SAYI 88

GAZETE BEŞİKTAŞ

SAYI:88, 15 ARALIK 2004

SAYFA 3

İşte Beşiktaş farkı

DİDEM TUTAL

Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Kültür Merkezi, görkemli bir açılışa sahne oldu. 1032 kişilik salonu, sergi alanı, 500 araç kapasiteli otoparkı ile TEM Otoyolu ve Levent Bağlantı yolunun kesiştiği noktada hizmete giren Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Mucizeler Komedisi adlı müzikalin galasıyla hizmete açıldı. Merkezde, tiyatro oyunları ve konserlerin düzenleneceği 1032 koltuk kapasiteli 1390 metrekarelik gösteri salonuna sahip. Merkezde, 1050 metrekarelik fuar alanı bulunuyor. Merkez, 8 Aralık’ta gerçekleşen açılış kokteyli ile siyasetin önde gelen isimlerini de bir araya getirdi. Merkezin açılışında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal gibi bir çok isim katıldı. Mustafa Kemal Kültür Merkezi açılışında eski Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu da yerini aldı. Davetliler arasında BJK eski kulüp başkanı Serdar Bilgili, 2. Başkan Hüsnü Güreli, tiyatronun duayeni Haldun Dormen ve çok sayıda sanatçı vardı. Açılışa yüzlerce kişi katıldı.

Beşiktaş Belediyesinin, Türkiye’de ilk kez hem kültür merkezi, hem de alış veriş merkezi olarak düzenlediği Mustafa Kemal Merkezi’nin açılışında bir konuşma yapan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal kültür merkezlerinin önemine değindi.

Galada sunulan Mucizeler Komedisi adlı müzikal izleyiciler tarafından ayakta alkışladı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, oyun sonunda sahneye çıkarak tüm ekibi kutladılar.

Konut ve işyeri ayrımına dikkat

Beşiktaş Belediyesi, Levent ve Etiler bölgesinde iş yeri için yatırım yapmayı düşünen, mülk kiralamayı ve satın almayı isteyen vatandaşlar için çağrıda bulunuyor. Beşiktaş Belediyesi, mülk kiralama veya satın alma için belediyeye başvurulması gerektiğini gerek afiş ve pankartlarda gerek gerçekleştirilen halk meclislerinde ve web sitesinde duyuruyor.

Beşiktaş Belediyesi Başkan Yardımcısı Koray Bayraktaroğlu, duyurulardaki amacın vatandaşların yapacakları her hangi bir yatırım öncesi mağdur duruma düşmelerini engellemek olduğunu ifade ediyor.

Edinilen bilgiye göre, 1950’li yıllarda projelendirilen Levent Mahallesi, konut bölgesi olarak düşünülmüş, planları hazırlanmış ve uygulamaya geçilmiş. Ancak günümüzde konutlar ile iş yerlerinin sayısı yarışacak düzeye erişti.

Bayraktaroğlu, bu konu hakkında; “Beşiktaş önemli bir ilçe, Levent, ise, şehrin içinde bir vaha” diyerek, çözüm konusunda vatandaşlara şu önemli bilgileri aktarıyor:

Heryere

işyeri açılmaz

“1950’li yıllarda düşünülen plan bu değildi ancak günümüz koşullarının getirdiği gereksinimler ile birlikte Levent Mahallesi de etkilendi. Bu yüzden Levent ve Etiler Bölgesi yeniden ele alındı ve sürekli bir çözüm sağlanması amaç edinildi. 1982 yılında Levent mahallesinde nerelerin konut nerelerin iş yeri olarak değerlendirildiği belli idi. Örnek vermek gerekirse, Çarşı Caddesi mahalli ticaret için ayarlanmıştı. Günümüzün gelişen koşulları ile 1980’li yıllarda taleplere paralel olarak restoran – gazino – kafetarya – bar gibi hizmet sektörüne ait işyerleri Levent’in muhtelif yerlerinde etkisi altına aldı.”

Koray Bayraktaroğlu, Levent’te ve bazı bölgelerde yaşayan vatandaşların çoğalan iş yerleri konusundaki şikayetlerinin yeni olmadığını dile getiriyor. Bayraktaroğlu, seçim döneminde de bu şikayetleri dikkate alınarak değerlendirildiğini belirtiyor. Levent’in yeniden eski atmosferine kavuşması için mahalleliler de boş durmamış, sürekli bu sorunu dile getirmeye çalışmışlar” diyen Bayrak- taroğlu, daha sonra sözlerine şöyle devam ediyor:

“Seçim döneminde ve sonrasında vatandaşların görüşlerini dikkat aldık, planları ve şartları inceledik. Vatandaşların talebi, kesinlikle doğru. Çünkü, planlarda konut bölgesi olarak düşünülmüş. Bunların dışında yer alanlar, mahalli ticaret kapsamına girenler, iş yerlerini açılabilecekleri alanlar belirtiliyor”

Mahalli ticaret alanları ise şöyle sıralanıyor: Levent Caddesi, Levent Meydanı, Nispetiye Caddesi; Çalıkuşu Sokağı.

Bayraktaroğlu, bugüne kadar gelen diğer işyerlerinin korunacağını ancak bundan sonra yapılacak olan her yatırımın incelendiğini ve uygun görülmez ise, işyeri için izin verilmeyeceğini kesin bir dille belirtiyor.

Çarşı markalaşma yolunda

Beşiktaş Belediyesi, geçen haftalarda Çarşı halkı ile toplantı yapmıştı. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, köy içinde gerçekleştirilecek olan yenileme, estetik görünüm ve markalaşma konusundaki çalışmaları vatandaşlara tüm detayları ile aktarmıştı. Gazete BEŞİK- TAŞ’ ın da takip ettiği toplantı sonrasında, çok geçmeden ilk adım atıldı.

Çarşı’da yapılan toplantıdan yaklaşık 10 gün sonra çalışmalar start aldı. Ortaçeşme Caddesi’ne bakan ara sokaklarda kaldırım ve bordür yenileme çalışmalarına girişildi. Gelişigüzel park etmeyi önlemek, vatandaşların kaldırımda rahatlıkla yürümesini sağlamak ve semte güzel bir görünüm kazandırmak için Beşiktaş Belediyesi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Kaldırımlar genişletildi, yol düzeltildi ve taşlar ile döşendi. Kanallar ile yol aynı izaha getirilerek çukurlukların ve boşlukların oluşmaması sağlandı.

Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Çarşı’nın markalaşma konusunda çok büyük bir önem taşıdığını, Beşiktaş’ın önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek çalışmalar ile çok daha güzel görüneceğini dile getirdi.

Esnaf ve mahalle sakinleri, yenilenen yolun girişine astıkları pankartta, Beşiktaş Belediyesi’ne yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkürlerini iletti.

SAYFA 4

Türk Müziği’nin yaşı yok

Beş kişiyle başlayan serüven, bugün 40 kişiden oluşan bir topluluğun hikayesi oldu. Gönül Dostları ekibi, ocak ayı konserine son sürat hazırlanıyor. Her yaştan sanat müziğine gönül vermiş kişiyi çatısı altında buluşturan ekipte, üç genç dikkat çekiyor. Henüz 14 – 15 yaşlarında pırıl pırıl gençler…

Gönül Dostları topluluğunun şefi Recep Çevirel, topluluğun en genç isimleriyle tanıştırıyor bizi. Türk Sanat Müziği denilince akan sular durur diyip gülümsüyorlar. Nur Gizem Şenkal, 14 yaşında ve konservatuar lise 2 öğrencisi… Mehmet Tuncer, 14 yaşında ve Ortaköy İlköğretim Okulu öğrencisi… Ebru Paçalman, 17 yaşında üniversitenin konservatuar bölümüne hazırlanıyor… Başarılı bir grafik yakalamış olan topluluğun şefi Recep Alper Çevirel, öğrencilerinden övgüyle bahsediyor. Sanat müziğinin gerçek anlamda bir gönül, sevda işi olduğunu ifade eden Çevirel, yaşı da olmayacağını söylüyor. Her yaştan her kesimden insanı çatısı altında buluşturan Gönül Dostları ekibi’nde en önemli özellik ise, disiplin. Gizem, çok küçük yaşta müziğe gönlünü kaptırmış. Başarılı ve repertuarı geniş bir öğrenci olabilmek için Ortaköy’de nam salan Gönül Dostları ekibine öğrenci olarak dahil olmuş. Sıcak bir ortam olduğunu söyleyen Gizem Şenkal ve Ebru Paçalman, çalışmalara katılmakta her hangi çekince veya sıkıntı yaşamadıklarını tam aksine çok büyük bir keyifle devam ettiklerini söylüyorlar. Bir diğer sanat müziği sever öğrenci ise, Mehmet Tuncer. Mehmet de çok küçük yaşlarda Türk Sanat Müziği’ni sevmiş. Ailesi de sanat müziğine düşkün. Çevirel, Mehmet’in iyi bir kulağı olduğunu söylüyor ve gençlerin sanat müziğine olan bu ilgisinden duyduğu memnuniyetini dile getiriyor. Gizem ve Ebru, sanat müziği çalışmalarına katılmalarından bu yana diksiyonlarının da gün geçtikçe daha iyi olduğunu fark ettiklerini söylüyor. Sanat müziğini oda tınısında seslendiren müzik topluluğu Gönül Dostları, üç genciyle de gurur duyuyor. Ekibin diğer üyeleri ise, onları çok sevmiş. Topluluk onları olgun ve gayet disiplinli buluyor. Çevirel, tonlamalara, ritme ayak uydurmaları konusunda eksiksiz olduklarını dile getirirken ses renklerinin zaman içinde iyice oturduğunu belirtiyor. Ocak ayında konser için aralıksız çalışan ekip, 40 kişiden oluşan bir aile gibi hem çalışıyor hem dostluklarını sürdürüyor. Çevirel, gittikçe büyüyen bir ekip niteliğinde çatısı altında her yaştan ve her kesimden sanat müziği severleri bekliyor.

SAĞLIK HATTI

Ev içi şiddet

Eviçi şiddet, eş, eski eş, erkek ya da kadın arkadaş ya da aynı evde oturan biri tarafından fiziksel ya da cinsel şiddet uygulanmasıdır. Yine baskı, sindirme, tehdit,ihmal etme,mahrum bırakma, çevreden ayırma gibi yöntemlerle karşısındaki üzerinde korku ve kontrol oluşturma çabası da psikolojik şiddet kavramı içinde yer alır.

Yazık ki Türkiye’de her yıl binlerce kadın eviçi şiddete uğruyor. Ve uğramaya devam edecek. Yüzlercesi bu yolla öldü. .

Haberlerde, gazetelerin üçüncü sayfalarında birbirini tanıyan hatta seven (!) kişilerin dövme,yaralama,tecavüz, öldürmeye varan şiddet haberlerini okuyor hatta kanıksıyoruz. Bu ne kadar hedef aldığı kişiyle sınırlı yanılgısı uyandırsa da herkesi ilgilendiren gerçek bir sosyal problem. Yaşlılar, çocuklar, engelliler, kadınlar istatistiksel olarak daha çok şiddete uğrasa da toplumu oluşturan herkes bir gün kurban durumunda olabilir. Toplumun tüm katmanlarına yayılmış bir fikir birliği ancak şiddetin hızını kesebilir. Soru, şiddeti durdurmak istiyor muyuz? Üç maymunu oynamaktan vazgeçecek miyiz? Taşın altına elimizi koyacak mıyız? Ne yapabiliriz ki?

Her birimiz şiddet uygulandığına şahit olduğumuzda polisi arayabiliriz. .

Emniyet görevlisi isek “aile içinde herşey olur” yaklaşımından, şiddete uğrayana evine dönmesi öğüdü vermekten vazgeçebilir, diğer suçlardan farksız yasal süreçlerin işlemesine destek verebiliriz.

Öğretmensek, çocuklardaki istismar uyaranlarını tanıyıp, yardım edebiliriz.

Doktorsak; acil servislerde, hastalarla karşılaştığımız heryerde ev içi şiddeti tanımak, rapor etmekten kaçınmamak, mağdurları yüreklendirmek zorundayız. İnandırıcı olmayan bir kol kırılma hikayesinin arkasındaki ev içi şiddeti tanıyamazsak, beş ay sonra daha ciddi yaralanmış hatta öldürülmüş aynı hastayı görmek zorunda kalabiliriz. Erken tanı ve tedavi ev içi şiddet için de yaşam kurtarıcı.

Sağlık profesyoneli olarak bu konuda hassas olmaktan öte yasal süreçleri başlatan, kayıt tutan azımsanamayacak önemde kilit bir yerimiz var. Bu rolümüzü ne kadar iyi oynuyoruz?

Her birimiz şiddeti, bir güç ve hükmetme yöntemi olarak kullanmaktan vazgeçebilir miyiz? Doğrusu yanıtını bilmiyorum. Ama vazgeçsek iyi olur, çünkü şiddetin her türü hepimizin canını yakıyor. İster canlı bombayla gelsin ister tanıdığımız ve sevdiğimiz birinden.

SAYFA 9

Kışa özel ürünler!..

Bu hafta sizleri bilgilendirmek için rekabet halindeki ürünleri karşılaştırdık. Kaliteli ve hesaplı alışveriş yapabilmeniz için çeşitli haberler ararken kadın modasında kış aylarını aktarmayı düşündük gördük.

Kış modası oldukça net çizgilerle ortaya çıktı. Tabii herkes kendine yakışanı istediği gibi giyebilir; ama yine de bazı eğilimler çok öne çıkıyor: Club ve rock modası var bir kere. Ayakkabılarda çılgın bir yüksek ökçe salgını görülüyor, hem de çok sivri ökçeler! Neyse ki siyah her zamanki gibi yine gözde. Bir de alışverişin yörüngesi değişti: Şimdi İstanbul’daki Terkos Pasajı’nın yanı sıra, sayıları giderek artan Outlet’lerden alışveriş yapmak moda oldu. Hem kriz, hem tarz sebebiyle.

Moda defileleri tüm abartısına rağmen bazen sırları açığa çıkartıyor. Ama bazen de tasarımcıların düş dünyasıyla kısıtlı kalıyor.

Her çeşit siyah

Özellikle kış modasında siyah vazgeçilmez bir renk. Her zaman olduğu gibi bu yıl da ‘’dolapta siyah bir elbise bulunsun, işe yarar” tavsiyesinde bulunabiliriz. Tabii ki herkes siyahı kendi tarzına uygun bir şekilde kullanabilir. Üstelik bu kış, siyah her şekilde giyilebiliyor. Dileyen dantellerle, filelerle, dileyen kırmızıyla… Hiçbiri de rüküş sayılmıyor.

Yüksek ökçeler

Birkaç yıldır, artık kışları yazmış gibi ayakları tüm çıplaklığıyla sergileyen ayakkabılar giyiliyor. Bu yaz da bunlar çok modaydı. Kışın da varlar, ama çok ön planda değil. Şu anda vitrinler çizmelerle dolu. Üstelik ebat, boyut ve renk açısından tamamen özgür bir halde: Dileyenler (ve bacak boyu, şekli müsait olanlar) baldırlara kadar uzanan modelleri giyebilirler; isteyenler bilekten kesilen botlarla yetinebilirler. Yeter ki kimse topuk boyunu unutmasın: Yüksek ve sivri topuk, hatta çok sivri!

Tek omuz açıkta

Açık ayakkabı gibi dekolte de kış uykusuna yatmayı reddediyor. Tüm vitrinlerde gömlek, elbise ve bluzlarda ortaya çıkıyor. Tek omuzu açıkta bluzları yaz sonu keşfeden moda takipçileri onları bu kış da üzerlerinden çıkartmayacak. Allı, pullu, desenli, hatta üzerinde bol bol Madonna’nın kovboy halini resmeden baskılı bluzlar hem vitrinlerde mevcut, hem de yaz gardrobundan kışa taşınmaya hazır. Kırmızı ve siyah renklerdekiler tercih edilmesi şartıyla tabii ki…

Fetişist çoraplar

Yazın moda olmasını bekledik. Ama tabii birkaç moda takipçisi dışında o sıcaklarda kimse çoraba özenmedi. Ama bu kış neredeyse zorunluluk haline gelmek üzere: Fileler, dantel işlemeliler, hatta üzerinde minik minik çiçek desenleri bulunanlar! Bu kış en renkli ve kışkırtıcı çorap desenleri öne çıkacak.

Ya clubber, ya rocker

İri gözlükler, düşük belli kotlar, kat kat giyilen tişörtler ve manto havası veren uzun hırkalar: Artık bu stilin yazı kışı yok. Sadece kumaşlar, renkler değişiyor. Başta Diesel olmak üzere Top Shop, Beymen Club, hatta Armani ve Yargıcı ‘’clubber”lar için detaylar sunuyor. Krizi yakından yaşayan clubber için de, tarzının keyfinin sonuna kadar çıkartabilir. Çünkü uygun fiyatlar da var. Diğer yandan ‘’Rocker” görünümler için de (deri etekler, iri takılar, fırfırı bol bol tasarımlar) alternatif çok. Vakko, Beymen, MaxMara gibi daha ağır ve klasik tarzdaki markalar bu kışkırtıcı ‘’rocker” tarzına koleksiyonlarında yer vermişler.

Çok renkli saçlar

Saçları mecburi renklendirmek gerekiyor. L’Oreal bunun adını Balkan Renkleri olarak çoktan açıkladı. Siyahla kızıl veya kahve bütünleşiyor veya kahverengi saçlarda bej tonlarında meçler görülüyor. Klasik tek renk saç dönemi sona erdi. Bu arada moda takipçilerinden öğrendiğimiz bir küçük ayrıntıyı hatırlatalım: Mavi-siyahı ve parlak kızılı tek başına kullanmak doğru değilmiş.

Makyaj trendleri

Dudaklarda koyu renk ruj artık ikinci tercih. Yalnız, rocker ruhunu stil olarak benimseyenler için koyu renklere kısmen izin var. Ancak bu kış en fazla öne çıkan moda, şeftali tonunda parlaklık veren rujlar. Bunlarla sağlıklı ve doğal görünmemiz sağlanıyormuş…

Mavinin makyajdaki hakimiyeti arttı. Gözlerde far niyetine en uçuk tonlarda ortaya çıkıyor. Ama unutmayalım, herkese yakışmıyor, inatla moda diye uygulamak gerekmiyor.

OTOMOBİL

Chrysler’dan yeni model

Otomobil sektörü her zamanki gibi yine hareketli. Birbirinden güzel modelleri piyasaya süren otomotivciler cazip imkanlar da sunuyor. Bu hafta sizin için Chrysler’ın Autoshow 2004’te görücüye çıkardığı yeni modellerini analiz ettik. Chrysler standında 8 farklı model sergilendi. Bunlar arasında 300C, Sebring Sedan, Crossfire, Crossfire Roadster ve Türkiye’de ilk kez sergilenen 300C Touring modeli de var.

BAR/CAFE

Adem Baba Balık Lokantası

Beşiktaş’taki restoranlar çeşitlilikleri ile dikkat çekiyor. Bunların içinde bu hafta sizler için Arnavutköy’deki Adem Baba Balık Lokantası’nı analiz ettik. Adem Baba mütevazı, süsü ve gösterişi olmayan, sadece yaptığı yemeklerin lezzetiyle var olan tipik bir esnaf lokantası. Ama onu benzerlerinden ayıran özellikleri var. Mesela müdavimleri.. İşadamlarından yazarlara, sanatçılardan semt esnafına her kesimden insanı ağırlayan bir Mevlevi tekkesi gibi adeta. Gelen kim olursa olsun, 40 kişilik küçük salonda yer varsa oturuyor yoksa öteki masaların boşalmasını bekliyor.

TEKNOLOJİ

Windows tabanlı telefon

Teknolojinin hızına yetişilmiyor. Bu hafta sizler için Motorola’nın yeni telefonunu analiz ettik. Motorola MPX200 Windows tabanlı bir telefon. İnanılmaz fonksiyonlarının yanısıra e-mail, instant mesaj, webde surf, muzik dinleme, oyun oynama ve daha birçok imkanı sunuyor. Üzerinde yüklü olan yazılımlar ise Pocket Outlook, Windows Media Player, Pocket Internet Explorer, Activesync, MSN Messenger.

SAYFA 10

KÜLTÜR MERKEZLERİ ARALIK AYI ETKİNLİK PROGRAMI

Haftasonu

çocuk oyunları

Her cumartesi – pazar

Saat 11:00

Acıbadem Sanat Evi

“Pamuk Prenses ve

Yedi Cüceler”

Saat 13:00

Tiyatro Mie

“Sindirella”

Saat 15:00

Tolga Abi Çocuk Tiyatrosu

“Hugo ve Tolga Abi Cadı

Sila’ya Karşı”

Haftaiçi

çocuk oyunları

14 Aralık Salı, saat 11:00

“Prensin Hazinesi”

Sarıyer Sanat Tiyatrosu

16 Aralık Perşembe-

29 Aralık Çarşamba,

Saat 11:00

Tiyatro Panorama

(oyun adı belli değil)

17 Aralık Cuma-

22 Aralık Çarşamba-

23 Aralık Perşembe

Saat 11:00

Tiyatro Sentez

“Sihirli Kulaklar”

24 Aralık Cuma, saat 11:00

Tiyatro Gerekli

“Masalsız Gezegen”

Tiyatrolar

Tiyatro Ayna

“Pir Sultan Abdal”

Aralık ayı boyunca

Dilar Organizasyon

“Son Kişot”

18 Aralık cumartesi

saat 21:00

Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu

“Eski Çamlar Bardak Oldu”

22 Aralık çarşamba

saat 20:30

Sergiler

Zeynep Ayşe Bilgiç ve

arkadaşları karma resim

sergisi

13 – 20 Aralık 2004

Akatlar Kültür Merkezi

Açılış: 14 Aralık salı,

saat 18:00

Mustafa Peker

21 Aralık 2004 – 3 ocak 2005

Akatlar Kültür Merkezi

Açılış: 21 Aralık salı,

saat 18:00

Hayati Misman

Ortaköy Sanat Galerisi

Açılış: 18 Aralık 1 ay süreyle

Kurs ve Dersler

Tango Dans Dersi

Her çarşamba

Saat 19:15 – 20:45

Latin Dans Dersi

Her salı – perşembe

Saat 19:15 – 20:45

Taı Chı – Qıgong Dersi

Her pazartesi – cuma

Saat 19:00 – 20:30

Detaylı bilgi için

Tel: 0212 351 93 94

Sinderalla: Tiyatro Mie, sinderalla adlı oyunuyla çocukları adeta büyülüyor. Kitaptan fırlamış dekoruyla, büyüleyici atmosferiyle sizi içine alıyor. Tiyatro Mie’den Saim Dörtcan, çocukların dikkatlerini toplama sürelerine göre külkedisi öyküsünü sahneye taşımış. Çocuk tiyatrosunun öncülerinden biri olan Tiyatro Mie’nin ekibi, gecesini gündüzüne katarak çocukları her yönüyle neşelendirecek bir oyun hazırlamış. Kötü üvey anne rolünün atlatıldığı bu oyunda, çocukları kasıp kavuracak bir sürü öğeler var. Akatlar Kültür Merkezi’nde sahne olan oyun, 2005 senesinde de çocukların ve ailelerin yoğun ilgisi sebebiyle oyunun yeniden oynanacağı sinyallerini veriyor. Aralık ayının sonuna kadar Sindirella’yı izleyebilirsiniz. Üstelik çıkışta, oyun müzikleri kaseti hediye…

SİNEMALAR

Acemi prenses

Acemi Prenses”te anlatılan öykünün üzerinden beş yıl geçmiştir. Aradan geçen bu zaman diliminde Mia Thermopolis (Anne Hathaway) artık büyüyüp olgunlaşmış, çok güzel bir genç kadın olmuştur. Artık Genovia prensesi olmaya hazırdır.

Kalbin Zamanı

Belkıs, Cemil, Akfar ve Demir adlı dört ana karakterden birinin ölümü ile sonuçlanan olay üzerinde 20 yıl önce çalışmış ama bu olayın “intihar” diye kapanmış olmasını hiç mi hiç içine sindirememiş emekli bir dedektif anlatmaktadır filmi.

Newyork Taksi

Belle Williams bir hız canavarıdır. Newyork un caddelerinde değişik alavere dalavere ve büyük beceri ile şehrin en hızlı taksisi olmayı kazanmıştır. Fakat hızlı bir taksi şoförü olmak onun hayallerinin küçücük bir kısmını gerçekleştirmeye yetmektedir.

BEŞİKTAŞ GAZETESİ

SAYI:8, 15 ARALIK 2004

SAYFA 5

Taraftar suskunluğunu bozdu

Beşiktaş’a verilen seyircisiz maç oynama cezası İstanbulspor karşılaşması ile başladı. En zor şartlarda bile takımını bir an olsun yalnız bırakmayan taraftar ceza nedeniyle bu maça giremedi ve takımını destekleyemedi. Cezanın verildiği günden bu yana BEŞİKTAŞ Gazetesi’ne gelen telefon, faks ve e-mail mesajları nedeniyle sözü taraftara bıraktık. Yüzlerce taraftarla görüştük, ortak bir noktada buluştuk: “Suçlu taraftar mı? Ceza niye seyirciye verildi.” Birçok kişinin aynı duyguları aktarması üzerine biz de bunlardan bazılarını seçerek sizlere sunuyoruz. İşte Kartal’ın cefakar seyircilerinden bugüne kadar alınmayan görüşler…

ÇARŞI’DAN ALEN MARKARYAN:

Aslında artık bu konuda söz söylemek istemiyorum çünkü hep bir yerlere çekilmeye çalışıldı. Ancak şunu söylemek gerekir ki, bu sadece benim görüşüm değil, yaşanan olay Beşiktaş taraftarı ile uzaktan yakından ilgisi yok. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Beşiktaş taraftarının hiçbir suçu yok. Durum ortadadır ki, Beşiktaş takımı, Beşiktaş taraftarından uzak bırakılmıştır.

HAKAN AKSOY:

Yaşanan olayın Beşiktaş taraftarı ile hiçbir ilgisi alakası yoktu. Yüzlerce kişi birbirine girmiş gibi düşünülerek ceza kesildi. Fenerbahçe maçında yaşanan olayları hatırlayın. Öyle ya da benzeri bir olay yaşanmadı. En çok grup kelimesi üzerinde duruldu. Sinemaya arkadaşınızla gidebilirsiniz değil mi… Biz de öyle. 30 senedir arkadaşız ve 550 kişiyiz. 550 kombine aldık ve çok eski arkadaşlar olarak maçları izliyoruz. Kapalının zaten müdavimleri belli ancak şunu da dikkat etmek gerekir ki, bu müdavimlerin dışında taraftar dönüşümü de yaşanıyor. Her hafta yeni insanlar yeni kimlikler maç izlemeye gelebiliyor. Verilen ceza konusunda, insanın isyan edesi geliyor adeta. Geçtiğimiz günlerde trende feci bir kapkaç olayı oldu. Trene ceza mı verildi… Ayrıca, bu sadece Beşiktaş’ı ilgilendiren bir olay değil. Herkese eşit davranılmalı. Gözlemlerin, yaşadıklarım şunu gösteriyor ki, Tüm uygulamalar yetersiz kalıyor. Yankesiciler oluyor, taraftar mağdur oluyor. Araçla gelenler zarar görüyor. Girişte turnike yoğunluğu olduğunda da, bu tip kişiler karmaşa yaratıyor ancak engel olunmuyor. Ben stat için güvenliğin de yeterli bir bilinçte olduğunu düşünmüyorum. Nasıl bir yaptırımı olabilir yasada yeri nedir? Bu yüzden özellikle yoğun olan girişteki securtylerin her birinin yeterli baskılarının olabileceğini düşünemiyorum. Yüzde 99 emniyet etkin olmalı. Divan Kurulu’nun açıklamalarını da biliyoruz. Ancak futbolda şiddet olayları ile ilgili icraat çok önemli. Amaç, sadece rapor sunmak olmamalı.

HAKAN DALTABAN:

Beşiktaş’a verilen 3 maç seyircisiz oynama cezasının adaletle bağdaşmadığı kanısındayım. Federasyon olayın sorumluluğunu üstünden atması ile ilgili bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Elbette, bu olay sadece Beşiktaş’ı ilgilendiren bir olay değildir ve olayın kendisi de münferit bir olaydır. Sporda Şiddet Komisyonu üyesiyim. Bu komisyon 7 aydır çalışıyor. Kongre biter bitmez çalışmalarına başlamıştır. Beşiktaş, sporda şiddeti önleme adına bu duyarlılığı göstermiştir. Uzun süreli bir çalışma yapıldı ve ilerleyen günlerde kamuoyuna da rapor halinde sunulacak. Neler mi yapılıyor, spor camiasında tüm haberler görüşler dinleniyor. Emniyet birimlerinin görüşleri alınıyor, sosyologlar ile görüşülüyor. Bununla birlikte taraftarlar, derneklerin de görüşleri alınıyor. Genel olarak tribün olayları ile ilgili olarak şunu söyleyebiliriz ki, medyanın etkisi, emniyet güçlerinin gerekli tedbirleri alıp alamaması, federasyon uygulamaları, kulüp yöneticilerinin popüler yaklaşımı diyebiliriz. Bir taraftar olarak şunu da belirtmek isterim, hangi kulüpte olursa olsun kaliteli, şiddete sıcak bakmayan taraftarın bunları kendi içinde bastırması gerekiyor. 5149 nolu yasa herkese ciddi sorumluluklar getiriyor. Kulüp yöneticilerine, emniyet birimlerine, taraftarlara sorumluluk getiriyor. Yasanın uygulanması ile bunlar azalacaktır. Umarız, bir daha bu olaylar yaşanmaz.

ÇARŞI’DAN AYHAN:

Biliyoruz ki bir insan hayatını kaybetti. Ancak yaşanan olay Beşiktaşlı taraftarlarını içine alan bir olay değil. Münferit bir olaydı. Bu olayın öncesinde gerçekleşen dramlara da bakmak gerekli. Galatasaray UEFA Kupası maçında Taksim Meydanı’nda İngiliz taraftarın öldürülmesi olayı örneği gibi. Beşiktaşlı bir taraftarın Mecidiyeköy’de ölesiye dövülmesi gibi. Açıkçası, geçen seneden bu yana Beşiktaş’ın üzerinde oynanan oyunların devam ettiği kanısındayım. Bununla birlikte Beşiktaş tarihinde hiç böyle kötü bir muhalefet görmedim. Beşiktaş, kendi içinde yalnız kaldı. Verilen seyircisiz oynama cezasını çok ağır buluyorum. Kamuoyu vicdanı doğrultusunda kulüp yönetiminin kabul ettiğini düşünüyorum. Ancak Beşiktaş bu cezayı hak etmedi. Fakat, gerçek Beşiktaş taraftarı her zaman kulübünün yanında olmalı. Zor günlerinde yalnız bırakmamalı.

UNİ BJK’DEN GÜNEY GÖKHAN:

Yaşanan olay kesinlikle Beşiktaş taraftarını kapsamıyor, ilgilendirmiyordu. Yaşanan olay her yerde olabilirdi ve oluyorda. Taraftarın can güvenliği sağlanmalıydı ama yetkililer neredeydi? Yazık ki, gerçek taraftar arasına karışan bir kısım insanlar var. Bu insanlar adeta, taraftarlıklarını şiddetle paralel olarak tanımlıyorlar. Açıkçası, Süleyman Seba dönemindeki düzenden uzak olduğumuzu söylemeliyim. Artık taviz verilmemeli.

Herkes üstüne düşeni yapmalı. Ancak, medya Beşiktaş’ın hak etmediği kadar çok üzerine gittiğini düşünüyorum. Çok olumsuz yaklaşıldı. Yönetimin alttan alması, bir bakıma bu baskının da devam etmesine neden oldu. Federasyon ceza verdi. Verilen ceza da az mı? Tribünde yaşanan olayları eşkiyalık olarak nitelendirmek çok doğru değil. elbette, bir takım sorunlar yaşanabiliyor ancak bu Beşiktaş taraftarına mal edilmemeliydi. Çok sayıda güvenlik gücü bir olay çıkacaksa bir engel olamaz diye düşünüyorum. Giriş çıkışlar da itinalı olunduktan sonra sorunların aza ineceğine inanıyorum. Özellikle, girişlerde x-ray sistemi olmalı. Aramalarda yüzde yüz etkili olmasa da yüzde 99 etkili bir sistem.

DİŞİ KARTALLAR İKİNCİ BAŞKANI

PERİHAN IŞIK:

Yaşanan bu olay, dışarıda da olabilirdi. Medya, inanılmaz bir şekilde Beşiktaş’ın üstüne çok fazla geldi. Verilen cezanın da haksız olduğunu düşünüyorum. Bir kişinin yaptığı, on binlere hatta bütün bir camiaya mal edildi.

Çok acı bir olay yaşandı, üstelik bizim evimizde gerçekleşti. Ancak, bir de şu boyuttan bakmak lazım, yaşanan olayda gerçek Beşiktaşlı taraftarın hiçbir kabahati yoktu. Elbette, taraftarın da çok daha dikkatli olması lazım. Biz oraya maç izlemeye gidiyoruz. Taraftarın daha bilinçli olması gerekiyor. Biz dişi kartallar Galatasaraylı bayanlar ile bir araya geldik ve S. Liege maçını beraberce izledik. Tezahüratlarımızı yaptık. Hiç de bir sorun yaşamadık. Yan yana iki renk bir araya geldi. Biz eski açıktayız, ancak yıllardır kapalıda da maçları izledik. Çarşı’nın dibinde yer aldık ancak ne böyle olaylar ne de başka tatsızlıklara şahit olduk. İçimiz kan ağlıyor çünkü orası bizim evimiz. Çocuk anne baba gelsin maçlara… Karşılaşmaları gönül rahatlığıyla izlesinler. Herkese soruyorum; “Ben maça gidemiyorum, peki benim suçum ne?“SPOR SERVİSİ

SAYFA 6

Kayseri zorladı

KAYSERİSPOR: 1 – BEŞİKTAŞ: 2

HAKEMLER: Cem Deda xx, Mustafa Emre Eyisoy xx, Cemal Gemici xx

KAYSERİSPOR: Metin Aktaş x, Müslim xx, Alper xx, Serkan Damla x, Mithat xx (Fazlı Dk. 70 x), Mehmet Topuz xx, Levent xx, Johnson xxx, Kamber xx, Gökhan x (Mehmet Ayaz dk. 87 x), Balili xx (İlhan Dk. 90 ?)

BEŞİKTAŞ: Ramazan xxx, Fatih xx, Mustafa Doğan xx, Emre xx, İbrahim Üzülmez xxx, Okan xx (Berkant Dk. 83 xx), Ahmet Yıldırım xx, Ahmed Hassan xxx, Tümer xxx, Pancu x (Veysel Dk. 64 xx), İbrahim Akın xx (Juanfran Dk. 59 xx)

GOLLER: Johnson (Dk. 30 pen.), Tümer (Dk. 55), Berkant (Dk. 90)

SARI KARTLAR: Balili, Johnson, Mehmet Topuz (Kayserispor), Ahmed Hassan (Beşiktaş)

Beşiktaş, Kayseri’yi deplasmanda son nefeste vurup 3 puanı kaptı: 2-1. Siyah-Beyazlılar ilk yarıyı Fatih Sonkaya’nın sebep olduğu penaltı nedeniyle 1-0 yenik kapattı. 30.dakikada Johnson kaleci Ramazan’ı ters yatırıp ev sahibinin tek golünü attı. İkinci yarıda etkin olan taraf Beşiktaş’tı. 55. dakikada Tümer şık bir vuruşla eşitliği sağladı. Maçın 1-1 biteceği sanılırken sahneye çıkan Berkant 3 altın puanı getiren oyuncu oldu.

SAYFA 7

Herşey yolunda

BEŞİKTAŞ: 89

TUBORG PİLSENER: 81

SALON: Balıkesir Kurtdereli

HAKEMLER: Memduh Öget xx, Mustafa Can xx, Vedat Borulday xx

1.PERİYOT: 16-24

DEVRE: 42-39 (Tuborg Pilsener lehine)

3.PERİYOT: 61-63

5 FAUL: Hakan 37.05, Asım 38.23 (Tuborg)

BEŞİKTAŞ: El Amin xxx 28, Nedim xx 4, Bekir xxx 5, Mouring xxx 6, Varda xxx 26, Umut Can x 1, Haluk xxx 12, Ellis xx 7

TUBORG PİLSENER: Asım xxx 23, Hakan xx 15, Jensen x 4, Cizmiç xx 19, Sanders x 9, Emre x 2, Barış x 6, Denktaş x 3

Türkiye Basketbol Ligi’nde Beşiktaş, cezası nedeniyle Balıkesir’de ağırladığı Tuborg Pilsener’i 89-81 yendi.

SON PERİYOTTA

AĞIRLIĞINI KOYDU

Maçın ilk 3 periyodunda Tuborg Pilsener, daha üstün bir oyun sergiledi. İzmir temsilcisi, Asım ve Cizmiç’in skorer oyunlarıyla ilk periyotu 24-16, devreyi 42-39, 3. periyodu da 63-61 önde bitirdi. İlk 3 periyodu geride kapamasına karşın farkın açılmasına izin vermeyen Beşiktaş, son bölümde oyuna ağırlığını koymaya başladı. Bu saniyelerden sonra oyun dahada güzelleşti.

Siyah Beyazlılar sahasında oynamamasına rağmen etkiliydi.

MAÇIN EN SKORER İSMİ

EL AMİN OLDU

Özellikle El Amin ve Varda ile etkili olan siyah-beyazlılar, önce oyunda dengeyi sağladı, daha sonra da öne geçti. Son bölümlerde Tuborg Pilsener’den Asım ve Hakan’ın 5 faulle oyun dışı kalmasıyla iyice rahatlayan Beşiktaş, sahadan 89-81 galip ayrıldı. SPOR SERVİSİ

‘Zoru severim’

Beşiktaş Teknik Direktörü Vicente Del Bosque, Kayserispor galibiyetiyle çıkışlarını sürdürdüklerini belirtirken, mücadeleyi son ana kadar bırakmayacak bir takım yarattıklarını söyledi.

Dengeler değişebilir

Yeni bir takımla sezona başladıklarına değinen Del Bosque, “Lige istenilen başlangıcı yapamadık. Ama asla pes etmem. Son düdüğe kadar mücadele edeceğiz. Türkiye Ligi’nde şu anda ne düşen belli ne de şampiyon, dengeler değişebilir. Biz çalışarak üzerimize düşeni yapmalıyız. Ligdeki performansımızı sonuna kadar sürdürerek maçların bitimiyle birlikte iyi yerlere geleceğimizi herkes görecektir” diye konuştu.

SAYFA 8

‘Olaylar çok yönlü’

Futbolda şiddet olaylarının konuşulduğu bugünlerde, tribün terörü olarak da nitelendirilen bu olayların önüne geçebilmek adına, BEŞİKTAŞ Gazetesi olarak bizimde katkımız olsun düşüncesi ile Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr Emre Kongar’a sorduk. Prof. Dr. Kongar, futbolda yaşanan şiddet olaylarını ‘kuralsızlık’ olarak bilinen, toplumsal bunalım olarak da açıklanan anomi adlı sosyal bir kavram başlığı altında açıkladı. Prof. Dr. Emre Kongar, Toplum Bilimi’nde ‘Anomi’ adı verilen bu durumun basit bir kuralsızlık olmadığını, çok daha derin özellikler taşıdığını belirtti.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde halen ders veren Prof. Dr. Emre Kongar, yaşanan şiddet ve saldırganlık gibi olaylarının aslında derin bir konu olduğunun altını çiziyor. Kongar’a genel olarak futbolda şiddet olaylarının sadece Türkiye’de yaşanmadığını dünya ülkelerinde de görüldüğünü ifade ettiğimizde iki unsuru dile getiriyor. Kongar’a göre, bunlardan biri, yönetimlerin belli bir taraftar grubu ile ilişkileri veya yakınlaşması, diğeri ise, kulüp yöneticiliğinde iş adamı hüviyetinin taşınması… Kongar bunların yanısıra birçok nedenin daha sıralanması gerektiğini söylüyor.

Kongar, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Aydınlanma köşesinde yazdığı yazıda buna benzer bir duruma dikkat çekiyor. Kongar, kuralsızlık kavramına değiniyor ve olayı, “Bireyin toplumsal bağlarının koptuğu bir bunalım durumudur” şeklinde tanımlıyor. Bu durum da doğrudan doğruya şiddeti beslediğine dikkat çekiyor. Kongar, bugün de halen konuşulan tribün terörü adı verilen futboldaki şiddet olayları ile ilgili görüşleri nin halen aynı olduğunu belirtiyor.

KESİN VE TEK BİR

REÇETE YOKTUR

Kongar, gerek futbolda gerek sosyal yaşamın içinde başka alanlarda şiddet eylemlerinin kökünü kazıtacak bir reçetenin olmadığını da dile getiriyor. Cumhuriyet Gazetesi Aydınlanma köşesinde de yer alan bu ifadede, futbol ve şiddet konusuna yer verdiği yazısında “intiharları da toplumsal şiddet eylemlerini de bütünüyle önleyecek kesin ve tek bir reçete beklemesinler kimseden; çünkü böyle bir reçete yoktur,” diyor. Ancak herkes için her yerde geçerli olabilecek ilkeler olduğuna dikkat çekiyor ve açıklamasına şöyle devam ediyor:

“İnsanın gerek kendine gerekse başkalarına karşı şiddet kullanmasının altında yatan temel nedenlerin başında “engellenme” duygusu gelir. Kendini ifade edememe, muhatap bulamama veya bulunan muhatap tarafından dikkate alınmama, baskı altında kalma, istediği gibi davranamama, hedeflenen amaca yönelik bir eylemin durdurulması gibi pek çok durum insanı şiddete yöneltebilir.”

Kongar, engellemenin veya çaresiz kalmanın tek başına şiddet olaylarının nedeni olmadığını belirtiyor. Yazısında, bireysel, grupsal ve toplumsal süreçlerin taşıdığı öneme dikkat çekiyor. Aynı köşede, İntiharlar, Futbol ve Şiddet başlıklı yazısında, şu cümleleri yer alıyor:

SEYİRCİ MASUM

HOLİGAN TEHLİKELİDİR

“Taraftar şiddeti” ya da yabancı dilden alınan bir sözcük ile söylenen biçimiyle “Holigan (serseri izleyici) şiddeti” ise gerek yabancı takımlarla Türk takımlarının yaptığı maçlarda, gerekse, futbol takımlarımızın birbirleriyle yaptığı karşılaşmalarda, pek çok kez, üstelik de çok üzücü ölüm olaylarıyla birlikte yaşanmıştı”

“Futboldaki şiddet, birşekilde kulüplerin beslediği insanlara, hemşehrilik bilincine, toplumun içindeki genel şiddet eğilimlerine ve kimi zaman da güvenlik güçlerinin yetersizliklerine bağlandı. Medya da bu şiddete zemin hazırlamakla suçlandı. Aslında bu iddiaların hemen hepsinin bir haklılık payı vardı”

TAKIMLARI SUÇLAYARAK

ÇÖZÜM ÜRETİLMEZ

Ancak Kongar yazısında, futbolda yaşanan şiddet olaylarının takımlarının suçlanmasıyla da çözülemeyeceğinin altını çiziyor.

Emre Kongar, şiddet olaylarının çözümlenmesi için, kaleme aldığı “İntiharlar ve Futboldaki Seyirci Şiddeti Nasıl Önlenir?” başlıklı yazısında da yer vermiş.

Prof. Dr. Kongar, konu hakkında;

“Şiddet, şiddeti doğurma eğilimindedir. Aile içinde şiddet kullanılarak büyütülen çocuk, kendine karşı da başkalarına karşı da şiddet kullanma eğilimi geliştirir. Sorunlarını baskı ve zor yoluyla çözmeye çalışan toplumlarda şiddet daha sık uygulanma eğilimindedir. Kısacası, şiddet şiddeti besler. Sevgi, şiddeti azaltma, sevgisizlik ise şiddeti arttırma eğilimindedir. Sevginin egemen olduğu ailelerde büyüyen çocuklar ile sevginin yaygın olduğu toplumlarda yaşayan insanların şiddete başvurma eğilimleri büyük bir olasılıkla daha düşük olacaktır. Güven duygusu şiddeti azaltma, güvensizlik ise şiddeti arttırma eğilimindedir.

GÜVEN DUYGUSU

AİLE VE TOPLUM

Güven duygusunun gelişmiş olduğu ailelerde ve toplumlarda bireysel ve toplumsal şiddet daha az görülür. Kuralsızlık, hem güven duygusunu zedelediği hem de bireylerin, grupların ve toplumların, ileriye dönük beklentilerinin gerçekleştirilmesini engellediği için, şiddeti besler. Baskıcı aileler içinde olduğu kadar, hiç bir kuralın olmadığı ortamlarda yetişen şımarık çocukların ve hızlı değişme dönemlerindeki toplumların şiddete eğilimleri daha fazla olur. Etkileşim ve iletişim şiddeti azaltan iki önemli öğedir. Etkileşim ve iletişim kopukluğu aile içinde de toplum içinde de şiddete yol açar. Aile içindeki etkileşim ve iletişim, toplum içindeki demokrasi ve hoşgörüye dayalı diyalog, yani hem ailede hem de toplumda konuşma ve kararlara katılma şiddeti azaltır”diyor.

SORUMLULUK

“Özerklik, bağımsız karar verebilme ve sorun çözme yeteneği ile sorumluluk duygusu, şiddeti azaltan öğelerdir. Sorun çözme yeteneği gelişmiş kişilikli bireylerin ve sorun çözme yöntemi olarak katılımcı demokrasiyi özümlemiş toplumların şiddete eğilimleri daha düşük olur” şeklinde açıklamada bulunuyor.

İYİMSER DEĞİLİM

Prof. Dr. Emre Kongar, genel hatlarıyla intiharlar ve futboldaki izleyici şiddeti konusunda bunları ifade ederken sorunun aile içindeki çözümünün göreli olarak daha kolay, toplum açısından çözümünün ise çok ama çok daha zor olduğuna da dikkat çekiyor. Bu nedenle bu konuda pek iyimser değilim diyen Kongar, hepimiz bütün gücümüzle, üzerimize düşenleri yapmaya çalışmalıyız” diyor.

İSTANBUL

Mucize değil gerçek!..

Beşiktaş Belediyesi Mustafa Kemal Kültür Merkezi, görkemli bir açılışa sahne oldu. 1032 kişilik salonu, sergi alanı, 500 araç kapasiteli otoparkı ile TEM Otoyolu ve Levent Bağlantı yolunun kesiştiği noktada hizmete giren Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Mucizeler Komedisi adlı müzikalin galasıyla hizmete açıldı. Merkezde, tiyatro oyunları ve konserlerin düzenleneceği 1032 koltuk kapasiteli 1390 metrekarelik gösteri salonuna sahip. Merkezde, 1050 metrekarelik fuar alanı bulunuyor. Merkez, 8 Aralık’ta gerçekleşen açılış kokteyli ile siyasetin önde gelen isimlerini de bir araya getirdi. Merkezin açılışında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal gibi bir çok isim katıldı. Mustafa Kemal Kültür Merkezi açılışında eski Beşiktaş Belediye Başkanı Yusuf Namoğlu da yerini aldı. Davetliler arasında BJK eski kulüp başkanı Serdar Bilgili, 2. Başkan Hüsnü Güreli, tiyatronun duayeni Haldun Dormen ve çok sayıda sanatçı vardı. Açılışa yüzlerce kişi katıldı.

Beşiktaş Belediyesinin, Türkiye’de ilk kez hem kültür merkezi, hem de alış veriş merkezi olarak düzenlediği Mustafa Kemal Merkezi’nin açılışında bir konuşma yapan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal kültür merkezlerinin önemine değindi.

Galada sunulan Mucizeler Komedisi adlı müzikal izleyiciler tarafından ayakta alkışladı.

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, oyun sonunda sahneye çıkarak tüm ekibi kutladılar.

HABERLERİN TAMAMI GAZETE BEŞİKTAŞ’TA. GAZETE BEŞİKTAŞ İSTANBUL’DAKİ TÜM BÜYÜK BAYİLERDE…

Suç ve ceza

İSMAİL BAŞTUĞ

Tam “işte bu sefer tamam” derken, Fenerbahçe Galatasaray derbisinde bir kez daha gördük ki biz bu işi beceremeyeceğiz. Maçı stadda izledim. Tribünler tıklım tıkış, herkes ayakta, koltuklara oturan yok. Otursalar bile oturanlar kadar ayakta seyirci var. Bu kadar kişi maça nasıl girmiş bilemem ama bildiğim bir şey var. Koro halinde küfürlere devam… Merdivenler boş kalacak deniliyor. Boşaltmak mümkün değil, yalancıktan açılıyor ve maç başlıyor. Maç başlar başlamaz yine merdivenler doluyor. Anlayacağınız bir kandırmadır gidiyor. İşin vahim yönü; tüm bunlar herkesin gözü önünde gerçekleşiyor. Kararları alan tüm yetkililer maçta ama nedense kimseden çıt çıkmıyor. Anlayacağınız eski tas, eski hamam…

O zaman Beşiktaş niye bu kadar suçlandı. Genç bir çocuğumuz öldü, herkes üzgün ve yaslı… Ama ceza niye tümüyle seyirciye kesildi? Taraftar niye takımından koparıldı? Maddi ve manevi yıkım Kartal’a niye reva görüldü? Tamam herkes, her şeyi sineye çekti. ‘Yeter ki bu futbol terörü önlensin’ dedi. Bu doğrultuda Beşiktaş başkanı açıklama yaptı; ‘cezaya itiraz etmeyeceğiz’ dedi. Ama derbideki hal neydi? Kuralsızlığın haddi hesabı yoktu! Ve maç oynandı. Ya bir olay çıksaydı. Suçlu kim olacaktı?. Bu sefer neyi konuşacaktık?.

Beyler kanun ve kurallar herkes için geçerlidir. Birine uygular, diğerini görmezden gelirseniz kaos olur. İşte o zamanda olayların önünü alamazsınız. Biz her zaman size yardımcı olmaya hazırız, yeter ki siz samimi ve kararlı olun.

Bir sözümde basın tribününe…Yıllardır maç izlerim. Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyorum. Spor yazarı veya basın mensubu takım tutabilir, ama tezahürat yapmaz. Hele hele kötü sözler hiç kullanmaz. Ali Sami Yen’deki basın tribünü kapalıdan beterdi!.. Gol oldu, bir ben oturuyordum. Herkes ayakta zıplıyordu. Medyadaki arkadaşlarımızın bir sarı-kırmızı kaşkolları eksik diyeceğim, ama boyunlarında kaşkolları da vardı. Saraçoğlu Stadı’nda da benzer durumlar hakim. Arkadaşlar, BJK İnönü Stadı’na gelinde biraz ders alın. Avrupa kupalarındaki maçlar hariç, çıt çıkmıyor. Bir spor yazarı, bir basın mensubu nasıl davranması gerekiyorsa öyle bir hava var İnönü’de… Özetle, takım tutabilirsiniz ama taraftar gibi davranamazsınız. Davranırsanız, taraftarı yönlendirecek veya eğitecek yazılar yazamazsınız.

Gelelim Beşiktaş ilçesine…

Çok büyük bir gündü. Mustafa Kemal’in adını taşıyan dev bir kültür merkezi hizmete girdi. Kültürün yozlaştığı, birkaç yüz kelime ile Türkçe konuşmaya çalıştığımız 21.yüzyılda bu kültür merkezi belki genç nesillere şifa olur. Belediyeye koca bir teşekkür… Galaya gittik. Dikkatimi çeken Başkan İsmail Ünal’ın sahnede tüm belediye başkanlarına teşekkür etmesi oldu. En azından hatırladı. Ünal’ın bu hareketi kadirşinaslık ve devletin devamlılığı açısından güzel bir yaklaşımdı. Çünkü günümüzde artık bu tür yaklaşımları mumla arar olduk.

Beşiktaş Sinanpaşa Köprüsü sokağı 10 gün gibi kısa bir sürede bitirdiler. Yolu bir araç geçecek şekle getirdiler. Her şey çok güzel… Ama kural tanımaz güzel halkım araçlarıyla yine ters yola giriyor ve tek şeritlik yolda araçları kafa kafaya veriyor. Anlayacağınız yol daha da tıkandı. Yakında kavga kıyamet çıkar haberiniz olsun. Emniyet mi, kaymakamlık mı, kim ilgilenecekse ilgilensin, buraya bir polis dikilsin, ters yöne girenlere birkaç ay okkalı bir ceza kesilsin, bakın bir daha suç işleyen olur mu? Madem kanun kural tanımıyoruz. Ortada bir suç var. O zaman, her şey de olduğu gibi buna da ceza gerekir…

Yazık!… Başka türlü düzelmiyoruz.

Çevre kıskacındaki ilde her gün 15 kişi ölüyor

AHMET ERCAN

Batmanda yönetimimdeki YER ALTI ARAMACILIK Bilimsel Araştırma Kuruluşunca sürdürülen ön ÇEVRE JEOFİZİĞİ çalışmaları, kent içinde yaşamın yeryüzünün en büyük çevre kıskaçlarından biri içinde olduğunu göstermiştir. Yaklaşık 50 yıl önce kurulan Türkiye’nin ilk petrol rafinerisi olan Batman Tüpraş, önce 300 bin kişili Batmanı yaratmış, bugün ise insanları ile aynı kenti yok etme sürecine girmiştir.

T.C. Çevre yönetmenliklerine göre yerleşim alanına en çok 7 km sokulabilecek rafineri yalnızca 50 metre uzaktadır. Batman ili yeryüzünün en büyük çevre kirlenmesi ile karşı karşıyadır. Kirlenme bileşenleri; Hava, Toprak, Su ve Gürültü’dür.

Yapılan ön incelemeler göre, Cumhuriyet ve Şirinevler uramlarını (mahallelerini) içine alan bir milyon metrekarelik alan alanın üç metre altındaki toprakta 35 yıldır sızan yaklaşık 64 bin ton 33 oktanlı benzin yer altı sularına karışmış olarak durmaktadır. Küçücük kentte 81 tane akaryakıt durağı yeralmaktadır.

Yer yer tulumbalarla yerden sağılan arı benzin, uzun süredir araçlarda da kullanılmaktadır. Kaçan benzinin tutarı yaklaşık 150 trilyon liradır. 3 ile 25 metre derinlikteki yer altı sularının üzerine yataklanmış benzinin yağışla yükselerek yapı köklerinden yüzeye sızması ve buğulaşması 3 Mayıs 2004’de 3 ölümlü olarak yaşanan patlamaların bugünde olabileceğini göstermektedir.

Bugüne dek yalnızca 290 tonu sağılan akaryakıtın tümünün çekilerek toprağın ve kirlenen yer altı sularının 100 yıldan önce yıkanması ve eski durumuna kavuşturulabilme olasılığı yoktur. Ayrıca Tüpraş bacasından çıkan hidrokarbon, kükürt iki oksit, karbon bir oksit ve 20 mikrondan küçük tozcukların solunması halkın yavaş ölümüne neden olmaktadır.

Türkiye ortalaması 70 olan yaşam 60’ın altındadır. Her gün Batman’da 15 kişi ölmektedir. Sağlık taraması yapılamamış ve ölüm nedenleri araştırılmamıştır.

Batman’da Tüpraş, kentin en az 20 km uzağına, toprağın verimsiz olduğu bir yere taşınması zorunludur. Rafinerinin olduğu yere Mezopotamya Üniversitesi kurularak tıp ve veterinerlik fakültesinin yanısıra, içinde ziraat, orman, kimya, makina, elektronik, petrol, jeofizik, jeoloji, fizik, maden, çevre ve inşaat dalları bulunan mühendislik fakültesinin kurulması, Cumhuriyet ve Şirinevler mahallerinin dağda yapılacak toplu konutlara taşınarak, yıkılacak yapıların yerine Mezopotamya ormanının kurulması önerilmiştir.

Dikilecek ağaçlarla hidrokarbonun doğal denge yoluyla arındırılması sağlanmalıdır.

İnsanlar neler yaşıyor? işte oranlar

ARİF VERİMLİ

Şizofreninin toplumlarda görülme oranı % 1’dir. Bu oran asla değişmez. Ancak nüfusun artışıyla beraber topluma yeni şizofren vakalar katılır. 2004 yılında 75. 000 000 olan nüfusumuz içinde 750.000 şizofreni hastası yaşadı. Ülkemizin ruh sağlığı için toplam yatak sayısı 9000 olduğuna göre bu tedaviye ihtiyacı olan hastalar yine toplumdan izole edildi. Ayaklarından ellerinden bağlanarak evlere kapatıldı. Deli damgası yedi, tedavileri gerçekçi anlamda yapılmadı. Aramızda dolaşıyorlar.

Depresyonun hayat boyu ortaya çıkma ortaya çıkma oranı kadınlarda % 24 erkeklerde % 8 dir. Depresyon dünya genelinde de en yaygın olarak görülen, bununla beraber tedavi edilmediğinde % 15 oranında intiharla sonuçlanabilen bir hastalıktır. 2004 yılında 2500 hasta üzerinde yaptığımız araştırmada en çok görülen hastalıklar; nevrotik bozukluklar, depresyon, manik depresif psikozlar, cinsel işlev bozuklukları, madde kullanımı ve bağımlılığı şeklinde sıralanmaktadır. Depresyon teşhisiyla tedavi ettiğimiz hastaların % 30’u kadın % 10′ u erkektir. Kadınların yaş grubu 30-55 olarak belirginleşmektedir. Meslek dağılımı olarak da % 35 ev hanımı, % 18 işçi ve ya işçi emeklisi, % 15 memur ve ya memur emeklisi, % 12 özel sektör, % 10 doğum öncesi ve sonrası depresyonu ve % 10 menopoz dönemi depresyonu şeklindedir.

2004 yılında “depresyon” tanısıyla tedavi ettiğim hastalarımın % 60’ının sonbahar mevsiminde belirtiler göstermeye başlayarak, depresyonu en yoğun sonbaharda yaşadıklarını izledim. Bu oran 2003 yılında % 65 olarak görülüyordu.

Yaptığımız araştırmalar kadınlarımızın bedensel bir rahatsızlıkları olmadığı halde toplumsal sorunlar nedeniyle, gergin, mutsuz ve sancılı olduğunu gösteriyor. Özellikle şehirlerin varoşlarında ve Anadolu’nun köylerinde eve kapatılan hiçbir sosyal yaşamı olmayan kadınlarımızın bir kısmı kapıdan dışarı çıkıp sosyal hayata çıkabilmek için hastalık taklidi yapıp ilçe ve şehir merkezlerindeki hastanelere doluşuyorlar. Ülkemizde psikiyatrik tedavi gören hastaların %36’sı ev kadını. Çünkü gün boyu bitmeyen çocuk bakımı, temizlik, yemek, ütü… gibi mecburi ve rutin işler tatminsizlik ve işe yaramama duygusu yaratıyor. Bu da bunalmış kadın tipini yaratıyor.

Ülkemizde Obsessif- Kompulsif bozukluklar %63 oranında, Manik- Depresif Psikozlar %54 oranında, paranoya ve takıntılı fikirlerde %56 oranında kadınlarda erkeklerden daha çok rahatsızlık yaşıyorlar.

Cinsel taciz gibi bir vahşetin, ruh hastalığının verileri de çok ürkütücü. Taciz iddiasıyla dava açan kadın sayısı 6500 civarlarındaydı ve bu davalarda 8000 civarında erkek yargılandı. Tacize uğrayan mağdurlar Postravmatik Stres Bozukluğu yaşamaktalar. Çok az bir kısmı profesyonel Psikiyatrik yardım almaktadır. Tecavüz travması; olayı tekrar tekrar yaşatan, cinsellikten ve erkeklerden nefret ettiren aşırı suçluluk duygusu yaratan bir vahşettir. Kimse duymasın diye saklanan taciz vakası o kadar çok ki…

Cezaevlerinde hükümlü yada tutuklu bulunan 2300 kadından 1500’ü ev kadını. Çünkü evlendi, çalıştırılmadı, eve kapatıldı, sevilmedi, derdini kimseye anlatamadı ve bir gün patlayarak harekat serbestisini kaybetti ve suç işledi.

Ülkemizde her 10 babadan 9’u oğluyla cinselliği asla konuşmamaktadır.

16-24 yaş arası gençlerimizin herhangi bir uyuşturucu maddeyle tanışma deneme ve kullanma oranı 2004 yılında % 9 olarak belirlenmiştir.

Türk halkı turizmde kaliteye yöneliyor

BAŞARAN ULUSOY

Türk halkı artık tatili bir lüks değil, bir hak olarak görüyor. Bununla da kalmıyor tatil zevkleri de gelişmiş ülke halkları gibi çeşitleniyor. Karadeniz Yaylaları, Kapadokya, Güney ve Doğu Anadolu adeta vatandaşlarımız tarafından yeniden keşfediliyor. Diğer yandan, kendisine sunulan tatil paketlerinde daha fazla katma değer, daha fazla çevre duyarlılık ve kalite arıyorlar.

Türk halkının tatilde kaliteye yöneldiğinin en keskin göstergelerinden birisi Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgesi sahibi konaklama tesislerde konaklayan vatandaş sayısının hızlı artışına karşın, belediye belgeli tesislerdeki konaklamaların azalma eğilimidir.

Kültür ve Turizm Bakanlığının konaklama istatistiklerine göre Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgeli tesislerde 1990 yılında 3 milyon 600 bin vatandaşımız konaklarken, 13 yıl sonra 2003 yılında bu rakam 8 milyon 400 bine yükselmiştir. Bu dönem içinde vatandaşlarımızın bu tür tesislerde yaptığı konaklamaların miktarı 2.4 kat yükselmiştir. Oysa aynı dönemde belediye belgeli tesislerde konaklayan vatandaşlarımızın sayısının 8 milyondan 7.6 milyona düştüğünü görüyoruz.

Bilindiği gibi Turizm Bakanlığı’ndan belgeli tesislerin standartları çok daha detaylı olarak belirlenmiştir. Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği ile belirlenmiş olan bu standartlara uymayan hiçbir tesis o standartların kendisine sunduğu konaklama tesisinin işaretini kapısına asamaz. Örneğin 5 yıldızlı tesislerde 24 saat verilecek doktor hizmeti ya da 24 saat oda servisinin olmasından tutun da odalarda bulundurulacak kıymetli eşya kasasına kadar ayrıntısıyla belirlenmiş bulunmaktadır. Diğer yandan işletme belgeli tesislerin bu standartlara uygunluğu da Turizm yatırım, İşletme ve Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Yönetmelik ile denetlenmektedir.

Gerçekten de Türkiye’nin belgeli yatak kapasitesi sadece Türkiye çapında değil dünya çapında da kalitesiyle göz doldurmaktadır. Daha geçtiğimiz günlerde conde Nast Traveller dergisinin okurları İstanbul’daki 5 oteli Avrupa’nın en seçkin 75 otelinden biri olarak seçmiştir.

Türk halkı arasında tatilinde ya da seyahatinde konaklayacağı işletmeyi sadece fiyatı baz alarak değil, aynı zamanda standartlarını da göz önüne alarak tercih etme eğilimi güçlenmektedir.

Son zamanlarda göze çarpan bir diğer eğilim de Türk tüketicisinin tatile çıkarken aldığı ürün ve hizmetin bedeli ile sağlık ve güvenliklerini sigorta ettirmeye başlamalarıdır. Seyahat acentalarının meslek örgütü durumundaki Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB)’ın bu yıl içinde üyeleri arasında sürdürdüğü bir araştırmanın ilk sonuçları da seyahat acentalarının yüzde 80’inin müşterilerine bir sigorta paketi önerdiklerini ortaya koyuyor.

TÜRSAB bu eğilimi göz önüne alarak tüketicileri sunulan acentacılık hizmetlerinin hiç yapılmaması ve/veya yarım bırakılması gibi durumlarda tüketici haklarının tazmininin sağlanması amacıyla Seyahat Güvence Paketi Poliçesi oluşturmuştur.

Seyahat Güvence Paketi Poliçesi, aynı zamanda eksik ve kusurlu hizmetlerden doğan tüketici şikayetlerinin kamuoyunda yarattığı olumsuz tepkileri önlemeyi ve seyahat acentacılığı faaliyetlerinin artırılmasını hedefliyor.

Tüketici haklarının garantiye alınması konusunda çok önemli bir rol oynayacak tatil sigortası yakın gelecekte yapılacak yasal düzenlemelerle zorunlu hale de getirilecektir.

‘Kini düşman ettim kendime

Açtım yüreğimi herkese’

DOĞAN KATIRCIOĞLU

Arkadaşım bir er kişi. Adı Osman. Soyadı Yılmaz. Mesleği mi? Doktor. Hem de operatör doktor.

En iyisi ben sözü ona bırakayım. Arkadaşım Osman Yılmaz tanıtsın kendini size.

“Ben Osman Yılmaz. 1953 Torul-Gümüşhane doğumluyum. Halen Haseki Hastanesi’nde Kulak-Burun-Boğaz (KBB) uzmanıyım. Aynı zamanda başhekim yardımcısıyım.

Evliyim. Eşim Nermin hanım öğretmen. Üç çocuk babasıyım.

Çocuklarım mı?

Gökçe, Melek, Mesut.”

Osman Yılmaz, doktor olarak insanlara şifa dağıtıyor. Doktor Osman Yılmaz aynı zamanda da şair bir kişi. Şair Osman Yılmaz şiirleriyle de sevgi dağıtıyor.

“Değerli Osman Yılmaz doktorluk mu, şairlik mi?” dedim. Ne dese beğenirsiniz.

“Tango tek başına yapılmaz.”

“Peki iki karpuz bir koltuğa sığar mı?”

“Sığmaz olur mu! Hekim olarak insanları tedavi edersiniz. Şiir yazarak da kendinizi dinlendirirsiniz.”

Doğru söylüyor arkadaşım Osman Yılmaz. Doğru lafa ne denir…

Dünyaca ünlü beyin cerrahımız, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Cengiz Kutay bir tarih bilimcisi değil mi aynı zamanda. Aynı zamanda aranan bir yazar da. Öyle değil mi?

İstanbul Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ferhunde Dizdaroğlu hanımefendi minyatür sanatçısı değil mi?

Ordinaryüs Prof. Süheyl Ünver, tıp tarihine ve Türk sanatına az mı eser kazandırdı. Tıp tarihi kürsüsünü kurmadı mı?

Rahmetli Dr. Şükrü Şenozan Türk sanat Müziği’ne katkıda bulunmadı mı? Üstad “Senden öğrendim gönülden sevmeyi” demedi mi?

Dr. Alaaddin Yavaşça unutuldu mu? Unutulur mu?

Daha niceleri… Gelmiş, geçmiş tıp doktorları güzel sanatlara gönül vermediler mi?

İşte şair doktor Osman Yılmaz da onlardan biri. İçimizden biri işte.

Şiir kitabını hazırlıyor. Hastalarını ameliyata hazırlar gibi. Kılı kırk yararak yaptığı ameliyatlar gibi.

48 numaralı şiiri; adı Şüphe.

“Kuşku, endişe, keder insanı canından eder/ Bir kurt gibi içini kemirir/ Ruhunu alt üst eder/ Otursan oturamazsın, yaksan yatamazsın/ Uyumak istesen uyuyamazsın/ Tedirgin olursun yerinde duramazsın/ Yaşadığından zevk alamazsın/ Bir girdaba girersin çıkamazsın/ Ümitsizlik içinde bocalarsın/ Vesvese ile yola çıkarsan huzur bulamazsın/ Hep hüzünlü kalırsın mutlu olamazsın/ Sevgi, şevkat, bağlılık insana yeter/ Kuruntu ayrılık ne? Ölümden de beter/ Düşündükçe insan kendini kaybeder/ Güven duygusu ise herşeye bedel.”

Bu şiir, şair doktor Osman Yılmaz’ın endişesi değil mi?

Şair doktor Osman Yılmaz şiirlerinin altına “Namsoy” diye imza atıyor. Herhalde farkına vardınız bu şair imzasının. Osman’ı tersten okuyun. Sonuna da doktorun soyadının ilk harfini koyun. İşte size Namsoy.

Aklıma geldi birden. Acaba Irak’ı ırak edenler hiç hayatlarında şiir yazdılar mı? Yahut da yazılmış bir şiiri okudular mı? Sanmıyorum. Şiir yazdıklarını… Okulda da şiir okuduklarını… Irak’ı bu hale getiren ne Saddam denen adam, ne de Amerikalı kovboy Bush ile ortağı İngiliz Blair.

İşte size şair doktor arkadaşım Osman Yılmaz’dan bir şiir daha. Şair Namsoy imzalı. Güzel mi güzel bir şiir daha.

“Sen de yaşayacağım”

“Gönül esaret mi çeker, kalp buyruk mu alır?/ Neden söz geçiremiyorum kalbime?/ Hakim olamıyorum önlüme?/ Kader esir eyledi beni gözlerine/ Esaretle geçen günleri özlüyorum/ Her gün, her saat hasretini çekiyorum/ Sevgi ne demekmiş artık biliyorum/ Aşk ne müthiş bir duyguymuş anlatacağım/ Artık aşksız yaşayanlara şaşacağım/ Maddeden ve manen hep yanında olacağım/ Duygularını kulağına fısıldayacağım/ Kalbim bana ait değil, onu sana bırakacağım/ Ben artık bende değilim sende yaşayacağım.”

Şair doktor Osman Yılmaz’ın bir elinde kalem var… Reçete yazmak için… Şiir yazmak için… Aynı elinde de neşter var… Öldürmek için değil, insanları sağlığına kavuşturmak için kullanıyor o neşteri.

Ben kinimi düşman ettim kendime… Açtım yüreğimi herkese…

Kalın sağlıcakla..

Son yılların en iyi iş kitabı:

CEO’ların bilgeliği – III

MELİH ARAT

Dev Adımlarla Büyümenin

Kuralları

Dell Bilgisayarlarının kurucusu, Michael Dell, büyümenin ana yollarından birini şirket satın almadan çok, şirketin kendi kendine büyümesi olduğunu belirtiyor. Doğrudan Model olarak kurdukları sistemle, diğer bilgisayar şirketlerinden farklı bir şekilde doğrudan müşterileriyle iletişim kuran Dell şirketi sektörde ilk olarak para iadesi, doğrudan ücretsiz aramalı teknik servis gibi kavramları devreye sokmuş. Tam zamanında envanter yönetimi sayesinde, neredeyse sıfır stokla talebe çalışan Dell, teknolojik değişikliklerin çok hızlı yaşandığı sektörde hiç stok fazlası yaşamamış. Michal Dell’e göre, dev adımlarla büyüyen şirketlerin dikkate alması gereken konular var. Ölçeğini belirleyebilmek ve esnek bir yapı kurabilmek; tutarlı ve mükemmel operasyonları sürdürebilmek; çalışanların ortak bir amaca hizmet ettiklerini hissettiren kader duygusu; hatalardan ders almak-hataları tekrarlamamak-sürekli öğrenmek; risk yönetimi-üretken korku-her fırsata atlamak yerine riski yönetmek.

Blockbuster şirketinin Genel Müdürü John Antioco’ya göre, bir şirketin hisse değerlerini yükseltmenin yolu, oyunun kurallarını değiştirmektir. Blockbuster şirketi Türkiye’de tanınan bir şirket değildir. Şirket video kaset kiralama işinden bir şirkettir. Türkiye’de bu konuda bir zincir olmadığı için küçük bir işletme sayılabilir; ancak Blockbuster’ın 1998’de 133 milyon dolarlık reklam kampanyası yapacak bütçeye sahip olduğunu belirtmek ABD’de video kiralama işinin büyüklüğü hakkında fikir verebilir. Video kiralama işinin en büyük sıkıntılarından biri, vizyondaki filmlerin müşteriler tarafından aynı anda istenmesidir. Sınırlı sayıda olan filmler yüzünden beş müşteri mutluysa, filmi talep eden doksan beş müşteri mutsuzdur. Amerikan film endüstrisinin de en büyük gelir kalemlerinden birini Blockbuster gibi video kaset kiralama şirketleri oluşturmaktadır ve Amerikan film endüstrisi kaset başına olan fiyatları indirmeye gitmemektedir. Bu durumsa video kaset kiralamacıların vizyondaki filmlerden sınırlı sayıda alabilmesine yol açmaktadır. Blockbuster, film stüdyolarına video kaset kiralama gelirlerinden pay önererek diğer yandan da kasetleri %80 daha ucuza ve çok daha fazla almak istediğini belirtir. Bazı film stüdyoları, çekinceli davrandıysa birçoğu kabul etti ve yeni sistem Blockbuster’ın kaset kiralama sayısı %23 artırdı.

Hisse senedi değerini yükseltmek

anlamlı bir hedef

Lloyds TSB Grubu’nun başkanı Bryan Pitman, şirketlerin hisse değerinin yükseltilmesine odaklanmasının hissedarlar, müşteriler ve ülke içinde iyi bir olduğunu belirtiyor. Bir şirketin bir hissesinin değeri, bir dolarken dört yıl sonra dört dolara çıkması, hissedarların, hisse senedi sahibi çalışanların, yenilikçi ve müşteri tatmini yüksek hizmet alan müşterilerin ve genel olarak bir yenilik ve büyüme motoruna dönüşen şirketin bulunduğu ülkenin lehinedir.

Lloyds’da yapılan çıkışlardan biri çalışanların hisse senedi değeriyle düşünebilmesini sağlayacak bir konferanstı. Söz konusu konferansta, hayali bir yatırımcı Lloyds Bankası’nı satın alıyordu. Satın almadan sonra hisse senedi değerini yükseltebilmek için bankanın hangi faaliyetlerini durduracak, hangilerine odakalanacak, hangilerini iyileştirecekti? Çalışanlar ve yöneticiler bu bakış açısıyla yaklaşınca yapacakları eylemler ve kararlarının referans noktaları olduğu gibi değişmişti.

Kitabın içindeki tüm genel müdürlerin görüşlerini özetlemek, kitabın okuma keyfini ortadan kaldırabilir. Her paragrafı ve satırını okudukça öğrendiğinizi hissedeceğiniz bu kitabı kaçırmayın.

‘Mustafa Kemal Merkezi’ açıldı

GÖKHAN SARI

Açılışını Sayın Deniz Baykal’ın yaptığı Mustafa Kemal Merkezi Gösteri Salonu, 8 Aralık Çarşamba akşamı Şener Şen, Meltem Cumbul ve Özlem Tekin’in başrollerde yer aldığı “MUCİZELER KOMEDİSİ” müzikalinin galası ile tüm İstanbullu sanatseverlerin hizmetine sunuldu.

Mustafa Kemal Merkezi’nin açılışını ve Mucizeler Komedisi’nin galasını bir araya getiren Beşiktaş Belediyesi; İstanbul Valilik Protokolü, sanat ve iş dünyasından pek çok tanıdık isim ve basın camiasının önemli yöneticilerine ev sahipliği yaptı.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün Avrupa yakası gişelerinin hemen yanında, Avrupa ve Asya’nın birleşme noktasında yer alan Mustafa Kemal Merkezi’nin açık adresi “Uğur Mumcu Caddesi No.8 Akatlar Mahallesi, Levent”.

Beşiktaş Belediyesi’nin iştiraki olan BELTAŞ A.Ş. tarafından işletilen Mustafa Kemal Merkezi, Türkiye’de hem kültür merkezi hem de eş büyüklükte bir alış veriş merkezi olarak tek örnektir. Merkez, toplam 23.500 m2 oturum alanına sahip 6 kattan oluşmaktadır. Gösteri Salonu’nun bulunduğu en üst kat, 1032 koltuk kapasiteli 1.390 m2’lik salon ve 1.050 m2 fuaye alanını içermektedir. Bir alt katta yine BELTAŞ tarafından işletilecek olan 2.300 m2’lik bir alan yer almaktadır.

Giriş katında 3.750 m2’lik alanda dev bir alışveriş merkezi, -1 ve -2. katlarında da mağazaların bulunduğu Merkez’de, Atatürk kütüphanesi Beşiktaş Belediyesi tarafından tasarlanmaktadır. Her biri 2.200 m2 olan en alt iki katta da 260 araç kapasiteli otopark alanları mevcuttur.

Çok amaçlı olarak yapılan ve son teknolojik sistemlerle donatılan Gösteri Salonu; teknik alt yapı olarak tiyatro oyunları, stand-up’lar, sinema gösterimleri, konferans, kongre, seminer organizasyonları ve konserler gibi bir çok etkinliğe ev sahipliği yapabilecek niteliktedir.

Gösteri Salonu’nda Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği, Kurtcebe Turgul’un yazdığı ve yapımcılığını Mustafa Oğuz’un üstlendiği Mucizeler Komedisi; 4 ay boyunca her Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi saat 20.30, her Pazar saat 15.30’da sahne alacaktır. Sanatseverlere bir başka duyurum da, Ortaköy Sanat Galerimiz’de 18 Aralık tarihinde açılacak olan Hayati Misman resim sergisidir. Sergimiz 13 Ocak 2005 tarihine kadar devam edecektir.

1970-75 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığı bursla Almanya’ya gönderilen ve Kassel Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Grafik Tasarım alanında ihtisas yapan, 1987’de Doçentlik ve 2001 yılında Profesörlük unvanlarını alan değerli sanatçımız; pek çok ulusal ve uluslararası ödül kazanmış, uluslararası bienal ve organizasyonlarda ülkemizi başarı ile temsil etmiştir.

Sanata gönül vermiş tüm İstanbullularla Mustafa Kemal Kültür Merkezimiz’de ve Ortaköy Sanat Galerimiz’de buluşmak dileğiyle.

Kışa özel ürünler!..

ONUR BAŞTUĞ

Bu hafta sizleri bilgilendirmek için rekabet halindeki ürünleri karşılaştırdık. Kaliteli ve hesaplı alışveriş yapabilmeniz için çeşitli haberler ararken kadın modasında kış aylarını aktarmayı düşündük gördük.

Kış modası oldukça net çizgilerle ortaya çıktı. Tabii herkes kendine yakışanı istediği gibi giyebilir; ama yine de bazı eğilimler çok öne çıkıyor: Club ve rock modası var bir kere. Ayakkabılarda çılgın bir yüksek ökçe salgını görülüyor, hem de çok sivri ökçeler! Neyse ki siyah her zamanki gibi yine gözde. Bir de alışverişin yörüngesi değişti: Şimdi İstanbul’daki Terkos Pasajı’nın yanı sıra, sayıları giderek artan Outlet’lerden alışveriş yapmak moda oldu. Hem kriz, hem tarz sebebiyle.

Moda defileleri tüm abartısına rağmen bazen sırları açığa çıkartıyor. Ama bazen de tasarımcıların düş dünyasıyla kısıtlı kalıyor.

Her çeşit siyah

Özellikle kış modasında siyah vazgeçilmez bir renk. Her zaman olduğu gibi bu yıl da ‘’dolapta siyah bir elbise bulunsun, işe yarar” tavsiyesinde bulunabiliriz. Tabii ki herkes siyahı kendi tarzına uygun bir şekilde kullanabilir. Üstelik bu kış, siyah her şekilde giyilebiliyor. Dileyen dantellerle, filelerle, dileyen kırmızıyla… Hiçbiri de rüküş sayılmıyor.

Yüksek ökçeler

Birkaç yıldır, artık kışları yazmış gibi ayakları tüm çıplaklığıyla sergileyen ayakkabılar giyiliyor. Bu yaz da bunlar çok modaydı. Kışın da varlar, ama çok ön planda değil. Şu anda vitrinler çizmelerle dolu. Üstelik ebat, boyut ve renk açısından tamamen özgür bir halde: Dileyenler (ve bacak boyu, şekli müsait olanlar) baldırlara kadar uzanan modelleri giyebilirler; isteyenler bilekten kesilen botlarla yetinebilirler. Yeter ki kimse topuk boyunu unutmasın: Yüksek ve sivri topuk, hatta çok sivri!

Tek omuz açıkta

Açık ayakkabı gibi dekolte de kış uykusuna yatmayı reddediyor. Tüm vitrinlerde gömlek, elbise ve bluzlarda ortaya çıkıyor. Tek omuzu açıkta bluzları yaz sonu keşfeden moda takipçileri onları bu kış da üzerlerinden çıkartmayacak. Allı, pullu, desenli, hatta üzerinde bol bol Madonna’nın kovboy halini resmeden baskılı bluzlar hem vitrinlerde mevcut, hem de yaz gardrobundan kışa taşınmaya hazır. Kırmızı ve siyah renklerdekiler tercih edilmesi şartıyla tabii ki…

Fetişist çoraplar

Yazın moda olmasını bekledik. Ama tabii birkaç moda takipçisi dışında o sıcaklarda kimse çoraba özenmedi. Ama bu kış neredeyse zorunluluk haline gelmek üzere: Fileler, dantel işlemeliler, hatta üzerinde minik minik çiçek desenleri bulunanlar! Bu kış en renkli ve kışkırtıcı çorap desenleri öne çıkacak.

Ya clubber, ya rocker

İri gözlükler, düşük belli kotlar, kat kat giyilen tişörtler ve manto havası veren uzun hırkalar: Artık bu stilin yazı kışı yok. Sadece kumaşlar, renkler değişiyor. Başta Diesel olmak üzere Top Shop, Beymen Club, hatta Armani ve Yargıcı ‘’clubber”lar için detaylar sunuyor. Krizi yakından yaşayan clubber için de, tarzının keyfinin sonuna kadar çıkartabilir. Çünkü uygun fiyatlar da var. Diğer yandan ‘’Rocker” görünümler için de (deri etekler, iri takılar, fırfırı bol bol tasarımlar) alternatif çok. Vakko, Beymen, MaxMara gibi daha ağır ve klasik tarzdaki markalar bu kışkırtıcı ‘’rocker” tarzına koleksiyonlarında yer vermişler.

Çok renkli saçlar

Saçları mecburi renklendirmek gerekiyor. L’Oreal bunun adını Balkan Renkleri olarak çoktan açıkladı. Siyahla kızıl veya kahve bütünleşiyor veya kahverengi saçlarda bej tonlarında meçler görülüyor. Klasik tek renk saç dönemi sona erdi. Bu arada moda takipçilerinden öğrendiğimiz bir küçük ayrıntıyı hatırlatalım: Mavi-siyahı ve parlak kızılı tek başına kullanmak doğru değilmiş.

Makyaj trendleri

Dudaklarda koyu renk ruj artık ikinci tercih. Yalnız, rocker ruhunu stil olarak benimseyenler için koyu renklere kısmen izin var. Ancak bu kış en fazla öne çıkan moda, şeftali tonunda parlaklık veren rujlar. Bunlarla sağlıklı ve doğal görünmemiz sağlanıyormuş…

Mavinin makyajdaki hakimiyeti arttı. Gözlerde far niyetine en uçuk tonlarda ortaya çıkıyor. Ama unutmayalım, herkese yakışmıyor, inatla moda diye uygulamak gerekmiyor.

Beşiktaş’ın dişleri Dentistanbul’a emanet

MEHMET ALİ ÖZER

Ağız ve diş sağlığı, doğduğumuz günden itibaren dikkat etmemiz gereken ve en sık karşılaştığımız en önemli sağlık sorunlarımızdan birisidir.

Ağız ve diş sağlığı hastalıkları ile beraber genel gelişen ve sağlığımızı doğrudan etkileyen KBB, Eklem, Böbrek, Kalp, Akciğer ve tüm sindirim sistemi rahatsızlıkları da görülebilir. Bütün bu rahatsızlıkların yaşanmaması; toplumun 5 yaşından itibaren ağız ve diş sağlığı konusunda bilinçlendirilmesi ile ve koruyucu hekimlik anlamında gerekli altı aylık diş hekimi kontrollerine götürülmesiyle de; vücutta oluşabilecek tüm hasarlar önceden ciddi anlamda azaltılabilir. Bu konuda ağız diş sağlığı bilincinin artırılabilmesi için bilgilendirme, diş taramaları, özendirme çalışmaları ve diş hekimine gitme alışkanlığının sağlanması için kamuoyu oluşturularak halk sağlığına katkıda bulunulması şarttır.

Sağlıklı sporcuların yetişmesi için beslenmesi ve sağlıklı şartlarda büyümesi de önemli faktördür. Yetersiz beslenen, bu nedenle sağlıklı büyüyemeyen bireylerin uzun süreli spor hayatları olamayacağı aşikardır.

Ağız ve diş sağlığına özen göstermeyen sporcular da yeterli ve doğru beslenemeyecekleri için gerekli performansı sergileyemeyecekleri gibi bu durum sıkça sakatlanmalarına sebep olacaktır. Bu sakatlanmaların pek çoğunun nedeni ağız diş sağlığı enfeksiyonları, ihmal edilen tedaviler, bu konuda aşırı ve yanlış kullanılan ilaçlar ve enfeksiyonların kan seviyesinde lökosit yüksekliği olarak açıklanabilir. Ayrıca sporcularımızın istenmeyen olası durumlarda ağız, diş ve çene bölgelerine gelen darbeler karşısında doğru bilgilendirilmeleri, doğru teşhis ve tedavi edilmeleri gerekir.

Özel Dentistanbul Diş Hastanesi üstlenmiş olduğu vizyonu ile topluma bu konuda hizmet etmek istemektedir.

Ülkemizin en eski, en köklü, en fazla alt yatırımı olan spor kulüplerinden Beşiktaş Jimnastik Kulübü, hem toplum ağız diş sağlığı bilincinin artırılmasına katkı yapmak adına hem daha sağlıklı sporcular yetiştirmek, hem de sahip olduğu tüm sporcu kadrosunu ağız ve diş sağlığı problemlerinden en kısa zamanda kurtarmayı hedeflemiştir.

Beşiktaş Jimnastik Kulübü ve Özel Dentistanbul Diş Hastanesi, gelecekte daha sağlıklı bir toplumun yetişmesi için kamuoyu oluşturulmasında güçlerini birleştirmeye ve birlikte hareket etmeye karar vermişlerdir.

Özel Dentistanbul Diş Hastanesi olarak nadide kulübümüz Beşiktaş’a ve Türk spor camiasına sunacağımız ağız ve diş hastalıkları hizmetlerimizden onur duymaktayız.

MAGAZİN HATTI

DEMİRHAN HARARLI

Sertap Erener göz açtırmıyor!..

Ünlü sanatçı Sertap Erener sevgilisi Demir Demirkan’ı kıskandığı için birlikte hiç bir yere gitmiyormuş, çevresinde dolaşan genç ve güzel kızlar yüzünden her dışarıya çıktıklarında evde tartışmalar başlıyormuş.

Gülben Ergen’in yönetmen sorunu

Ünlü sanatçı Gülben Ergen, kısa süre önce büyük transfer parası aldığı kanalında istediği reytingleri alamayınca, programının yönetmenliğini yapan Rafet adlı kişinin işine son vermiş. Sevilen sanatçı şimdi yeni bir plan ve program içindeymiş. Benim kulağıma gelen bilgiler bunlar.

Eminim Gülben Ergen yeni bir formül bulur ve çıkış yolunun yakalar. Çünkü her- kesin bildiği gibi Gülben Er- gen akıllı bir kadın ve ne yapmak istediğini iyi biliyor.

Mankenlikte 10. yılını kutlayacak

Türkiye’de mankenlikte ilk olarak 10’uncu yılını kutlayacak olan Tuğba Özay, kendisine emeği geçen tüm dostlarını vereceği davette bir araya toplayacakmış.

Öner Erez ile birlikte hazırlayacakları davet için mankenlik mesleğinin 20 yıl olmayacağı için böyle bir karar aldığını ve Tuğba Özay kendisini kampa aldığını, kendini dinlediğini ve yeni projeler için hazırlık yaptığını söylüyor.

Rafet El Roman’ın 200 hayranı!..

Geçtiğimiz günlerde Feshane’de vereceği konseri için 2500 kişilik yere 200 bilet satılınca Rafet El Roman konsere çıkmadığı kulağıma geldi. Bahanesi ise çok ağır hasta olduğu için konsere gelemediği olmuş.

Sihirli Anne’ye sihir gerekiyor!..

Televizyon ekranlarının sevilen dizisi Sihirli Annem adlı dizinin oyuncusu İnci Türkay’ın çocuğu olmadığı için tedavi gördüğü ve çoçukları çok sevdiği için doğum yapmayı çok istediği kulağıma geldi.

Halit Kıvanç’a 50. yıl onur ödülü

Usta sunucu Halit Kıvanç, mikrofonda 50. yılını kutladı. Popsav başkanı Hakan Peker ile onur kurulu başkanı Erol Evgin ve bir çok sanatçı dostunun yer aldığı özel komite tarafından koordine edilen gece AKM’de yapıldı. Kültür Bakanlığı’nın da destek olduğu gecede usta sunucuya 50. yıl onur ödülü verildi. Gecede Halit Kıvanç’ın sunarak ilk kez sahneye çıkarttığı bir çok süpriz isim de Kıvanç’a destek verdi.

Başarmanın haklı gururu

VAHE KILIÇASLAN

İki yıldır ATV’de Pazar günleri hem yapımcılığını hem de sunuculuğunu yaptığım programım Dekonizayn Pazar tüm programları geride bırakarak en çok izlenen program oldu.

Bu başarıyı Sabah Gazetesi’nin televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ çok güzel yazarak okuyuculara iletti. Bunun yanı sıra Takvim Gazetesi’nin köşe yazarı Mustafa Gürbüz, Akşam Gazetesi’nin usta kalemi Burhan Ayeri ve birçok gazete programın başarısını anlatan yazılar yazdılar.

Hakikaten ben şu anda bu gururu inanılmaz yaşıyorum. Bir program yapacaksın, sadece bir kameramanın, bir asistanın, bir de çok genç bir yönetmen asistanın olacak. Yani kendinden başka üç kişi olacak ve Pazar günü öğle kuşağının en ölü saatinde 38.8 izlenme oranına ulaşacaksın. Ayrıca programda insanların evlerini yenileyip en az 20 milyar TL hediye vereceksin. Tüm bunları yaparken de RTÜK’ün kanunlarını harfiyen uygulayıp sponsor firmaların tek bir ismini logosunu program içerisinde hiçbir şekilde kullanmayacaksın. Yani 20 milyarı bulan hediyeleri kimin verdiğini halka duyurmayacaksın. Co sponsorlardan çok az bütçeler alıp bu çok emek isteyen programı hem maddi yönden hem de manevi yönden çevireceksin. Bazı gün mankenlikten kazandığını programa yatırıp programın giderlerini kurtaracaksın, bazı gün ise ATV’nin yayını karşılayan ana sponsorun mağazasında 24 saat vaktini geçirip hem ana sponsora hem izleyiciye hem de kanalına faydalı olacaksın. Tüm bunları yaparken sadece bu programın yedi yıl sürmesi gerektiğini ve dar gelirli insanların yuvasını beş kuruş para almadan yaptığın büyük maneviyatını düşüneceksin.

Ben, genç asistanım Ümit Kulbay, tecrübeli kameranımız Halit Sarayoğlu ve genç yönetmenimiz Başak Temli’yi kutlarken montajdaki Nilüfer’e de emeğinden dolayı teşekkür ediyorum.

İnşallah programımız hep devam eder, ben de hep bu gururu yaşarım.

SPOR KÖŞE YAZILARI

Beşiktaş savaşıyor

FİKRET ERCAN

Beşiktaşımızın Kayseri’de oynadığı maç gerçekten zordu. Bu maç şunu gösteriyor ki, savaşan takım mutlaka kazanıyor. Biz de adeta bir savaştan çıktık ve maçın sonuna kadar mücadele ederek, yenik duruma düşmemize rağmen galip geldik. Son üç haftadır on kişiyle mücadele etmek zorunda kalan Beşiktaşımız, bu kez de çok zorlu hava şartları ve çok kötü bir sahada oynamak zorunda kaldı. Beşiktaş bu periyodu da geçmesini bildi ve elde ettiği galibiyetle son üç maçta 9 puan topladı.

Sonuna kadar mücadele

Beşiktaş artık savaşıyor. Mücadele eden, maçı son anına kadar kovalayan bir takım oldu. Artık hakem kararlarına takılmıyor, takım eksik kalsa bile oyun disiplininden kopmuyor. Güçlüklerle savaşıyor, zor kış şartlarına rağmen ortaya güzel bir futbol koyuyor ve sonuçta maçları almasını biliyor. Son 8 maçımıza bakarsanız, demek istediklerim daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü en fazla puan toplayan takımlardan birisi Beşiktaş’ımızdır. Ayrıca, ligin zirvesinde yer alan takımı dahi yendik. Sonuç olarak, Beşiktaş girdiği bu başarılı periyodu sürdürecek ve mücadele verdiği kulvarlarda yüzümüzü güldürecektir.

Her maçta bir kahraman

Son maçlarda bir gerçek daha ortaya çıktı. Kadromuzdaki bütün oyuncular ilk 11’de olsun veya yedekte kalsın hepsi her an hazır durumda bulunuyor. Bu çok güzel bir durum. Öyle ki, Beşiktaşımız bu geniş kadroyla her maçta başka bir kahraman çıkarabiliyor. Uzun bir lig maratonundayız. Sabırla, puan kaybetmeden koşmamız gerekiyor. Bizim bu sabırlı ve kararlı koşumuz, üst sıralarda yer alan takımlarda da stres yaratacaktır. Futbolda her türlü sürpriz olabilir. Hepimiz bekleyip göreceğiz. Özetle; puan kaybetmezsek ikinci yarıda tablo farklı olabilir.

Zor şartlara alıştık

İnönü’de maçlarımızı seyircisiz oynuyoruz. Bu konuya da değinmek gerekirse, seyircimizin takımının maçlarını izleyememesi onlar kadar bizleri de üzmektedir. Seyircisiz ve taraftarın olmadığı maçlar tatsız tuzsuz olmaktadır. Futbol seyirci ile güzel. Ama Beşiktaş’ımız seyircisiz de maç oynar. Çünkü, biz zor şartlara alışkın bir takımız. Mücadele ederek,savaşarak, zor şartların altından da kalkabileceğimizi gösterdik. Ancak şunu söylemek gerekir ki, diğer takımlara tanınan şartlar, bize de tanınmalıdır. Eşit şartlarda mücadele olursa, farkımız ortaya çıkacaktır.

Taraftarın varlığı

AYDIN ÖZDALGA

Beşiktaş üç maç seyircisiz oynama cezası aldı. Öncelikle bir futbol sever olarak şunu söylemek isterim ki ben seyircisiz oynanan ilk maçtan hiç zevk almadım. Kimsede zevk alamadı. Çünkü futbol seyirci ile güzel… Beşiktaş bundan sonra iki maçını daha seyircisiz oynayacak. Net bir şekilde şunu söyleyebilirim ki, seyircisiz oynanan maçlarda tat tuz yok. Taraftarsız tezahüratı olmadan maçın oynanması gerçekten sevimsiz. Çünkü karşılaşmalarda taraftarın varlığı yaşamsal bir neden…

Bu konuda gerçekleştirilen uygulamalar ile birkaç söz söylemek isterim. Seyircisiz maç oynanması ve taraftarların maçı izleme haklarının elinden alınması bence çok yanlış bir şey. Hukukta suçun şahsiliği denilen bir ilke vardır. Kendini bilmez bir adam küfür ettiğinde veya sahaya taş atmak istediğinde kişinin hareketine bağlı olarak diğer taraftarlara ve de milyonlara ceza verilmesi söz konusu olabilir mi?… Bu durumda, ceza bütün camiaya uygulanamaz.

Bu konuda kulübün yanlışları var ise, elbette belirtilmeli ve gereken yapılmalı,ancak uygulama bu şekilde olmamalıydı. Bu yaşanan olay her yerde olabilirdi,onun için bir kez daha tekrarlıyorum “Verilen ceza, haksızdır” Böyle bir mantık olamaz. Ama yasada, suç işlenen mahallin kapanması ile ilgili bir hüküm varsa, bu konuda bir şey demem ve bir yorum yapmam.

Tribün terörünün bitirilmesi için öncelikle söylemek istediğim şey, biletsiz girişlerin önlenmesi olacaktır. Ayrıca merdiven boşlukların seyirci ile dolmaması da bir önlemdir. Galatasaray-Fenerbahçe derbisinde gördük ki, merdivenler dahi seyirci kalabalığı ile doluydu. Federasyonun yaklaşımı bu konuda önemli. Beşiktaş’a bir antipati mi besleniyor, yoksa Beşiktaş fobi si mi var? Bilemiyorum. Ama yasalar herkese eşit şekilde uygulanmalı. Tribünlerde merdivenlerde bir kişi bile olursa maçın oynatılmaması gerekirdi. UEFA kriterlerine baktığınız zaman, uygulamalarda herhangi bir kesinti yok. Kural dışı uygulamalar, 1 yıl veya 2 yıl ihraç gerektiriyor. Hakem küfür duyduğunda düdük çalıp maçı kesebilmeli, merdivenlerde biriken topluluk var ise boşaltılması için uyarıda bulunulmalı ve boşaltılmıyorsa gereken yapılmalıdır.

Yeter ki, herkes kararlı olsun. O zaman bu iş kökünden biter.

Seyircisiz maç ve dondurucu soğuk!..

ŞEREF NASIR

Beşiktaş geçen hafta İstanbulspor ile kendi evinde oynadığı maçla işlemediği sid suçun ilk bölümünü yaşadı. Daha ilk bölümünde anlaşıldı ki tribünle desteklenmeyen, tezahüratla beslenmeyen futbol hem zevksiz hem öksüz hem de badsız. Futbolun en güzel meyvesi gol bile seyircisiz eksik kalıyor.

Futbol Federasyonu stadımızda vuku bulan ve hepimizi derinden üzen bir adli olayı neden göstererek sporu Fair Play ölçüleri içinde Dostluk – Kardeşlik duygularının pekiştirilmesi olaark kabul eden milyonlarca taraftarımızı, seyircimizi cezalandırma yolunu seçmiştir. Hiçbir ceza tribünde bir tartışma sonucu hayatını kaybeden genç taraftarımızın acısını içimizde dindiremez ve onun karşılığı olamaz. İlgililerin ihmali ile bir çığ gibi büyüyerek günümüze kadar gelen sporda şiddet ve terörün önlenmesinde bir milat oluşturacaksa bu haksızlığı içimize sindirebiliriz ve kabullenebiliriz. Her konuda olduğu gibi bu hususta da öncü olmak maksadıyla verilen bu cezayı kabul edebiliriz.

Tatsız – tuzsuz, seyircisiz İstanbulspor maçını maalesef statta seyretme şanssızlığına uğradım. Heyecansız, sessiz bir antrenman maçı seyrettim. 1954 yılından beri İnönü Stadında maç seyrediyorum böyle haz almadan seyrettiğim başka bir maç hatırlamıyorum.

Gelelim, -10 derece gibi dondurucu bir soğukta oynanan Kayserispor maçına. Niçin böyle soğuk iklimdeki maçları gündüz oynatmıyorlar, anlamıyorum.

Böyle soğuk bir Kayseri gecesinden Beşiktaş hak ettiği sıcak bir galibiyetle döndü. Son iki lig maçının kahramanı Tümer, topları bekleterek kullandığı ilk yarıda beklenen dinamizmi gösteremedi. Ama aynı Tümer ikinci yarıda Beşiktaş’ın temposunu yükseltip galibiyeti getiren futbolcu oldu. Attığı gol hakikaten klasına yakışır şekilde enfes bir goldü. İlk yarıda Kayserispor mutlak 3 gol kaçırdı. Bu gollere dur diyen adam kaleci Ramazan’dı. Ramazan, her geçen hafta daha fazla güven veriyor.

-10 derece gibi dondurucu bir havada futbol oynamak elbette kolay değil. Futbolcuların tempoyu yükseltmek için gösterdikleri gayret hakikaten takdire değerdi.

Okan’a gelince, çok çalışıyor ama şaşılacak derecede top kaybediyor, pas hataları yapıyor. Bir de mutlak bir gol kaçırdı ki doğrusu ona yakışmadı.

Pancu hala kendini bulamadı. Ne zaman özlediğimiz Pancu olacak? O da öyle bir gol kaçırdı ki şaşırdık.

İbrahim Akın son haftalarda herkesi yanıltıyor. Kayseri’de de sezon başının yükselen yıldızının yıldızı yerine kaybolan değerini izledik. Maçın hakemi Cem Deda ise iki büyük hata yaptı. İl yarıda Tümer’in serbest vuruşunda Balilinin topa bir voleybolcu gibi smaç yapmasını görememesi gerçekten ayıptı.

Beşiktaş 16. maçını oynadı. İlk 8 maçında 6 puan topladı. Son 8 maçında ise 20 puan topladı. Demek ki Beşiktaş gittikçe toparlanıyor. Bizlerin de ümidi artıyor, moralimiz düzeliyor.

Yukarıya tırmanırken artık haksızlığa uğramayalım. Her şey gönlünüzce olsun.

Krediyi iyi kullanın!

BİLAL MEŞE

Futbol garip bir oyundur… Ne zaman, ne olacağı, sezon bitimiyle ilgili “ahkam” kesmek zordur bu oyunda. Tıpkı Beşiktaş gibi… Bir bakıyorsunuz tepe – taklak, karamsarlığa yelken açmış. Bir bakıyorsunuz ki çıkışa geçmiş, camiaya, yönetime ve teknik kadroya umut dağıtıyor. Eee futbol bu….

Bir süre önce yerden yere vurulan Kartal, ligin en dipinden demir aldı, zirveye kanat çırpıyor. Bu çırpınış zirveyi yakalar mı, yakalayamaz mı, bilinmiyor.

Bilinen tek gerçek o da Fenerbahçe ile aradaki puan uçurumu. Pek de yakalanacağa benzemiyor. Bilinen diğer gerçek ise, Kartal’ın zirve ortakları arasından kolay kolay kopamayacağıdır. Kartal’ın Trabzonspor ve Galatasaray’ı yakalaması üç puanlık sistemde asla hayalcilik değildir. Aynı Beşiktaş geçmişte Galatasaray ile puan farkını kapatıp ipi göğüslemedi mi?

Sezon başından bu yana yoklarla mücadele eden Beşiktaş’ın böylesi bir tablo içinde bugün yakaladığı çizgi büyük başarıdır bizce. Düşünün penaltıları verilmiyor, seyircisiz oynamaya mahkum ediliyor, üstüne üstlük haksız kırmızı kartlarla boğuşuyor. Böylesi bir tabloda Kartal, “teslim bayrağı”nı çekse hiç kimsenin gıkı çıkmaz!

Kartal tam tersi kaleyi teslim etmemek için inanılmaz bir dayanışma içine girmiş, hocasıyla, malzemecisiyle, futbolcusuyla ve de yönetimiyle Ümraniye’de. Bu dayanışmanın ligin ikinci yarısında Beşiktaş’a olumlu yansımalar yapacağı da bir gerçek.

Teknik Direktör Del Bosque, elindeki kadroyu en iyi kullanmak için Ümraniye’de çırpınıyor, zaman zaman da olsa kadro seçiminde doğru kararlar verebiliyor. Cordoba, Kaan Dobra ve Ronaldo ilk yarının bitimiyle birlikte ülkelerinin yollarını tutacaklar. Dörtlü savunmada Ronaldo’nun ağır kalacağı bir gerçek. Bu tabloda Ronaldo’nun Ümraniye’de tutulması lüksten ve de sorun olmaktan öteye gitmez. Kaan Dobra da geleceği gören iyi bir profesyonel, o da geçtiğimiz günlerde ticaretin yolunu tutmuş… Gelelim Cordoba olayına… Yeteneğine, tecrübesine lafımız yok…

Ne var ki Del Bosque kaleyi Ramazan’a ipotekledi, her ne kadar yan toplarda hata yapsa da İspanyol hoca ondan kolay kolay vazgeçmeyecek.

Biz de biliyoruz ki kaleyi bir yabancıya teslim etmek şu aşamada Beşiktaş penceresinden lükslerin en büyüğüdür. Rüştü Rençber’de Fenerbahçe’ye geldiği günlerde eleştirilmedi mi, yerden yere vurulmadı mı? Tablo ortada…

Rüştü, Türkiye’nin şu anda bir numarası. İyi kaleci oynaya oynaya olur. Tıpkı Rüştü gibi… Ramazan da olacak. Ne var ki Ramazan kendisine verilen bu sonsuz krediyi en iyi şekilde kullanmak zorundadır. Kayserispor maçını sıfır hatayla tamamlayan Ramazan, gelecek için iyi sinyaller veriyor. Dileriz Ramazan bu krediyi iyi kullanır, hem o kazanır hem Beşiktaş hem de Türk futbolu.

Hazır krediden söz açmışken bir de yönetim kanadına bir çift sözümüz olacak. Olağanüstü kongre nedeniyle zamanla yarıştılar, alt yapıyı hazırlamadan sağda – solda ne varsa aldılar. Bu olumsuzluklar nedeniyle Beşiktaş camiası yönetime inanılmaz bir kredi tanıdı ve tanımaya da devam ediyorlar. Bizce de doğrusu budur.

Yönetim de bu krediyi en iyi şekilde kullanmak zorundadır. Camianın bu sonsuz güveni ve desteği yönetim kanadı için büyük bir avantajdır. Belli ki Del Bosque de kalıcı. O zaman hem yönetimin hem de teknik direktör Del Bosque’nun şimdiden oturup yeni sezonun planlamaları için düğmeye basmaları şart. Takımın eksiği, gediği belli. İyi bir transfer politikası ile bu açıklar kapatılır, yeni sezona zirve yarışı için yarışmacı ve bileği bükülmez bir takım yaratılır.

Aksi taktirde ne kredi kalır, ne de güven! Bizden söylemesi…

Kısır döngü

FAİK GÜRSES

Sezon başından bu yana hem şanssızlık, hem başarısızlık, hem de birçok yanlışlıkların olduğu bir Beşiktaş izliyoruz. Açık söylemek gerekirse, bu durumun oluşmasında herkesin payı var. Bir önceki periyotta üçte üç yapan Beşiktaş, Kayserispor galibiyeti ile bu sezondaki kendi rekorunu egale etti. Aslında önceki sezonlardaki Beşiktaş’ın, 10’da 10, 8’de 8 performanslarına alışık olan insanlar, şimdi bu üçlük konumunu elbette yadırgıyor. Ancak yeni kadro ve Del Bosque’nun seçimleri, ne yazık ki Beşiktaş’ı bu tür kısır döngüler ile karşı karşıya bırakıyor.

Hakemler dikkatli olmalı

Hakem hataları bu yılın ilk yarısında olaylara tuz biber ekti. Örneğin Kayserispor maçına bakıldığında, yine hakem faktörünün başlıca rol oynadığını görebiliyoruz. Kayserispor maçında da Beşiktaş’ın bir pozisyonunda bana göre, verilmeyen bir penaltısı var. Deda bunu nasıl görmedi, anlayamadım. Ama Fatih Sonkaya’nın pozisyonunu çok iyi gördü. Geçen yıldan başlayan tiraji komik hakem faciaları bu yıl da sürüyor. Özetle, Cem Deda’nın babasından öğreneceği çok şey var.

Beraberlik bile haram

Beşiktaş haftalardır söylediğimiz gibi, bu lig yarışını artık bu şekilde sürdürecek. Çünkü, şampiyonluk yarışında olduğu rakipleri arayı çok açtılar. Onlar puan yitirmez ise, Beşiktaş’ın kazanması bir şey ifade etmiyor. Bu nedenle Beşiktaş’ın lig sonuna kadar kazanması gerekiyor. Hem de hiç berabere kalmaksızın kazanması gerekiyor. Zor da olsa bu böyle…

Seyircisiz maç olmaz

Beşiktaş seyircisiz maç oynamaya alışıktır. Geçen yıllarda da bunu yaşadık ve gözlemledik. Sebat ve Gençlerbirliği maçları İnönü Stadyumu’nda oynanacak. Ancak Kartal evinde oynayacağı bu maçları sessizlik içinde geçirecek. Bu tatsız bir durum. Elbette futbol seyirci ile güzel. Taraftar maça gelmeli, takımını desteklemeli, muhteşem seyircisi tezahüratını yapmalı, maça coşku katmalı, futbol bu ortamda oynanır. Seyirci olmadan futbol olur mu?. Ancak ne desek de Beşiktaş maçlarını bu şekilde oynayacak. Madalyonun diğer yüzene bakacak olursak, Beşiktaş’ın da bu üç cezalı maçtan kendine çıkaracağı çok ders var.

Umutlar yeşerdi

ÖMER GÜVENÇ

Beşiktaş’ın Kayseri’den galibiyetle dönmesi, camiaya bitmiş gibi görünen şampiyonluk umudunu ve de en azından Şampiyonlar Ligi’ne katılma şansını tekrar yeşertti. Hem futbolcular, hem de taraftarlar morallendi.

Veysel kazanılmalı

Peki, Beşiktaş Kayseri’de çok mu güzel oynadı? Hayır… Özellikle ilk yarıda kedine yaraşır bir futbol oynamadı. Beşiktaş’ın alkışlanacak tek yönü, futbolcularının olağanüstü mücadele etmeleri ve kazanma hırslarıydı. Önemli bir konuya değinmek istiyorum. Bu takımın santrforu bana göre kesinlikle Veysel olmalı. Veysel’in kesinlikle takıma kazandırılması gerekir. Bunun içinde Del Bosque’ye büyük bir görev düşüyor. Veysel’e daha çok şans vermesi gerekiyor. Veysel’de inanıyorum ki, oynadıkça daha iyi olacaktır. Ayrıca, Del Bosque’nun kadro azaldıkça herkes daha çok oynama şansı bulur yorumuna katılmıyorum. Bana göre Beşiktaş’ın kadrosu üç kulvarda mücadele eden bir takım olarak fazla değil.

Taraftar yoksa heyecanda yok

Taraftarsız maçların oynanmasına gelelim. Beşiktaş seyircisiz oynuyor ve iki maç daha böyle olacak. Boş tribünlere oynamanın çok sevimsiz ve heyecansız olduğu kanısındayım. Bu sadece Beşiktaş için değil diğer tüm takımlar için geçerli olduğunu düşünüyorum.

Tırmanıyorlar

İLKER ATEŞ

Beşiktaş artık kazanıyor. Hiç değilse kazanma alışkanlığını giderek benimsemeye başladı. Durum böyle olunca da üst sıralara doğru tırmanmaya geçtiler. Karakartalın ligde iyi işler yapacağına ve sıralamada iyi yerlerde olacağına inanıyorum.

Kötü başladılar ama gidişat iyi

Herkesin bildiği gibi Beşiktaş lige kötü başladı ve herkesi üzdü. Çok kötü bir başlangıçtan sonra bir bunalım süreci yaşandı. Ama artık bunlar geride kaldı. Beşiktaş maçı bırakmıyor ve sonuna kadar mücadele veriyor. Bu güzel bir gelişme…

Yıldız futbolcu

Önemli bir konunun altını çizmek istiyorum. Bazı maçlarda yıldız futbolcu faktörü çok büyük bir önem kazanıyor. Son üç maçta Tümer baş rol oynuyordu. Üst üste kazanılan üç maçta onun damgası var. Ben inanıyorum ki, Beşiktaş bundan böyle daha iyi olur.

Fizik gücü mükemmel

Beşiktaş’ın bir artışı da koşuyor alması. Son maçlarda fizik güçleri son derece mükemmeldi. Kayseri’de ilk yarıdaki tutuk futbol, ikinci yarıda bu fizik gücün verdiği enerji ile her an gol getirebilecek bir futbola dönüştü. Sonuçta da maç bitti bitecek derken gol geldi. Diğer yandan Beşiktaş hem maçı hem de Berkant’ı kazanmış oldu.

Hedef büyüyebilir

Beşiktaş iyi oynayamaya ve iyi sonuçlar almaya başladı. Üst sıralara tırmanmasıyla birlikte taraftarlarda ümitlendi. Seyircisiz oynayacağı maçlardan sonra ben inanıyorum ki, Beşiktaş tribünleri dolacaktır. Beşiktaş, ligde böyle devam ettikçe, Avrupa sınavlarından da iyi sonuçlar alırsa, kendini gözden geçirip büyük hedeflerini masaya yatırabilir. Seyircisizlik elbette hoş bir şey değil ancak Beşiktaş seyircisiyle yeniden buluşacaktır. Ben bundan böyle de tıkımın anormal puan kayıpları içinde olacağını hiç zannetmiyorum. Takım olma yolunda epeyce ilerlediler. Bu böyle devam edecektir.

Önderlik yapacağız

ADNAN AYBABA

Önce şunu belirtmekte fayda var. İnönü Stadyumu’nda yaşanan ölüm olayı gerçekten çok acı. Çok tatsız bir olay oldu. Ancak olaya birde başka yönden bakmak lazım. Rahatsız edilen taraftarın durumu da bu olayda ortaya çıkmış oldu. Bu olayla birlikte bilinen veya bilinmeyen bir çok olay kamuoyuna yansıdı. Örneğin bedava bilet konusu konuşuldu ve sonunda devlet konuya el attı. Dahası bu olayla birlikte Beşiktaş, Fenerbahçe veya Galatasaray, Anadolu takımlarında dahi taraftarların yarı yarıya azaldığını gözlemledik. Demek ki, bedava bilet konusu doğruymuş. Bu konuda sorumlu olanlar mutlaka bir kez daha düşüneceklerdir. Verilen cezayı bir sürecin doğal bir sonucu olarak karşılıyorum. Buna tepki göstermemek lazımdı ki Başkan Yıldırım Demirören de gereğini yaptı.

Seyircisiz karşılaşmalar gerçekten korkunç! Hem futbolcuların hem teknik direktörün motivasyonu için seyirci gerçekten çok önemli bir faktör. Şunu da söylemek gerekir ki, bu verilen ceza ile Türk futbolu kurtulacaksa Beşiktaş buna örnek olacaktır. Bu konuda Beşiktaş önderlik yapmış oldu. Ancak olayları Beşiktaş’a mal etmemek lazım. Yaşanan acı olay başka takımların tribününde veya dışarıda her hangi bir yerde olabilirdi. Ancak bu bir ders oldu Bununla birlikte taraftarlarda da bir endişe ve bir korku olduğu da bir gerçek. İdareciler, artık, seyirci çekmek için başka yollar bulmak zorundalar.

Beşiktaş, son maçlarında puanları topluyor. Geçen sezon Beşiktaş, sadece Fenerbahçe ile mücadele ediyordu. Şimdi ise, mücadele edeceği üç takım var. Bu üç takımı da arkada bırakabilmek kolay değil.