerinden biri kedi gibi miyavladı. Bu başarılı miyavlamadan sonra bekçi yürüyüp gidiyordu ki, delilerin ayakları altındaki yapraklar hışırdadı. Bekçi geri dönüp yine seslendi:
– Kim var orada?
İkinci deli cevap verdi:- Bir kedi daha.

Soğuk Şakalar
Okur yazar olmayan zenciye ne denir?
Kara cahil
Elsiz babaya ne denir?
No-el baba
Adamın başına kola dökülmüş, ne demiş?
Kolaysa başına gelsin
Avlanması en zor hayvan hangisidir?
dino-zor

SPOR

YİNE BOMBA GİBİ HABERLERLE ÇIKTIK!..
GAZETENİZİ HER AY İSTANBUL’DAKİ TÜM BÜYÜK GAZETE BAYİLERİNDEN ALABİLİRSİNİZ

ONALTINCI SAYFA

KUTLAMALAR KESMEDİ

‘BU MUHTEŞEM GÖRÜNTÜLER SAHA DIŞINA DA TAŞMALI VE HER ZAMAN YAŞANMALI’
Beşiktaş taraftarı 100. yıl kutlamalarının başlangıcını muhteşem bulduğunu, ancak bu kutlamaların yalnız saha içinde değil, saha dışında da yapılmasını istiyor. Taraftara yönelik etkinliklerin yıl içinde sürekli hale getirilmesi gerektiği belirtilirken işin eğlence yönünün de yoğun bir şekilde yapılmasını arzu ediyorlar. Geleneksel hale gelen ve her ay düzenli olarak yapılan Gazete BEŞİKTAŞ’ın web sayfasında geçen ay sorulan soru da 100. yıl etkinlikleriyle ilgiliydi. www.gazetebesiktas.com ve www.besiktasgazetesi.com adresine girenlerin sayısı 103.750 kişi oldu. Mart ayında siteye giren 3690 kişiden 1970 kişi oy kullandı. 100. yıl etkinliklerini yeterli bulanların sayısı 970, bulmayanların ise 1000 kişi olduğu görüldü.

ONBEŞİNCİ SAYFA

Kartal’ın dinamosu: PANCU

Her mevkide rahatlıkla oynayan, yeri geldiğinde kale çizgisinden top çıkaran, yeri geldiğinde de maçı kurtaran goller atan Pancu, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle Beşiktaş’ın değişmez oyuncusu, taraftarında sevgilisi oldu.

ONDÖRDÜNCÜ SAYFA

Niyazi ve Zafer’le açık açık

Niyazi ve Zafer, merak edilenleri açık yüreklilikle anlattı. Gazete BEŞİKTAŞ aracılığıyla taraftarlara ulaştı.

Beşiktaş’ın yüzüncü yılını kutlama şerefine erişen şanslı futbolculardan Niyazi ve Zafer yüzüncü yıl kutlamalarının heyecanını yaşıyorlar. Bu şerefi şampiyonlukla taçlandıracaklarını ve ellerinden gelen mücadeleyi vereceklerini söyleyen genç futbolcular, “Taraftara teşekkürü sahada vereceğiz” diyor.
Olmayanın yokluğunu aratmıyoruz
Yüzüncü yıl kutlamaları çeşitli etkinliklerle ve tüm hızıyla devam ederken, siyah beyazlı takımın futbolcuları da bu etkinliklere katılmanın ve bu unutulmaz anlarda takımda olmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Niyazi ve Zafer de bu şanslı isimler arasında yer alıyor. Niyazi ve Zafer yaşadıkları özel anları ve duyguları Gazete Beşiktaş’a anlattılar. Sağ kanat oyuncularından Niyazi “Elimden geleni yapacağım ama kadroya alınmak için fazla şansım olmuyor. Çünkü bulunduğum mevkide 4 futbolcu var. Takımın hepsi kaliteli oyunculardan oluşuyor. Kadromuz çok geniş, oynamayan bir oyuncunun yerine bir başka oyuncu oynuyor ve bunu uyum içinde gerçekleştiriyoruz. Her mevkide 3 futbolcumuz var. Olan futbolcu, olmayanın yokluğunu aratmıyor” dedi. 100. Yıl kutlamalarının başladığı Mart ayından itibaren bir nostalji havası yaşadıklarını söyleyen Zafer de, en büyük gururunun, yüzüncü yılın ilk maçı olan Göztepe maçında giydiği formada, bütün eski futbolcuların isimlerinin yanında kendi ismini de görmek olduğunu belirtti. Zafer’e Real Madrid’ten sonra yüzüncü yılını kutlayan ikinci takımın Beşiktaş olduğunu hatırlattığımızda ise, “Evet, ilk yüzüncü yılını kutlayan takım Real Madrid’di. Biz ikinciyiz. Real Madrid yüzüncü yılında şampiyon olamadı ama biz iddia ediyoruz ki şampiyon olacağız” şeklinde konuştu.
Güzel skorlar mutluluğumuzu artırıyor
Kendilerini zorlu maçların beklemesine rağmen, bu zorlu maçlardan puan alarak geçeceklerini belirten Niyazi, “Güzel skorlar yakalayınca mutluluğumuz daha da artıyor. Bütün amacımız şampiyonluk. Bu taraftar bunu hak ediyor biz de bunu yaşatacağız. Ben oynamaya çalışıyorum ama hoca fazla bir şans vermedi. Bu benim kötü olmamdan da kaynaklanmıyor. Desteklerinden dolayı taraftara teşekkür ediyorum ama onlara bu teşekkürü sahada vermek isterdim, bu şansı yakalayamadım. Oynadığım zaman orada çok iyi şeyler yapacağıma inanıyorum” şeklinde konuştu.

ONÜÇÜNCÜ SAYFA

Başarısını futboldan iş dünyasına taşıdı

Beşiktaş’ın eski futbolcusu Zekeriya Alp, “başarı için heyecan duymak gerekir. Ben futbol oynarken duyduğum heyecanı iş hayatında da yaşıyorum” şeklinde konuştu.

Başarılı bir futbol hayatı, devamında BJK Yönetim Kurulu’nda önemli işlere atılan imzalar. Şimdi ise iş dünyasında, alanında önemli isimlerin başında geliyor. Bu başarı hikayelerinin sahibi Beşiktaş’a uzun yıllar emek veren şimdi ise kaleminden Beşiktaş hakkındaki değerlendirmelerini okuduğumuz Zekeriya Alp. Bütün futbolcuların yaşadığı bir sıkıntıdır futbol hayatının sonrasında yapacakları işler. Bir çoğunu yine spor dünyasının içinde farklı görevlerde görürüz. Ama Alp gibi, kimilerini de iş dünyasında kazandığı başarılar ile görürüz. Zekeriya Alp bu başarı öyküsünü ve dünün, bugünün Beşiktaş’ını anlattı.
Spor hayatınızı noktaladığınızda çok farklı bir alanda çalışmaya başladınız. Bunun nedeni nedir?
Her futbolcu, futbolu bıraktıktan sonra bir boşluğa girer. Futbol oynadıkları dönemde, giydikleri formaların ve kazandıkları paranın hakkını verme mücadelesinde, başka bir iş ile uğraşmazlar. 30-35 yaşlarında futbolu bıraktıktan sonra yeni bir iş hayatına atılmak çok zor. Futbolu bıraktıktan sonra benim de problemli bir iş hayatım oldu. Aradan 6-7 yıl geçtikten sonra bu işi kurdum. Bu insanın şansı ve ortaya koyduğu mücadele ile ilgili. Mücadele sadece sahada olmuyor, iş hayatında da mücadeleyi gerektiren bir ortamlar oluyor. Şu anda Beko ve Arçelik’in plastik işlerini yürütüyoruz. Bu konuyu öğrendik ve gerekli çalışmaları yaptık. Bu konu ile ilgili veriler, kitaplar işimin parçası oldu. Zaman içinde de işimizi geliştirerek bugünlere geldik. Dilerim ki bütün futbolcular futbol yaşamlarından sonra kendilerine düzenli bir iş hayatı sağlarlar.
Bir anlamda hem futbol hayatınızda hem de futbolu bıraktıktan sonra iki başarı öyküsünün de sahibi oluyorsunuz.
Futbol ve iş hayatının dışında bir konu daha var. Süleyman Seba 1984 yılında başkan seçildiği zaman Yönetim Kurulu’ndaydım. 1992’ye kadar beraber çalıştık. Bu dönemde kulüpte en önemli görevleri üstlendim. Altyapı Sorumluluğu’ndan Futbol Şubesi Sorumluluğu’na, Basın Sözcülüğü’ne kadar bir çok görevi bu yıllarda yerine getirmeye çalıştım.
Takımın başarılarını gördüğünüzde tekrar sahalarda olmayı hiç istediniz mi?
Bu heyecanı yaşamak herkese nasip olmayan bir duygu. Genelde bu tip sorularla karşı karşıya kalan eski futbolcular, tekrar sahada olmayı düşlediklerini söylerler. Benim açımdan böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü yıllarca Beşiktaş’ta ve Milli Takım’da bu heyecanı tattım. Şimdi ayrı bir kulvarda, iş hayatımda bu heyecanı yaşamaya çalışıyorum. O da ayrı bir renk katıyor.
Gözlemlerinize göre sizin forma giydiğiniz dönemden bu yana Türk futbolunda neler değişti?
Çok büyük farklar var. Oyun sistemindeki değişiklikler, sahaların güzelliği, malzemenin çok daha değişik türde ve çeşitte olması, tesislerin mükemmelliği. Arada o kadar farklar var ki bazen bunları gördüğümde içimde bir kıpırdanma oluyor. ‘Keşke bizler de böyle ortamlarda futbol oynayabilseydik’ diye düşünüyorum. Bu farklılıklar, futbolcuları da olumlu yönde etkiliyor. Beslenme bir sporcunun en önemli silahlarından biridir. Bizim zamanımızda bu konu ile ilgili bilgi sahibi değildik. Şimdi sporcular bilinçli bir şekilde eğitiliyor. Aldıkları gıdalar ve vitaminler planlı bir çerçeve içerisinde veriliyor. Bütün bunlar Türk futbolunun olumlu yönde gelişmesini sağlayan faktörler oluyor.
Takımın şampiyonluk şansını nasıl görüyorsunuz, bu yolda önünde ne gibi engeller var sizce?
Ligin son maçına kadar, şampiyonluğun kimin tarafından elde edileceği hakkında yorum yapmak yanlış olur. Ligde en önemli rakibimiz Galatasaray ve Gençlerbirliği. Gençlerbirligi şu anda Türkiye’nin en iyi futbol oynayan ekiplerinden biri. Galatasaray’ı da göz ardı etmemek lazım. Kötü oynuyor ama bütün maçlarını kazanıyor. Beşiktaş’ın deplasman maçlarından en az zararla dönmesi gerekiyor. Bunun yanı sıra Beşiktaş’ın en önemli handikaplarından biri de futbolcuların sakatlıklarının uzun süreli olmasıdır. Her hafta bir yada iki tane sakat futbolcu maçtan önce ya da sonra karşımıza geliyor. En güvendiğiniz futbolcularınıza en önemli maçlarda görev verememiş olmanız hem oyunu etkiliyor hem de Teknik Direktör Lucescu’nun takım kurmakta değişik yollara başvurmasına neden oluyor. Tümer forma girmek üzereyken uzun süren bir sakatlık yaşadı. Bayram daha da uzun süredir uzak. Sergen yeni toparlandı, antrenmanlarda çalışamamasından kaynaklanan kilo problemi çıktı. Özellikle Sergen’e ve Tümer’e büyük ihtiyacımız var. Onların eksiklikleri gözle görülür bir şekilde Beşiktaş’ı etkiliyor. Bunlar Beşiktaş’ın şampiyonluk yolundaki en önemli handikapları. Şu anda şampiyonluk ‘çantada keklik’ gibi bir ifade kullanmak yanlış olur.
Beşiktaş camiasında önemli bir isim olarak kulübün 100. yılı hakkında neler söyleyeceksiniz?
Ne mutlu ki Beşiktaş’a dünyada çok az kulübe nasip olan 100. yaşını yaşıyor. Türkiye’de de bunun ilki olarak bununla övünç duyuyoruz. Temennimiz futbol takımının kazanmış olduğu başarıları sonuna kadar devam ettirmesi, şampiyonluğu yakalaması. 100 yılda benim arzuladığım, basında Beşiktaş Kulübü’nün futbol takımı ağırlıkta. Fakat diğer branşlarda özellikle basketbol ve voleybolda kötü bir durumdayız. Dileriz ki zaman içinde bu branşlarda da başarılı bir grafik yakalayalım.
Unutamadığınız bir şampiyonluk anınız var mı?
Beşiktaş’ın Trabzon’u 2-0 bir skorla yendiği bir maç var. O maçın heyecanıyla 90 dakikanın nasıl geçtiğini ve maçın nasıl kazanıldığını maçtan bir gün sonra kendimize geldiğimizde farkettik. Öyle bir atmosfer oldu ki, maçı oynadık, golleri attık, Türkiye Kupası’nı kazandık. Kendimizi sahaya inmiş olan seyircinin omuzlarında bulduk. Bu heyecan ve daha önemlisi bunu seyirci ile yaşamak bambaşka bir duygu.

TARAFTARIN SESİ

Yarınları yarınlara ertelemeyelim
Beşiktaş taraftarının bir özelliği vardır. Taklit etmez, kopya çekmez ve hep ilkleri uygular. Hiçbir tribünün söylediği ya da çıkarttığı şarkı, İnönü Stadı’nda söylenmez. Çünkü inanılmaz bir potansiyel ve bu potansiyele paralel yaratıcı bir güç vardır. Her an, her dakika her şey mümkündür. Tarihe dönüp de maziyi karşılaştırdığımızda sokaklarda ve caddelerde bayrak asılması (1981-1982), protesto amaçlı ilk sahaya sırt dönüş, eşofmanlarla sahaya gelmeler, otomobillerle şehir turları hep bu tribünün başlattığı önemli organizasyonlardır. Ayrıca bütün elemanların amatör olduğu ve haftada 4-5 bin tirajlı dergi, bizim tribünün eseridir.
Küçük bir beyin jimnastiğinden sonra asıl konunun teşkil ettiği cümlelerimize değinelim. Ben Amigo Alen olarak, bestelerimizde, şarkılarımızda ve sloganlarımızda Galatasaray ve Fenerbahçe kelimelerini duymak istemiyorum. Onlara edilen küfürlerde, onları muhatap alarak, onların seviyesine iniyoruz. Biz asiliz. Biz herkesin ulaşmak istediği bir tribüne sahibiz. 30 seneye yakın bütün tribünlerin nabzını tutmuşuz ve her daim kıskanılır olmuşuz. Gelin bu güzide semtimizde bir başlangıç yapalım ve bundan böyle bu kulüplerin isimlerini telaffuz etmeyelim. Antep’te yaşanan o iğrenç diyalogların, edilen o inanılmaz küfürlerin cezasız kalacağını biliyoruz. Ama biz şampiyonluğa oynayan bir takım olarak, her agresif tavrın cezasını çok büyük ödüyoruz. O nedenle yine bir ilke imza atalım. Unutmayalım ki asıl olan gerçek, hayattır. Hayat da Beşiktaş…
Alen, Çarşı

Beşiktaş ya ruhunuzdadır, ya da hiçbir yerde
Beşiktas’lı olmak, sadece “taraftar” olmak anlamına gelmez. Beşiktaş’lılık, bir zihniyet biçimidir öncelikle… Ortaya konulan davranış biçiminden tutun da, sergilenen düşünce tarzına kadar yerleşen bir bakış açısı… Beşiktaşlılık, bir kez sızdı mı insanın içine, gerisi kendiliğinden gelir. Beşiktaş’lılık, başlıbaşına yaşanan bir biçimdir çünkü…
Kuruluşundan bu yana herhangi bir dejenarasyona uğramamış bir ahlaki düzendir… Centilmenliğin tribünlerden sahaya, sahadan tribünlere yayılışıdır. Haksız rekabete, karşı duruştur… Sahalarda, ister futbol, ister basketbol, ister voleybol olsun, sadece, sportmence başarının rol oynaması demektir… Başarının sadece, çalışmaktan, koşmaktan, yorulmaktan, düşünmekten, kararlı davranıştan gelirse, gerçek başarı olacağını bilmek, ve buna inanmaktır.
Beşiktaş’lı olmak, gerçek bağlılığı taa içinde hissetmektir… Koşullar ve sonuçlar ne olursa olsun, terk etmemek… Destek vermek, arka çıkmak… Başarısızlıkların rasyonel nedenleri üzerine düşünerek, sorunlara hep beraber çözümler aramak… Başarıları ise her beraber, yürekten kutlamak, demektir… Kucaklaşmak, omuz omuza vermek ve ileriye gitmek, daime ileriye… Hep beraber ve durmadan çoğalarak…
Beşiktaş’ı sadece sevmezsiniz, Beşiktaş’a gönül verirsiniz… Bir kez ve sınırsız… Kimi zaman, yaptığı bir hatayı, tüm içtenliğinizle affettiğiniz çocuğunuzdur… Ya da birlikte ağladığınız, güldüğünüz arkadaşınız… Sıcak bir kucaktır Beşiktaş… Sizi saran, size güven veren…
Bir inançtır Beşiktaş… Attığı ve atacağı her adıma, inanmak ve güvenmektir… Hem bu, öyle bir güvenki temeli 100 yıla dayanan bir inançtan gelen… İçerde ve dışarda, hiçbir zaman, sarsılmayacağını bildiğin… Hakkında konuşurken, hiç tereddüt etmeyeceğin…
Beşiktaş ile sadece övünmezsiniz, Beşiktaş ile gurur duyarsınız…
Çünkü tek büyük Beşiktaş’tır.
Ayhan Güner, Çarşı

100 yıllık bir aşk, inadına Beşikt”aşk”
Yaşadığımız aşkı bilmeden söylerler ama doğrudur, “her Beşiktaşlı biraz delidir” deyimi. Bilmezler milyonlarca insanla aynı kanı taşıdığını hissetmenin, aynı umuda bel bağlamanın gönül kardeşliğiyle mutlu olmanın, aynı hasretle senelerce caddeleri siyah beyaza boyamayı beklemenin anlamını…
Bilmeden söylerler ama doğrudur. 100 yıllık bir aşk bizimkisi.
Herkesin etrafa karşı sakladığı mutsuzlukları, umutsuzlukları vardır kalbinde. Herkes başka yerde bulur teselliyi. Biz 100 yıllık bir aşkta bulmuşuz. Herşeyi unutmuşuz İnönü’de. Tek bir yürek olmuşuz.
Yanımızda olmayan, hiç tanımadığımız insanlarla aynı şeyi dilemişiz.
Ben de uzaktaki gönüllerdendim 2 sene önceye kadar. 17 senelik bir hasretle bekledim bir gün maça gidebilmeyi. Televizyon karşısında bile formamla izledim maçları deli diyenlere inat. İstanbul’a her geldiğimde semtimin kaldırımlarını öpesim gelirdi. Her gördüğüm Beşiktaşlıyı durdurup ben de Beşiktaşlıyım diyesim gelirdi. Allah böylesine bir aşkı duydu ve kavuşturdu bizi sonunda. O günleri hatırladıkça her Beşiktaşlı hayatında bir defa bu güzelliği yaşayabilsin diye dua ederim hep.
100 yıllık bir aşk bu. 100 yıldır aşığız. Yaşanacak bir 100 yılım olsa yine senin aşkınla geçsin isterim.
Ben dedemden aldım bu mirası. Bana benim de torunlarıma anlatabileceğim güzellikler yaşattığın ve onlara gururla aktarabileceğim anlı şanlı bir tarih bıraktığın için sonsuz teşekkürler….
Yaşanacak 100 yılların çok olsun
BEŞİKTAŞ’ımmmmm!!!!!!!!!!
Güldal Akkuş – Dişi Kartallar

ONİKİNCİ SAYFA

Atatürk Beşiktaşlıydı

Üç büyük kulüp taraftarı Atatürk’ün hangi takımı tuttuğunu tartışa dursun Dr. Necati Karakaya, yazdığı kitapla olaya son noktayı koydu.

Üç büyük kulüpten her biri, senelerce süren bir tartışmada Mustafa Kemal’in kendi kulüplerinin taraftarı olduğuna dair iddialarla ortaya çıktı. Kimileri ‘Atatürk şeref defterimizi imzaladı, bizim takımımızdandır’ derken kimileri ‘Atatürk bizim semtimizde oturdu, bizim takımımızdandır’ dedi. Bugünlerde, Atatürk’ün Beşiktaşlı olduğu hakkında önemli kanıtlar sunan bir kitap var piyasada. Yazarının deyişiyle ’50 yılın birikimi olan’ Atatürk Beşiktaşlı adlı kitap, bu tartışmalara yeni bir boyut getirdi. Ve belki de son noktayı koydu.
Araştırma için 640 kitap okudu
Karakaya kitabında, Mustafa Kemal’in kendi diliyle kendi hayatını anlattığı bölümlere yer vermiş. Bunu arkadaşlarının ve ilgili bulunduğu kişilerin anıları ile tamamlayarak, yer, tarih gibi kanıtlara ulaşmış. Bu araştırma hakkında toplam 640 kitap okuyan Karakaya, Atatürk’ün,
Beşiktaşlı olduktan sonra, herhangi bir yerde Beşiktaş kelimesini kullanıp kullanmadığını tespit edebilmek için de 40 bin sayfa okumuş.
Zübeyde Hanım kulübe emanet edilmişti
Bütün bu araştırmalar sonucunda da Karakaya, Atatürk’ün Beşiktaşlılık serüvenini şöyle anlatıyor:
“Mustafa Kemal, 1904 yılında Beşiktaş yöneticilerinden Cami Bey’den kulüp yapısı ve nasıl kurulduğuna dair bilgi alıyor. Bu bilgiye, kurmayı düşündüğü Vatan ve Hürriyet partisi için gereksinim duyuyor. 1908 tarihinde İttahat ve Terakki Partisi’nin başkan adaylarından Mithat Paşa’nın anılarında, Mustafa Kemal’in, Beşiktaş hakkında söylediği şu sözlere rastlıyoruz: “İttihat ve Terakki Partisi’nin başkanlık toplantılarında, Mustafa Kemal, bize Beşiktaş Osmanlı Terbiyeyi Bedeniye mektebini örnek gösterir, ‘Onun bir lideri, programı var, sizin hiçbir şeyiniz yok’ derdi” Bundan sonraki tarihlerde Mustafa Kemal, Beşiktaş kurucu ve yöneticileri ile yakın ilişkilerde bulunuyor. Onlara güveni o kadar artıyor ki, Selanik’te esir bulunan annesi Zübeyde Hanımı, Yüzbaşı Necati tarafından kaçırtıp, Beşiktaş’taki evine yerleştirerek, bir yazı ile Beşiktaş Kulübü’ne emanet ediyor. Atatürk’ün Beşiktaşlı olduğunun en büyük kanıtı ise Zübeyde Hanım’ın sözlerinde yatar. Öğretmen olan Adile Hanım ve kız kardeşi Şekibe, savaş zamanı Zübeyde Hanım’ı ziyaret ederek, bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorarlar. Zübeyde Hanım teşekkürle şu yanıtı verir: “Paşa Hazretleri her zaman olduğu gibi bu defada cepheye giderken beni kulübüne emanet etti. Onları çok seviyorum. Beşiktaşlılar her gün gelip halimi hatırımı ve ihtiyaçlarımı soruyorlar.”
Mustafa Kemal’in hayranı
Kitabın yazarı Dr. Necati Karakaya, kitabında da gözler önüne serdiği önemli kanıtlarla Atatürk’ün Beşiktaşlı olmasının su götürmez bir gerçek olduğunu söylüyor. Dr. Necati Karakaya’nın Atatürk hayranlığı ve sevgisi, çocukluk yıllarına dayanıyor. Daha ortaokula başlamadan Nutuk’u ezbere bilen Karakaya, “Atatürk’ün Beşiktaş Akaretler’deki evinin önünden geçerken, üzerinde yazılı levhayı okurdum. Her defasında tüylerim ürperir, saygımdan iki adım geri çekilirdim” diyor bu sevgiyi anlatırken. Bu sevgi öyle büyüyor ki, Taksim Lisesi’nden mezun olduğunda, zamanın Maarif Bakanlığı’na bir yazı yazarak mezun olduğu lisenin adının ‘Atatürk’ olarak değiştirilmesini istiyor. Bakanlık buna imkan yok diyor ama bir yıl sonra okulun adı, ‘Atatürk Lisesi’ olarak değiştiriliyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıftayken, Beşiktaş İdarecisi Arap Sadri (Sadri Usuuğlu) ile görüşerek Atatürk Kupaları’nı düzenliyor. Kupa maçlarının hasılatı ile Tıp Fakültesi bahçesine ‘Atatürk 19 Mayıs Anıtı’ yapılır. Karakaya’nın bundan sonra düzenleyecek olduğu Cemal Gürsel Kupası’nda verilecek olan kupa, 200 kilo ağırlığı ve 2 metre boyu ile dünyanın en büyük kupalarından biri olur. Kupayı, Fenerbahçe alır. Necati Karakaya yıllar sonra Fenerbahçe Müzesi’ni ziyaretinde, kupanın harabeye döndüğünü görür ve çok duygulanır. Bu anılar ve anların her biri Dr. Necati Karakaya’yı kitabı yazmaya doğru sürükler. Ama kitabı yazmasının asıl nedenini şöyle özetliyor Karakaya, “Bazı kulüp yöneticileri, Atatürk’ün adını kullanmaya çalışıyorlardı. Bugüne kadar Atatürk hakkında, Edirne’den Kars’a kadar 1400 konferans verdim. Atatürk’ün koyu bir Beşiktaşlı olduğunu genç kuşakların bilmesi, bu tartışmaların sona ermesi gerektiğini düşündüm.”

Para pul Beşiktaş’ta

100. yıl etkinlikleri çerçevesinde Kartal adına para, pul, milli piyango bileti ve telefon kartları bastırılarak basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtımı yapıldı.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün 100. Yılı nedeniyle PTT çeşitli materyallerle kutlamalarda yer aldı. Türkiye’de ilk defa bir spor kulübü için, spor konulu, posta pulu, ilk gün zarfı, kartı ve damgasıyla telefon kartı hazırlandı. Ürünlerin tanıtımı, Beşiktaş’ın Akaretler’deki kulüp binasında, Beşiktaş Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Mican ile 100. Yıl Kutlama Komitesi Üyesi Hayri Cem tarafından gerçekleştirildi. Cem, ürünlerin kısıtlı sayıda basıldığını ve değerlerinin her geçen gün artacağını belirtti. Olimpiyatlarda spor konulu pulların ayrı bir kategoride yarışma konusu olduğuna hatırlatan Cem, “Beşiktaş 100. Yıl posta pullarının, dünya pul tarihinde çok önemli bir yer teşkil edecek ve kıymetlenecektir” dedi.
İlk Gün Zarfı: Sınırlı sayıda basılan ve postadaki geçerliliği bir gün olan ilk gün zarfının üzerindeki damga sadece bir gün kullanılabiliyor. Değeri 30 milyon lira.
Posta Kartı: Üç adet posta kartı üretildi. Bu kartların üzerindeki damgalar da ilk gün damgası ve postada bir gün geçerli. Bu değerinin artmasına neden oluyor. Değeri 70 milyon lira.
Föyler: İlk defa basılan föylerden şu an piyasada sadece bin adet bulunuyor. Föylerin içinde, Beşiktaş ile ilgili 4 adet pul ve ilk gün damgası yer alıyor. Değeri 50 milyon lira. Ancak Beşiktaşlı futbolcular imzalarlarsa föyün değeri 250 milyondur.
Bu ürünlerin yanı sıra Milli Piyango İdaresi 100. Yıl anısına 19 Mart’ta düzenlenen bir çekilişe Beşiktaş’ın ismini verdi. Yine Türk Telekom tarafından da Beşiktaş’ın 100. Yılını simgeleyen kompozisyonun bulunduğu telefon kartları ile Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nce bastırılan altın ve gümüş hatıra paraları yapıldı.
Diğer taraftan, edinilen bilgilere göre, Beşiktaş’ın 100. Yılı nedeniyle düzenlenecek etkinlikleri şu başlıklar altında yer alıyor:
Roadshow: BJK TIR’ı, iki malzeme kamyonu, tarama aracı, kampanya araçları ve ambülanstan oluşan konvoy “Geleceğin Yıldızları”nı seçmek için 90 günde 30 ili dolaşacak. Bu konvoy, eğitim ve eğlence programlarının yanı sıra yetiştirilecek sporcu adaylarını seçecek. Çocuk kulübü Yavru Kartal için 75 bin yeni üye kazanmayı hedefliyor.
Altın Kartallar Kaldırımı: Süleyman Seba Caddesi Akaretler Yokuşu, adeta yıldızlar kaldırımı olacak.
Beşiktaşlı yüz isim, yol kenarına yıldız şeklindeki alanlara altın kartallarla işlenecek.
Siyah-Beyaz Turnuva: Ağustosta dünyanın dört bir yanından gelen siyah-beyazlı takımlar arasında turnuva düzenlenecek.
Yüzyılın Sporcuları: BJK yönetim kurulu üyesi Fikret Ercan’ın başkanlığında gerçekleştirilen anketler sonucu yüzyılın sporcuları seçilen isimlere ödülleri verilecek.
Çocuk Programı: Kendi alanlarında başarılı sporcular çocuklarla buluşacak. 23 Nisan’da animasyonlar, spor turnuvaları, BJK sporcularının katılımıyla gerçekleşecek etkinlikler, uçurtma şenliği düzenlenecek.
19 Mayıs Programı: BJK kurucularından Ahmet Fetgeri bu tarihin Gençlik ve Spor Bayramı olmasını Atatürk’e öneren kişiydi. Kardeş ülke Yunanistan’dan kardeş takım Paok’la Beşiktaş Genç Futbol Takımı bir karşılaşma gerçekleştirecek. Ayrıca Fetgeri anılacak.
Konser, Gösteri: Tanınmış Şarkıcılar konserler verecek. Spor ve Beşiktaş’ı buluşturan çocuk tiyatrosu, gösteriler gerçekleştirecek.
Engelliler Oyunları: 2003’ün Avrupa Engelliler Yılı olmasından esinlenen kulüp Türkiye Engelliler Spor Yardım ve Eğitim Vakfı’nın (TESYEV) işbirliğiyle haziranda Bedensel Engelliler Basket Turnuvası, eylülde İşitme Engelliler Futbol Turnuvası düzenleyecek. Ayrıca 10 ilköğretim okulu ziyaret edilecek.
100. Yıl Balosu: 6 – 7 Haziran tarihlerinde Dolmabahçe Sarayı’nda Beşiktaş 100. yılını iki gece üst üste yapılacak olan balolarla kutlayacak. Ses ve ışık gösterileriyle süslenecek balolar için iddialı bir program hazırlandı.

BRANŞLARIN SESİ

Boksörler yine iddialı
Kulübümüzün boks branşındaki 2003 yılının ilk faaliyeti 3-9 Şubat tarihleri arasında yapılan Gençler Türkiye Şampiyonası idi. 4 boksörle katıldığımız bu şampiyonada, genç boksörlerimizden 91 kiloda Samet Keskin Türkiye Şampiyonu, 51 kiloda Yakup Kılıç Türkiye ikincisi, 54 kilo boksörümüz Özgür Yıldırım Türkiye ikincisi olmuşlardır. Büyük erkekler müsabakaları Mayıs veya Haziran ayları içinde yapılacaktır. Adı geçen İstanbul Büyükler Şampiyonası’na, iddialı bir şekilde hazırlanmaktayız. Boks takımımız, Yönetim Kurulumuzun bizlere verdiği imkanlarla 2002 yılını büyükler kategorisinde ham Ferdi Türkiye Şampiyonası’nda hem de Kulüplerarası Türkiye Şampiyonası’nda birinci olmuşlardır. Amacımız 2003 yılında da aynı başarıyı gösterebilmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Yurdakul Güleren-Boks Antrenörü

Hentbole yeni antrenör
Başarılı çalıştırıcı Cengiz Akın’ın kulübümüzden ayrılmasından sonra takımın antrenörlüğünü geçen aydan bu yana ben yürütüyorum. Beşiktaş kulübünün bünyesinde iki senedir genç takımın antrenörlüğünü yapıyordum. Namağlup şampiyonluğu yaşıyoruz. Genç takımda, geçen sene Türkiye beşinciliğini kazandık, bu sene Türkiye üçüncülüğünü, ikinciliğini hedefliyoruz. Genç takım ile çalışmalarımız devam ediyor. A Takımının antrenörlüğü benim için şu devrede sene sonuna kadar yürütebileceğim bir görev. Sonrasında devam edip etmeyeceğini bilemiyoruz. A Takımı olarak şu an iyi gidiyoruz. Trabzon maçında aldığımız 31-31 beraberlikle finale doğru gidiyoruz. Geçen ay Yunanistan ile yaptığımız maçı 33-30 aldık. Avrupa’da çeyrek finale kalmıştık. Yunanistan’daki maçın farklı bitmesi avantaj açısından bize kötü puan getirdi. Hentbolde, 6-7 sayı iyi bir skor ama 10 puanın dışında tur atlamanız çok zor. Yunanistan maçına kulübümüzün ve ülkemizin prestiji adına çıktık. Benden önceki hocamız Cengiz Akın’ın yürüttüğü sistemde bir değişiklik yapmayı, oyuncu değiştirmeyi düşünmüyorum. İyi bir takım devraldım. Yeni bir antrenörün gelmesi onların istekli ve gayretli olmaları gibi olumlu bir etki yarattı. Kendilerini göstermek ve oyunda şans bulmak istiyorlar. Hedef olarak Türkiye Kupası’nı koyduk. Onu alabilirsek, geçici de olsam, devam edecek de olsam, bu süre içinde görevimi yapmanın sevinci içinde olacağım.
İlker-Hentbol Antrenörü

Taraftardan destek bekliyoruz
Basketbol 1. liginin sonuna yaklaştığımız şu periyotta her maç tam bir final havası içinde geçmektedir. Her takım oynanan maçlar neticesinde sıralamada sürekli yer değiştirebilmektedir. Geride bıraktığımız dönemde istediğimiz tempoyu ve mücadeleyi yakaladığımız maçlar oldu. Bunlardan en önemlisi kendi salonumuzda oynadığımız Ülker maçı oldu. Sonuna kadar getirdiğimiz maçı tecrübe ve şans faktörü ile kaybettik. Ligin normal bitiş tarihi 20 Nisan’a kadar sırası ile TED Koleji ile Ankara’da, Fenerbahçe ile Süleyman Seba Salonu’nda, Karşıyaka ile deplasmanda ve TEKEL, Göztepe ile kendi salonumuzda mücadele edeceğiz. Her maç bizim için play-off’a girmek açısından önemli. Süleyman Seba salonunda oynayacağımız maçlarda seyircimizin bizimle olması bize inanılmaz bir güç katacaktır. Özellikle Beşiktaş seyircisinin geçmişten günümüze gelen ayrıcalıklı desteği basketbolumuza daha da güzelleştirecektir.
İhsan Bayülken-Basketbol Antrenörü

Sezon açılışı kupaları Beşiktaş’ta
Katılacağımız pist yarışları için geçen ay yoğun bir çalışma dönemimiz oldu. Bu çalışmalarımız nedeniyle kros çalışmalarımıza ara vermedik ama yoğunlaştırmadık da. Geçen ay katıldığımız Beykoz Belediye Başkanlık Kupası’nda minik kızlarda birinci Yonca Öztürk, ikinci Simge Taşçı, üçüncü ise Çağla Karakaya oldu. Takım olarak bir olduk ferdi olarak da birinciliklerimiz bulunuyor. Yıldızlarda Handan Karaca birinci, Songül Kahya ikinci, Neslihan Koç üçüncü, Selin Sarıtepe dördüncü oldu. 10 puanla takım bir oldu. Genç bayanlarda Münevver Güler ferdi olarak, birinci oldu. Aynı kategoride takım da bir olmuştur. 22-23 Mart tarihlerinde İstanbul’da yapılan 2003 Sezon Pist Açılış Atletizm Yarışma sonucunda da kulübümüzün birincilikleri şu şekildedir: Yıldız B: Ecem Salimoğlu 100 m.’de 13.9 ile ve 400 m.’de 1.06.8 ile birinci, Hazal Şener 1000 m. 3.42.2 ile ve 200 m. 28.6 ile birinci, Gülşah Başkaya cirit atmada 23.04 m. ile birinci, Müge Akdereli üç adım atlamada 8.85 m. ile birinci, Soner Bayrak üç adım atlamada 10.56 m. ile birinci, Sibel Bilir disk atmada 22.92 m. ile birinci. Yıldız A: Nergis Güleç 100 m. engelli 19.2 ile birinci. Küçükler: Nurdem Aksu 100 m. 14.2 ile birinci, uzun atlamada 4.53 m. ile birinci, Ezgi Karakaya 100 m. 14.8 ile ve gülle atma 6.12 m. ile birinci, Neslihan Koç yüksek atlama 1.15 m. ile birinci, Selin Sarıtepe 800 m. 2.45.3 ile birinci olmuşlardır.
Ömer Aras-Atletizm Antrenörü

Milli takıma oyuncu gönderiyoruz
22-23 Mart 2003 tarihlerinde Adana’da yapılması gereken Federasyon Kupası ve Milli Takım Seçme Yarışları, Adana parkurunun yeterli olmaması nedeniyle aynı yarışlar 22-23 Mart 2003 tarihlerinde 328 sporcunun iştiraki ile Muğla Fethiye’de yapıldı. İki tek ekibimiz geçilmezliğini devam ettirerek Volkan Öztezcan, Ersan Özcan altın, tek çiftte Mete Yeltepe altın, iki çiftte Serdar Taylan ve Barbaros Turan gümüş madalya kazanmışlardır. Ömer İlbey beşinci, Serkan Türkmen altıncı olma başarısını göstermişlerdir. İlk iki sırada yer almasını beklediğimiz iki çift genç ekibimiz ise dalgalardan teknenin su alması nedeniyle şanssız bir şekilde dereceye girememişlerdir. Bu neticelerden sonra Ersan Özcan, Volkan Öztezcan, Mete Yeltepe, Milli Kürek Takımı’na seçilerek kampa girmişlerdir. Sporcularımıza milli müsabakalarda başarılar diliyoruz.
Özgen Korkmazlar-Kürek Antrenörü

ONBİRİNCİ SAYFA

Vedat Bayram içini döktü

Yıllardır İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü görevini yürüten Vedat Bayram, istifasından sonraki ilk demecini Gazete BEŞİKTAŞ’a verdi.
İstanbul Gençlik ve Spor İl Müdürü Vedat Bayram Mart ayında, düzenlediği bir basın toplantısı ile istifa etti. 6.5 yıldır görevini başarıyla sürdüren ve özellikle 100 Gönüllü 100 Tesis projesi kapsamında İstanbul’a bir çok tesis kazandıran Bayram, istifasının gerekçelerini şu şekilde açıkladı: “Türk sporunda yeni oluşturulmaya çalışılan sistemin parçası olmak istemiyorum. Bu sistem görev ve devlet anlayışımla bağdaşmamaktadır. Bu şartlarda yararlı olamayacağıma inanıyorum”. İstifası ile ilgili bir baskının söz konusu olmadığını savunan Bayram, “Baskı olsaydı başka türlü tepki koyardım. Kimseye kırgınlığım da yok. Görevimi onurla, şerefle ve gururla bırakıyorum” dedi.
Çok düşünen kahraman olamaz
İstifasının ilk günü kendisi ile görüştüğümüz Vedat Bayram, bundan sonraki süreci nasıl değerlendireceğine şimdilik karar vermediğini söyledi. Memlekete hizmet düşüncesinin devam ettiğini de sözlerine ekleyen Bayram şu şekilde devam etti:
“Henüz devlet görevlerinden ve ilişkilerinden ilişkimi kesmedim. Bu hareketi yaparken bu istifayı açıklarken bundan sonra ne yapacağımı düşünmedim. Çok düşünen adam kahraman olamazlar”
Yıllarca bütün hayatının spor olduğunu, sporla içiçe yaşayarak, işini ve hizmet aşkını her şeyden üstün gördüğünü belirten Bayram, “Sporla ilgilenmek, tesis projelerimizin üzerinde yoğunlaşmak bütün vaktimi alıyordu ama bundan hiçbir zaman şikayetçi olmadım, biraz dinlenmeye ihtiyacım var, ne yapacağıma sonra karar vereceğim. Bu süreç içinde kesinlikle spordan kopmayacağım” şeklinde konuştu. Türk sporuna büyük katkısı olan Bayram’ın en önemli projesi 100 Gönüllü 100 Tesis idi. Proje kapsamında, 2003 yılına kadar, iş adamlarının ve sivil toplum örgütlerinin yatırımları ile 30 trilyonun üzerindeki kaynak ile 27 tesisisin yapımı gerçekleştirildi. İstanbul’un olimpiyatlara talip bir şehir olması için yoğun tesis çalışmalarına giren Bayram’ın projelerinden biri de 80 bin kişilik 100 milyon dolara malolan İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı idi. Bayram’ın en son yaptığı hizmet Devlet Spor müzesi Kütüphanesi ve Bilgi Bankası’ydı. İçinde cep sineması da bulunan müze, özellikle İstanbul’daki öğrenciler için önemli bir kaynak görevini üstleniyor. İstifa eden Bayram’ın yerine, İstanbul Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne, Sarıyer Şube Müdürü Tamer Taşpınar getirildi.
Görevi süresince devlet imkanları ile yapılan tesisler
* Fulya Spor Salonu
* Engelliler Spor Salonu
* Fenerbahçe Stadının Şampiyonlar Ligi’ne Hazırlanması
* Avcılar Gençlik Merkezi
* Pendik Kurtköy Spor Salonu
* Haliç 1 ve 2 Toprak Yüzeyli Sahaları
* Namık Sevik Toprak Yüzeyli Sahası
* Sultanbeyli Toprak Yüzeyli Saha
* A.Cömert Spor Salonu
* Burhan Felek Açık Yüzme Havuzu
* Buz Pateni Salonu
* Şişli Halı Saha
* Tenis Kortları
* Feriköy Stadı Çimleme
* Beylerbeyi Stadı
* Vefa Stadı Çimleme
* Eyüp Stadı
100 gönüllü 100
tesis projesi
kapsamında
yapılan tesisler
* Burhan Felek Kamp Eğitim Merkezi
* Burhan Felek Kamp Eğitim Merkezi Tefrişi
* Burhan Felek Kamp Eğitim Merkezi Konferans Salonu
* Sultantepe Gençlik Merkezi
* İnönü Stadı Atletizm Pistinin Tartan Hale Getirilmesi
* Sarıyer Zekeriyaköy Çim Futbol Sahası
* Mehdi Sancak Futbol Sahası
* Cankurtaran Çim Futbol Sahası
* Kartal Cihat Arman Çim Futbol Sahası
* Selimpaşa Çim Futbol Sahası, Voleybol ve Basketbol Sahaları, Tenis Kortları
* Bağcılar Spor Salonu
* Ayazağa Yusuf Tunaoğlu Çim Futbol Sahası, tribün ve Soyunma Odaları
* Bahçelievler Spor Salonu
* Bahçelievler Stadyumu
* Gazi Mahallesi Spor Salonu
* Kadıköy Erol Çakır Öğretmenevi Spor Salonu
* G.O.Paşa Arnavutköy Spor Salonu
* İl Müdürlüğü Hizmet Binası
* Maslak Binicilik Tesisleri
* Eski Gençlik Spor İl Md. Hizmet Binasının Spor Müzesine ve Bilgi Bankasına Dönüştürülmesi
* Kartal 1000 Kişilik İTO Spor Salonu
* Pendik Kurtköy Çim Futbol Saha
* Pendik Yayalar Çim Futbol Saha ve Soyunma Odası
* Pendik Güllübağlar Sentetik Zeminli Müstakil Atletizm Pisti ve Çim Saha
* Kadıköy Küçükbakkalköy Açık-Kapalı Yüzme Havuzu Sosyal Tesisler
* Ayazağa Açık ve Kapalı Yüzme Havuzu ve Sosyal Tesisler
* Şükrü Saraçoğlu Stadı Basın Asansörü

Yazarımız Vedat Okyar kardeşini kaybetti

Yazılarıyla Gazete BEŞİKTAŞ’a katkıda bulunan Beşiktaş’ın sevgilisi Vedat Okyar en acılı günlerini yaşıyor.
Vedat Okyar’ın kardeşi Raif Okyar, geçen ay Muğla’da geçirdiği trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi. İki arkadaşı ile birlikte üç ayrı motosikletle İstanbul’dan Marmaris’e gitmekte olan Raif Okyar’ın kullandığı 34 TA 7569 plakalı motosiklet, Kafaca Köyü yakınlarında karşı yönden gelin Ali İhsah Bilgetürk yönetimindeki 81 AT 481 plakalı otomobille çarpıştı. Kazada ağır yaralanan Raif Okyar, yapılan tüm müdahalelere karşın kurtarılamadı. Gazete BEŞİKTAŞ, Raif Okyar’a Allah’tan rahmet, ailesi ve yakınlarına başsağlığı diler.

Super Lig 2002-2003 Nisan ayı ve sonrası fikstür

26. Hafta
Kocaelispor-Trabzonspor
Altay-Elazığspor
Beşiktaş-Denizlispor
Samsunspor-Gaziantepspor
Bursaspor-Ankaragücü
İstanbulspor-Göztepe
Adanaspor-Fenerbahçe
Gençlerbirliği-Malatyaspor
Diyarbakırspor-Galatasaray
27. Hafta
Ankaragücü-Kocaelispor
Malatyaspor-Beşiktaş
Denizlispor-Samsunspor
Fenerbahçe-Gençlerbirliği
Elazığspor-Adanaspor
Galatasaray-Altay
Göztepe-Diyarbakırspor
Trabzonspor-İstanbulspor
Gaziantespor-Bursaspor
28. Hafta
Gençlerbirliği-Elazığspor
Beşiktaş-Fenerbahçe
Göztepe-Galatasaray
Gaziantepspor-G.antepspor
İstanbulspor-Ankaragücü
Diyarbakırspor-Trabzonspor
Adanaspor-Altay
Samsunspor-Malatyaspor
Bursaspor-Denizlispor
29. Hafta
Ankaragücü-Diyarbakırspor
Denizlispor-Kocaelispor
Elazığspor-Beşiktaş
Fenerbahçe-Samsunspor
Altay-Gençlerbirliği
Galatasaray-Adanaspor
Trabzonspor-Göztepe
Gaziantepspor-İstanbulspor
Malatyaspor-Bursaspor
30. Hafta
Diyarbakırspor-G.antepspor
Bursaspor-Fenerbahçe
Kocaelispor-Malatyaspor
Göztepe-Ankaragücü
Gençlerbirliği-Adanaspor
Beşiktaş-Altay
Samsunspor-Elazığspor
İstanbulspor-Denizlispor
Trabzonspor-Galatasaray
31. Hafta
Ankaragücü-Trabzonspor
Gaziantepspor-Göztepe
Adanaspor-Beşiktaş
Altay-Samsunspor
Galatasaray-Gençlerbirliği
Denizlispor-Diyarbakırspor
Malatyaspor-İstanbulspor
Fenerbahçe-Kocaelispor
Elazığspor-Bursaspor
32. Hafta
Trabzonspor-Gaziantepspor
Bursaspor-Altay
Diyarbakırspor-Malatyaspor
Galatasaray-Ankaragücü
Samsunspor-Adanaspor
Kocaelispor-Elazığspor
İstanbulspor-Fenerbahçe
Göztepe-Denizlispor
Gençlerbirliği-Beşiktaş
33. Hafta
Malatyaspor-Göztepe
Altay-Kocaelispor
Beşiktaş-Galatasaray
Gençlerbirliği-Samsunspor
Ankaragücü-Ankaragücü
Denizlispor-Trabzonspor
Fenerbahçe-Diyarbakırspor
Elazığspor-İstanbulspor
Adanaspor-Bursaspor
34. Hafta
Galatasaray-Gaziantepspor
Diyarbakırspor-Elazığspor
Ankaragücü-Denizlispor
Bursaspor-Gençlerbirliği
Kocaelispor-Adanaspor
İstanbulspor-Altay
Göztepe-Fenerbahçe
Trabzonspor-Malatyaspor
Samsunspor-Beşiktaş